06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 MART 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Davacı Kadı Olunca... umhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinden sonra AKP’nin yargıyı denetleme girişimlerinin yoğunlaşmasını beklerken, bu kuruluşun ilk sızmayı içerde değil, dışarda denediği görüldü. Dokuz yıldır, AİHM’de çalışan Türk yargıç Rıza Türmen’in görev süresi bu yılın kasım ayında doluyor. AİHM’nin bir alt kuruluşu olan Avrupa Konseyi, kasım ayından sonra görev yapacak yargıç adaylarının listesini bildirmesi için Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’na bir yazı gönderiyor. Dışişleri Bakanlığı da, önce Rıza Türmen, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Durmuş Tezcan ve Başbakanlık İnsan Hakları Merkezi Başkanı Vahit Bıçakçı’nın isimlerinin bulunduğu bir liste gönderiyor. Gelişmelerin bu aşamasında Vakit gazetesi, “Rıza Türmen mi, sakın ha!” diye kampanya başlatınca, bakanlık listeyi geri alarak bu kez Brüksel Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Ruşen Ergeç, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Fikri ve Sınai Haklar Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Arzu Oğuz ile Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi ve anayasa uzmanı, aynı zamanda iktidar yanlısı Star gazetesi köşe yazarı Mustafa Erdoğan’dan oluşan bir liste gönderiyor. Dikkat buyrunuz, “Rıza Türmen zaten dokuz yıl görev yaptı” diyerek baştan liste dışı bırakılmıyor. Yalnızca Leyla Şahin ve Refah davasındaki oyları hatırlatılınca, içinde Türmen’in ismi de olan liste geri çekilip yenisi sunuluyor. ??? AKP çevrelerinde Vakit’in de dikkat çekmesi üzerine Türmen’e muhalefet özellikle Büyük Daire’nin içtihat oluşturan iki önemli kararında kullandığı oylardan kaynaklanıyor. Bunlardan birincisi, Refah Partisi’nin kapatılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmadığnı belirten 31.07.2001 tarihli ve Leyla Şahin ile ilgili 10.11.2005 tarihli Büyük Daire kararlarında kullandığı oylar. Burada iki noktaya dikkat etmek gerekiyor. Bunlardan birincisi, Refah Partisi kararının oybirliği ile çıkmış olmasıdır. Leyla Şahin davasında, ki türban ile ilgilidir, bir tek muhalif oy çıkmıştır (Belçikalı üyenin oyu). Ama daha da önemlisi, her iki karar da, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmediği yönündedir. Yani, Rıza Türmen’in kullandığı oylar, başka bir deyişle çok kritik iki konuda TC’nin aklanması yönündedir. Nasıl oluyor da, Türkiye Cumhuriyeti, kendi lehine oy kullanan bir yargıca karşı çıkıyor? Davacı kadı olunca, bu tür olaylar oluyor. Bunda şaşacak bir yön yok. Unutmayalım Refah Partisi, AKP’lilerin eski ocağıydı ve AİHM, Büyük Daire kararı ile bu partiyi kapatan Türk Anayasa Mahkemesi’nin kararını herhangi bir sözleşmeye aykırı bulmadığını belirtiyordu. ??? Yine unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti adına AİHM’ye ve Avrupa Konseyi’ne muhatap olan Dışişleri Bakanlığı’nın başında bulunan Abdullah Gül’ün eşi Hayrinüsa Gül Hanım AİHM’de TC aleyhine bir türban davası açmıştı. İşin ilginci, Sayın Bakan’ın muhterem eşinin iddiaları hakkında, TC’nin yanıtının ne olacağına ise Abdullah Gül’ün başında bulunduğu bakanlık karar veriyordu. İşte size kadının davacı olması durumu. Nitekim, AİHM’ye verilen cevap ve cevabı hazırlayan kişiler de, Sayın Gül’ün bakanlığı sırasında değiştirilmiştir. Sanmıyorum ki, AİHM tarihinde, bir devletin dışişleri bakanının eşinin, o devlet aleyhine dava açtığı başka bir olay olsun. Daha sonra, Sayın Hayrinüsa Gül, 2005 yılı başlarında davasını geri çektiğini açıkladı. Gerekçe ise “kocasını güç durumda bırakmamak” idi. Oysa hukukçular, Leyla Şahin konusunda, Büyük Daire’nin içtihat oluşturacak yeni bir karar vereceğini söylüyorlar ve bunun diğer davalar için emsal oluşturacağını ileri sürüyorlardı. Nitekim Büyük Daire’nin 10.11.2005 tarihli kararı da bu yönde çıktı. İşte size, Rıza Türmen’in adaylığının öyküsü. Bütün dünyanın gözünün içine baka baka, AİHM’de bu oyunu oynayanlar, Çankaya mevziini de ele geçirince, içerde yargıda ne oyunlar oynamazlar ki?.. Tehlikenin farkında mısınız? Şeyhler Bodrum’a Göz Dikti... oça, Alaçatı, Çeşme, Bodrum, Marmaris ve Datça... Koylar, bükler, yarımadalar... Kuzeyden güneye Ege ve Akdeniz deniziyle, kumuyla, doğasıyla bir yeryüzü cennetidir... Çeşme, Bodrum ve Datça Yarımdası’nda neler oluyor? Bilmeyenler için yazıyorum: Bodrum Yarımadası’nda imar yetkisi belediyelerden alınıp, Bakanlar Kurulu’nun onayıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verildi. (24 Kasım 2006 tarih ve 26356 sayılı Resmi Gazete.) Artık tek yetkili kişi “uyuyan güzel” Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’tur... O güzelim Gökova Körfezi, Bodrum yöresinde o güzelim koylar ve bükler sit alanı olmasına karşın yakın bir gelecekte Arap şeyhlerinin, şıhlarının villalarıyla, tatil köyleriyle dolup taşacak... Hiç şaşırmayın, Arap şeyhleri, tarikat şıhları beğendikleri koyları ve bükleri Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirmişler... Sit alanı kapsamındaki koylar ve bükler “siyasi tercih”le imara açılacak... Bodrum’da demokratik kitle örgütleri eylem yapıyorlar ama seslerini duyurmaları olanaksız!.. Ulusal medyamız ağzına “kilit vurmuş” durumda... OrtakentYahşi Belediye Başkanı Mehmet Kocadon Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yetki veren Bakanlar Kurulu kararını yargıya götürmüş... AKP iktidarı Bodrum’un imar yetkisini yerel yönetimlerden neden aldı? Çünkü Bodrum’da yerel yönetimlerin çoğunluğu CHP’li... AKP zihniyetine göre Bodrum “günahkârlar cenneti” değil mi? Zaten “uyuyan güzel” Kültür ve Turizm Bakanı “edepli turizm” istiyor... O zaman ne olacak? Elbet Bodrum Yarımadası’nda imar yetkisi belediyelerden alınacak!.. Gümüşlük sit bölgesi yakın bir süreçte kimlerin eline geçecek izleyin!.. ??? Çeşme, Bodrum, Datça Yarımadası’nda dolaşırken fesleğen çiçeklerinin kokusuyla, uçsuz bir denizi, kış gölgelerindeki bulutları çektim içime doyasıya... Çeşme, Bodrum ve Datça Yarımadası’nın Arap şeyhlerine teslim edilmesi için yasal altyapı hazırlanmıştı... İmar rantının yükseldiği yerlerde, siyasal iktidar hem kendi yandaşlarına hem de Arap şeyhlerine “siyasi destekli çıkar girişiminin” adımını atmıştı... Kuzey ve Güney Ege’de Akdeniz’de tarih ve kültür siyasal iktidarın eliyle yağmalanıyor, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Cumhuriyet’in temeli tarih, kültür ve eğitimdir” deyişi, ne yazık ki bir kenara itiliyordu... Ben böyle duygular içinde dolaşıyordum Anadolu yollarında. Gökova Körfezi’nden inip Marmaris Kavşağı’na geldiğimde bir kır kahvesinde soluklandım... Biraz sonra üreticilerle koyu bir sohbet başladı... Söz kuraklıktan açıldı, ardından yaş sebzeye, AKP iktidarının uyguladığı tarım politikalarına, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP), Kıbrıs sorununa ve AB’ye geldi... Bir genç konuşmayı kesti birden... Dediği şuydu: “Biz Kıbrıs’ı, BOP’u, AB’yi Türkiye üzerine oynana oyunları, Amerikancıları, Prof. Erol Manisalı’nın konferanslarından, Cumhuriyet’teki yazılarından, kitaplarından öğrendik. Ona bizden selam götürün...” Kırsal kesimde AKP eleştiriliyor, televizyon kanallarındaki tartışma programları izleniyor, köy kahvelerinde Cumhuriyet gazetesi okunuyor... Anadolu insanı tehlikenin farkında... Güneş Datça Yarımdası’nın üzerine batıyor... Ben ise Çeşme, Bodrum, Datça Yarımadası’nı düşünüyorum... ??? 1980’li yıllarda Oktay Ekinci’yle birlikte “Kıyı Yağması” dizisi hazırlamıştık... Muğla’nın Sarıgerme kıyılarındaki köylülerin tarlaları kamulaştırılarak otellere, tatil köylerine 45 yıllığına kiralanmıştı... Şimdi Hazine ve orman alanları verilecek Arap ve tarikat şeyhlerine... İçimde tarifsiz bir hüzün... Aşağılara iniyorum. Fethiye’den Burdur ve Isparta’ya, oradan da Dinar’a... Sanırım İstanbul’a dönüş vakti geldi... Melih Cevdet Anday’ı görür gibi oldum Ören (Milas) kıyılarında... Sesi her zamanki gibi gürdü... Belki de Akyaka’da su kıyısında bir sofrada İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Aziz Nesin ve Naim Kılıç’la kadeh tokuşturuyordu geçmiş yılların fotoğraf karelerinde... “Bir mayıs sabahını yaşayacak böcekler/Çılgın karanfillerle dolacak yeşil saksın/Ve sen bir fidan gibi yeşermiş olacaksın,/Serin, çakıl yollarda kuşlar birikecekler” C F DÜNYA GİDEREK ISINIYOR.. TRT, Cumhuriyet ve Kurtuluş gibi iki önemli yapımı ekrana getiremeyecek ‘Bu diziler özellikle seçildi’ Fırat KOZOK ANKARA 12 film ve 55 diziyi “yok pahasına” iki şirkete kiralayan TRT’nin, yakın tarihe ışık tutan Cumhuriyet ve Kurtuluş gibi önemli yapımları 2 yıl boyunca yayımlayamayacağı ortaya çıktı. HaberSen Ankara Şube Başkanı Osman Köse, “Kurtuluş ve Cumhuriyet filmleri özellikle ve kurnazca seçilmiştir. Atatürk’ün adını anmadan Çanakkale belgeseli yapanlar, TRT’yi de Atatürk’ün anılmadığı bir kuruma dönüştürmeye çalışıyorlar” dedi. CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek de konuyu Meclis gündemine taşıdı. Eski Genel Müdür Yücel Yener döneminde belirlenen fiyat tarifesine göre değeri 39 milyon 74 bin 400 dolar olan 6 televizyon filmi ve 60 diziyi 1 milyon 610 bin dolara Limon Program Yapım Tanıtım’a devreden TRT’nin, sözleşme gereği bu yapımları 2 yıl boyunca yayımlayamayacağı belirtildi. TRT ile şirket arasında imzalanan sözleşmenin “Lisans Süresi” başlıklı 12. maddesinde şu ifadeler yer alıyor: “İş bu sözleşmeyle programların tam ruhsatla ve lisanslı olarak lisans verene devredildiği ilk 2 (iki) yıllık süre sonunda, 3. (üçüncü) yıl için devredilen hakkın basit ruhsatla ve alt lisanslı olarak devredilmiş olması sebebiyle, lisans veren, söz konusu programları kendi TV kanallarında yayımlamakullanma hakkına sahiptir. Lisans veren, bahsi geçen 3. yıllık lisans dönemi süresince programların bu sözleşmeyle lisans alana devredilen haklarını kendi TV kanalları haricinde, bölge içerisinde bir başka yayın kuruluşlarına devretmemeyi kabul ve taahhüt eder.” Bu çerçevede, kurumun özellikle resmi bayramlarda ilgiyle izlenen Cumhuriyet filminin TRT ekranlarından 2 yıl uzak kalacağı belirtiliyor. CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek de konuyu TBMM gündemine taşıdı. TRT dizileri ‘sudan ucuz’ Toplam 12 film ve 55 diziyi Limon Program ve Digital Platform adlı şirketlere 1 milyon 727 bin 854 dolar karşılığında kiralayan TRT’nin bu şirketlerle daha önce yaptığı anlaşmaların tutarı 40 milyon 492 bin 400 dolar. ANKARA TRT’nin, milyonlarca dolara mal olan onlarca film ve diziyi değerinin 25 kat düşük fiyata kiraladığı ortaya çıktı. TRT Genel Müdürü Ali Güney, bir skandala daha imza attı. Kurum, toplam 12 film ve 55 dizi için iki ayrı şirketle iki sözleşme imzaladı. Yayın ve Programdan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Muhsin Mete, Televizyon Dairesi Başkanı Muharrem Sevil ve Televizyon Dairesi Başkanlığı Dış Yapımlar ve Satımlar Müdürü Fuat Kale tarafından hazırlanan sözleşmelerin ilki Limon Program Yapım Tanıtım Tic. Ltd. Şti ile 16 Ekim 2006’da imzalandı. Sözleşmeyle, 6 televizyon filmi ve 34 dizi, 3 yıl içerisinde 36’şar gösterim hakkı KDV hariç 1 milyon 610 bin YTL karşılığında söz konusu şirkete devredildi. TRT film ve dizilerin kullanım hakkının devriyle ilgili bir diğer sözleşmeyi de, Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş. ile imzaladı. 8 Eylül 2006’da imzalanan sözleşme ile 15 yerli dizi, saat başı 1 dolardan 102 bin 854 dolara, 6 TV filmi, film başına 2 bin 500 dolardan 15 bin dolara olmak üzere toplam KDV hariç 117 bin 854 dolara 8 aylığına bu şirkete kiralandı. Sözleşmede, TV filmleri için 8 gösterim, diziler için de 6 gösterim şartı konuldu. Sözleşmelerle, bütün film ve diziler, toplam yalnızca 1 milyon 727 bin 854 dolar karşılığında kiralanmış oldu. 2001’de belirlenen taban fiyatlarına göre, TRT’nin Limon Program’a devrettiği film ve dizilerin toplam değeri 39 milyon 74 bin doları, Digital Platform’a devrettikleri ise 1 milyon 418 bin 400 doları buluyor. İki rakam toplandığında ortaya 40 milyon 492 bin 400 dolarlık bir rakam çıkıyor. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle