08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 ARALIK 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Gülen’in ışık evlerinin hedefindeki üniversitelerde siyasal İslam hızla yayılıyor Gençlere kuşatma Mehlika AKGÜN/ Hülya KESKİN Eğitim kurumlarının, emekli vaiz Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen “ışık evleri”nin kuşatması altında olduğu belirtildi. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, Anadolu’daki üniversitelerin bazılarında öğretim üyeleri açısından siyasal İslamın yayılması gibi bir tehlike bulunduğunu vurgulayıp YÖK’ün sıkı önlemler alması gerektiğini belirtirken EğitimSen Genel Başkanı Alaattin Dinçer de “AKP hükümetiyle birlikte tarikatlar ve cemaatlerin cesaretlendiğini, tarikat ve cemaatlerin eğitim kurumlarını gözle görülür bir şekilde kuşatma altına aldığını” söyledi. Öğrenciler de “ışık evleri özellikle maddi durumu yeterli olmayan öğrencileri kendi bünyelerine alarak çalışmalarını sürdürü DindarDinci ve Türbanlı Türbancı Çelişkisi C 5 ‘TARİKATLAR AKP İLE DAHA DA CESARETLENDİ’ EğitimSen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, Türkiye’de cemaat ve tarikatların devlet elinden uzun yıllar desteklendiğini, bu desteğin AKP ile daha da arttığını belirterek “Eğitim kurumlarını gözle görülür bir şekilde kuşatma altına aldılar. İllegaliteden legal bir düzeye çıktılar ve bugün çalışmalarını aleni bir şekilde sürdürüyorlar” dedi. Her türlü tarikat ve cemaatlerin AKP ile devletin bütün olanaklarını kullanabildiğini vurgulayan yor. Bu yapılanma öğrencilerden üniversitelerin akademik kadrolarına ve bürokratik çevrelere kadar uzanıyor” dediler. AKP’nin 2002’de tek başına iktidara gelmesiyle birlikte eğitim kurumlarındaki kadrolaşma günden güne artarak doruğa ulaştı. Yeni YÖK Dinçer, laik bir ülkede olmaması gereken bu yapıların devletin önemli kademelerine kadar ilerlediğinin altını çizdi. Fethullah Gülen’in ve diğer cemaatlerin temel yaklaşımını “Devletle çatışmaya girmeden, devlet içerisinde, devletle barışık olarak iktidarın kilit noktalarında yer almak” olarak nitelendiren Dinçer, “Bugün MEB dahil, önemli birçok kademede bu cemaate mensup kişiler yer alıyor, buna emniyet de dahil” diye konuştu. Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın türbana ilişkin açıklamalarından da cesaret alan irticai çevreler, şimdiden üniversite yerleşkelerine ve dersliklere girmeye başladılar. Eğitim kurumlarındaki tarikat ve cemaat kuşatmasını değerlendiren öğrenciler, tarikatların ve ce maatlerin özellikle maddi durumu iyi olmayan öğrencilere yöneldiğini belirterek şunları anlattılar: AMAZ KILMAYANA ‘TECRİT’ “Okumak için büyük şehirlere gelen bu öğrencilerin burs, barınma gibi en temel ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Öğrenciler bu tarikatlardan karşılıksız burs aldıkları için kendilerini onlara karşı borçlu hissediyorlar. İş sahibi oldukları veya devlet kademesinde önemli yerlere geldiklerinde bu borçlarını ödemek için tarikatların her işini yapıyorlar. Bu yapılanma üniversitelerin akademik kadrolarına ve bürokratik çevrelere kadar uzanıyor. Bazı öğrenciler üniversiteye başlamadan önce birtakım cemaatlerin dershanelerinde etki altına alınıyor. Bu cemaatlere dahil olmayan ancak cemaatlerin dershanelerine ve okullarına giden öğrencileri özellikle sınav öncesi hızlandırılmış kamplarda etkiliyorlar. Böylelikle öğrenciler dershanenin bağlı olduğu cemaat evlerinde konaklıyorlar. Orada ev ablaları ve ağabeylerine uymak zorunda olan öğrenciler bu kişilerin direktifleri ile sabahları erken kalkıp, yaşadıkları maddi yoksunluk ve manevi baskı nedeniyle namaz kılmaya, sohbetlere katılmaya mecbur oluyorlar. Namaz kılmayan veya sohbetlere katılmayan öğrenciler ise ‘tecrit’ edilerek baskı altına alınıyor. Dershane öğretmenleri ailelerin güvenini kazanmak için, öğrencilerin evlerini ziyaret ediyor.” ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer, çocukların yurtlarda, ışık evlerinde birtakım kuruluşlarda ve vakıf üniversitelerinde Cumhuriyetle hesaplaşmak üzere eğitildiklerini vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı: AŞIMIZI KUMA SOKMUŞUZ’ “Siyasal rejimi yıpratmak ve zedelemek için küçücük çocukların kafalarını zehirliyorlar. Üniversiteye yeni başlayan çocuklara, birtakım ablalar ve ağabeyler yardım etmek bahanesiyle yaklaşıyorlar ve ailelerinin haberi olmadan onları öbür dünyanın değerleri üzerine eğitiyorlar. Okullarda, yurtlarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yarın iktidara geldiklerinde idarede görev aldıkları zaman, tarikatların ya da camaatlerin sözcüleri oluyorlar. Başımızı kuma sokmuşuz, görmek istemiyoruz ama herkes bu gerçeği biliyor.” Prof. Dr. Tahsin Yeşildere ise Anadolu’daki üniversitelerin bazılarında öğretim üyeleri açısından siyasal İslamın yayılması tehlikesinin bulunduğuna dikkat çekerek özetle şunları söyledi: “Bu üniversitelerde öğretim üyeleri tarafından MHP’liler ve İslamcılar kayırılıyor. Üniversitelerin birçoğunda yozlaşma var. YÖK, sıkı önlemler almalı. ‘Türkiye’de 650’ye yakın imam hatip lisesi var.’ Bu öğrenciler önce üniversiteye girecekler, sonra master yapacak, daha sonra doktora yapacaklar. Ardından üniversitelerde görev almaya başlayacaklar. İlk önce imam hatip liselerinin gereksinim duyulduğu kadar bir sayıya düşürülmesi gerekiyor.” N Politikacıların pek çoğunun ikiyüzlü olduklarını bilirdik. Şimdi sözde aydınlar da ikiyüzlü oldu. “Dinci” ve “Türbancı” ikiyüzlülerin zaten adı da var: “Takıyyeci”. ??? İlhan Selçuk , bir süredir, Pencere köşesinde bunların maskesini düşürüyor: Kuran’daki emirlere uymayan… Kuran’da olmayan kuralları topluma dayatmaya çalışan… Kadınlarımızı ikinci sınıf vatandaşlığa mahkum eden… Dini, siyasete alet eden… Siyaseti, dinciliğe kurban eden… Hem faizci, hem türbancı… Dine ve dindarlara saygısız… Hem dinimizi, hem siyasetimizi kirleten… Takıyyeci, dinci, ikiyüzlüler… ??? Dindarların en büyük düşmanı dincilerdir… Türbanlıların en büyük düşmanı da türbancılar! ??? Dinciler ve türbancılar bu topluma fesat sokanlardır: Dinciler, dindarları ifsat eder… Türbancılar, türbanlıları. ??? Dinciler, dindarları aldatır… Türbancılar, türbanlıları. ??? İnsanları aldatmakta pervasızdırlar: “Demokrasi” derler, “Dema goji” yaparlar. “Özgürlük” derler, “Ortaçağ karanlığını” savunurlar. “İnsan hakları” derler, kadınlar ve dindarlar başta olmak üzere, insanları köleleştirmeyi savunurlar. “Devlet, millet, bayrak, din, iman, vatan, ezan, Kuran” derler, “Tarikatçılık” ve “Cemaatçilik” yaparlar. ??? Gerçekleri saptırmakta ustadırlar: İran’daki rejimi “Teokratik Demokrasi” diye överler… Türkiye’deki rejimi “Laikçi Jakobenlik” diye yererler. ??? İştahları sınırsızdır. İhtiraslarının sonu yoktur: Hem yerler… Hem de yedirir görünürler… Ama asla doymazlar… Ve asla doyurmazlar… ??? Demokrasi şeffaflık rejimidir. Esas olan saydamlıktır. Maskeler düşmeli… Dokunulmazlık zırhları kalkmalı… Gerçekler ortaya çıkmalı: Kim dindar, kim dinci? Kim türbanlı, kim türbancı? ??? Türkiye yine değişiyor. Ezberler bir kez daha bozuluyor: Artık dindarlar, dincilerin sahtekârlığını sorguluyor… Türbanlılar, türbancıların diktasına baş kaldırıyor… ??? Bekleyin, göreceksiniz: Türkiye’de demokrasi mutlaka kazanacak! ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org ‘B Göstermelik komisyon li Çetin Soysal, AKP’li başkan Ocakdan’ın Dink komisyonunu bir kez bile toplantıya çağırmadığını söyledi CHP’ Ayşe SAYIN Sınırsız Avrupa Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin Schengen Anlaşması’na katılmaları nedeniyle Almanya ile bu ülkeler arasında sınır kontrollerinin kaldırılması vesilesiyle ortak sınırda bulunan Alman kenti Zittau’da tören düzenlendi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, törende yaptığı konuşmada, Doğu Avrupa ülkeleriyle sınır kontrollerinin kalkmasının ve bu özgürlüğün önemine dikkat çekerek “Bu tarihi bir an’’ dedi. Merkel, bundan böyle 24 Avrupa ülkesinde serbest geçiş olacağına işaret ederek İsveç’ten İtalya’ya ve Portekiz’den Baltık ülkelerine pasaport kontrolü olmadan gidilebileceğini kaydetti. Törene katılan Polonya Başbakanı Donald Tusk da sınır kontrollerinin kaldırılmasını “özgürlüğün zaferi” olarak nitelendirdi. Kendisinin, sınırların aşılmasının imkânsız göründüğü bir dünyada yetiştiğini ifade eden Tusk, “Şimdi en zor sınır bile aşıldı. Endişe ve korku sınırı” şeklinde konuştu. (Fotoğraf: REUTERS) er iktidar (siyasal parti) şüphesiz medyanın kendi lehinde olmasını ister. “Normal düzen” içinde, “normal” siyasal iktidarlarla basın arasındaki ilişkiler dengelidir! İlişkiler, kendi doğallığı içinde sürer gider. Medya genellikle bir kredi açar, ancak muhalefeti de hiçbir zaman elden bırakmaz! Çünkü medya, ortamın asli unsuru, Hancı’dır! İktidarlar ise sürekli değişir. Medya bu nedenle kalıcılığını ayakta tutmak zorunda. Türkiye’de iktidarmedya ilişkileri doğal değil! Çünkü ne biz “doğal”, “normal”, “oturmuş” bir düzen içinde yaşıyoruz ne de AKP “normal” bir parti. Bunun nedenini biliyoruz: AKP Türkiye’nin toplumsal düzenini sürekli tartışma konusu ediyor! Dolayısıyla her açıdan “anormallikler”in Türkiye’de gidişatı belirleme potansiyeli çok yüksek! ??? AKP medya ile ilişkiye belki de hiçbir iktidar döneminde görülmemiş ölçüde önem veriyor! Bunun başlıca göstergesi, beş yılı aşan iktidarı döneminde AKP ve Erdoğan’ın yandaş basın yaratma politikasıdır! Bu politika epey ürün verdi! Elini sallasan Erdoğancı TV’lere, basına çarpıyorsun! Bir kısmı yeni kuruldu, bir kısmı AKP ve Fethullahçılar tarafından satın alınıp dönüştürüldü! Erdoğan’ın medyaya bu yaklaşımı normaldir, çünkü devletbürokrasi ve devlet dışı kitle örgütlerine yaklaşımı da benzerdir: “Benim adamlarım tarafından bana H CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI AKP, Medya, Satınalma koyduğu yayın yasağını kaldıran Danıştay’a tepkisi: “Bunlar bizi düşündürüyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde bunun benzerini göremezsiniz. İşte bıçak burada da, buraya (gırtlağını göstererek) dayanıyor.” Danıştay’ın da defterini dürme hazırlığı, hele anayasa bir gelsin!) Basına tahammülsüzlüğünün pek çok örneğini yaşadık. Dolayısıyla yandaş medya yaratma politikası devreye sokuldu. ??? Zaman gibi Fethullahçı gazetelerin desteği cepte! Fakat bu yetmez, çünkü Zaman gerçi çok dağıtılan, ama çok satan bir gazete değil! Bu şu demek: Kamuoyu etkisi 5060 bin satan “ciddi” gazeteninki kadardır! Dinci kesimin gazetelerini bir kenara bırakalım. “Ortada”, “normal düzen”in gazetesi gibi görünen 50100 bin satan AKP yandaşlarınca yönetilen gazetelerin etkisi bile daha fazla olabilir! Bu bağlamda Sabahatv medyasının yönetiminin AKP tarafına geçmesini önemli bulmalıyız. “Düzen”in en etkili medyası ise şüphesiz Doğan Grubu’dur! bağlı benim yönetimim!” Merkez Bankası’nın başına getirdiği kendi bürokratından bile “köle” davranışı bekliyor ve Para Kurulu’na atama yapmıyor! Türkİş’i ele geçiriyor, ticaret odalarında büyük savaş veriyor. Üretici birlikleri ve diğerleri hep bir savaş alanı AKP için! AKP’yi bütün diğer düzen partilerinden ayıran, onun işte bu “totaliter” eğilimi, her şeyi bizzat kendi adamlarınca gütme isteğidir! Dolayısıyla medyaya yaklaşımı da bu temel politikasının gereğidir. Ekonomik iktidarını ve dinsel söylemini toplumsal yaşamda egemen kılmak ve bu yolda önünün iyice açılmasını sağlamak için görüntülü ve yazılı iletişimi yönlendirmeye başından beri önem verdi! Şekerhavuç politikası ile başlarda bunu sürdürdü, ancak gördü ki medyayı “tam” satın alması mümkün değil: “Adam bugün destekliyor, ama yarın da geçiriveriyor!” Erdoğan’ın devlet yargı sisteminin aykırı kararlarına bile zerre kadar tahammülü yokken basına tahammülü sınır tanır mı? (En son, hükümetin Dağlıca baskını için Doğan Grubu “düşer” mi? Grubun sadece medya ile değil, barındırdığı diğer ekonomi sektörüyle birlikte, doğal “büyüme hırsı” veya “isteği”, kendi adamları dışındakilere karşı amansızlığını kanıtlayan AKP ile dikkatli ilişki sürdürmesini gerektiriyor. Ama grup güçlüdür! Burada önemli bir nokta şudur: Doğan Grubu, sadece Doğan Grubu değildir! Grup, aynı zamanda TÜSİAD’dır. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Borusan ve benzerleridir! Yani Cumhuriyet’in, “klasik” burjuvazinin de “grubu”dur! Bu bakımdan, ortak bir kader söz konusu! Ortak kader?! Bu şu demek: AKP’nin ekonomiye karşı taraflı politikası burada belirleyici başka bir nokta. AKP sanayiciden çok, tüccar, ithalatçı, alsatçı, aracıları çok seviyor; çünkü siyasal ekonomi karar ve politikalarıyla, bu kesimde çok hızlı bir zenginleşme yaratıyor! Sanayide büyümek, üretici olmak ise yılların işidir! Bu bakımdan, AKP Koçların, Sabancıların, özetle TÜSİAD’ın, İSO ve TOBB’un bile partisi, iktidarı olamayacaktır! Bu kesimin fiilen “AKP’nin yönetimine” girmesi mümkün değil, çünkü ortada artık “çökertilemeyecek” bir mülkiyet ve ekonomik yapı sorunu var! Özetle AKP, yandaş medya yaratabilir, ama Türkiye gibi bir dizi dinamiğin etkisi altında olan bir ülkeyi AKP’leştiremez! obursali?cumhuriyet.com.tr leştirmeyince, 1 Kasım’daki üst komisyon toplantısında eleştiri konusu oldu. Bazı üyeler olayın yargıya ANKARA TBMM İnsan Hakintikal etmesi nedeniyle alt komislarını İnceleme Komisyonu’nun gayonun görevine son vermesi gerekzeteci Hrant Dink cinayeti ve Nijertiğini savunmasına karşın, üyelerin yalı Festus Okey’in gözaltındayken büyük bölümünün istemi doğrultuöldürülmesi olaylarıyla ilgili kurdusunda alt komiyonun çalışmaya değu alt komisyon, yaklaşık 3 aydır tek vam etmesi kararı alındı. Ancak bu bir kez bile toplanamazken, komiskarara rağmen komisyon hiç toplayona da elle tutulur belge ve bilgi namayınca, ortaya da bir rapor çıkgelmedi. CHP’li alt komisyon üyemadı. si Çetin Soysal, AKP’li başkan CHP’li alt komisyon üyesi Çetin Mehmet Ocakdan’ın komisyonu Soysal, Alt Komisyon Başkanı bir kez bile toplantıya çağırmadığıOcakdan’ın toplantı çağrısı yapmanı belirterek, üst komiyonda birkaç dığını belirterek, “Zaten komisyon kez konuyu dile getirmesine rağbaşkanı seçimi de komisyon toplamen dikkate alınmadığını söyledi. namadığı için neredeyse bir ay sürdü. Başkan, seçildikten sonra koOMİSYON KURULDU misyonu bir kez dahi toplantıya çaAMA... ğırmadı. Aslında toplanmaması için de hiçbir gerekçe, neden yok” TBMM’nin yeni yasama yılına dedi. başladığı 1 Ekim’de aldığı ilk kararÇalışma yapılmadılardan biri Hrant ğı için alt komisyona Dink cinayeti ve bilgi ve belge de gelFestus Okey’in kaiyasi mediğini belirten Soyrakolda ölümü partilerden oluşan sal, Dink cinayetiyle olaylarıyla ilgili alt alt komisyon, ilgili sadece bir özet komisyon kurulbilgi, Festus Okey olaması oldu. Konukurulmasının yıyla ilgili de iddiananun gündemde olüzerinden bir ay me dışında herhangi masını da dikkate geçmesine karşın bir bilgi ve belge akışı alan AKP’li hiçbir faaliyet olmadığını söyledi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Ko gerçekleştirmeyince, Komisyonun sademisyonu Başkanı ce Dink olayı değil, 1 Kasım’daki üst Zafer Üskül, alt kogörev alanına giren komisyon misyon kuruldukbirçok olayla ilgili intoplantısında eleştiri celeme yapmadığını tan sonra başta İstanbul ve Trabzon kaydeden Soysal, kısa konusu oldu. olmak üzere Dink süre önce İstanbul’da cinayeti konusunpolis tekmesi ile ölen da yetkililerle görüşmeler yapılacaFeyzullah Ete ve İzmir’de yine poğını açıkladı. lis ateşi sonucu yaşamını yitiren Baran Tursun olaylarını komisyonun LEŞTİRİ KONUSU OLDU gündemine almadığına dikkat çekti. DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal da alt komisyonun çaAKP Bursa Milletvekili Mehmet lışmamasını eleştirerek, “Hrant Ocakdan, CHP İstanbul MilletveDink arkadaşımdı... Belki alt kokili Çetin Soysal, MHP İzmir Milmisyonda bir katkı da sunabilirletvekili Şenol Bal, DSP İstanbul dim. Ama beni alt komisyona seçMilletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ile medikleri gibi komisyonu da çalışAKP Bingöl Milletvekili Kazım tırmadılar. Eğer bir rapor hazırlanAtaoğlu’dan oluşan alt komisyon, saydı, hiç olmazsa üst komisyonda kurulmasının üzerinden 1 ay geçbir katkı sunabilirdik” dedi. mesine karşın hiçbir faaliyet gerçek K S E
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle