08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Türkiye, AB ile ilişkilerde 9 yıl geriye gitti, üyelik Fransa ve Almanya’nın insafına kaldı C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 28 ARALIK 2007 CUMA Kazanımlar sıfırlandı Mahmut GÜRER ANKARA AKP iktidarı döneminde TürkiyeAB ilişkilerinde de gerileme yaşanıyor. Avrupa Birliği’nin (AB) son dönemde Türkiye ile ilgili aldığı kararlar, müzakereler devam etmesine karşın Ankara’yı hızla sürecin dışına atıyor. Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nde alınan karar sonrasında Müzakere Çerçeve ve Katılım Ortaklığı belgelerinde yer alan az sayıdaki kazanım da ortadan kalkarken, Kıbrıs Rum Kesimi’nin tanınması, ruhban okulunun açılması ve Kürtçe eğitim konularındaki baskıların da artması bekleniyor. TürkiyeAB ilişkileri, AB Genel İşler Konseyi’nde hazırlanan ve Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nde onaylanan karar ile büyük darbe aldı. Fransa’nın baskısıyla alınan karar nedeniyle, Türkiye’nin 1999 Helsinki Zirvesi ile elde ettiği “tam üyelik hedefi” ortadan kalkmış oldu. Hükümet ve Devlet Başkanları toplantısının sonuç bildirgesinin Türkiye paragrafında, Helsinki Zirvesi sonrasında tüm İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgeleri ile 3 Ekim 2005’te yapılan Müzakere Çerçeve Bel Günün Gerçeği Çağın Ruhu unutmuş, böylelikle sol kimliğinden soyunmuştur. Artık emperyalizm onun için bir anlam ifade etmiyor. “Emperyalist süper gücün, devletin neredeyse bir fırsata dönüştüğünü” söyleme aşamasındadır. Neoliberal çevrelerle sıkı fıkı ilişkisinin kaynağı da burada yatıyor. Bu çevrelerle içi boş “demokrasi”, “özgürlük” paydasında buluşurken, çıkarcı bireycilikle, bireyin kendisini ancak toplumsalın içinde var ettiği gerçekliği arasındaki derin farkı unutmuş görünüyorlar. İnsanların söz söyleme, örgütlenme haklarını, kendilerinin söz söyleme, örgütlenme haklarına indirgedikleri için, sürüklendikleri aldanışın uzun sürmeyeceğini söyleyenlere de kızıyor, onları çağın ruhuna uymamakla suçluyorlar. Oysa çağın ruhuna aykırı düşenler kendileridir. ??? Bu arkadaşları günün gerçeğiyle savaşmaya, çağın ruhuna uymaya çağırmak zorundayız. Çıkarıp attıkları kirli gömleklerini yıkayıp yeniden giyerler mi bilemem, ama büyük yanılgılarının bedelini yalnızca kendilerinin değil, tüm toplumun ödediğini onlara hatırlatmak işimiz bizim. Asıl işimiz ise gerçeğin kendisiyledir. Karşımızdaki tehdit, önümüzdeki çukur, emperyalistin, işbirlikçinin kazdığı çukurdur. Ama direnen, direnmesi gereken devrimci bir köz hâlâ var. Henüz sönmemiştir. Frankfurt’ta, ülke dışında küstahlıkları daha da artan günümüzün yobazlarından biriyle karşılaştım. “Boşuna uğraşıyorsunuz, bu iş bitti” dedi bana. “İlhan Selçuk Kuran’dan ayetler yazarak ne yapmak istiyor!” diye müstehzi bir edayla kırıttı. “Dinciyi dürüst olmaya, paranın dinine tabiyken kitabın dinine uyduğunu söyleme sahtekârlığından vazgeçmeye, dindarı da çağın ruhuna, aydınlanmanın ışığına çağırıyor” dedim. Bön bön baktı yüzüme. Ama benim solcu kardeşlerim, sosyal demokrat dostlarım bu kadar bön, bu kadar aymaz, bu kadar çağın ruhundan uzak değildirler. Umarım değildirler. [email protected] Türkiye, Avrupa Birliği Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nde alınan kararla birlikte 1999 Helsinki Zirvesi’nde alınan “tam üyelik” kararının gerisine düştü. Ankara AB’nin genişleme planları içinde kalsa da, bundan sonra katılım stratejisinin dışında yer alacak. gesi’nde yer alan “katılım” ve “tam üyelik” sözcükleri yer almadı. Helsinki Zirvesi’nde herhangi bir tarih yer almasa da Türkiye, AB ile tam üyelik müzakereleri için aday hale getirilmişti. 3 Ekim 2005’te ise Türkiye tam üyelik için müzakerelere başlamıştı. “birliğe katılım müzakeresi” ve “üyelik müzakeresi” kavramları doğrudan “müzakere” olarak yer aldı. Böylece Ankara’nın “Tam üyelik için müzakere ediyoruz” tezi de ortadan kalkmış oldu. Bu da Türkiye tüm müzakere başlıklarını tamamlasa bile, katılımın garanti olmadığını ortaya koyuyor. Bundan sonraki süreçte ise Türkiye’nin AB üyeliği büyük oranda birliğin temelini oluşturan Almanya ve Fransa’nın insafına kaldı. AB gözlemcilerinden edinilen bilgilere göre, şu anda AB içinde Fransa başta olmak üzere, Almanya, Kıbrıs Rum Kesimi, Belçika ve Hollanda Türkiye ile ilgili neredeyse tüm kararlara itiraz ediyor. Bu ülkelerden etkilenen Slovenya, Lüksemburg, Portekiz, Danimarka ve Avusturya da Türkiye’nin üyeliğine taraf görünmüyor. Şimdilik Türkiye’nin AB üyeliğine koşulsuz destek veren 3 ülke bulunuyor. Bu ülkeler İspanya, İngiltere ve Bulgaristan şeklinde sıralanıyor. Ancak, İngiltere dışındaki ülkelerin özellikle KKTC ve bu konuyu doğrudan etkileyen Ankara Anlaşması Ek Protokolü’nün imzalanması konusunda Türkiye’nin yanında yer almadığı biliniyor. IKINTI YARATACAK KONULAR Türkiye AB ilişkilerinde önümüzdeki dönemde sıkıntı yaratacak konular ise değişmeyecek gibi görünüyor. Bu konuların başında KKTC geliyor. Ankara bu sorunu 2008 başında “ÇekSlovakya” modelini içeren yeni bir plan sunarak geçiştirmeye çalışsa da, AB bu plana çok sıcak bakmıyor. Bunun yanı sıra Kürtçe eğitim , ruhban okulunun açılması, azınlık vakıflarına mülklerin iadesi ile Yunanistan ile yaşanan Ege ve kıta sahanlığı sorunları önümüzdeki dönemin en sıkıntılı konuları arasında yer alacak. S PÜRÜZ SÖZCÜKLER Böylece Ankara’nın önüne, daha önce Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer alan ve belirsiz bir anlam taşıyan “hazmetme kapasitesi” sözcüğünün konulmasının ardından, bu kez de “Katılım Konferansı” değil hükümet ve devlet başkanlarının oybirliği ile açılacak belirsiz bir müzakere sürecinin içine girilmiş oldu. Kararda Türkiye’ye ilişkin paragrafta, Sevenlerinin katılımıyla düzenlenen törenlerde, sanat ve siyaset dünyası bir araya geldi Tiyatro sanatçısı Dinçel uğurlandı İstanbul Haber Servisi Tiyatro sanatçısı Savaş Dinçel gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurlandı. Ailesi, dostları ve sevenlerinin katılımıyla düzenlenen törenlerde, sanat ve siyaset dünyası bir araya geldi. Geçirdiği iç kanama sonucu yaşamını yitiren Dinçel için ilk tören Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda düzenlendi. Dinçel’in Türk bayrağına sarılı tabutu, sanatçı dostlarının omuzlarında tiyatro sahnesine getirildi. Buradaki törende konuşan İstanbul Valisi Muammer Güler, Dinçel’in çok sevilen bir sanatçı olduğunu ifade ederek “Türk tiyatrosuna büyük emekleri vardı. Gıpta edilecek bir insandı. Türkiye için büyük bir kayıp oldu’’ dedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, sanat dünyasına başsağlığı dilediğini belirterek Dinçel’in iz bırakan tiyatrocu olduğunu, Şehir Tiyatroları’na büyük emeğinin geçtiğini ifade etti. Dinçel’in ölümünün Türkiye için de büyük bir kayıp olduğunu belirten AKP İstanbul Milletvekili Osman Yağmurdereli, “Yeri doldurulamayacak bir sanatçımızı yitirdik’’ diye konuştu. Dinçel’in yetiştirdiği tiyatro sanatçıları adına konuşan Şevket Çoruh da onu her zaman seveceğini söyledi. Konuşmaların ardından Dinçel’in tabutunun önünde saygı geçişi yapıldı, sanatçının naaşı sahneden alkışlar ve gözyaşlarıyla uğurlandı. Dinçel’in cenazesi daha sonra Teşvikiye Camii’ne gütürüldü. Dinçel, burada kılınan öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Dinçel için düzenlenen törenlere, Dinçel’in eşi Sumru Dinçel ve oğlu Barış Dinçel, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, eski CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, CHP İl Başkanı Gürsel Tekin, Şişli Belediye Başkanı Başmüfettiş Kaçar görevine döndü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 6. İdare Mahkemesi, BM’nin teröre destek verenler listesinde bulunan Yasin el Kadı hakkında olumsuz rapor hazırlayan Maliye Başmüfettişi Hamza Kaçar’ın “memuriyetten çıkarılmasına” ilişkin Maliye Bakanlığı işlemini iptal ederken ayrıca başmüfettişin maddi kaybının da faiziyle ödenmesini istedi. Başmüfettiş Kaçar, aralarında Ahmet Necdet Sezer, Hilmi Özkök, Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal gibi çok sayıda politikacı ve işadamının da bulunduğu kişilerin vergi bilgilerine usulsüz girdiği iddiası kapsamında açılan soruşturma sonucunda açığa alınmıştı. Maliye Bakanlığı’nın talebi üzerine, Yüksek Disiplin Kurulu Kaçar’ı “siyasi amaçlarla kurumun huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak”, “memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiilleri nedeniyle devlet memurluğundan çıkarmıştı. Yüksek Disiplin Kurulu’na göre Kaçar, El Kadı soruşturması sırasında siyasi baskı gördüğünü kanıtlamak amacıyla geçmiş tarihli rapor düzenlemiş ve bu raporu Teftiş Kurulu kayıtlarına daha önce girmiş gibi göstermiş; ayrıca kendisinin El Kadı soruşturmasında baskı görmediğini belirten bir rapor düzenleyen müfettişler hakkında da yanlı rapor düzenledikleri gerekçesiyle soruşturma açılmasını istemişti. Bakanlığın da bunun üzerine düzenlediği raporda; Kaçar’ın sahte rapor düzenlediği öne sürülmüş; Kaçar’ın kendisiyle ilgili rapor düzenleyen 3 maliye müfettişiyle ilgili “iftira suçunu” işlediği iddia edilmişti. Bu çerçevede Kaçar memuriyetten çıkarılmıştı. Kaçar’ın, Ankara 6. İdare Mahkemesi’nde açtığı dava lehine sonuçlandı. Kararın gerekçesinde, disiplin soruşturmalarının yapılmasında izlenecek yöntemin, ceza verilecek fiiller, ceza vermeye yetkili makam ve kurulların pozitif olarak mevzuatla belirlendiği ifade edilerek, doktrin ve yargısal içtihatlarla da konuyla ilgili disiplin hukuku ilkelerinin oluşturulduğu kaydedildi. edyamızın “teröristi dağdan indirme” programına verdiği destek, tuttuğu alkış akıllara sezadır. Kim indiriyor terörü dağdan? İddiaya göre başta imamlar, öğretmenler, kamu görevlileri... AKP’yi iyi tanıyanlar bunun yalnızca imamlar demek olduğunu biliyorlar. Yöntem her zaman, hemen her konuda uygulanan bildik yöntemdir. “Teröristi dağdan indirme” demagojisinin altından tarikat çıkıyor. Zamanımızın “akademisyen” tarikatçıları açıkça söylüyorlar: Bugüne kadar çözülemeyen Kürt sorununu cemaatler çözüyorlarmış. El hak doğrudur. Kürt sorununu çözüp “Kürt Fethullah” sorununu pişiriyorlar. ??? Türkiye’nin içine girdiği, sokulduğu karanlık gittikçe koyulaşıyor. Bu ortaçağ karanlığının olmadık yerlerden destek alması, korkunun, “Havaya girersek paçayı kurtarırız” zehabının, yanılgısının ürünüdür. Neoliberalin hizmette kusuru yoktur. O, “Bugün AB için, ABD için ne yaptım” diye hesaba durmanın, kısa günün kârını, hizmetin rantını yemenin keyfini çıkarıyor. Kendini demokrat, liberal, özgürlükçü sanan kesim ise bir yandan değişen havayı solumaya, ürpererek kılık kıyafet değiştirmeye, dilini yeni jargona alıştırmaya koyulmuş, bir yandan da “Geçer bu günler, inşallah geçer” avunmasıyla dizini dövmeye başlamıştır. ??? Gerçek acıdır. Gerçeğin tadını değiştirmenin yolu, ona tabi olmaktan, boyun eğmekten değil, onu değiştirmekten geçer. Eğer yaşadığımız acı gerçeğe teslim olmaya niyetli değilsek, her belirtiye, her yanılgıya karşı koymak, kör umutlarla boğuşmak zorundayız. Türkiye’de sosyal demokrasi, mücadelenin zeminini gel geç itirazlarda, esası tartışmaktan kaçınarak ayrıntıda bulmaya çalışıyor. Ayrıntıyı da gazetelerden öğreniyor. Çağın ruhunu küreselleşmenin politikalarında arıyor. Oysa küreselleşme politikaları çağın ruhuna kökten aykırıdır. En büyük çarpıtmadır. Bir diğer sol kesim, kendini Kürt sorununa endekslemiş, solun sistemle olan mücadelesini Kürt sorununa tabi kılmış, işçiyi, köylüyü M Teşvikiye Camii’ndeki törenin ardından Savaş Dinçel Zincirlikuyu’da toprağa verildi. Mustafa Sarıgül, eski SODEV Başkanı Ercan Karakaş, Müjdat Gezen, Altan Erkekli, Şevket Altuğ, Gülriz Sururi, Serdar Gökhan, Tarık Akan, Ali Poyrazoğlu, Aliye Uzunatağan, Mustafa Alabora, Perihan Savaş, Sevinç Erbulak, gazetemiz yazarı Zeynep Oral, gazeteciler Ali Kırca ve Uğur Dündar’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda isim katıldı. Aliye Uzunatağan: Savaş Dinçel benim çocukluk arkadaşımdı, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde de birlikte çalıştık. Savaş, toplum içindeki duruşuna dikkat eden, çok has bir sanatçıydı. Oynadığı rollere insanı yakalayıp koyardı. Müşfik Kenter: Çok önemli bir tiyatrocuydu. Dünyanın en güzel ve en zor işlerinden birini yapıyordu. Onun önünde saygıyla eğiliyorum. Perihan Savaş: Çok değerli bir sanatçımızı yitirdik. Değerli bir dosttu, üzgünüm. Altan Erkekli: En son Eve Dönüş filminde birlikte rol almıştık. Onun yazdığı bir oyunda oynayacaktım. Çok sevdiğim bir dosttu. Çok değerli bir sanatçıyı yitirdik. Gülriz Sururi: Çok güzel bir dostluğumuz vardı. Çok iyi bir sanatçı, iyi bir insandı. 301’de yetki bakana veriliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Türk Ceza Yasası’nın (TCY) 301. maddesinde değişiklik öngören yasa taslağının 15 gün içinde Başbakanlık’a sunulacağını açıkladı. Şahin, tüm önerilerin değerlendirildiğini, bu madde kapsamındaki suçlarda soruşturma izninin yeniden Adalet Bakanlığı’na verileceğini söyledi. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, partisinin grup toplantısı öncesinde gazetecilerin TCY’nin 301. maddesiyle ilgili sorularını yanıtladı. Bu konudaki çalışmaların sürdüğünü, yasa taslağının 15 gün içinde Başbakanlık’a gönderileceğini kaydeden Şahin, tüm önerilerin değerlendirildiğini, ayrıca hukuk fakültelerinden görüş istendiğini söyledi. Şahin, söz konusu madde kapsamındaki suçlarda soruşturma açılmasının Adalet Bakanı’nın iznine tabi olacağını bildirdi. Bakanlığın üzerinde durduğu öneriler arasında maddede geçen “Türklüğü” yerine “Türk milleti”; “cumhuriyeti” yerine “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ifadesinin getirilmesi, “Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde verilecek cezanın üçte bir oranında arttırılması” hükmünün yasa metninden çıkarılması da yer alıyor. SANAT DÜNYASI YASTA Berhan Şimşek: Çok değerli bir sanatçı, iyi bir dosttu. Ondan çok şey öğrendim. Yeri doldurulamayacak bir sanatçıydı. Mehmet Ali Alabora: Savaş Dinçel benim amcamdı. Hem bir aile dostumu, hem önemli bir sanatçıyı yitirdim. iyelim ki, bir anket kurumu YÖK’ün yeni Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan hakkında düzenlediği nabız yoklaması için, size başvurdu ve sordu: Cumhurbaşkanı’nın YÖK’e atadığı yeni Başkan sizce nasıl birisidir? Verilecek 10 yanıttan 9’unda, Başkan’ın görevine başlar başlamaz iktidar partisinin güdümüne girdiğinden söz edilecek, bunun için de Prof. Özcan’ın TBMM Başkanı’na yaptığı tanışma ziyaretinde söyledikleri, kanıt olarak gündeme getirilecektir. O söylenilenleri, tam olarak anımsayamayanlar için tekrar edeyim. Tarih, 14 Aralık 2007. YÖK Başkanı, TBMM Başkanı Köksal Toptan ile baş başa bir tanışma buluşmasını gerçekleştiriyorlar. Olayı ben de Kanal D’nin akşam haberlerinden izliyorum. Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan Meclis Başkanı, konuğuna “zaman zaman politikasına yönelecek eleştirileri yanıtlamasını” salık veriyor. Özcan: “Aynısını konuştuk bunların. Sayın Cumhurbaşkanım da tavsiye etti. Başbakan ‘Aman hocam’ dedi. ‘Dikkat’ dedi. ‘Bir şey söylersin, D DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Olmadı Sayın Başkan.. si, elbette hoş olmuyor. Atamanın dördüncü gününde, Cumhurbaşkanı’nın sadece Çankaya’yı değil; boşalan her makamı nasıl bir emirkomuta zincirine dönüştürmekte olduğunun bu canlı belgesini oluşturanlar değil, onu sansür etmeden basına dağıtanların başında soruşturma bulutları dolaştırılıyor. Haberini, Akşam gazetesinde okuyunca, tanıdığımı sandığım Köksal Toptan adına hem şaşırdım hem de tepki göstermek gereğini duydum. 12 Eylül 1980 öncesinde TBMM’ye Zonguldak Adalet Partisi Milletvekili olarak girmiş genç bir avukatı düşledim. Onun, Milli Eğitim Bakanı olarak yaptığı bazı icraatları onaylamamış olsam da, ilerisi için liberal ve uygar bir politikacı umudu verdiğini düşündüm. Nitekim 23. dönem Yasama Meclisi ipimizi çekerler’...” Meclis Başkanı’nın makamında sadece Meclis TV kameramanı var. Bu tür ziyaretlerde gelenek olarak yapıldığı gibi Meclis Televizyonu’nun muhabir ve kameramanı, basın dili ile pool, yani havuz denilen yöntemi uyguluyorlar. Alınan görüntüler ve kayıt edilen söyleşiler, bütün öteki haber ajanslarına, televizyon ve gazete kuruluşlarına dağıtılıyor. Öylece, görüşmecilerin çevresinde gazetecilerin birbirinin üstüne basarak kargaşa yaratmaları da önlenmiş oluyor. İyi güzel de ToptanÖzcan görüşmesinde, ses kayıt cihazının kapalı olduğu varsayımı ile bir anayasal kurumun başkanına Başbakan’ın “dikkat” çekmiş olması, onun da saf saf aldığı bu uyarıyı bir amentü gibi devlet protokolünün 2 numaralı adamına iletme için çok rahat geçen bir oylama ile Başkan seçilen Toptan’ın, “ikili görüşmenin kontrol edilmeden özel kanallara verilmesiyle ilgili” soruşturma açtırmış olmasının tipik bir sansür olduğunu bilememesini kabul edemedim. TBMM Başkanı’nın makam odası tipik bir kamusal alan olduğuna göre, orada “gizli” olmayan her buluşma ya da toplantı, şayet havuz sistemi gereği Meclis TV ya da basın görevlileri tarafından izlenmiş ise, konuşmaların ne kadarının nasıl haber haline getirileceğinin ölçülerini ne Meclis Başkanı, ne de başka makam sahipleri belirleyebilir. Bunun tersine yönelik küçük bir işlem, bundan böyle milli egemenliğin kâbesi sayılan parlamentomuzdan gelecek her haber, Köksal Toptan’ın “görülmüştür” damgalı onayından geçtiği kuşkusunu yarattığı için değerini yitirmiş olur. Ekranlara ya da gazete sayfalarına değil, çöp sepetlerine taşınır. Köksal Toptan’ın da çok iyi bildiği bu gerçeği, yanlışın neresinden dönülürse kârdır düşüncesi ile Sayın TBMM Başkanı’na hatırlatmak istedim. obirgit?ekolay.net Derileri dinci dernekler topladı Yurdun büyük bölümünde olduğu gibi Zonguldak’ta da kurban derilerini dinci dernekler ve tarikatlar topladı. Türk Hava Kurumu (THK) Zonguldak Şubesi Başkanı Hüseyin Demiral, istedikleri hedefe ulaşamadıklarını belirterek “Tarikat ve cemaatler kanuni boşlukları çok iyi kullanıyorlar. Köylerdeki cami imam ve görevlileri de deri topladılar. Bunlar Diyanet’ten izinli mi?” dedi. Zonguldak Belediyesi’nin Deniz Feneri Derneği’nin Gazipaşa Caddesi’nde stant açmasına izin vermesi de tepkilere neden oldu. (ALİ AYAROĞLU)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle