Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Uzmanlar geleneklerden kaynaklanan baskılara karşı çaresiz kalıyor, çözüm üretemiyor, yanlış politikalar uyguluyor C Mehmet FARAÇ haberler 23 MART 2007 CUMA İsveç göç eden töreyi tartışıyor STOCKHOLM Fadime Şahindal adlı bir Türk kızının 6 yıl önce babası tarafından öldürülmesinin ardından töre ve namus cinayetlerinin şokunu yaşayan İsveçliler, soruna karşı çözüm üretememekten yakınıyor. Ülkede Türkler ve Ortadoğululardan kaynaklanan töre cinayetlerinin önlenmesine karşı yanlış sosyal projeler de yürütülüyor. Örneğin, töre baskısı altındaki kızlar parlamentoda, medyada ya da kamuoyu önünde konuşturularak korunmaya çalışılırken hedef haline getiriliyor. Uzmanlar, kızların afişe edilmesinin aslında töresel şiddeti tetiklediğini duyunca şok geçiriyor. Fadime Şahindal, 1996 yılında, bilgisayar kursunda tanıştığı İsveçli Patrik Lindesjö’ye gönül veriyor. Çift ilişkilerini bir yıl boyunca gizlemeyi başarıyor. Ancak baba Ramazan Şahindal ilişkiyi duyunca kızını evlatlıktan reddediyor. İddiaya göre Patrik’in ailesi Fadime’yi istemek için Ramazan Şahindal’ın evine gidiyor, ancak tepkiyle karşılaşıyor. Fadime başka bir kente taşınmasına karşın aile baskısı peşini bırakmıyor. Fadime, üniversite kenti olarak bilinen Uppsala’ya gittiği bir gün sevgilisiyle dolaşırken babası onları yakalayarak dövüyor. Baba Şahindal, kızının şikâyeti üzerine ölümle tehdit iddiasıyla 1998’de sadece para cezasına çarptırılıyor. Bu olayın ardından Patrik, Fadime ile aynı Kadınlar gecenizi evi paylaşmaya hazırlangeri alın... dığı sırada, 3 Haziran 1998 günü gizemli bir kaza geçiriyor. Polis, otomobiliyle beton bir direğe çarparak yaşamını yitiren Patrik’le ilgili soruşturmasında kuşkulu bir duruma rastlamıyor! Ancak bu olay Fadime Şahindal ve töre konusunu bir anda İsveç’in gündemine getiriyor. İsveç basını genç kızın öyküsünü manşetlere taşıyor. Fadime, İsveç Parlamentosu’na çağrılarak konuşturuluyor, ailesi ve töreye karşı sözler kullanıyor. Genç kız, İsveç’te yaşayan Türk kızlarının yaşadığı zorluklar, göçmenlere yönelik uygulamalar ve yabancıların sorunlarından yakınıyor. Ancak Fadime’nin çığlığı, töre şiddetini doruğa çıkarmaktan öteye gitmiyor. Psikoloji öğrencisi 26 yaşındaki Fadime, 2001 yılının sonlarında, Upsala’da ablasının evindeyken babası tarafından kafasından üç kurşunla vurularak öldürülüyor. Stockholm’de Fadime için düzenlenen anma törenine Adalet Bakanı da katılıyor. Stockholm ve Uppsala’da gösteriler yapılıyor, hükümet o günlerde töre baskısı altındaki göçmenlere yardım sözü veriyor. Sorun beyin göçünde (!) zmanlar, töre olgusunu sadece Türkiye’ye özgü sanıyor, geleneklerin bir anda namus gerekçesiyle nasıl şiddete dönüştüğünü anlamakta zorluk çekiyor. Sorular genellikle töre ve namus kavramları arasındaki farka odaklanırken görevleri sosyal hizmet uzmanı olan ve tamamı göçmenlere yönelik çalışan insanlar, “Peki, ne yapmamızı önerirsiniz” diyor. Şüphesiz her konferansta yoğunlaşan bu sorular İsveç’in, göçmenlerin Doğu geleneklerinden kaynaklanan sorunlar karşısında nasıl çaresiz olduklarını da gösteriyor. Konu sadece çaresizlikle de kalmıyor. Fadime Şahindal konusunu örnek vererek töre mağdurlarının afişe edilmesinin cinayetlere yol açabileceğini vurguladığımda, uzmanlar aynı zamanda yanlış politikalar uyguladıklarını da anlıyor. İsveçli uzmanlar, Türk çocuklarının konuşma, eğitim ve giyim tarzı ile teknolojiye U yönelik ilgilerini örnek göstererek bir kültür entegrasyonu sağladıklarını savunurken ciddi bir yanılgıya düşüyor. Onlara, kulağında walkman olan bir Türk çocuğunun boynunda muska taşımasına dikkat etmeleri gerektiğini söylediğimizde, uzmanlar yeni nesil göçmenlerin, ailelerinin dayattığı geleneklerle yaşadığına kanaat getirebiliyor. Gazetemiz başyazarı İlhan Selçuk’un köşesinde sık sık gündeme getirdiği bir Sofokles fıkrasını aktarmamız ise İsveçli uzmanları hem güldürüyor hem de göçmenlerle Avrupalılar arasında yaşanan sorunun gerekçelerini özetlemeye yetiyor. Sofokles’e yakın bir dostu için, “Tatile çıkmış, ama dinlenememiş” denildiğini, büyük bilgenin de, “Kafasını da birlikte götürmüştür, o yüzdendir...” yanıtını verdiğini duyan uzmanlar, aslında tüm Avrupa’nın olduğu gibi İsveç’in de göç eden törenin sıkıntısını yaşamaya devam edeceğini anlıyor! Yazarımız Mehmet Faraç, Stockholm’ün 3 ayrı bölgesinde düzenlenen seminerlerde İsveçli sosyal hizmet uzmanları ve kadın hakları savunucularına Töre Kıskacında Kadın’ı anlattı. Uzmanların “Ne yapabiliriz” şeklindeki soruları töreye karşı çaresizliği dışavurdu. Eski Stockholm olarak bilinen bölge çok iyi korunuyor. Burada genellikle turistik eşya satan mağazalar bulunuyor. İSVEÇ’E SIKILAN KURŞUN... Aslında Fadime’yi hedef alan kurşunlar aynı zamanda İsveç’in sosyal yaşamına da sıkılıyor! İsveçliler cinayetin üzerinden 6 yıl geçmesina karşın töre olgusunun nedenlerini ve yol açtığı sorunları tartışıyor. Özellikle Türkiye’den giden ve gettolarda göçmenlere yönelik çalışan sosyal hizmet uzmanları, yeni nesil Türklerin İsveçlilerle entegrasyonunu sağlamak için yoğun çaba harcıyor. Ancak İsveçliler töre olgusuna karşı yanlış projeler uyguluyor ve aslında sorunu kangrenleştirmekten öteye gitmiyor. Örneğin İsveç hükümeti, basını ve kitle örgütleri aslında Fadime’ye yöneltilen silahı biraz da kendilerinin ateşlediğinin farkına varamıyor. Çünkü töre baskısından yakınan genç bir kızın, koruma ve rehabilitasyon yerine kamuoyu desteğini alma uğruna medya ve parlamento önüne çıkarılmasının onu hedef konumuna getirdiğini, ailesiFadime nin onurunun kırıldığıŞahindal. nı ve bu yüzden onları şiddete yönlendirdiğini halen düşünemiyor. Stockholm Belediyesi’ne bağlı, göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Rinkeby’deki Sosyal Hizmetler Kurumu’nun Kadın Çalışmaları Merkezi’nde hem şiddete uğrayan hem de aile baskısı altında yaşayan kızlarla ilgili çalışmalar yapan bir bölümde danışman olarak çalışan Tülin Uygur, ilk konferans öncesi beni bilgilendiriyor. Uygur, İsveç’in, vatandaşlarını koruyan yasaları, kadın hakları konusundaki öncü tavırları ile diğer Avrupa ülkeleri arasında da sivrilen bir ülke olduğunu, burada kadınerkek eşitliğini gözetmek amacı ile kurulan özel bir daire, görevli bir ombudsman bulunduğunu, ayrıca İsveç’in BM insan hakları deklarasyonuna, CEDAW ve çocuk hakları sözleşmesine imza attığına dikkat çekiyor. Uygur, aynı zamanda istatistiklere göre İsveç’te her 10 dakikada bir kadının fiziksel şiddete uğradığını, her yıl 52 kadının fiziksel şiddet yüzünden yaşamını yitirdiğini, 8 milyonluk ülkede kadınların yüzde 40’ının şiddetin kurbanı olduğunu belirtiyor. Avrupa çözüm arıyor S tockholm’de faaliyet gösteren İsveçTürk Dostluk Derneği’nin organizasyonuyla düzenlenen ilk töre konferansına bu bilgilerin yarattığı şaşkınlıkla başlarken, İsveçli uzmanlar ise töre ve namus cinayetleri konusunda anlattıklarım karşısında şok geçiriyor. Dernek yöneticilerinden Tülin Uygur’un koordine ettiği ilk konferansın düzenlendiği RinkebyKistaTensta belde belediyeleri sınırlarında yaşayanların yüzde 80’ini göçmenler oluşturuyor. Bu bölgelerde genel olarak ataerkil aile yapısından gelen sorunlar yaşanıyor. Örneğin kız çocukları erken evlendiriliyor, akraba evlilikleri yaygın olarak devam ediyor. Genç erkek göçmenler arasında suçluluk oranı giderek artıyor, işsizlik yoğunlaşıyor, çocukların okulda başarı oranı ise giderek düşüyor. Bu bölgelerde yaşayanlar İsveççe konuşma konusunda güçlük yaşıyor. 8 Mart etkinliklerine denk gelen “Töre Kıskacında Kadın” konulu semineri sosyal hizmetler uzmanları, polis şefleri, polis yüksekokulu öğrencileri ve sağlık görevlileri dikkatle izliyor ve sürekli not alıyor. Skaerholmen bölgesinde belediyenin kadınlara yönelik şiddet projesi sorumluları Lotta Boström ve Soraya Zangbari gözetiminde verdiğim ikinci konferansa katılan sosyal hizmet uzmanları, göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgede de benzer sorunlar yaşandığını ancak engelleyemediklerinden yakınıyor. Çocukları Koruma Örgütü’nde (Radda Barnen) Björn Frandegard’in sorumluluğunda verdiğim üçüncü konferansa çeşitli derneklerin görevlileri, psikologlar, Radda Barnen çalışanları ve öğrenciler ilgi gösteriyor. Bu sivil toplum kuruluşu, bünyesinde namus adına şiddete uğrayan genç kızlar ile çalışan bir grubu ve ataerkil yapıyı sorgulayan başka bir grubu barındırıyor. Devletten destek alan, üye aidatları, sponsorlar ve yüklü bağış yapanların katkılarıyla ayakta duran dernekte Sevil Bremer adlı bir Türk psikolog da çalışıyor. Üç konferansta da töre ve namus cinayetlerinin gerekçeleri arasındaki farkı, törenin sadece kadın cinayetlerini kapsamadığını, Türk toplumunu bir arada tutan gelenekleri de barındırdığını, töre cinayetlerinin ardında bağnazlık, eğitimsizlik, cehalet, yoksulluk, göç ve feodal baskılar olduğunu, tetiği sadece görevlendirilmiş çocukların değil, toplumun çektiğini anlattığımda uzmanlar beni soru yağmuruna tutuyor. Uzmanlar, töre cinayetlerinde ölenin yanı sıra öldüren ve azmettirenlerin de toplumsal paranoyanın kurbanı olduğunu duyduklarında töreşiddet ikileminde bocalıyor! Tecavüz ve çığlık: Geceleri geri al sveç Ulusal Kadın ve Genç Kız Sığınma Evleri Organizasyonu’nun (ROKS) hazırladığı raporda, bir yıl içinde İsveç’te kadına yönelik şiddette yüzde 20 oranında artış olduğu belirtiliyor. Ülkede kadına yönelik şiddeti düzenli olarak izleyen ve raporlaştıran kurumlar bulunuyor. Bu raporlar polis, adliye, sosyal hizmet uzmanları, sığınma evlerinin yetkililerinin raporları ve mağdurların anlatımlarına dayanıyor. Örneğin Birleşmiş Milletler (BM) Kadına Karşı Şiddet Özel Raportörü Prof. Dr. Yakın Ertürk’ün İsveç Polisi Suç Önleme ve Araştırma Komisyonu’yla birlikte hazırladığı bir raporda, kadın sığınma evleri sayısının acilen artırılması gerektiği belirtiliyor. Bu durum bir Avrupa ülkesinde kadının korunmasıyla ilgili acil çabalara çok kısa vurgu yapmaya yetiyor. ROKS tarafından yapılan araştırma ise 2006 yılının ilk dört ayındaki gelişmeleri özetliyor. Hem Ertürk’ün hem de ROKS’un raporları, İsveç’te kadına yönelik şiddetin yüzde 20 oranında arttığına dikkat çekiyor. Ülkede bir yıl içinde 16 kadının sevgili, eş ya da yakınları tarafından öldürüldüğü, günde ortalama 48 kadının dövüldüğü belirtiliyor. Araştırmalar kadınların en az yüzde 90’ının tanıdıkları tarafından şiddete uğradığını ortaya koyuyor. Bu rakamlar İsveçlilerin de aile içi düzeni koruma konusunda kendi töreleri olduğu gerçeğini anlatmaya yetiyor! Aslında kadınlara yönelik baskı, dayak, izolasyon, şiddet ve cinayetler; gelenek, töre, kıskançlık ya da egemenlik olarak adlandırılsa da törenin, Avrupa’nın refah ülkesi İsveç’te kendisini şiddetli biçimde hissettirdiğini göste İ Töre, namus konulu şiddet ve cinayet öyküleri genellikle Türk, Arap ve Afrikalıların toplandığı göçmen mahallelerinde yaşanıyor. İlk konferansın düzenlendiği RinkebyKistaTensta bölgesinde yaşayanların yüzde 80’ini göçmenler oluşturuyor. riyor. Böylesine bir ülkede düzenlenen seminerlerde, Türkiye’deki töre ve namus cinayetlerini anlatmak ne kadar doğru ve yararlı olur sorusu ise halen kafamı kurcalıyor! İsveç güvenlik birimlerine göre ayda ortalama 220’den fazla kadın tecavüze uğruyor. İddiaya göre tecavüz olaylarının ancak yüzde 20’si polise yansıyor, kadınların büyük bölümü olayı gizlemeyi tercih ediyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri için Sınırsız Kız Kardeşler Dayanışması’nca hazırlanan afişlerde tecavüz konusuna vurgu yapılması bu yüzden önem kazanıyor. Kimi uzmanlar ülkede bazen toplu tecavüzler yaşandığına dikkat çekiyor. Özellikle töre panelleri için bulunduğumuz Türk, Arap ve Afrikalı göçmenlerin yaşadığı mahallelerin duvarlarında, elini yumruk yapmış, çığlık atan çıplak göğüslü bir kadın karikatürünün de yer aldığı afişler, tecavüze karşı öfkeyi de dışa vuruyor. Bu yılki 8 Mart etkinliklerinde tecavüz konusunun öne çıkarılması, geçen yıl ülkede yaşanan olaylarının yarattığı toplumsal travmadan kaynaklanıyor. Tülin Uygur, geçen yıl tecavüzlerin olağanüstü boyutlarda arttığını, bu yüzden kadınların uzun süre gece sokağa çıkmaktan kaçındığını, bu durumun toplumda büyük korku yarattığını belirtiyor. Stockholm’ün Medborgarplatsen bölgesinde 8 Mart akşamı düzenlenen etkinlik için hazırlanan afişlerde bu yüzden olsa gerek gece sokağa çıkma özgürlüğü isteyen kadınların “Geceleri geri al!” sloganı yer alıyor. Afişlerde “Korkmayı reddet” çağrısı yapılıyor ve tüm kadınların etkinliklere katılması isteniyor.