06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 MART 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Hatice TUNCER M üziksiz hayat bir hatadır UfukBahar Dördüncü kardeşler, Nietzsche’nin sözlerini benimsiyorlar: Bahar Dördüncü C 7 Kültürden Ekonomiye ve Tersi fuk ve Bahar Dördüncü piyanist kardeşler, değişik vuruşları, kuvvetli ritimleri ve güçlü teknikleriyle klasik müzik dünyasından övgüler alırken sanatlarında giderek yetkinleşiyorlar. “Çocukluk Dünyasıyla Randevu/RendezVous Avec L’enfance” adlı albümlerinde Claude Debussy, Gabriel Faure, Andre Messager ve Maurice Ravel’in dört el piyano için yazılmış eserlerini yorumlayan Dördüncü piyano ikilisi, bu ayın başında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde iki gün üst üste konser verdi. Nisan ayında Afyonkarahisar ve Ankara Müzik festivallerinde müzikseverlerle buluşacak olan Dördüncü kardeşler, mayıs ayındaki Çin turnesinden dönüşte, haziranda İstanbul Müzik Festivali’nde çalacaklar. U AİLENİN ETKİSİ UfukBahar Dördüncü kardeşler, klasik müziğe çok düşkün annebabanın çocuğu olmanın doğal sonucu olarak, kendilerini müzik eğitiminin içinde bulmuşlar. Bahar Dördüncü’den yaşça büyük olan Ufuk Dördüncü, önce özel piyano dersleri almış: “Çocuk yaşlarda annebabanın her Ufuk Dördüncü zaman öncülüğü oluyor. Biz küçükken ‘bale mi müzik mi’ derken piyanoda karar kılındı. Öğretmenler beni kabiliyetli bulunca ilkokuldan sonra Ankara Devlet Konservatuvarı’na girdim.” Bahar Dördüncü ise ilkokul bölümü de açılınca üçüncü sınıftan itibaren cümlelerini tamamlayarak öyle konservatuvarlı olmuş. İsviçre’de heyecanlı anlattılar ki hangi Cenevre Konservatuvarı Piyano ifadenin kime ait olduğunu Yüksek Bölümü’ne Ufuk ayırt etmek olanaksızdı: Dördüncü’den bir yıl sonra “Kardeş olduğumuzdan Bahar Dördüncü de girmiş. değil, iki solist Türkiye’de de Ankara, İzmir, olduğumuz için hep UfukBahar Dördüncü, klasik İstanbul, Adana, Bursa, ikili çaldık. İki piyano vurmalı çalgı ustaları François Bilkent senfoni ya da tek piyano dört Volpe ve Sébastien Cordier’le orkestralarının el çalıyoruz. Kardeşler konserlerinde solist olarak mutlaka anlaşır diye oluşturdukları Makrokosmos çalan Dördüncü ikilisi bir şey yok, ama biz Dörtlüsü teknik üstünlükleriyle beraber çalmaktan ile de konser çalışmalarını Avrupa’da klasik müzik mutluluk duyuyoruz, sürdürüyorlar. Makrokosmos çevresinde önemli bir yer zevk alıyoruz. edindiler. İyi konser Beraber müzik yapmak Dörtlüsü salonlarında çalmaları, kaliteli bizi bambaşka dünyaya 25 Mart’ta festivallere davet almaları, götürüyor. Çalmak, bizi Cenevre’de Bartok’un “2 dünya yapım şirketleriyle kardeşlikten çıkarıyor. Piyano ve 2 Vurmalı çalışmalarının yanı sıra yükselen Kardeşimle müzik yaptığım bestecilerin Dördüncü kardeşler zaman karşımda, Çalgılar Sonatı”nı için eser yazmaları da başarılarının arkamda kaç kişi olursa olsun çalacak . göstergesi olarak değerlendiriliyor. ben onunla yalnızım. Gençlik dönemlerinden beri sanatçı Onunla çok önemli bir an ikiliyle ilgilenen Fransız piyanist Françoispaylaşıyorum. Dört el piyanoda René Duchâble, Dördüncü kardeşlerin sanatını birbirinize çok yakınsınız, aynı klavyeyi, müziği, “Eksiksiz bir teknikle donatılmış, gayretli tınıyı paylaşıyorsunuz. Diyelim bir nutuk çalışan, bize canlı ve hayal gücü dolu yorumlar atacaksınız, onu cümle cümle beraber sunan iki piyanisttir” sözleriyle yorumluyor. atıyorsunuz. Aynı şekilde, gözünüzü kapattığınız an tek bir insan gibisiniz. İki piyano çalımı ise AŞKA BİR DÜNYA daha zor, tek piyanist gibi hür değilsiniz. Diyelim, birimizin içinden farklı bir vuruş geldiyse hemen birbirimize cevap verebiliriz. Bu, Dördüncü kardeşler, ikili çalmaya genç yaşlarda, çok çalışmanın ve yılların deneyiminin hoşlarına gittiği için başlamışlar. Birlikte çalmanın kazandırdığı bir özellik.” nasıl bir duygu olduğunu birbirlerinin piyanoiki vurmalı İki Modern ve ritmik ağdaş eserleri yorumlamayı tercih eden Ç Dördüncü piyano ikilisi, kendileri için Avrupalı sanatçılar tarafından yazılmış eserleri de çalıyorlar: “Çok modern eser yorumladığımız için bizim çalışımız daha ritmiktir. Fransız ekolünde teknik önemli olduğu için tekniğimizden anlarlar. Bizim için besteciler eser yazıyor, demek ki şu devrin müziğini yapıyoruz. Mozart, Mendelssohn artık çalmıyoruz, çalanlar var. Mozart çaldığımızda da çok sert bulunabilir. Kendimizi iyi hissettiğimiz müziği tercih ediyoruz. Devamlı modern çalıyoruz ya da 19. yüzyılın sonundan sevdiğimiz değişik konsepti olan eserleri repertuvarımıza alıyoruz.” ir atak bu. Zorunluluk demek daha doğru belki de: Almanya ve Almancanın, Avrupa’nın motoru olduğuna inanılıyor. Böyle bir iddianın ilk sonucu, gerek Almanya’yı gerekse Almancayı, bir çekim merkezine dönüştürmektir. Yani bu ülkenin ve bu dilin, kendisi dışındaki insan kaynaklarını bir biçimde cezbetmesi şart. Yoksa “motor” fena “tekler”. Demek Almanya, dışarıdaki yetişkin insan gücüne, daha doğrusu “beyinlere” sürekli çağrı çıkarmak zorunda. Hem o beyinleri (“yetişkin insan gücü”) Almanya’ya çekmek var işin içinde, hem de, ve daha önemlisi, dışarıdaki beyinleri yerinde eğitmek. Dolayısıyla dışarıda da Almanya ve Almancanın propagandasını yapacak insanlar yetiştirilmesi için yeni yeni kurumlar oluşturmak gerekiyor. Yapıyorlar. Neden? ??? Avrupa’nın motoru olmak, sırf Almanya dışındaki yaratıcı insan malzemesini buraya çekmekle değil, Avrupa’nın yakın çevresi başta olmak üzere dünya pazarlarına da Almanca ihraç etmekle mümkündür. Özellikle de “arka bahçeye”. Hani aralarında Türkiye’nin de bulunduğu şu oldukça geniş coğrafyaya... Almanya artık arka bahçe siyasetini geliştirmeye ve yer yer değiştirmeye mecbur. Yaptığı da budur zaten. Arka bahçenin çok ötelerine geçmek zorunda ve bunun gereklerini yerine getiriyor. Dolayısıyla, özel bir kültür ve eğitim siyaseti gerekiyor. Yıllardır üst üste dış âleme en çok mal satan bir ülkenin, bir şampiyonun, ilginç bir kadere zincirlendiğine tanık oluyoruz. İhracat şampiyonluğu böyle bir şey işte: Para kazandıkça, dilinizi ve kültürünüzü de yaymak zorunda kalıyorsunuz. Yapmazsanız, yani kültür, dil, eğitim ve benzeri konularda geri kalırsanız, mal ve sermaye ihracında da geri düşersiniz. Zenginin malı, diliyle çoğalır. Yoksulun dili, malıyla azalır. Zenginler çok okur, düşünür, yazar ve yayar. B Yoksullar az okur, hatta hiç okumaz, yazmaz ve yaymaz. Peki, buradan ne sonuç çıkar? Buradan, son zamanlarda, özellikle İslam dünyasına yönelik kültür ve öğrenim atağının bir “iktisadi gereklilik” olduğu sonucu çıkar. Almanca ve Alman ekonomisi, dış dünyadan, Avrupa’nın kenarında ve komşularında yoğun bir çıkışa yönelmiş durumda. Tabii, bu arada Amerikan ekonomisi ve Amerikancayla da kapışıyorlar. Mecburlar. Bu çıkışları durdurmak mümkün değil. Fakat kimin daha avantajlı olduğunu görmek de zor değil. Almanya, Irak’taki kanlı işgale en azından görünürde ve doğrudan katılmadığı için, İslam dünyasında ciddi bir itibar sahibidir. Şimdi üniversiteleriyle de bu itibarının üstünü doldurmak zorunda. Ya altını neyle dolduracak? Almanya, İslam ve Arap dünyasındaki itibarının altını neyle dolduracak? Bir yanıt şu olabilir: İklim ve enerji politikalarındaki Almanya çıkışı bir tesadüf değil. Almanya başkanlığındaki AB çıkışı hele hiç tesadüf değil. Yenilenebilir enerji atağında, en gelişkin “know how” sahibi ülkenin Almanya olduğu biliniyor. İşte Berlin, bu sektördeki büyük Alman çıkışının üstünü “kültürüyle” doldurmak için çaba harcıyor. Enerjide teknolojik bir dönüşümün içindeyiz. Ekonominin doğrudan ürünü bu atağın arkasından dil, eğitim, üniversite öğrenimi türünden bir çıkışın gelmemesi mümkün değildir. Alman üniversitelerine dış dünyadan gelen öğrenci sayısı sıçrama gösterdi. Alman üniversitelerinin dış dünyadaki yayılma hızı da benzer bir sıçrama içinde. Eski bir doğruya toslamış bulunuyoruz: Bütün bu olan biteni, kültür sevgisiyle, misyonerlikle falan değil, ekonominin gerekleriyle açıklamak durumundayız. [email protected] B TEMA dünya için 1.5 milyon ağaç dikecek İstanbul Haber Servisi Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP’in bu yıl dünya genelinde düzenlediği “Gezegen İçin Ağaç Dik: 1 Milyar Ağaç Kampanyası” kapsamında TEMA, 1.5 milyon ağaç dikmeyi hedefliyor. 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Haftası’nda fidan dikme çalışmalarına başlayacak olan TEMA, duyarlı herkesi harekete geçmeye çağırıyor. Kampanya kapsamında bugüne kadar çeşitli kurum ve kuruluşlarca 617 milyonu aşkın fidan dikileceği vaat edildi ve 2 milyon 834 bin 342 adet fidan dikildi. TEMA Vakfı Genel Müdürü Dr. Uygar Özesmi de yaptığı açıklamada, bu kampanyaya ve küresel ısınmayla mücadeleye Türkiye’nin yapacağı katkı olarak 1.5 milyon ağaç dikmeyi vaat ettiklerini belirtti. Özesmi, TEMA Vakfı’nın 15 yıldan bu yana 4.795 hektar alanda 4 milyon 713 bin 575 adet fidan diktiğini anımsattı. Çocukluk Dünyasıyla Randevu Beethoven, Rahmaninof dinlemeye başlarsınız. Basamak basamak gelişir. Ne kadar çok ilgilenirseniz o kadar geniş bilgi dağarcığınız olur. Çünkü klasik müzik biraz bilgi ve zaman ister. O eserlere hemen ‘sevemedim’ demeden kendimize zaman tanımamız lazım.” Bahar Dördüncü ise müzikten söz ederken Friedrich Nietzsche’nin “Müziksiz hayat bir hatadır” sözünü anımsatıyor: “Ben de müzik olmayan bir hayat düşünemiyorum. Tabii sokaklarda duyduğumuz yüzeysel müziklerden değil, klasik müzikten bahsediyorum. Caz da severim, altyapısı sağlam olunca müzik de zengin oluyor. Rock müziğin de Pink Floyd gibi çok değerli insanları var. Bir cazcının derinliğini, pop yapan milyonlarca şarkıcıda bulamazsınız. Avrupa’da da aynı şekilde, müzik artık pazar için üretilen bir mal oldu. Müzik yapan birisi olarak mı satacaksınız, yoksa yarattığınız müzik mi satacak? Britney Spears bir marketing ürünü. Yaptığı işten bir şey anlıyor mu acaba? Zaten yaptığı da bilinecek bir şey değil.” Atatürkçülere yeni görevler BERLİN (Cumhuriyet) Berlin Atatürkçü Düşünce Derneği (ADDBerlin/Brandenburg) yeni yönetimini belirledi. Berlin Türkevi’nde yapılan olağanüstü genel kurul sonucu oluşan ilk yönetim kurulu toplantısında ADDBerlin/Brandenburg’un başkanlığına Olcay Başeğmez, başkan yardımcılığına Şenay Kaya, yazmanlıklara da Beyhan Yıldırım ve Orhan Demiray getirildi. Yönetim kurulu üyeliklerine Cemil Çelikoğlu, Musa Yeşil ve Ali Erdoğmuş seçilirken, denetim kurulu üyeliklerini Ayla Kühl, İlker Duyan ve Niyazi Öncel üstlendi. Başkan Olcay Başeğmez, yaptığı ilk açıklamada, “Türkiye’nin olmazsa olmaz iki kırmızı çizgisi ‘laiklik’ ve ‘bölünmezlik’ konusunda, her türlü siyasetin üstünde ve dışında ülkemizi düşünmek ve korumak zorundayız” diye konuştu. fukBahar Dördüncü, Rec by Saatchi tarafından yayımlanan “Çocukluk Dünyasıyla Randevu/RendezVous Avec L’enfance” adlı albümlerinde Claude Debussy’nin “Petite Suite”, Gabriel Faure’nin “Suite de Dolly Op. 56”, Andre Messager’nin “Trois Valses” ve Maurice Ravel’in “Ma Mere L’oye” adlı dört el piyano için yazılmış eserlerini yorumluyorlar: “Çocukluğu hatırlatan, çocuktan esinlenilerek yazılmış eserleri topladık. Fransız besteciler olmalarına rağmen hepsinin renkleri değişiktir, ama esası empresyonizme dayanır. Eserlerde öyle renk bolluğu var ki gözünüzü kapattığınızda renkler uçuşur. Ravel ve Debussy tam empresyonist bestecilerdir. Messager’yi popüler bir besteci olarak görüyoruz. Faure ise postromantiktir. Fransız renklerinden etkilenir, fakat postromantik bir köprü kurar. Fransız müziği ekolünden U geldiğimiz için bu güzel eserleri Türk dinleyicilerine sunmak istedik.” KLASİK MÜZİK ZAMAN İSTER Ufuk ve Bahar Dördüncü, Cenevre’de yaşamalarına karşın sık sık gelip gittikleri Türkiye’de kültüre verilen değer azalırken konser izleyicisinin de giderek azaldığını gözlemlemişler. Piyanist kardeşler, yalnızca müzik ya da piyano değil, sanatın tüm dallarına verilen önemin bir ülkeyi zenginleştireceğine inanıyorlar. Ufuk Dördüncü için müzik insana pozitif enerji veren bir araç ve sanatın herhangi bir dalıyla ilgilenmek gibi müzik de insanın belli bir yönde gelişmesini sağlıyor: “Müzikle hiç ilginiz yoktu diyelim, bir gün Vivaldi dinlediniz ve hoşunuza gitti. Konserlere gitmeye başlarsınız, sonra Brahms, MEDYANIN ÖNEMİ UfukBahar Dördüncü, toplumun kültürel gelişimi için eğitimin yanı sıra basına da büyük görev düştüğünü savunuyor ve yayınlarında kültürel etkinliklere yer vermeyen medya kuruluşlarını eleştiriyorlar: “Televizyon kanallarında kafa yormayan pop programlar yapılıyor. Her şeyin çözümü, eğitimde kuşkusuz. Biz bu konuda en çok aile ve okul üzerinde duruyoruz. İyi eğitilen bir insanın ilgi alanında böyle boş şeyler olmaz. Felsefe, edebiyat okur, resme bakar, müziği seçer. Klasik müzik kaç radyoda, kaç televizyonda yayımlanıyor?” Paris’te imza ve sohbet Prof. Dr. M. Şehmus Güzel günü okurlarıyla buluşacak PARİS (Cumhuriyet) – Kısa bir süre önceart arda aralarında “Abidin Dino ile Söyleşiler, Yazılar: Hayat ve Sanat” da olan dört yeni kitap yayımlayan Prof. Dr. M . Şehmus Güzel, bir okuma akşamında okurlarıyla bir araya geliyor. 31 Mart 2007 cumartesi günü “10, rue Bearegard 75002Paris M” adresindeki Chimera Yakamoz’da düzenlenen sohbet ve imza günü saat 18.00’de başlayacak. Prof. Güzel, bu toplantıda soruları yanıtlarken, isteyen okurları için de kitaplarını imzalayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle