06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 İlköğretim sosyal bilgiler kitaplarındaki metinlerde ulu önderle ilgili konular ve olaylar çarpıtılıyor C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 12 EKİM 2007 CUMA Atatürk’ü yok sayıyorlar Zeynep ŞAHİN ANKARA İlköğretim sosyal bilgiler kitaplarında, Atatürk “lider” olarak değil, bazı Türk sanatçılarla birlikte “mesleğinde başarılı kişi” olarak tanıtılıyor. Kitaplarda, AKP’li belediyelerden haberler örnek olarak veriliyor, Lozan Antlaşması’ndan söz edilmiyor, Çanakkale Zaferi geçiştiriliyor, Atatürk’ün kurulmasını istediği gazeteler arasında Cumhuriyet sayılmıyor. Toplam 768 sayfa olan 4 ilköğretim sosyal bilgiler kitabında, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin kazanımları, Atatürk ilke ve devrimleri gibi konular, sadece 70 sayfada yer bulabiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sosyal bilgiler kitaplarının, ulusal bilinci aşılamada, yurttaşlık görevlerini öğretmede ve Atatürkçülüğün yaşam felsefesi olarak kazandırılmasında oldukça yetersiz kaldığına dikkat çekildi. “Eğitimİş Sosyal Bilgiler Kitaplarını İnceleme Komisyonu”nun 4, 5, 6 ve 7. sınıf sosyal bilgiler kitaplarına ilişkin hazırladığı ve Eğitimİş Konya Şubesi Eğitim Sekreteri Ali Güler’in imzasını taşıyan rapor, dersin içeriği ve öğrettikleri hakkında düşündürdü. Rapordan çıkan sonuçlar şöyle: L 4. sınıf: “Onlar Başardı” konusu işlenirken Atatürk “lider” olarak değil, Barış Manço, Adile Naşit gibi isimlerle birlikte “mesleğinde başarılı olmuş kişi” olarak anlatılıyor. “Türkiye Cum Yangında İlk Kurtarılacak rası devralan, Carter’la ısındı, Baba Bush’la heyheylendi, kendini 68’li diye yutturmuş Clinton’la yeniden hayat buldu. Sonrası George W. Bush’tur, yani kandır. Bizim yeni liberalin ar damarıysa fena halde çatlaktır. İşgal edilmiş Irak’ta 1 milyon ölünün üstünde demokrasi kurulabileceğini yüzü kızarmadan anlatabilir. Hicap duymadan Müslüman, AB hatırına Hırıstiyan, Ortadoğu’da Musevi kesilebilir. Yakılıp yıkılmış Filistin köyü nostaljiden başka bir şey değildir onun için. Arafat’a ağlıyorsa, dizi filmlerin aşk acısı çeken becerikli artisti gibi ağlıyordur. Mahareti kendini demokrat olarak yutturmasında, bin yılın eskimiş çulunu yeni dokunmuş halı diye satabilmesindedir. ??? Türkiye kara günler yaşıyor. Umudunu neredeyse tüketmiş gibidir. Sağında solunda yalnızca kan yok, sürekli yenilenen stratejiler, taktikler, hesaplar kitaplar var. İdeolojik saldırı hedefini bulmuş, ülke solunu, yani aklını yitirmiştir. Sendikalar, siyaset sahnesi, bu sahnede rol almaya niyetli yeni arayışlar silkinip 12 Eylül öncesinin lafzını değil, ruhunu bulmadan, akıl ait olduğu yere dönmeden hiçbir şey olmayacaktır. Sendikalara bakıyorum, neoliberal ideoloji, en iyi niyetli, artık, nihayet savaşmaya niyet ettiklerini gösteren belgelerine bile sızmış durumda. Siyasete soyunan, tehlikeyi sezmiş aydın, kendini serbest piyasanın tabularından ideolojik sızıntılarından kurtaramıyor. Umutsuzluğun kaynağı Türkiye’de olup bitenin arkasındaki düşmanı görememektir. Görünenin arkasındaki gerçek düşman ABD emperyalizmidir. Onun aklımızı esir almış neoliberal ideolojisidir. ??? Aklımızı, solumuzu yeniden bulmak için yapılacak ilk iş, ideolojik saldırıyı püskürtmektir. Zaman kalmadı. Yangın büyüyor. Ve yangında ilk kurtarılacak şey yatak yorgan değil, kitaptır. [email protected] VATAN VE ULUS BİLİNCİ KAZANDIRMAKTAN UZAK KİTAPLAR Atatürk ilke ve devrimlerinin benimsetilerek bu ilke ve devrimlerin bir yaşam felsefesi olarak kazandırılmasından uzak. Atatürk milliyetçiliğinden ziyade “Türkiyelilik” bilinci aşılamaya dönük. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan Lozan Antlaşhuriyeti Vatandaşıyım” konusu, ulusallık bilincinden uzakta, “Türkiyelilik” kavramı aşılanacak şekilde veriliyor. “İnsanlar ve Yönetim” başlığı altında hakkında arazi rantı iddiaları bulunan AKP’li Maltepe Belediye Başkanı Fikri Köse’ye ilişkin bir habere yer veriliyor. Aynı konuda, TBMM’nin açılışında bulunan ilk Meclis üyelerinden Mehmet Akif Ersoy tanıtılıyor, Sinop Milletvekili Şerif Bey’in açılış konuşması etkinlik örneği olarak sunuluyor ancak Mustafa Kemal’le ilgili ilk oturum bilgilerinden söz edilmiyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 23 Nisan’da temsili olarak koltuğuna oturan öğrenci ile fotoğrafı kitapta yer alıyor ama adı yazmıyor. Çanakkale Savaşı’ndan, “Uzaklardan Geldiler” konu başlığıyla “yüzeysel” bahsediliyor; kullanılan başlık bile bunu gösteriyor. Konuda, işgalci güçlerden söz edilmiyor, R aporda, bu dört sosyal bilgiler kitabının içeriğine ve niteliğine ilişkin şu genel tespitler de yapıldı: ması’na hiçbir kitapta değinilmiyor. Toplam 768 sayfa olan kitaplarda, “Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet, Atatürk ilke ve devrimleri, Cumhuriyet kazanımları” gibi konulara sadece 70 sayfa ayrılmış. Vatan ve ulus kavramını, yurttaşlık görev ve sorumluluklarını kazandırmada çok yetersiz. Bireysellik ve küresellik ön planda. Demokratik, laik devletin esaslarını benimsetmek için çok yetersiz. ra Anakent Belediyesi’nin tapuları olmayan gecekonduları yıkarak yerine modern konutlar yapmasına ilişki projesi etkinlik olarak sunuluyor ve üstü kapalı propaganda yapılıyor. “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıyım” konusuyla kişisel hak ve özgürlükler anlatılıyor, ulus bilinci unutuluyor. L 7. sınıf: “Atatürk ve İletişim” konusunda Atatürk’ün çıkmasını istediği gazeteler olarak sadece “İradei Milliye” ve “Hâkimiyeti Milliye” veriliyor. Ata’nın, gazetemiz kurucusu Yunus Nadi’ye “Benim Hâkimiyeti Milliye (Mustafa Kemal’in Ankara’da yayımladığı gazete) ve senin Yeni Gün, görevlerini hakkıyla yerine getirdiler. Şimdi, İstanbul’da Babiali’de, Cumhuriyet düşmanlarına ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek bir gazete çıkaralım; adını da ‘Cumhuriyet’ koyalım” dediği gazetemizden söz edilmiyor. İngilizlerin ve Anzakların Çanakkale’de ne aradıkları sorgulanmıyor. L 5. sınıf: “Haklarımı Öğreniyorum” konusunda bireysel hak ve özgürlüklerin neler olduğu açıklanıyor. Ancak konu içerisinde bu hakların kazanılmasında Cumhuriyetin rolüne, Atatürk ilke ve devrimlerinin etkisine hiç değinilmiyor. Kılık kıyafet devrimi sıradan bir olay gibi aktarılıyor. “Şeyh, şıh” gibi unvanların neden kaldırıldığı açıklanmıyor, “birtakım unvanlar kaldırılmıştır” ifadesiyle konunun geçiştirilmesi tercih ediliyor. L 6. sınıf: “Yeni Okul Yeni Fırsatlar” başlıklı konu işlenirken bir öğrencinin “Artık rakip okullar bizden korksun” sözlerine yer verilerek eğitimin rekabetçi bir ortamda, piyasa kurallarına göre yürütülmesine dikkat çekiliyor. “Haklarımız Sorunlarımızın Çözümünde Anahtardır” konusunda, AKP’li Anka Bu fotoğraflar İstanbul’un Fatih, Beyoğlu, Eyüp semtlerinde çekildi. İstanbul’u 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti olmaya hazırlayan merkezi ve yerel yönetimler, kentteki türbe, tekke ve camilere daha çok yurttaş taşımak için birbiriyle yarışıyor. İstanbul’un cadde ve sokaklarındaki kara çarşaflı, cüppeli insanları görenler bu kentin İran veya Suudi Arabistan’ın bir kenti olduğu izlenimini taşıyor. Selin GÖRGÜNER Turist Rehberleri Birliği (TUREB) Başkanı Şerif Yenen, “Türkiye’nin ılımlı İslam ülkesi” imajının Batı’da giderek yaygınlaştığını belirterek “Özellikle AKP iktidarı ile son yıllarda yaygınlaşan abartılı ramazan kutlamaları ve ramazan çadırları Batılı turistin gözünde Türkiye’yi bir üçüncü dünya ülkesi gibi gösteriyor”dedi. (Turistik Otel İşletmecileri ve Sanayicileri Birliği) TUROB Başkanı Timur Bayındır da Türkiye’de dindar olmayanlara yönelik moral baskının oluştuğuna dikkat çekti. AKP’li yerel yönetimlerin ramazanla birlikte “İslami yaşam biçimini” hayatın her alanına yayma girişimi, Türkiye’nin Batı’daki imajını da zedeliyor. Turist rehberleri ve turistik otel işletmecileri, Türkiye’nin bugüne dek elde ettiği kazanımların kaybedilmemesi gerektiğine dikkat çekerek abartılı ramazan çadırları ve giyim ve kuşam anlayışına dikkat edilmesi gerektiğini belirttiler. Şerif Yenen, son yıl ‘İmajımız değişti’ larda yaşanan değişimi şöyle aktardı: “Özellikle AKP iktidarı ile son yıllarda yaygınlaşan abartılı ramazan kutlamaları ve ramazan çadırları Batılı turistin gözünde Türkiye’yi bir üçüncü dünya ülkesi gibi gösteriyor. İstanbul’da özellikle Eminönü ve Sultanahmet Meydanı gibi turistik alanlardaki etkinlikleri Batılı turistlere açıklamakta güçlük çekiyoruz. Türkiye’ye daha önce gelen birçok turist Türkiye’nin son yıllarda daha İslami bir yapıya kaydığından şikâyet ediyor. Boğaz’da tür nemli olan ortada olanı görmek değil. Arkadakini bilmek. Yön vereni, besleyeni, ideolojiyi, stratejiyi, taktiği keşfetmektir. Bugün Türkiye’nin başındaki türlü belaların arkasında Amerikan emperyalizmi var. Çetrefil kombinezonların, düzenlerin, karmaşık gibi görünen ilişkiler ağının arkasındaki düşman ABD’dir. İlhan Abi yazdı. Ama bin kere yazsa, biz de bin kere okusak, anlamadıktan sonra ne olur? Uzaklardan gelip sınıra dikilmiş düşmanın, kapıyı çalan tehlikenin, kanlı savaşın sırıtkan sahibinin şantajı etkindir. Elçileri sömürge valisi gibidir. Azıcık kuşkulansa, beğenmediği cılız bir ses duysa, gazete sayfalarındaki yerini alır, sözünü söyler: Türkiye atacağı adımlara dikkat etsin! Türkiye atacağı adımlara NATO’ya gireli beri dikkat ediyor. ??? 1980’den bu yana ise aklını başkalarına emanet etmiştir. Neoliberal rüzgâr kavak yelleri gibi başında esmiş, Sam amcanın ideolojik şırıngası aydının damarını bulmuştur. Artık gerçeği görmenin zamanıdır. Bugün demokrasi havarisi kesilen neoliberal aydın tiplemesinin neşet ettiği tarih 12 Eylül 1980 tarihidir. Onların babaları Evren cuntası, anaları 24 Ocak kararlarının neoliberal Özal’ıdır. O günlerde piyasayı saran monetarizm dalgasının, Friedmann akılsızlığının, Hayek sarmalının kucağına düşen “solcu” entel, birdenbire aslına dönmüş, cuntanın emzirdiği Romulus yeni bir imparatorluğun silahşörü olmaya soyunmuştur. Bakmayın siz onun demokrasi havariliği yaptığına, militarizm düşmanlığına soyunduğuna. Sıfır numara cunta çocuğudur. ??? Onun bu kadar etkin olmasının nedeni, arkasındaki ideolojik destektir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra boşalan meydanda, ne yapacağını şaşırmış solcudan marifet sahibi liberal öğüten kanlı değirmen, soğuk savaş kovboyu Reagan’dan mi Ö (Fotoğraflar: SERKAN YILDIZ) banlı bayanların oluşturduğu Kuranıkerim yayını yapan İslami tekne turlarına rastlıyoruz. Tesettür oteller bir başka tartışma konusu. Bazı beş yıldızlı oteller bile ramazan ayında iftar saatlerinde turistlere bile içki servisi yapmamaya başladı. Kendimize göre bir turizm anlayışı geliştiremeyiz. Bu tür görüntüler Türkiye’nin dışarıdaki imajına zarar veriyor.” TUROB Başkanı Timur Bayındır da turistlerin Türkiye’deki değişimi hissettiklerini ifade ettiğini belirterek, “Türkiye’ye sürekli gelip giden turist, özellikle sıkmabaşlı kadınların arttığını dile getiriyor. Bu konuda Türkiye’de türbanlı veya sıkmabaşlı olmayanlara yönelik bir moral baskı var. Türkiye’nin dışarıdaki imajında çok fazla bir değişim yok, fakat bu etki hissedilir hale gelirse o zaman işler değişir. Her şeyin bir ölçüsü var. Apronda sevişemeyeceğiniz gibi namaz da kılamazsınız” dedi. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ise turistin gözünde yeni bir Türkiye algısı olmadığını belirtti. ÇETİNKAYA KONFERANS VERDİ ‘Türkiye üzerinde oyunlar oynanıyor’ Mustafa K. ERDEMOL LONDRA İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği’nin davetlisi olarak Londra’ya gelen gazetemiz yazarı Hikmet Çetinkaya, “Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin Gerçekleşmesinde Ilımlı İslam ve Fethullah Gülen” konulu bir konferans verdi. “Ne şeriat ne darbe” diyen Çetinkaya, “demokrasi olmadan da laiklik olabileceğini, ama laiklik olmadan demokrasi olmayacağını” kaydetti. Ilımlı İslam’ın, ABD’nin Yeşil Kuşak teorisinin bir uzantısı olduğunu, bunun için de Gülen’in öne sürüldüğünü belirten Çetinkaya, “Gülen’in okulları, ABD desteği olmadan açılamazdı” dedi. “Mahalle baskısı” değil “toplumsal baskı” yaşandığını belirten Çetinkaya, şunları söyledi: “Örgütlü olmayan bir toplumun yenilgiye mahkum olduğunu unutmamalıyız. 60’larda yenilmedik, 70’lerde yenilmedik, çünkü örgütlüydük. Cumhuriyet karşıtlarının üç hedefi vardı. Yürütme, Yasama ve Yargı’yı ele geçirmek. Muhafazakâr, gerici, faşist kadroların biri gitti diğeri geldi, ama yerleştirdikleri kadrolar var oldular. Türkiye üzerine büyük oyunlar oynanıyor. Bir rahip cinayeti oldu, tetikçisi bulunuyor ama arkasındakiler ortaya çıkarılamıyor. Hablemitoğlu, Dink cinayetlerinde de aynı şey oldu. Bu cinayetleri savunamaz, katillerini koruyamazsınız. Bu nasıl bir demokrasidir?” Konferans sonunda dinleyicilerin sorularını da yanıtlayan Çetinkaya, kitaplarını da imzaladı. ine sandık başına gitmemiz isteniyor. Bu kez herhangi bir seçim için oy vermemiz değil biz seçmenlerden beklenen. 22 Temmuz seçimlerinden kısa bir süre önce gerçekleştirilen bir anayasa değişikliği paketinin içinde bulunan iki maddenin yok sayılmasını sağlayacak bir işleme “evet” ya da “hayır” dememiz. O değişikliğin yürürlüğe sokacağı öteki maddeler.. Yani, cumhurbaşkanlarının 5’er yıllık iki görev süresi için ve doğrudan seçmenler tarafından seçilmesi ile başlayan hükümler. Onlar, halkoylamasından destek alınırsa anayasamızda kalacaklar. Ama ne zamana kadar? Elbette, halen bir AKP taslağı olarak yerine yenisinin getirilmesi için siyasal iktidarın bütün zamanını odakladığı yeni bir anayasa oluşturuluncaya kadar. Ama zaten aynı hükümler, taslağın cumhurbaşkanının seçilmesi ve görev süresini gösteren maddelerinde aynen korunuyor. O halde bu karmaşalı yöntemler ve 200 milyar YTL’ye mal olacak referandum için ısrar neden? Bu karmaşa nedeni ile seçmen çoğunluğunun kafasının hayli karışık olduğunun iktidar da farkında. Bu yüzden başta Başbakan, tüm bakanlar ve AKPli milletvekilleri, on iki gün sonraki referanduma katılımı sağlayarak “evet” oylarının çoğunluk almasından daha çok, Erdoğan’ın kaprisi ile oluşan bir sistemin arkasındaki sayısal desteğin olabildiğince artması için çalışıyorlar. Y DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Öyle anlaşılıyor ki, seçmenlerdeki kafa karışıklığı, Başbakan’ı da kapsama alanı içine almış. Cumartesi akşamı partisinin İstanbul örgütünün verdiği iftarda yaptığı konuşmada, anayasa taslağını eleştirenlere ve o arada YÖK yöneticilerine yanıt verirken, onları “doğmamış çocuğu boğmak” gibi çok ilginç bir suç ile suçlamaya kalkışması, Erdoğan’ın kafasının ne kadar karışık olduğunu ortaya koyan bir örnek olmalıdır. Doğmamış çocuğu boğmak nasıl gerçekleşir diye düşünürseniz, sizlerin de kafası, içinden çıkılmayacak kadar karışacağı için, bu özdeyişin aslının “doğmamış çocuğa kundak, ya da don biçmek” olduğunu anımsarsınız. Başbakan’ın kafasının karışıklığı, sadece 21 Ekim halkoylamasından doğmuyor bence. O oylamada yurttaşların sınır kapılarında oy kullananlar bölümü, seçim kurullarından kendilerine verilen pusulalarda yazılı, ama 22. Yasama Dönemi’nin parlamentosu tarafından gerçekleştirilmiş olan anayasa değişikliğini içeren maddeler için oy kullanacaklar. Ama 21 Ekim’de sandık başına gide Erdoğan Bir Şeyler mi Söylemek İstiyor? cekler için Anayasa Komisyonu’nda başlayan tartışmalarda ele alınan değişikliklerin yasalaşması için parlamentomuz harıl harıl çalışıyor. CHP’yi, hem GülErdoğan ikilisini bir kez daha kuyudan çıkartmak; böylece olası bir rejim krizini önlemek amacıyla, AKP’nin önüne koyduğu formül için kutlamak gerekiyor. Baykal, çoğu kendi liderliği yüzünden partisi içinde seçimlerden sonra başlayan tartışmaları bir yana bırakarak iktidara “u” dönüşü olanağı sağlamak istiyor. Ama dediğim dedik anlayışından vazgeçmeyi zül sayan Erdoğan mantığı, o dönüşü kullanırken yeni ve anlamsız kaoslar yaratmaktan geri kalmak istemeyen bir tutuma yatkın. Özellikle bu adımı atarken Bahçeli’nin MHP’sinden peşin destek sözü almış olması Erdoğan ve partisine, o “u” dönüşü için gaz vermekten alıkoymuyor. Oysa, Başbakan’ın doğmamış çocuğu boğmakla suçladığı bilim adamları, yani gerçek anayasacılar ve o arada Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, referandum sandıklarından 11 Eylül’de açılan bölümüne, yani sınır kapılarındakilere gi ren irade beyanları ile, 21 Ekim’de atılacak oyların çok farklı olacağı için Yüksek Seçim Kurulu’nun başını ağrıtacağını ısrarla söylüyorlar. YSK’nin öteki üyeleri ne düşünüyor, bilinmiyor. Ancak Başkan Muammer Aydın’ın ardı ardına verdiği demeçler, Sayın Kurul Başkanı’nın da bu halkoylaması işi nedeni ile kafası karışmış Türk vatandaşları arasında olduğunu ortaya koyuyor. Zira Prof. Dr. Yüzbaşıoğlu, Başkan Aydın’a, YSK adına kişisel görüşlerini açıklayamayacağını, ancak Kurul’un toplanarak görüştüğü sorunlar için verdiği kararı kamuoyuna iletebileceğini anımsatmak durumunda kaldı. Başbakan’ın, referandumdan vazgeçmesi için CHP’den ve anayasa uzmanlarından gelen çağrılara “dediğim dedik”çi yanıtlarının yanı sıra bundan böyle sık sık halkoylaması kurumuna başvurulacağından söz etmesini lütfen her sağduyu sahibi mercek altına alsın ve irdelesin. Halkoylamaları, bir parlamenter devletin makas, daha doğrusu sistem değiştirmesi gibi olağanüstü durumlarda başvuracağı kurumlardır. Erdoğan ya bu konuları bilmediği için son iftar konuşmasında bu kurumun kapısını sık sık çalmaktan söz ediyor.. Ya da dilinin altında “başka bir Türkiye oluşturmaya yönelik” tasarıların baklaları var ki, onları bir yöntem içinde çıkarmaya gerek görüyor. Prof. Dr. Hakkı Keskin ile anayasa söyleşisi BERLİN (Cumhuriyet) Federal Almanya Parlamentosu’nda Sol Parti milletvekili olarak çalışmalarını sürdüren milletvekili Prof. Dr. Hakkı Keskin, Türkiye’deki anayasa değişiklikleri üzerine bir söyleşiye katılacak. Atatürkçü Düşünce Derneği BerlinBrandenburg’un, Hohenstaufenstr.7, 10771 Berlin adresindeki “Atatürk Kültür Merkezi”nde düzenlediği “Türkiye’deki Anayasa değişikliği” başlıklı bu söyleşide, Prof. Dr. Keskin, Federal Meclis’teki deneyimleri ışığında değerlendirmelerde bulunacak ve kendisine yöneltilen soruları yanıtlayacak. obirgit?ekolay.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle