07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 NİSAN 2007 CUMA kitap V A S I Z P E R T A V S I Z P E R KULE CANBAZI SUNAY AKIN ‘Örneklerinden daha güzel’ zel ve başarılı, şahane şekilde düzenlenmiş bu müze için Sunay Akın’a ve emeği geçen herkese içten teşekkürler”... Ve Cem Rodoslu’nun yazdıkları: “Avrupa’yı gezerken neden biz böyle müzeler yapmıyoruz derdik. Sizinle gurur duyuyoruz.” Lizbon, Nürnberg, Mühih, Rotenberg, Stockholm, Barselona, Viyana, Zürih, Prag, Londra... Gezmediğim, incelemediğim oyuncak müzesi yok, diyebilirim. İstanbul Oyuncak Müzesi’ni kurarken hepsinden de yararlandım... Ama özellikle Nürnberg Oyuncak Müzesi beni her ziyaretimde etkilemiştir. Birikimlerimi sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan’a anlattım... Bu değerli sanatçı da düşlerimi müzeye dönüştürdü. Evet, İstanbul Oyuncak Müzesi’nin örnekleri arasında en iyilerinden biri olduğunu biliyorum... Ama, bunu andığım oyuncak müzelerinden birkaçını gören ziyaretçilerimizden duymak beni daha da mutlu ediyor. Onlardan biri de Fatoş Gönültaş: “Birçok oyuncak müzesi gezdim, ama bu kadar sevgi ve zevk ile hazırlanmışına rastlamadım. Ellerinize ve yüreğinize sağlık.” İzmir’den gelen bir emekli öğretmenimizin ziyaretçi defterine yazdığı düşünceleri, beni çok iyi anladığını ele veriyor: “Öncelikle sağol oğlum ve katkıda bulunanlar, iyi ki varsınız, iyi ki şiirlerin var. İlle de Salacak’ta senin için içiyoruz çayımızı, kaşığını şıkırdatıyoruz senin için... Ve içimiz üzülerek bakıyoruz, Kız Kulesi’nin yeni haline...” ÇİNDEKİ ÇOCUĞU KAYBETMEYENLER İstanbul Oyuncak Müzesi 2 yaşına girdi... Kız Kulesi’ni Şiir Cumhuriyeti ilan ettiğim 1992’de düşlerimle, düşüncelerimle alay etmeye çalışanlar bozamazlar keyfimi... Kız Kulesi bir acıdır yüreğimde... Ama, beni anlayan ve oraya gitmeyi reddedip çaylarını Salacak’ta içenler var oldukça, bir gün o tarihi eserin de müze olacağı inancı hiç eksilmiyor yüreğimden. Ziyaretçimiz K. Olal, müzeyi “yağmur gibi geçen senelerden sonra birdenbire çıkan gökkuşağı”na benzetirken, Hande bulutlarla anlatıyor duygularını: “Buraya ilk gelişim bulutlu bir güne denk geldi. Ama bu güzel dünya hem dışarıdaki hem de içimdeki bulutları dağıttı. Güneşiniz için teşekkür ederiz...” İçindeki çocuğu kaybetmeyenler İstanbul Oyuncak Müzesi’ne duydukları hayranlığı sayfalar dolusu dile getirdiler. Memnun olmayan, beğenmeyen yok mu? 1000 sayfada 1 kişi!.. Müze kültürümüz çoğaldıkça o sayfanın da kaybolacağını biliyorum. İstanbul Oyuncak Müzesi 2. yaşını bir resim sergisiyle kutluyor: İsrailli ve Filistinli çocukların yaptıkları “Mizah Yoluyla Barış” konulu resim sergisi 13 Mayıs gününe kadar müzede görülebilir... İstanbul Oyuncak Müzesi’ne güç katan tüm ziyaretçilerimize yürekten teşekkür ediyoruz... C 15 Enis BATUR Okur yazabilir de... er yazarın benmerkezci, özsever ya da nergizcil sayılabilecek, sapkın boyutu yabana atılamayacak merakları var mıdır bilemeyiz, ama ortaya uzunca bir zaman dilimine malolmuş, aşama aşama, kitaptan kitaba dolaşıma çıkmış bir yapıt koymuş, koymayı sürdüren pek çok yazarın okurlarını merak ettiğini, onlara imgelem kutusunun içinde yerayırdığına inanıyorum ben. İyi ama, denilebilir, tamıtamına ne demektir, bir yazarın okurlarını, daha doğrusu okurlarından oluşan ele avuca sığmaz bütünlüğü merak etmesi? İşin açığı, bu merakı tanımlamak kolay değildir. her şeyden önemlisi, hiçbir yazarın tam kaç okuru olduğunu bilebilme olasılığı yoktur. Hele kitapları anadilinin ötesine taşmış, farklı yabancı dillerdeki okurlara doğru yola çıkmışsa, olanaksızlık katmerlenmiş demektir. Kaldı ki, yazarın ana dilindeki her kitabının okurlarının aynı kişiler olması durumundan sözetmek de elde değildir: On kitabı yayımlanmış, toplam 30 bin nüsha kitabı satılmış bir yazarın kaç okuru olduğunu ne istatikçiler, ne de anket uzmanları yanıtlayabilir olsa olsa yaklaşık öngörülerde bulunabilirler ve yanılma payları büyüktür. Bu merakı yazarın kafasında uyandıran ola ki sözkonusu belirsizlik, görüntüsü bulanık kalmaya yargılı bir topluluktur. Bir seferinde toplam 34 bin okura yönelen bir yazarın, 70 milyon nüfuslu bir ülkede, boşyere kürek çektiğini ileri süren tanıdığıma, İstanbul'daki o kapasitede bir açık hava konser salonunu tıkabasa doldurmuş insanların karşısında, sahnede tek başına oturduğunu düşlemesini önermiştim: Onca yüz, o yüzlerin arkasındaki dünyalar, zihinler ve duyarlıklar, biribirine benzemeyen derinlikler, tasalar, sorular, duygu ve fikirler: Başkalarını bilemem, beni ürpertmeye yetmiş artmıştı önerim. Şüphesiz, yazarın bütün okurları, bir seferliğine olsun, bir araya gelemeyeceklerdir. Üstüne üstlük, her yazar bütün okurlarının eşit olmadıklarının farkındadır bir biçimde: Tek bir kitabını okumuş olandan her satırını okumuşuna giden bir yelpazede, ona göre konumlarında çeşitlilik arzederler. Sanırım bundan, aklıbaşında bir yazı adamı, kafasında onları ayrıştırmaya, kümeler kategoriler yaratmaya kalkışacağına bütünü gözetir. Bir yazarın okurlarının, elbette bir bölüğünün, o yazarı okuma güzergâhlarını, gerekçelerini, beklentilerini ve düşkırıklıklarını anlatacakları bir kitapla karşılaşmak isterdim doğrusu. Tahsin Yücel, Ahmet Oktay, Ferit Edgü gibi örnekleri düşünelim; farklı kuşaklardan, biribirine tam benzemeyen yakınlık dereceleri kurmuş otuzkırk okur, bu yazarların yapıtlarıyla zaman içinde nasıl bir ilişki geliştirdiklerini kaleme alacak olsalar, bana kalırsa değme serüven romanına taş çı H kartacak bir gerilim hattı döşeyebilir(di)ler. Hangi dürtüyle yazarın ilk kitabını aldıklarından başlayarak, ne türden bir güzergâhı neden öyle yarattıklarını dile getirmeleri benzersiz bir deneyim ortaya koyabilir(di): Yazınbilimci, toplumbilimci, eleştirmen açısından bulunması güç bir malzemeden sözediyorum, yazarlar okurlar açısından da. Bu tasayı ifade eder, bu tasarıyı öne sürerken “profesyonel okur”ları ayırdığımı belirtmeliyim; sade okurun, okurların yaklaşımı asıl merakımı kamçılayan. Okur, tanımı gereği sessiz, handiyse dilsizdir. Soruyorum: Şart mıdır? Neden bir seferliğine kaynağı gerekçesi belirsiz o andı bozmasın? Böylesi bir metinde, seçilen yazarın, kimi kitaplarını esgeçme özgürlüğünü nasıl kullandığını aktarabilir okur. Hangi kitabına ikidebir dönme gereksinmesi duyduğunu da. Bir adım ötesinde, yaşayan bir yazarsa seçtiği, ondan hangi kitabı beklediğini bile kâğıda dökebilir. Sözün özü: Okur, yazabilir. lusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’yla birlikte, İstanbul Oyuncak Müzesi’nin 2. yaşını kutluyoruz... Muzaffer Tansu’nun mektubundan kısa bir bölüm okuyoruz: “Bu mektubu yazmamın nedenlerinden biri de İstanbul Oyuncak Müzesi ile ilgili. Toplumumuzun müzelere olan yoğun ilgisini (!!!) bildiğimden böyle bir şeyi hayata geçirmeniz beni sevindirmekle beraber, düşündürdü. Umarım bu proje hak ettiği ilgiyi görüyordur. Bulunduğum konum itibarıyla müzeyi ziyaret etme şansım yok. Sadece çok sevdiğim bir grup olan Ezginin Günlüğü’nün bir klibinde kısa süreli de olsa müzeyi görebildim. Bu müzenin resimlerini ya da bir kitabını gönderirseniz çok sevinirim.” U ÜZEYE GELMEYEN SOKAK SAKİNLERİ Muzaffer Tansu, İstanbul Oyuncak Müzesi’ni ziyaret edemiyor, çünkü o Sakarya L Tipi cezaevi’nde bulunuyor!.. Dört duvar arasındaki bir insanın müzeye, müzeciliğe gösterdiği ilgi beni fazlasıyla memnun ederken, bir o kadar da düşündürdü... Düşündürdü diyorum, çünkü müzenin sokağında oturan ve iki yıldır davet ettiğimiz halde müzenin kapısından içeri adım atmayan “sokak sakinleri” geldi aklıma!.. Üstelik, Brezilya’dan, Kanada’dan, Yunanistan’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan, Japonya’dan gelen yabancı konuklarımız varken!.. Onlarla konuştuğumda İstanbul Oyuncak Müzesi’ni ülkelerinde duyduklarını, İstanbul’a gittiklerinde mutlaka görmeleri gereken yerlerden biri olarak haberler çıktığını söylediler. Hele yedi kişilik bir grup vardı ki!.. Daha ülkelerindeyken, İstanbul’a geldiklerinde Oyuncak Müzesi’ni ziyaret etmeyi programlamışlar. Ne var ki, kaldıkları beş yıldızlı otelin danışma servisine müzenin yerini sorduklarında yanıt alamamışlar!.. Hangi ülkeden mi geliyorlardı? Sakın şaşırmayın: Suudi Arabistan... Oyuncak Müzesi’ni kurmadan öncesini ve sonrasını yazsam hem güleceğiniz hem de gözyaşı dökeceğiniz bir kitap çıkar ortaya... Ama henüz erken, biraz daha öyküler biriktirmeliyim. Ziyaretçi defterine yazılanlar müzenin haritasını oluşturuyor. Örneğin, Posta gazetesinden Halime Çelikel şöyle anlatmış duygularını: “Girerken çocuğunuzun elinden tutarsınız, çıkarken çocukluğunuz elinizden tutar, diyor Sunay Akın... Ama benim elimden tutmadı çocukluğum... Kollarını kocaman açıp sarıldı bana!.. Gelin, çocukluğunuzla kucaklaşın.” Kıvanç Yılmaz ise şöyle aktarmış duygularını: “Çocuklarını gezdirmeye gelen, çocukluğuna dönen ‘yetişkin çocukları’ görmek beni çok etkiledi. Zaman zaman gülümseyip, zaman zaman gözlerim yaşararak gezdim müzenizi. Elinize, yüreğinize sağlık.”... Birkaç sayfa sonra İlsu Diyi’nin düşünceleri okunuyor: “Yurtdışındaki örneklerinden daha gü M İ Alkışlar LTR Korosu’na yılında Cardiff’de düzenlediği “Dünyanın En İyi Korosu” yarışmasının finaline kalan LTR Türk Sanat Müziği Korosu, bu başarıLONDRA Palmers Green Monica ya Erkan Pastırmacıoğlu yönetiminde uzun Hall’de 15 Nisan 2007 pazar akşamı çok save yorucu provalarla ulaştı. yıda müzikseverin izlediği konser, Türk müSınırlı sayıda dinleyicisi olduğu sanılan ziğinin seçme eserlerini başarıyla icra eden Klasik Türk Müzikoronun bir süre önce ği’ni geniş kitlelere Cardiff’te düzenlenen sevdiren koro yurtdıyarışmada finale kalışışındaki hiçbir resmi nın tesadüf olmadığını kurumun yapamadıgösterdi. Londra Türk Londra Türk Radyosu’nun başarılı spikeri Reyhan Alp’in ğını yaparak “kültür radyosu (LTR) Genel sunuculuğunu yaptığı konserin başlamasından önce LTR elçisi” durumuna gelMüdürü ve tanınmış Yönetim Kurulu Başkanı Kelami Dedezade bir konuşma yaptı. di. Herhangi bir desmüzik adamı Erkan Dedezade, koronun Cardiff’de en başarılı korolar arasında kabul tek almadan, meslekPastırmacıoğlu’nun yöedilmesinin gurur verici olduğunu belirtti lerini yaşam biçimi nettiği koro, profesyoyapmış saz sanatçılanellere taş çıkartan sorıyla, hobilerini prolistleri ve hepsi gerçek fesyonelce yaşayan birer “usta” olan saz yorumcularıyla LTR heyetiyle önemli bir Türk Sanat Müziği kültürel boşluğu dolKorosu, popüler küldurdu. Radyonun başatüre meydan okudu. rılı spikerlerinden ReyErkan Pastırmacıhan Alp’in sunuculuğuoğlu yönetimindeki nu yaptığı konserin biLondra Türk Radyorinci bölümünde Kürsu (LTR) Türk Sanat dili Hicazkar makamınMüziği Korosu şu addan altı eser yorumlanlardan oluşuyor: Aydı. sel Bayram, Aysel Demirhan , Ayşe Osman, İRBİRİNDEN Belgin Ahmet, BesiMUHTEŞEM tesi Şekip Ayhan Özışık’a, güftesi Muazzez Kürme Sedat, Cemile Uluçay, Deniz Yalçın, Dervişe Salih, Dilek Teke, Ebru Nart, Ender Yavuz, Eren dan’a ait “Kalbimin Sahibi Sensin” adlı eseri kuMuhayyer makamında bir eserin icrasından sonKemal, Esme Sümbül, Hilal Sak, İbrahim Mani, sursuz yorumlayışıyla büyük alkış aldı. Üç Segâh ra yedi Nihavent şarkının yorumlandığı bölümde Laika Ali, Mehmet Artist, Meral Zahra, Metin Sak, parçanın da seslendirildiği bu bölümde Termis Nakoronun en genç elemanı 13 yaşındaki Hilal Sak, Mine Beyzade, Muslu Toprak, Mutlu Beyzade, zım ile Ebru Nart da çeşitli eserleri başarıyla yosolo seslendirdiği “Yemeni Bağlamış Telli Başına” Nergiz Martin, Özgül Elkinel, Pembegül Hulusi, rumladılar. adlı şarkıyla izleyenleri hayran bıraktı. Sultan YüPınar Sak, Seda Uçan, Selma Yalçın, Semra Sak, Koronun son solisti ise sesiyle büyük beğeni topcel’in, bestesi Kaptanzade Ali Rıza Bey’e, güftesi Sevtap Kemal, Seyit Sayal, Sultan Yücel, Süreyya layan Nergis Martin oldu. Martin, ağır bir Hüzzam Ömer Bedrettin Uşaklı’ya ait “Benim Gönlüm SarAypiri, Şener Derviş, Termis Ahmet, Türkan Zaheser olan bestesi Avni Anıl’a, güftesi Behlül Aktaş’a hoştur”, Şener Derviş’in beste ve güftesi Muhlis Sara ve Zalihe Salih. ait Akşamın Olduğu Yerde adlı parçayı kelimenin bahattin’e ait “Hatırla Sevgilim”, Dervişe Salih’in LTR Korosu’nun başarılı saz sanatçıları ise şuntam anlamıyla “mükemmel” seslendirdi. beste ve güftesi Nevzat Akay’a ait “Doymadım Salar: Ali Yumak (Tambur), Bektaş Demirkaya (Klarna” adlı eserleri solo olarak seslendirdiği konserin Repertuarında yorumu ağır olan ve dinlenmesi net), Cemil Güzelcümbüş (Timbal), Ercüment İbikinci bölümünde Hüzzam ve Segah makamında özel bir dikkat isteyen Türk müziğinin klasik şarrahim (keman), Hüseyin Hüseyin (Bendir), Hüseeserler seslendirildi. kılarına yer veren LTR Korosu’nun konserine yin Toprak (Tef), Hüseyin Yüksel (Ud), Mehmet On Hüzzam eserin seslendirildiği ikinci bölümgençlerin yoğun ilgi göstermesi dikkat çekti. PoCan (Kanun), Muammer Sağlam (Darbuka), Vede İbrahim Mani, Dilek Teke, Meral Zahra solo yopüler müziğin zirvede olduğu günümüzde LTR dat Kara (Akordiyon) ve Zafer Demirkaya (Kerumlarıyla izleyenleri büyüledi. Koronun en genç Korosu’nun gençlerin ilgi odağı olması büyük baman). ikinci elemanı 16 yaşındaki Türkan Zahra da besşarı olarak değerlendirildi. BBC Radyosu’nun 2006 Mustafa Kemal ERDEMOL Londra Türk Radyosu (LTR) Türk Sanat Müziği Korosu, verdiği Klasik Türk Müziği konseriyle izleyenleri büyüledi. Klasik Türk Sanat Müziği’nin en ağır eserlerini onlarca kişiye dinleten LTR Korosu, popüler kültüre meydan okuyor. B Ankara’da karikatür festivali başkentli sanatseverler katıldı. Karikatür Vakfı Başkanı Nezih Danyal, 23 Nisan Pazartesi gününe dek sürecek festivalde, birçok serginin yer alacağını söyledi. Danyal, Feco Japon Karikatürcüleri adına Yoshiaki Yokota’ya ve Hollandalı karikatüristler Rasing ile Mensink’e ödüllerini verdi. Festival kapsamında, “Uluslararası 777 Karikatür Yarışması” ve “Ulusal 717 Karikatür Yarışması” düzenlediklerini anımsatan Danyal, yarışma birincileri İranlı karikatürist Javed Alizade ve çocuk karikatürist Emre Yarım’a para ödüllerini sundu. İranlı karikatürist Alizade’nin ödüllü eseri. Kültür Servisi 13. Uluslararası Ankara Karikatür Festivali başladı. Nezih Danyal Karikatür Vakfı Galerisi’nde yapılan ödül törenine, yerli ve yabancı birçok karikatüristin yanı sıra çocuklar, veliler ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle