08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Ülkelerindeki savaştan kaçan mülteciler Türkiye’de parasız, giysisiz, çocuklarıyla birlikte yaşam savaşı veriyor C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 28 ARALIK 2007 CUMA Somali’den Mersin’e yoksulluk Abidin YAĞMUR MERSİN Somali’de kabileler arasında yaşanan savaştan kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Çoğu çocuk 62 Somalili, Mersin’de Emniyet Müdürlüğü’nce otogar yakınındaki bir otele yerleştirildi. Mersin’deki yeni hayatlarının üçüncü ayında da küçük odalarda, parasız, gıdasız ve elbisesiz yaşıyorlar. Bebekler süt, hastalar ilaç, hamile kadınlar bebekleri için yeterli gıda bulamıyor. Mültecilerin yaşadıkları dramlar, umuda yolculuğa çıkanların bu ay başında İzmir Seferihisar’da bir teknenin batması ve 50 kişinin yaşamı yitirmesiyle bir kez daha gündeme geldi. Daha iyi koşullarda yaşamak için kendi ülkelerinden çeşitli zorluklarla yola çıkanlar, batıya giderek herkes gibi bir hayat yaşamanın mücadelesini veriyor. Somali’deki savaştan kaçan 62 kişi de 3 ay önce Türkiye’ye sığındı. Mersin’de Emniyet Müdürlüğü’nce otogar yakınlarındaki bir otele yerleştirilen 37’si çocuk 62 mülteci 5 odada yaşamaya çalışıyor. Emniyet ile valilik arasındaki sözleşmenin de bitmesi nedeniyle yaşamları otel sahibinin insafına bırakılan insanlar, ısınmak için güneşli havalarda sokağa çıkıyor, karınlarını çevredekilerin yardımıyla doyuruyor. Ancak güvenlik gerekçesiyle çevredeki insanların da mültecilere yaklaşmasına izin verilmiyor. İki hafta önce seslerini duyurmak için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı önünde toplanarak eylem yapan mülteciler, kendilerine sahip çıkılmasını istiyor. 20 yaşındaki Muhammed Jamal, “Bize iyi yiyecekler vereceklerini söylemişlerdi. Ancak yapmadılar. Yardım yapan bazı kişiler var. Sonuçta aynı inanca sahibiz. Onlara teşekkür ediyoruz” diyor. Halısız, sobasız oda Fazıl Say’ın Haykırışı... kırmıştır. Ve yankıları dalga dalga yayılıyor... Bitmedi... ? Milliyet’te 39 Aralık tarihinde yayımlanan, Tarhan Erdem yönetiminde, “Gündelik Yaşamda Din, Laiklik ve Türban” konulu KONDA araştırmasının sonuçları da pek önemlidir, daha doğrusu kaygılandırıcıdır: Türban takanlar dört yılda yüzde 4 buçuk artmış. Başlarını örtmeyenlerin oranları gerilerken, örtünenlerin yüzdesi yükselmiş. Asıl çarpıcı olan, türbandaki patlama: Türban takanlar, dört yılda yüzde 3.5’ten yüzde 16.2’ye fırlamış. Türbana ilgi, eğitimli gençlerde yükseliyor. Şu da önemli: Türbandaki hareketleniş, yalnız din inancı ile sınırlı değil, bir siyasal tercihi de yansıtıyor. Ancak, sıradan bir olay değildir görülen: Başında AKP’nin bulunduğu Türkiye’yi bir “İslami tek parti diktası”na götüren bir gelişme değil mi bu? Nitekim AKP, yasama ile yürütmeyi eline geçirmiştir; parti, ardından yargıyı, medyayı, meslek kuruluşlarını, spor kulüplerini, sendikaları, kooperatifleri, üniversiteleri, özetle tüm güç odaklarını da elinde toplamak için bütün gücüyle çalışıyor. Açıkça bir “AKP devleti”nden bahsolunuyor. Böylece, türban “teferruattan” olup çıkmıştır. Ülkede gerçekleştirilmekte olan, bir “sessiz İslami devrim”dir. Melih Aşık’ın deyişiyle, kafaların şekli değil, “toplumun beyni değiştiriliyor” (Milliyet, 6.12.2007). Asıl vuruş ise, yeni anayasanın hazırlanıp hayata geçirilmesi ile yapılacaktır... ? Daha baştan beri bir oyun oynandı: AKP, iktidara geçer geçmez, laik cumhuriyetin ilke ve kurumlarına saldırıya kalkarken, Avrupa Birliği’ne (AB) girmek hevesiyle başvurdu ve ısrarlı oldu. Onun, gerçekten bir liberal değil, bir dinci ve tehlikeli olduğu da hep söylendi. AB, şimdi farkına varıp içine almıyor. Öyle görülüyor ki, bu enkazı biz kaldıracağız. Nice zararlara uğradıktan sonra! Fazıl Say, yalnız değildir. Karanlık güçlere karşı verilecek mücadelede, biz de onunla daha güçlüyüz... larda özellikle çocukların hasta olduğunu anlatan Jamal, protesto gösterisinin ardından yaşam koşullarında hiçbir değişiklik olmadığını belirterek “Yetkililerden ev ve yiyecek istedik, değişen bir şey olmadı. Yeniden görüşmek de istemiyoruz. Çünkü bir şey yapmıyorlar” diye konuşuyor. Jamal, 62 Somalilinin çoğunun çalışabilecek güçte ve yetenekte olduğuna dikkat çekerek çalışma izinleri olmadığı için iş bulamamaktan yakınıyor: “İş istiyoruz, bize çalışma iznini soruyorlar. Olmayınca da çalıştırmıyorlar. El becerimiz var, makinelerle işler yapabiliriz. Ben bilgisayar kullanabiliyorum. Çalışmak bizim için zor değil. Ancak bizim Mersin’de çalışmamız, bu durumda mümkün değil.” VAR’ hammed, erkek çocukların büyük çoğunluğu gibi futbolu seviyor, Fenerbahçe’ye ilgi duyduğunu, Roberto Carlos ve Alex’i izlemekten keyif aldığını söylüyor. OMALİ KOCAMI ALDI’ Somali’de bir kabile için savaşan kocasını çatışmada yitiren Halime adlı genç kadın ise 6 yaşındaki kızını alarak ateş altından Türkiye’ye sığınmış. Halime, karnında taşıdığı bebeğini bu ay dünyaya getirecek. Hem küçük kızı, hem karnındaki bebeği için endişelenen Halime, çocuklarını iyi şartlarda yetiştirmek istiyor. Halime, duygularını şöyle dile getiriyor: “Somali’ye dönmeyi düşünmüyorum. Belki savaş biter ve her şey düzelirse… Çünkü Somali kocamı aldı. Mersin’de yaşamak da çok zor. Dünyada yaşam kötü. Bebeğimi barışın olduğu, açlığın olmadığı bir yerde dünyaya getirmek istiyorum.” ‘S ‘EĞİTİME İHTİYACIM 3 ayda kendini ifade edebilecek kadar Türkçe öğrenen 11 yaşındaki Muhammed ise en çok okula gidememekten şikâyet ediyor. Somali’de Kuran eğitimi gördüğünü anlatan Mu Somali’deki savaştan kaçan 62 kişi 3 ay önce Türkiye’ye sığındı. Mersin’de Emniyet Müdürlüğü’nce otogar yakınlarındaki bir otele yerleştirilen 37’si çocuk 62 mülteci 5 odada yaşamaya çalışıyor. Halime de bu mültecilerden birisi, 6 yaşındaki kızıyla birlikte bebeğinin dünyaya geleceği günü bekliyor. Küresel şirketlerin düşünce kuruluşu EIU, ‘AKP, IMF ve AB’yi mutlu edecek her şeyi yaptı’ dedi AKP sermayenin sevgilisi Murat KIŞLALI ANKARA Çokuluslu şirketlere “iş istihbaratı” sağlayan küreselleşme yanlısı düşünce kuruluşu Economic Intelligence Unit (EIU), Türkiye raporunda, “AKP’nin seçim zaferi, iş dünyası için gerçekleşebilecek en iyi şeydi. Parti, AB ve IMF’yi memnun edecek her şeyi yaptı” değerlendirmesinde bulundu. Raporda, Türkiye’deki güçlü yerel markaların küresel şirketler için tehdit oluşturduğu belirtilerek “Ancak aynı zamanda yabancı sermayenin Türkiye’ye girişini kolaylaştırıyorlar. Burada anahtar, yerel ortağınızla çok yakın ilişki kurup bu ilişkiyi diğer bağlantılara sıçramada kullanmak” denildi. K Ü R E S E L D Ü N Y A N I N L İ D E R İ IU kendisini “Küresel iş istihbaratında dünya lideri” olarak tanıtıyor. EIU’nun internet sitesinde, kuruluşun sunduğu hizmet “EIU 200’den fazla ülkede ve 8 ana sektörde, düzenli bir analiz ve öngörü hizmeti E sunmaktadır. İnternet ortamında, yazılı olarak, isteğe göre hazırlanmış raporlar, konferanslar ve yönetici görüş alışverişleri yoluyla üst düzey yöneticilerin doğru karar vermelerine yardımcı oluyoruz” şeklinde açıklanıyor. anahtar, “yerel ortağınızla çok yakın ilişki kurup”, bu ilişkiyi diğer bağlantılara sıçramada kullanmak. ? AKP Temmuz 2007 seçimlerini açık ara kazandı. Aşırı laikler arasında gizli bir İslami hedefleri olduğuna yönelik kaygılara karşın, AKP’nin seçim zaferi, iş dünyası için gerçekleşebilecek en iyi şeydi. ? Parti, ekonomi ve iş dün Ayrıca raporda, “AKP’nin seçim zaferinden sonra ordu kenarda kaldı. Okullardaki türban yasağı serbestleştirilirse, anayasal reform göz alıcı olacak” ifadeleri de yer aldı. Economist dergisinin kardeş kuruluşu olan EIU’nun Türkiye raporunda şu ifadelere yer verildi: ? Diğer gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelere oranla, Tür kiye’nin çok güçlü yerel markaları, üreticileri, perakendecileri ve dağıtıcı ağları bulunuyor. ? Bunlar Batılı şirketlere tehdit oluşturuyorlar. Ancak aynı zamanda, çokuluslu şirketlere iş yarattıkları için yabancı sermayenin Türkiye’ye girişini kolaylaştırıyorlar. ? Dünya lideri bir çokuluslu tüketici gruba göre burada yası ortamı reformlarına yönelik iyi mesafe katederek AB ve IMF’yi memnun edecek her şeyi yaptı. ? AKP iktidardaki süresini sonuna kadar kullanacak. AB’ye katılım süreci ve yatırımcı güveni açısından bu daha fazla iyi haber anlamına geliyor. ? AKP’nin seçim zaferinden sonra ordunun kenarda kaldığı dikkate alındığında, orta vadede askeri işbirliğine bağlı olan TürkiyeABD ilişkisinden çok, Türkiye’nin AB ile ilişkisindeki dostluk daha önemli hale gelecek. ? Anayasal reform da göz alıcı bir nokta olacak. Özellikle yeni anayasa, okullardaki türban yasağının serbestleştirilmesine dönük hükümler içerirse. azıl Say’ın gür sesi günlerdir yankılanıyor...Dünyaca ünlü piyanistimiz, Almanya’da yayımlanan Süddeutsche Zeitung gazetesine şöyle söylemişti: “Bizim Türkiye rüyamız öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. Türkiye’de İslamcılar kazandı; azınlıkta kaldık. Üstelik, bizleri dışlıyorlar. Böyle sürerse, Türkiye’den ayrılmayı düşünüyorum.” Büyük sanatçı, eleştirilere yanıt olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın müzik ve resim eğitimine karşı eleştirilerini de ekleyip yeni bir açıklamada bulundu. Şöyle diyordu: “Bunlar basının ve halkın gözünden kaçmış olabilir ama müzik benim mesleğim, benim gözümden kaçmadı. Bunları, ‘Sanatçı, alnında ışığı ilk hissedendir’ özdeyişini, ‘Sanatçı, karanlığın tehlikesini ilk hissedendir’ anlamında da düşünebiliriz. Ortaçağın karanlığı, bütün aydınlarımız gibi beni de kaygılandırıyor. En çok da gelecek kuşaklar için kaygılanıyoruz. Eğer, günün birinde karanlık güçler cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz.” Başka ne ekleyebiliriz bu haklı sözlere? ? Büyük sanatçıya, hükümet çevresinden gelen eleştirilerin boşluğunu ortaya koymak önemliydi, bu oldu: Müzik Eğitimcileri Derneği, açıklamalarında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, son yıllarda, müzik, resim ve beden eğitimi derslerini ilköğretim okullarında zorunlu olmaktan çıkarma gayretlerini ortaya dökmüştür: Her 7 okuldan ancak 1’ine müzik öğretmeni düşüyormuş! Acaba resim öğretmeni fıkdanı ne ölçüdedir? Cumhuriyet Devrimi’nin, müzik ve sanat konusunda yaptıkları unutulmazdı; o da yok edilmiştir. Sadece o değildir: Okullarımızda, doğa bilimlerinde, biyolojide, jeolojide ve coğrafyada, “hurafe ve zırvalık” öğretilmeye başlandığını en saygın aydınlar ilan ediyorlar. TÜBİTAK’a reva olanların hesabı da görülmedi. Uzatmayalım: Ülkemizde bir “dinci kuşatma” vardır ve gitgide daralıyor, Fazıl Say da, bu gerçeği çarpıcı üslubuyla hay F R US BASINI UYARIYOR ‘Gülen’in okulları tehlikeli’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Saidi Nursi öğretisi ile dünya çapında güç kazanmaya devam eden Fethullah Gülen cemaati Rusya’da mercek altına alındı. Rus basını ve istihbaratı, Fethullah Gülen’e ait okulların Türkiye ile Rusya’nın ilişkilerini tehlikeye sokabileceğine dikkat çekti. Rusya’da yayımlanan Nezavisimaya gazetesinde yayımlanan bir haber analizde, Gülen cemaatine bağlı okulları hakkında bilgi verilerek bazı uyarılarda bulunuldu. Andrey Melnikov imzasıyla yayımlanan haber analizde, “Siyasi uzmanlar, son dönemde TürkiyeABD ilişkileri gerginleştikçe Rusya ile Türkiye’nin birbirine daha da yakınlaşma başladığını kaydediyorlar. Fakat Türk liseleriyle ilgili gelişmeler iki ülke arasındaki karşılıklı ‘çekim sürecini’ bir ölçüde bozabilir” denildi. Haber analizin ayrıntılarında şu değerlendirmeler yer aldı: “Aralık ayında Rusya haber ajansları, yabancı istihbarat teşkilatlarının Rusya’nın Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu bölgelerinde faaliyetlerinin arttırdığı konusunda Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin (FSB) Başkurdistan Karşı İstihbarat Bölümü Başkanı Rüstem İbragimov’un açıklamalarını yayımladılar. İbragimov, özellikle Başkurdistan’da Türk liselerinin faaliyetine dikkat çekmiş, liselerde gençlere belirli ideolojilerin aşılandığını söylemişti. Burada, şu an ABD’de yaşayan Fethullah Gülen’in kurduğu okullardan söz ediliyor. Bu okullar, Saidi Nursi’nin fikirlerinin Rusya ve BDT’de propagandasını yapıyorlar. Nursi’nin kitapları eylül ayında Moskova şehir mahkemesi tarafından aşırı uç olarak ilan edilmişti. Siyasi uzmanlar, son dönemde TürkiyeABD ilişkileri gerginleştikçe Rusya ile Türkiye’nin birbirine daha da yakınlaşma başladığını kaydediyorlar. Fakat Türk liseleriyle ilgili gelişmeler iki ülke arasındaki karşılıklı ‘çekim sürecini’ bir ölçüde bozabilir. Öte yandan FSB uzmanları, hem Türkiye hem de Ortadoğu ve Güneydoğu Asya’daki Müslüman ülkelere dönük ‘İslam ihracatı’na dikkat çekiyor. Tüm bu İslami hareketlerin ortak özelliği, uluslararası olması, dünyanın farklı noktalarında yaşanan çatışmalara da katılabilmeleri. Belki Rusya da zamanla Hamas gibi örgütlerin yükselen etkisiyle karşılaşabilir.” isyonerlik” konusunda yazdığım yazı nedeniyle, Türkiye’de yaşayan ve Türkiye âşığı olduğunu söyleyen bir Amerikalı, kendi yaşadıklarını bizlerle paylaşmak istemiş. Amerikalının adını ve başına türlü dertlerin geldiği kenti saklı tutuyorum. Kendisi adını ve kenti yazabileceğimi söylemesine rağmen “Ne olur ne olmaz” diyerek yazmamayı tercih ediyorum. İşte mektup ve yaşadıkları: “Sayın Çalışlar, Adım J. R. Misyonerlik ile ilgili yazınızı okudum ve size kısa bir şey yazmak istedim. Okursanız sevinirim. Ben 11 senedir Türkiye’de yaşayan bir yabancıyım. İlk geldiğimde ODTÜ’de öğretim görevlisi olarak çalıştım (Dilbilim branşında mastır derecesine sahibim). Aile büyüyünce maaşımız yetersiz kalmaya başladı ve bir Amerikan şirketinin irtibat bürosundan sorumlu oldum. AB uyum sürecinin bir parçası olan ve 2003 yılında ortaya çıkan yasadan faydalanarak yeşil ve mavi tonlarının en güzellerinin bulunduğu …’ye taşınıp internet üzerinden çalışan bir tercümanlık şirketi kurdum. Müşteri bulmak zor olmadı. Türkçeye hâkim ve anadili İngilizce olan insanların sayısı azmış. KKTC Havayolları’nın uçak dergisinden tutun, Kavaklıdere Şarapları’na kadar uluslararası çalışan belli başlı şirketler için çeviri yapmaya başladık. İlk başta sorun yoktu. Bize bir senelik çalışma izni verildi. Bu ilk iznin süresi bitince benimkini iki sene uzattılar. Fakat or “M SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Türkiye’yi Seven Bir Amerikalının Başına Gelenler nunda ‘Kendi şirketinizde çalışamazsınız’ dediler. Vatandaşlık için de ‘uygun olmadığı’ sonucuna varıldı. Yabancıların şirket kurma hakkı sadece kapitalist sömürgeciler için mi? Emek veren, değer katan profesyoneller için değil mi? Unakıtan devlet malını özelleştirirken ekonomiyi liberalleştirdiğini zannetmeyelim. Kendi şirketinizde bile çalışamazsınız demek, aç kalmaya mahkum edilmek demek, başka bir deyişle bize ‘buradan göçün’ demek. Geceyi gündüze katarak verimli ve başarılı bir işletme yarattık, sonra bir imza ile hepsini yıktılar. ??? Hem insanlar gelip iş kursun, ekonomiyi geliştirsin diye bir kanun çıkardılar, ardından kendi şirketinizde çalışma hakkınız olmayabilir diye bir çalışma yönetmeliği hazırladılar. Bu nasıl mantık? Şimdi ben bunu yapanların ‘medeniyetler ittifakı’ konusunda samimi olduklarına nasıl inanacağım? Milyonlarca Türk Avrupa’ya, Amerika’ya gidip çalışıyor, mülk sahibi oluyor, yeni bir yaşam kuruyor iken bir avuç yabancının buraya gelip aynı şeyi yapması çok mu? tağımınkini uzatmadılar. Ha bire ‘eksik belge’ meselesi, burada meşhur olan ‘gitgel’ yaşandı. Bahane, ortağımın diplomasında ‘mühendis’ kelimesinin geçiyor olmasıydı. Bu nedenle bir sürü belge istediler. Halbuki Amerika’daki sistem buradaki sisteme benzemiyordu ve istenilen belgeleri almamız mümkün değildi. ??? Bunu kendilerine anlattık, sonra mühendislik değil tercümanlık yapan bir şirket için bunların gereksiz olduğunu söyledik. Bin bir belge toplayıp mühendislik faaliyetlerinde bulunmayacağımıza dair taahhütname düzenleyerek kendilerine sunduk. İki buçuk sene uğraşıp durduk, sonra başvuruyu reddettiler. Bu arada benimkini de tekrar yeniletmemiz icap etti. Bu sefer benimkini de reddettiler. Ortağımınkinin teknik (bürokratik) engellere takıldığını sanmıştım. Benimkini reddetmeleri için hiçbir neden yoktu. 4 sene çabaladık, hiçten bir şeyler var etmeye çalıştık, vergimizi son kuruşuna kadar ödedik, ticari anlamda başarılı olduk. Türk kültürünü de büyük ölçüde benimsedik, vatandaşlığa geçmeyi istedik, ama işin so Belki bizim durumumuza bir istisna diyebilirsiniz. Araştırdım. İstisna değil. O kadar yaygın ki Amerikan Büyükelçiliği’ne bir yığın şikâyet gelmiş. İşin en ilginç yanı şu: 1.5 sene önce … Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğimde, orada çalışan memur bana ‘Misyoner olduğunuzu bildiğimizi bilmelisiniz’ dedi. Çok şaşırdım. Kilise kurmak gibi bir faaliyetim yok. Evet, Ankara’dayken kiliseye gittiğim oldu, ama camiye de gittiğim oldu. Benim için hiçbir kurumsal dinin geçerliliği yoktur zaten. Kurumsallaşmış din, Allah’a/Tanrı’ya/God’a değil kuruma kulluk eder. Ancak ‘Amerikalısınız ve dolayısıyla misyonersiniz’ dediler, büyük ticari zararlara uğradık. Bu arada Başkanlık’a, Cumhurbaşkanlığı’na, TBMM’ye, Çalışma Bakanı’na ve Dışişleri Bakanlığı’na mektup yazıp yardım istedik. Nafile. 11 sene az değil. 11 sene ömrümün dörtte birinden fazla, ama bana başka bir seçenek bırakmıyorlar. Artık vergimi başka bir ülkeye vermek zorunda kalacağım. Yine Pegasus Havayolları’nın, Arkas Holding’in, İTO Başkanı’nın, Kavaklıdere Şarapları’nın ve daha nice saygın Türk şirketinin çevirilerini yapıyor olacağım. Sevdiğim Türkiye’den uzak bir yerde... Yazık... Ayıp... Arkamız yok, torpilimiz yok ve burada sanırım Eflatun’un ‘Hak güçtür, adalet güçlülerden yanadır’ sözü geçerli. Sizi yorduğum için özür diliyorum. J. R.” oralcalislar?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle