09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Oturan Boğa’nın torunları bağımsızlık ilan etti Lakota kabilesi, ABD’deki “sömürgeci apartheid rejiminin” baskıları nedeniyle 150 yıl önce atalarının imzaladığı anlaşmaları feshetti. Dış Haberler Servisi Amerika kıtasında Oturan Boğa (Sitting Bull) ve Çılgın At (Crazy Horse) gibi ünlü kabile şeflerinin mensup olduğu yerli Lakota kabilesi (Siyular), ABD’deki “sömürgeci apartheid rejiminin” baskıları nedeniyle bağımsızlığını ilan ettiğini açıkladı. 150 yıl önce atalarının ABD ile imzaladığı anlaşmaları feshettiklerini duyuran Lakota kabilesi temsilcisi Russell Means, Washington’da düzenlediği basın toplantısında, “Biz artık ABD vatandaşı değiliz ve bizim topraklarımızın yer aldığı 5 eyalette yaşamak isteyenler bize katılmakta özgürler” dedi. ABD yönetiminin yerlileri göz ardı ettiğini belirten Means, ABD vatandaşlığından çıkmaları halinde kendi topraklarında yaşayanlara pasaport ve ehliyet vereceklerini söyledi. Means, ayrıca yeni kurulan ülke vatandaşlarının kendi liderlerini seçeceklerini ve vergi ödemeyeceklerini, yerli olmayanların da topraklarında yaşamaya devam edebileceklerini kaydetti. Lakota kabilesinden oluşan bir heyet, hafta başında ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdikleri mesajda, iz artık ABD vatandaşı değiliz” diyen ‘B Lakota kabilesi temsilcisi Means (üstte) diğer kabilelerin de kendilerine katılması çağrısı yaptı. (Fotoğraf: AP) ABD Federal Hükümeti’yle bazıları 150 yıl kadar önce imzalanan anlaşmalardan tek taraflı olarak çekildiklerini açıkladı. OYKIRIMA MARUZ KALDIK’ Heyetin açıklamasında, “Nebraska, Kuzey ve Güney Dakota ve Montana’da yaşayan Siyular olarak bizler, sömürgeci apartheid rejiminin dayattığı kültürel ve fiziksel soykırımına maruz kalarak yaşamak zorunda kaldık. Artık özgür ve bağımsız bir ülke olmak amacıyla ABD’yle imzalanan anlaşmalardan çekiliyoruz” denildi. Bağımsızlıklarının tanınması amacıyla Bolivya, Venezüella, Şili ve Güney Afrika elçiliklerini ziyaret eden heyet, önümüzdeki aylarda diğer büyükelçilikleri de ziyaret edeceklerini bildirdi. Kabile temsilcisi Means, bağımsızlık ilanına katılmayan kabileleri eleştirerek “ABD tarafından kurulan ve yerlilerin yoksulluk içinde yaşamasına ve topraklarının çalınmasına neden olan işbirlikçi kabileleri” 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerle işbirliği yapan Fransızlara benzetti. Basın açıklamasına katılan Bolivya’nın Washington Büyükelçisi Gustavo Guzman, Amerikalı yerlilerin haklarını kendi hakları olarak gördüklerini belirterek Lakota kabilesinin bağımsızlığını destekledi. ABD’yle yapılan anlaşmaları “değersiz bir kâğıt parçasındaki değersiz sözler” olarak nitelendiren kabile yetkilileri, bu anlaşmaların kendi kültürlerini, geleneklerini ve topraklarını çalmak için defalarca ihlal edildiğini söylüyorlar. 1977’de yerli haklarının ele alındığı uluslararası bir konferansın düzenlenmesine öncülük eden Lakota Özgürlük Heyeti üyesi Phyllis Young da ABD ile 33 anlaşma imzaladıklarını ve bu anlaşmalara uyulmadığını vurguluyor. OKSULLUKLA BOĞUŞUYORLAR Yoksulluk nedeniyle yaşam süresinin 44 yılla dünyada en kısa olduğu bölgelerden biri olan Lakota kabilesinin yaşadığı topraklar, ABD’de intihar oranının ve çocuk ölümlerinin de en fazla yaşandığı bölgelerin başında geliyor. C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM irkaç hafta yetti de arttı bile. KKTC’nin başındaki kimliksiz, benliksiz satılmış liderleri dikkat izliyordum. Son üç hafta içinde Türklerin bu en küçük devletini ortadan kaldırmak için yine oyun içinde oyun sergilemeye devam ettiler. Tabii kınamamak lazım, bu adamların çapları ve karakterleri bu kadar. AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile yaptıkları anlaşma her zaman olduğu gibi yine akıllara durgunluk verecek nitelikte. Efendim KKTC, AB ile uyum sağlamak için 12 başlıkta görüşmelere başlanması konusunda anlaşmaya varmış. Bizim küçük kukla Ferdi’nin kendilerine çevirdikleri KKTC devlet kanalı BRT’ye yaptığı açıklamaya göre, AB yetkilileri bu başlıklar konusunda kendilerine yazılı teklif sunmuşlar. Şimdi bu başlıkların açıldığını varsayalım, ne olacak? Ben size söyleyeyim: AB, KKTC’ye referandumun hem öncesi, hem de sonrasında ne şekilde davrandıysa yine aynı davranışları sergileyecek. Yani siz istediğiniz kadar uyumluluk için çırpının, hüsranla bitecek yeni bir son hazırlanıyor. Üstelik bu defaki KKTC’nin son dönemde uluslararası alanda elde ettiği (küçük de olsa) bir takım kazanımları kökünden yok etmeye yönelik bir çalışma. Başlıklar açılacak“mış” AB ile uyum sağlanacak“mış”, birliğin genişlemeden sorumlu üyesi teklifleri ilet“miş”, bizim çokbilmişler de değerlendiriyorlar“mış”. AB planının arkasında yatanları görmemek için insanın kör olması gerekiyor. Yaklaşık dört aydan bu yana Atina, Brüksel ve Lefkoşa’da hazırlanan planın arkasında yatan oyun, KKTC’nin son dönemde bazı AB üyesi ülkeler ve bazı Arap ülkeleri içinde (kısıtlı da olsa) itibar kazanmaya yönelik görüntüsünü önlemek. Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın Atina’da tüm Arap ülkeleri büyükelçilerine yaptığı uyarı hemen hemen aynı doğrultuda, Rumların çok bilmiş aşırı milliyetçi ve ırkçı dışişleri bakanının Arap ülkeleri nezdinde yaptığı girişimlerde verdiği mesaj da aynı doğrultuda. Ne diyorlar? “Aman dikkatli olun, bizler ve içinde bulunduğumuz AB, çok yakında adadaki Türkleri AB müktesebatına uyum için hazırlayacak girişimi başlatacağız. Sizler KKTC’nin tanınmasına yö 28 ARALIK 2007 CUMA Uyum ve Uyumsuzluk nelik girişimlerinizi sürdürürseniz, bizim bu önemli (!) girişimimizin reddedilmesine zemin hazırlamış olursunuz...” Sonunda Atina ve Lefkoşa’da pişirilip hazırlanan yemek, AB garsonu Olli Rehn tarafından KKTC ile Türkiye’nin bulunduğu masaya servis ediliyor. Türk tarafının AB’yle görüşmelere başlayacağı başlıklar ise şu şekilde sıralanmış: Sermayenin serbest dolaşımı. Kamu alımları, şirketler hukuku, rekabet politikası, mali hizmetler, tarım ve kırsal kalkınma, gıda güvenliği, veterinerlik ve bilgi sağlığı, ulaştırma, istatistik, sosyal politika ve istihdam, çevre politikası ile tüketicinin ve sağlığın korunması başlıkları. Tamam, iyi, güzel. KKTC yetkilileri kalkıp tüm bu başlıklar konusunda AB’ye uyum sağlamak için ellerinden geleni yaptılar. Ardından birliğin denetleme organları geldi “Aferin size, sınıfınızı geçtiniz” dediler. Ne olacak? “Çok başarılı bir çalışma yaptınız, sizi tebrik ediyoruz. Şimdi artık Rum yönetiminin kontrolü altında AB içinde tüm organlarda temsil edilebilirsiniz” diyecekler. Bu ya da buna yakın sözlerin anlamı ise “Hadi artık bizi üzmeyin, gelin Rum yönetiminin egemenliğini kabul edin ve bundan sonra birliğimizin tüm nimetlerinden (!) yararlanın”dır. Bu noktada ne AB liderlerinin, ne de organlarında görev yapanların hiçbir sözlerine inanılması gerektiğini bir kere daha vurgulamak istiyorum. İşte Türkiye’ye yapılanlar ortada. En hızlı AB yandaşları bile televizyonlarda adeta isyan ediyorlar. Neymiş efendim “bu yapılan haksızlıkmış, ilk baştan böyle konuşulmamış, birlik Türkiye karşıtı tutumu ile iki yüzlülük sergiliyormuş” vs... Peki şimdi niye ağlayıp duruyorsunuz? Bunun böyle olacağını düşünemediniz mi? AB fonlarından gelen paralarla milleti kandırmaya çalışıp, üstelik şahane bir hayat yaşarken tuzunuz kuruydu değil mi? Türk halkına yapılan haksızlıkların karnesi kamuoyu yoklamaları ile ortaya çıktı. Artık aklı başında hiçbir Türk, AB denen olgunun içinde olmak istemiyor. İsteyenler ise yüzde 20’yi geçmiyor. Peki, Türkiye’ye bunları yapan AB, KKTC’ye neler yapmaz? Onu ne siz söyleyin ne de ben... [email protected] B ‘S Y FBI milyonlarca kişiye ait el ve avuç izleriyle yüz ve göz resimlerini kayıt altına alacak Biyometrik fişleme planı S uç olayları, işgal ve savaşlarla vize başvuruları sırasında milyonlarca kişinin bedenine ait verileri toplayan ABD, tüm bu kayıtları tek çatı altında birleştirmeyi planlıyor. Dünyadaki en geniş DNA veri tabanına sahip olan İngiliz polisi ise kayıt altına aldığı kişilerin yüzde 77’sinin siyah erkekler olması nedeniyle eleştiriliyor. na aldı. Ayrıca Irak’ta tutsak edilen bazı kişilerin DNA örnekleri de bu veri tabanına dahil edildi. Yeni sistemin tüm bu kayıtları birleştirmesi planlanıyor. Öte yandan, şu anda dünyadaki en büyük DNA veri tabanına sahip olan İngiliz polisi, eleştirilerin hedefi oluyor. Son yapılan bir araştırma, İngiliz polisinin DNA kaydını aldığı kişilerin yüzde 77’sinin siyah yetişkin erkekler olduğunu ortaya çıkardı. Bu duruma tepki gösteren King’s College Suç Bilimleri Bölümü uzmanlarından Prof. Ben Bowling, “Aslında yapılan, genel olarak siyah nüfusun DNA veri bilgilerinin toplanmasından başka bir şey değil. Bu çok kaygı verici bir durum. Polisin şüpheli olarak gördükleri, bir anlamda, genetik ‘fişlemeye’ tabi tutuluyor” dedi. FBI 12 bin kişiyi tutuklayacaktı Dış Haberler Servisi ABD’de Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) eski başkanlarından J. Edgar Hoover’ın ülkedeki muhaliflere yönelik “cadı avı”nın uygulandığı 1950 yılında yaklaşık 12 bin kişiyi tutuklamayı planladığı ortaya çıktı. Soğuk Savaş’ın gündemde olduğu 1950’li yıllarda, dönemin ABD Başkanı Harry Truman’a öneri götüren Hoover’ın, “vatana ihanet ve casusluk” suçlarına karşı kitlesel tutuklamanın gerekli olduğunu savunduğu bildirildi. ABD’de yayımlanan New York Times gazetesinin haberine göre, yeni açıklanan FBI belgelerinde Kore Savaşı’nın başlamasından 12 gün sonra planı Beyaz Saray’a sunan FBI Başkanı’nın planında, “tüm Amerikalıların ulusal güvenliği potansiyel olarak tehdit ettiği” ifadesi yer alıyor. Hoover’ın, plan kapsamında, gözaltında bulundurulan kişinin suçunun saptanabilmesi için mahkemeye çıkartılmasını, böylece kişilerin haksız tutuklamalara karşı korunmasını öngören yasayı da askıya almayı amaçladığı belirtildi. Planın onaylandığına dair herhangi bir kanıt bulunmadığını yazan gazete, Hoover’ın yüzde 97 ABD vatandaşı olan 12 bin kişilik şüpheli listesini yıllar süren çalışmalar sonucu oluşturduğunu vurguladı. Gazete, listede yer alanların kimliklerine ilişkin bilgi vermedi. Harry Truman döneminde başlayan cadı avı kapsamında, aralarında yazarların ve oyuncuların da bulunduğu çok sayıda kişi, “vatan haini ve komünist” oldukları şüphesiyle gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştı. Doğu Perinçek AİHM’ye gidiyor İstanbul Haber Servisi İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, İsviçre’de asılsız Ermeni soykırımı iddialarına karşılık yaptığı konuşmalar nedeniyle “Ermeni soykırımını inkâr” suçuyla mahkumiyetinin üst mahkemece onaylanmasına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuracağını söyledi. İP Genel Başkanı Perinçek “Ermeni soykırımını inkâr’’ suçunu işlediği gerekçesiyle İsviçre Federal Mahkemesi’nce verilen karar hakkında dün partinin İstanbul İl Başkanlığı’nda bir basın toplantısı düzenledi. Perinçek, AİHM’e başvurarak, bu engizisyon kararını mahkum etmesini talep edeceğini belirterek, “Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu kanıtlayan 90 kilo Ermeni belgesini AİHM’in kürsüsüne de koyacağım” dedi. İsviçre’nin en üst yargı katı olan Federal Lozan Polis Mahkemesi’nin “Ermeni soykırımını inkâr” suçunu işlediği gerekçesiyle verdiği kararın “engizisyon hükmü” olduğunu ifade eden Perinçek, “Galile’yi “Dünya Dönüyor” dediği için mahkum eden Ortaçağ papazları, İsviçre yargısının başındadır. Bu karar Avrupa’da hortlatılan gözü kara ırkçılığın ve kışkırtılan azgın Türk düşmanlığının son örneğidir” diye konuştu. Mahkeme kürsüsüne 90 kilo belge koyduklarını belirten Perinçek sözlerini şöyle sürdürdü: “Belgelerin yüzüne bile bakmadılar. Bu süreçte Türk hükümeti bizim yanımızda olmadı. Ermeni soykırımını kabul eden Orhan Pamuk’u davetlerle karşılayan büyükelçiler bizim aleyhimize demeçler verdi. Ermeni soykırımı yalanı Avrupa’daki yurttaşlarımıza uygulanan baskı ve aşağılamaları haklı çıkarmak amacıyla da kullanılıyor. Bu durum olağanüstüdür. Tepkimiz de olağanüstü olacak. Avrupa’daki beş milyon Türk’ü ayağa kaldıracağız.” Dış Haberler Servisi Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI), milyonlarca kişinin parmak ve avuç izleri ile yüz ve göz resimlerini kayıt altına alacak dev bir biyometrik veri tabanı kurmaya hazırlanıyor. Bu amaçla önümüzdeki ay 1 milyar dolarlık bir ihale açacak olan FBI, böylece hem ABD’deki hem de dünyanın herhangi bir yerindeki şüphelileri anında teşhis etmeyi planlıyor. Washington Post gazetesinde yer alan habere göre, FBI yetkilisi Kimberly Del Greco, bugüne kadar farklı kuruluşlar tarafından toplanan kayıtları birleştirerek bunlara yetkililerin ve dünyanın her yerindeki Amerikan istihbarat görevlilerinin anında erişmesini sağlayacak sistemin 2013’te tamamlanacağını söyledi. Bir kişinin kimliğini saptarken parmak ve avuç izleriyle yüzünün ve gözünün iris tabakasının resimlerine ait kayıtların aynı anda kullanılabileceği bir sistem kurulacağını anlatan Del Greco, veri tabanına erişimi olan kişi ve kuruluşların sıkı olarak denetleneceğini ve isteyen herkesin kendisine ait kayıtları görebileceğini savundu. Suç olaylarına karışan veya ABD’ye vize başvurusunda bulunan milyonlarca kişinin parmak izleri halen Amerikan güvenlik birimlerinin kayıtlarında bulunuyor. Sadece FBI ağında 55 milyon dijital parmak izi örneği yer alıyor. Ayrıca ABD’deki havalimanlarının birçoğunda kimlik tespiti için iris taraması yapılıyor. ABD Savunma Bakanlığı da geçen 2 yıl içinde 1.5 milyon Iraklı ve Afgan’ın parmak izleriyle, yüz ve gözlerinin iris tabakasının resimlerini kayıt altı ititlerin Anadolu’ya geliş yönü ve tarihi belirsizdir. Genel kanı İÖ 2. bin yılın başında Kafkaslar’dan doğru geldikleridir. “1000 tanrılı halk” diye bilinen Hititler Anadolu’da yerli halk Hattilerin topraklarına yerleştiler. Onları etkilediler, onlardan etkilendiler. “Gök Tanrı” göğün yedi kat ötesindeki bilinmezlik içindeydi. O dönemden tanrılara bir dua: “Yağmuru çok yağdır ve kara toprağı doyur; öyle ki, fırtına tanrısının kurban ekmekleri çoğalsın!” Bu dua en azından bin yıl sonra yine çoktanrılı Roma İmparatorluğu’nda şu söyleme dönüştü: “Ben sana veriyorum ki sen de bana veresin!” Tanrılar, günümüzden 43 bin yıl H KAVŞAK ÖZGEN ACAR Hititler Türklerden Daha Uygar sunuz ki? İnsanlar biz tanrılara düzenli kurban sunup tütsü olarak sedir ağacı yakmıyorlar mı? Eğer insanları yok ederseniz, onlar da tanrılarıyla ilgilenmezler; artık hiç kimse size ekmek ve içki veremez olur. Bu durumda, Kummiya kentinin kahraman kralı Fırtına Tanrısı, sapanın sapına yapışıp çift sürmek, İştar ve Epat gibi tanrılar da değirmen taşını döndürmek zorunda kalacaklar...” önce insanlar gibi ekip biçmedikleri, üretmedikleri (özetle tanrılar tembel oldukları) için kesinlikle insanlara bağımlıydılar! İnsanları köle gibi kullanıyorlardı! İnsanların, tanrılarına her gün yiyecek içecek sunmaları, bayram törenleri, dinsel ayin yapmaları gerekiyordu. 1000 tanrıdan biri olan hikmet tanrısı Ea, bu nedenle 999 tanrıyı şöyle tefe alıyordu: “İnsanlığı neden yok etmek istiyor Bu sözlerinin ardından Ea, tanrı Kumarbiya’yi “Ey Kumarbi, sen niçin insanların kötülüğünü istersin ki? Tahıl yığınlarını bizim için hazır bulunduran onlar değil mi? Onlar sen Kumarbi’ye düzenli kurban sunmuyorlar mı?” diye fırçalıyordu. Kurban, ister Hatti, ister Hitit, ister Sümer kökenli olsun, bu yılki bayramda da çirkin manzaralar değişmedi. Kaçan boğaları, ellerinde bıçaklarla kovalayan insanların görüntüleri gazetelere ve televizyonlara bolca yansıdı. Sokakların ortasından çocukların gözleri önünde kanlar oluk oluk aktı. Anlaşılan beş bin yıl öncesinin Anadolu insanı, günümüz Müslümanlarından daha uygardılar! Askeri öğrencilere misyonerlik çağrısı Dış Haberler Servisi ABD Hava Kuvvetleri Akademisi’ndeki askeri öğrencileri Hıristiyan misyonerliğine çağıran bir gruba ait video görüntüleri, Amerikan ordusundaki dinci kadrolaşmayı gözler önüne serdi. “İsa İçin Yerleşke Haçlı Seferi” grubunun hazırladığı videoda askeri öğrencilere, “devletten maaş alan misyonerler olmaları” çağrısı yapılıyor. 2002 yılında çekilen görüntülerde, akademide çok yönlü eğitim alan öğrencilerin, yaşadıkları stresten arınmak için dine yönelmeleri gerektiği savunulurken, kendisini “Öncelikle bir din görevlisiyim” diye tanıtan Binbaşı John Dider’in, “Çok öğütler veriyorum... Her üniversite yerleşkesi gibi burada da bir dizi ihtiyaçlar var, manevi ve duygusal olarak” dediği görülüyor. Grubun amacının, “İsa peygamberi akademide ve tüm dünyada yaymak” olduğu belirtilen kasette, “her geçen yıl askeri öğrencilerin Tanrı’nın çağrısını daha fazla duydukları” söyleniyor. Video kasetini kamuoyuna duyuran Askeri Dini Özgürlük Kuruluşu Başkanı Mikey Weinstein, “Amerikan devletini kendi dininizi ileri sürmeye alet edemezsiniz” dedi. Weinstein, son kasetin, Amerikan anayasasına aykırı olarak ordu içinde yürütülen Evanjelik misyoner faaliyetlerinden yalnızca biri olduğunu söyledi. ABD Hava Kuvvetleri Akademisi’nden yapılan açıklamada ise “din özgürlüğünü ve karşılıklı saygıyı savundukları” belirtildi. oacar?superonline.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle