08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı 28 ARALIK 2007 CUMA CÜNEYT ARCAYÜREK Yok Birbirinden Farkları... Irak’ta, hatta Irak’ta, Kürt düşmanı diye göstererek Türk düşmanlığı ile besleniyorlar. Sıfatı Irak Devlet Başkanı, oysa bir aşiret reisi Celal Talabani, K. Irak’ta devlet kurmaya özenen aşiret reisi Mesud Barzani ve bu ikiliye takılan son isim Devlet Başkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi, sınır dışı operasyonları görüşmek üzere bir araya geldiler. TV haberleri, Talabani ile Barzani’nin aynı ağzı kullanmadığından yola çıktı. Talabani’nin tutumunu olumlu yorumlarla kamuoyuna duyurdu. Oysa… Talabani ile Barzani’nin Türkiye karşıtlığı sözlerinde ilkeler açısından fark yok; sadece iki aşiret reisinin üsluplarında ton farklılığı var. Aşiret reisi Barzani, sert biçimde operasyonlara karşı çıkıyor, derhal durdurulmasını istiyor. Devlet Başkanı Talabani, operasyonlara razı değiliz, diyor. Barzani, jetlerimizin bombaladığı Kandil ve çevresini gezdikten sonra köylerin zarar gördüğünü, insanların öldüğünü ve hedefin PKK değil, Kürtleri öldürmek olduğunu açıklıyor. Dünya kamuoyunun onayladığı operasyonları uluslararası arenada kötülemek için insanlığa sığınıyor. Talabani, yumuşak ifadelerle aynı yargıyla Barzani’ye eşlik ediyor; “Üzülme sebebimiz köylerimizin ve yerleşim birimlerimizin zarar görmesidir” diye konuşuyor. Yok birbirinden farkları. Bu iki konuşmaya bakarak, ha Ali ha Veli yerine, ha Barzani ha Talabani demek gerekmez mi? Talabani, Barzani’ye oranla daha ılımlı imiş. Laf! Bağdat’tan kalkıp Erbil’e geliyor. Devlet başkanı olduğu için değil, iki Kürt aşiretinden birinin reisi olduğu için… Bir başka amaçları K. Irak ve Kürt sorununda aralarında su sızmadığını kanıtlamak. ??? Barzani’yi çılgına çeviren kimi köylerin bombalanması falan değil. Amerikalıların eğittiği peşmerge ordusu, Türk ordusu karşısında fasa fiso. Kıyaslanamaz bile. TSK’ye, Erbil’e uzanmak için bir gün bir gece yeterli. Barzani’nin kafasına tuğla düştü ki, nihayet bu gerçeği anladı, kavradı. Telaşına kaynaklık eden başka nedenler var. Adamı, bir gün gelir dünya kamuoyu Türkiye’nin Kürt devleti düşüne vuracağı darbeyi de alkışlayabilir korkusu sardı. Bir de baktı ki, hep arkasında, Türkiye’den gelmesi olası bir harekette sürekli önünde duracağını sandığı ABD, sınır dışı operasyonlarda Türkiye’ye yeşil ışık yakıyor. Siyaset rüzgârgülüne benzer Barzani. Bir gün bana, bir gün sana. Dilini dizginle, Erbil’deki boyuna uygun cüce yaşamı sürdürmeye devam et! ??? Bak Türkiye ile ABD arasında muhabbete. Ankara ile Washington arasında 1 Mart tezkeresi, askerin başına çuval geçiren olaylarla oluşan buzların eridiği haber veriliyor. Barzani, vereceğini verdi Amerika’ya: Aldığı ise “Himaye et beni”. O kadar! Oysa Türkiye, Ortadoğu siyasetinde ABD için bir hazine. Washington, Türkiye’ye bir verirse dört alacağının bilincinde. RTE’nin Bush’la bir saat süren Beyaz Saray’daki kapalı toplantıda neler konuşulduğu bilinmiyor. Görüşmenin Dışişleri’nde tutanağı varsa bile bu, ancak RTE’nin yazılmasını istediği kadarıyla yazan bir tutanak. The Economist, RTE’nin “Bush’agelecekte işine yarar bir şeyler verdiğini ve karşılığında anlık istihbaratla PKK’yi düşman ilan eden bir söz aldığını” yazdı. Başbakanlık yazılanları, “yazan gazetecinin yorumu” diye yalanladı ve fakat: RTE, ABD’ye; Türkiye’nin ulusal yararlarına zarar verecek, Amerika’nın ulusal yararlarına hizmet edecek herhangi bir taahhütte bulunmadığını açıklayamadı. Söz konusu RTE olunca: Her şeyden önce bir söz ile istihbarat olanağı aldık ama, karşılığında acaba neler neler verdik, diye düşünmek gerek! K. Neoliberal politikanın çıkışı yok Harvard Üniversitesi Ekonomi Profesörü Dani Rodrik, kamu öncülüğünde sanayileşme politikasına geçişi önerdi Duygu ATAHAN Harvard Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Profesörü Dani Rodrik, dünyada neoliberal politikaların şansının azaldığını vurgulayarak Türkiye’de büyüme ve istihdam artışının kamu ve özel sektör işbirliği ile geliştirilecek sanayi politikalarıyla sağlanabileceğine işaret etti. TÜSİAD ve Koç Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından düzenlenen “Uluslararası Uygulamalar Işığında Sanayi Stratejisi Arayışları” konulu panelde konuşan Rodrik, “Serbest piyasa ekonomisi artık iyi çalıştığında dahi büyüme ve istihdam artışını sağlayacak yapısal dönüşümü gerçekleştirmekte yeterli olmamaktadır. Çin ve Hindistan’ın başarılı sanayi politikalarından örnek alarak, Türkiye de kendi koşullarına uygun, kamu öncülüğünde sanayi politikaları geliştirmeli ve uygulanmalıdır” dedi. Rodrik’in verdiği bilgilere göre Çin ve Hindistan gibi ülkeler neoliberal politikalar yerine, kamu öncülüğünde sanayi politikaları uyguluyorlar. Yabancı yatırımcıların önünü sonuna kadar açarken karşılığında ülkeye giren yatırımcıya yerli üreticiyle ortaklık kurma, teknoloji transferi yapma gibi zorunluluklar getiriyorlar. Böylelikle Çin, yerli malı girdi kullanma oranını yükseltmiş, hatta kendi global markalarını yaratmaya başlamış durumda. Şili gibi serbest piyasa ekonomisinde başarılı olmuş bir ülke bile ihracatta doğal kaynakların kullanılmasını öne çıkarabiliyor. Bir ülke, örneğin vergi teşviki veriyorsa karşılığında istihdam zorunluluğu da getirebilmeli. Rodrik özetle şunları vurguladı: ? Türkiye’de yenilik, teknoloji ve inovasyon olarak düşünülüyor. Oysa gelişmekte olan ülkelerde istihdam ve refah yaratan büyüme için işgücünün yüksek verimli sanayi sektörüne kaydırılması şart. ? Kamu öncülüğünde sanayi politikaları kamu ve özel sektörün sürekli diyalog halinde olması ile gerçekleşebilir. ? Sanayi politikasının temel amacı yapısal dönüşümü hızlandırmaktır. Bu bir diyalog sürecidir, kârlılığı gözetir, ama disiplin de uygular, öncelikleri belirler ve şeffaftır. ? Şu anki konumunda Türkiye’nin kur politikasını değiştirme lüksü yok. Bu yüzden sanayi politikaları belirlenirken maalesef kur politikalarını kullanamayacaksınız. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Irak’ta Yeni Denklem! rak’taki gelişmelere “insani” açıdan bakınca, ABD’nin başarısız olduğunu, demokrasi getirmek için girdiği Bağdat’ı kan ve kin gölüne çevirdiğini görüyoruz. Ancak “küresel güç” açısından bakınca durum değişik... ABD, Irak’ta son derece başarılı bir işgal sürdürüyor. Küresel güç, bir ülkeye girdiğinde ilk ne ister? Karşısında kendisine kafa tutacak hiçbir ülkesel gücün olmamasını... Irak’ta bunu büyük ölçüde başardı. Amerikan güçleri 9 Nisan 2003’te Bağdat’a girip yönetimi ele geçirdiğinde ilk yaptığı şuydu: Irak Ordusu’nu dağıtmak... Ortada zaten ordu kalmamıştı, dağılmıştı. Saddam’ın çevresindeki askerleri çok önceden tek tek satın alan ABD, işgalden sonra onları kullanarak kendi kontrolünde bir ordu oluşturabilirdi. Yapmadı... O günlerin hemen sonrasında Irak’ta iç karışıklık başlayınca ABD yönetimini Batı’da eleştirenler çıkmış, “Muhatap olunacak bir ordu kursaydı, daha iyi kontrol edebilirdi” yorumları yapılmıştı. Görünen o ki ABD şunu hesapladı: “Eğer Irak Ordusu’nu ayakta tutarsam, gün gelir içinden ulusal refleksler sergileyenler çıkar. İşgale hayır diyen bir komuta katı halkla da bütünleşebilir... Bu durumda kontrolüm güçleşir!” ??? Irak Cumhurbaşkanı Talabani, yardımcısı Haşimi, yerel yönetim lideri Barzani Süleymaniye’de ortak basın toplantısı düzenlediler. Daha doğru anlatımla, bundan sonra ne yapacaklarını kararlaştırmak üzere bir araya geldiler. Gazetecilere de Türkiye’nin operasyonlarına karşı “ortak duruş” göstermek istediler! Ama olmadı... Talabani, “Türkiye’nin kendisini koruma hakkı var” dedi... Barzani, “Bu operasyon kesinlikle kabul edilemez” dedi... İkisinin de yaklaşımı doğruydu! Talabani, Bağdat’taki yerini korumak için böyle demeliydi... Barzani, Irak’ın kuzeyindeki iktidarını korumak için böyle demeliydi... Tek ortak kaygıları vardı: Koltuklarını ve tabii ki kendilerini korumak! Irak’ın bütünlüğüydü, geleceğiydi... Geçiniz! ABD’nin toplanan üçlüden tek isteği var: Petrol Yasası’nı bir an önce çıkarın! Anlaşabildiler mi? Anlaşmak durumundalar! ??? Irak laboratuvarının son dönemdeki deney sonuçları şöyle özetlenebilir: Bir ülkenin ortak reflekslerini çökerttiğinizde istediğiniz gibi yönetebilir, yönlendirebilirsiniz! ABD önümüzdeki dönem Irak dengelerini şöyle kurmuş görünüyor: 1 Kürtlerle ilişkiyi bu düzeyde ya da biraz daha altta tutmak. 2 BarzaniTalabani sesini yükseltecek olursa, “Bugünkü durumunuzu da yitirirsizin” sopasını göstermek. 3 Terörle mücadelesinde sınırlı destekler vererek Türkiye’yi hoş tutmak. 4 PKK militanlarını şu aşamada Türkiye ekseninden çıkarıp, ilerideki olası planlar için uyumaya bırakmak. Bush’la Erdoğan telefonla konuştu! Anlaşılan anlaşmaları fena gitmiyor... Tüm dünyada neoliberal politikaların şansının azaldığını vurgulayan Rodrik, Hindistan ve Çin’i örnek göstererek “Bu ülkeler yabancı yatırımın önünü sonuna kadar açarken karşılığında yerli üreticiyle ortaklık kurma, teknoloji transferi yapma gibi şartlar koşuyorlar. Plan yapın, şeffaf olun, ama teşvik verdiniz mi karşılığını da isteyin” dedi. I KARAMERCAN: GÖSTERGELER BOZULDU, BÜYÜME DURDU TÜSİAD Sanayi, Hizmetler ve Tarım Komisyonu Başkanı Dr. Erdal Karamercan, “İstikrarı sağlayan temel göstergelerde son dönemde bozulmalar var. Enflasyon, bütçe açığı, cari işlemler açığı ve borç dinamiklerinde iyileşmeler durmuş, hatta yer yer geriye gidişler başlamıştır” dedi. Konferansın açılışında konuşan Karamercan şunları dedi: ? Enflasyon kasımda yüzde 8.4’e yükseldi, aşağı çekmek pek kolay değil. GSYİH’ye oran olarak, 2006’da yüzde 0.5’e gerileyen bütçe açığı oranı 2007’de yeniden yüzde 2.3’e yükselecek. 2006 sonunda 32.8 milyar dolar olan cari işlemler açığı, 2007 Ekim’inde 35 milyar dolara ulaştı. Büyüme rakamları da bir yavaşlamaya işaret ediyor. ? Yatırımlardaki yavaşlama istihdam yaratılmasını ve verimlilik artışlarını sınırlıyor. Üstelik, yeni dönemin büyüme dinamiklerinin ne olacağına ilişkin bir vizyonumuz yok. ?Türkiye’nin yakaladığı yüksek büyümedüşük enflasyon başarısında, küresel sermaye girişlerinin büyük katkısı olmuştu. Küresel ekonomideki son gelişmeler, Türkiye’nin büyüme finanse etmekte zorluklarla karşılaşabileceğine işaret ediyor. ? Yüksek büyüme sürecini devam ettirmek istiyorsak yeni dönemde yeni politikalar uygulamamız gerekiyor. Bu politikaların en önemlilerinden biri de sanayi politikası olacak. Yayın ilkelerine, ‘edebe aykırı olmamak ve müstehcenlik içermemek’ şartı ekleniyor RTÜK ahlak ölçecek Fırat KOZOK ANKARA RTÜK’ün tartışmalı yasa taslağında, radyo ve televizyonların uyması gereken yayın ilkelerine “yayınların edebe aykırı olmaması ve müstehcenlik içermemesi” koşulu da eklendi. Taslak yasalaşırsa, radyo ve televizyonların yıllardır bedava kullandığı frekanslarla ilgili de ihaleye çıkılacak. RTÜK’ün, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasa Tasarısı Taslağı’nda radyo ve televizyonların işleyişini ve yayınlarını yakından ilgilendiren çeşitli düzenlemeler bulunuyor. Taslağın ikinci bölümünde yer alan “Yayın İlkeleri” başlıklı bölümde, radyo ve televizyonların uyması gereken yayın ilkelerine yer veriliyor. Bu bağlamda, yayınlarda uyulacak temel nitelikler belirtilirken bunlara ek olarak “yayınların edebe aykırı olmaması ve müstehcenlik içermemesi” hükmü de bulunuyor. Ancak yayınların “edebe aykırılık derecesinin” nasıl ölçüleceği merak konusu. Yayın ilkelerine ayrıca, haberlerde doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilmemesi hükmü de ekleniyor. Böylece, özellikle televizyon kanalları, haber bültenlerinde müzik ya da ses efekti kullanamayacak. Taslakla ayrıca yıllardır yapılamaması nedeniyle televizyonlar tarafından bedava kullanılan, ancak devleti zarara uğratan frekans ihalesi sorununa da geçici bir çözüm bulunuyor. Taslağın geçici 5. maddesine göre, son on yıldır karasal yayında olan ve düzenli olarak reklam gelirlerinden üst kurul payını ödeyen özel radyo ve televizyon kuruluşlarına, bir ay içinde üst kurula başvurmaları, kanal ve frekans yıllık kullanım ücretlerinin on katından az olmamak üzere belirlenen yayın lisansı ücretlerini süresi içinde ödemeleri şartıyla “sayısal karasal yayına geçilinceye kadar” geçici olarak analog karasal yayın yapmak üzere lisans verilecek. Kanal ve frekansların sayısal karasal kullanıma geçirilme takvimi ile uygulama esasları üst kurulca hazırlanacak ve açıklanacak. Ayak izleri bile görüntülendi Genelkurmay Başkanlığı’nın dağıttığı görüntülerde, terör örgütüne ait hedeflerin vurulmadan önceki ve sonraki durumları yer aldı. Hakurk bölgesinde bulunan Resur kampından harekât öncesi alınan görüntülerde, teröristlerin “ayak izleri’’ açıkça görülürken, darbe sonrasına ilişkin fotoğrafta kamp binalarının tamamının kullanılamaz hale geldiği anlaşılıyor. ankcum?cumhuriyet.com.tr ABD Dışişleri Bakanlığı, 197376 dönemi Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arşivlerini açtı WASHINGTON (AA) ABD Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs krizini de içeren 197376 dönemine ait Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arşivlerini kamuoyunun bilgisine açtı. Arşivlerde yer alan bir istihbarat raporunda, Türkiye’nin Kıbrıs’taki 1’inci Barış Harekâtı’nın ardından Yunanistan’ın, Trakya üzerinden Türkiye’ye saldırmayı düşündüğü belirtildi. 873 sayfadan oluşan arşivlerde, en belirgin konu olarak Kıbrıs krizi yer alırken yayımlanan belgeler, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in Türk, Yunan, Kıbrıs ve İngiliz liderleriyle görüşmelerinin metinlerini, toplantı tutanaklarını, yapılan yazışmaları ve bazı değerlendirme raporlarını kapsıyor. Belgelerin büyük çoğunluğu açıklanırken bazı bölümlerin gizlilik dereceleri Kıbrıs krizinin kara kutusu Raporda, 2025 Temmuz arasında Atina’nın, Kıbrıs’a karşılık olarak Türkiye’ye Trakya üzerinden saldırmayı düşündüğü, ancak ABD istihbaratının, bu gelişmeyi önceden belirlediği anlatıldı. ABD’nin ne önlem aldığına ilişkin hane ise “gizliliği hâlâ kaldırılmadığı için” sansürlendi. nin kaldırılmadığı ve sansürlendiği görüldü. Kıbrıs krizi, Watergate Skandalı’nın sonucunda Başkan Richard Nixon’ın istifa ettiği ve yerine yardımcısı Gerald Ford’un geçtiği bir döneme rastladı. cak 1975” tarihli raporda, Kıbrıs krizi, ABD istihbarat kuruluşlarının performansı açısından değerlendirildi. Raporda, Kıbrıs’ta Yunan cuntası destekli darbenin hazırlıklarının yapıldığı 315 Temmuz 1974 tarihleri arasında Amerikan istihbaratının, bu darbenin geleceğini göremediği, dolayısıyla da Başpiskopos Makarios’un devrilmesinin önlenemediği yazıldı. Türkiye’nin 1’inci Barış Harekâtı’nın ise ABD istihbaratı tarafından “günü bile belirlenerek” Dışişleri Bakanlığı’a iletildiği, ancak bu bilginin kendisine ulaşmadığını ileri süren Dışişleri Bakanlığı’nın önlem almaması yüzünden Türkiye’nin müdahalesinin engellenemediği kaydedildi. Raporda, 2025 Temmuz arasında Atina’nın, Kıbrıs’a mukabele olarak Türkiye’ye Trakya üzerinden saldırmayı düşündüğü, ancak ABD istihbaratının, bu gelişmeyi ayrıntılarıyla önceden belirlediği anlatıldı. ABD’nin ne önlem aldığına ilişkin hane ise “gizliliği hâlâ kaldırılmadığı için” sansürlendi. Raporda, Türkiye’nin 115 Ağustos arasında sürdürdüğü 2’nci Barış Harekâtı’nın hazırlıklarının ise ABD istihbaratı tarafından saptanamadığı dolayısıyla bunun da önlenemediği ifade edildi. RİZİN SORUMLUSU YUNAN CUNTASI’ Belgelerde, Ford’un, Kıbrıs krizinin patlak vermesinden tamamen Yunanistan’daki cunta yönetimini sorumlu tuttuğu görüldü. Ford, 20 Ağustos 1974’te Kissinger ile yaptığı görüşmede, “Hatırla, bu duruma Yunan hükümeti sebebiyet verdi ve bu, ABD ve dünya tarafından onaylanmadı. Yunanlılar bunu yaptığında avantajlarını kullanamadı. Türkler ise bunu başardı” dedi. ‘K İSTİHBARAT SIKINTISI ABD istihbaratı tarafından hazırlanarak dönemin CIA Başkanı William Colby’ye sunulan “O
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle