06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 EKİM 2007 CUMA basketbolu tartıştı Cumhuriyet gazetesi, basketbola yıllarını vermiş deneyimli isimleri bir araya getirerek bir toplantı düzenledi. Panelde (alfabetik sırayla) Ahmet Kurt, Battal Durusel, Bülend Karpat, Doğan Hakyemez, Ergin Ataman, Gökhan German, Mahmut Kulein, Mehmet Baturalp, Murat Yosmaoğlu, Müge Berkalp, Nur Germen, Ünal Özüak ve Yalçın Granit söz alarak değerli görüşlerini belirttiler. Ulusal takım antrenörü Tanjevic’in geleceğinin tartışıldığı dev panelin ayrıntıları yarın gazetemizde yayımlanacak. C spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN elken sporuyla ilgili dizinin üçüncüsünde siz okurlarımı iş dünyasının yelkencileriyle karşı karşıya getirmek istiyordum. Meğer iş dünyamızın kodamanları başta da bankalar olmak üzere çoktan yelken açmışlar ve hatta şu sıralarda İtalya’da bir yarışmada ter döküyormuş. İstanbul’daki yelkenciler ise pek konuşmak istemedi. Nedenini anlamadım ama yelken sporunun gizli bir dünyası mı var sorusu aklıma çengel gibi takıldı. Ufuklara açılan yelkenle 1012 kişilik insan grubunun bir arada günlerce kader birliği yapmasının ardında ne olabilirdi? Eskilerin bir lafı geldi aklıma. ‘’Arkadaşlık ve dostluk seyahatte, iş ortaklığında ve içki masasında belli olur.’’ Bu deyiş aklıma dank etti. “Doğru ya” dedim kendi kendime... Bir grup insan bir tekneye biniyor, belki birbirlerinın huylarını, korkularını, alışkanlıklarını da bilmiyorlar ama o kaç günlük yola çıkmışlar da o teknede bir kader ortaklığı yapacaklar. Yani ölümse ölüm kalımsa kalım... O riski hep birlikte paylaşacaklar. Peki ama yelkencilerin neden konuşmak istemediklerini çözemedim. Futbol takıntılı medyamız kulüplerimizin teker teker Avrupa’dan silinmesini sineye çekmiş ama iş dünyamız açık denizlere yelken açmış. Prof. Turgay Biçer’i aradım. Turgay Biçer hoca mentörlüğü Türkiye’ye getiren, tanıtan ve yayan bir akademisyen. Yelken sporuyla da ilişkisi olduğu için “Yelken sporunun iş dünyasıyla gizli bir yanı olabilir mi” diye sordum. ‘’Gizli yanı olmaz ama yelkenciler mutevazıdır, kendilerini övmeyi de sevmez. ‘Neden iş dünyamız yelken sporunu benimsedi’ diye sorarsan söyleyeyim. Yelken sporu risk taşır. İş dünyası, ihracatçısı, ithalatçısı, yatırımcısı ve özellikle de bankacısı risk içinde yaşar. Bu işlerde bir anda her şeyini kaybetmek de vardır. Bu nedenle iş dünyamız riski ve heyecanı yüksek yelkeni seçmiştir.’’ Pek tatmin olmadığımı görünce de devam etti Turgay hocam. ‘’Yüksek düzeyli yöneticilerin bu tip seminerlerine genellikle patronlar da katılır. Yani yelkenli yola çıkarken o kadronun içinde ona da görev verilir. Yelkenlide iskemle kurup oturmak diye bir şey yoktur. Yelken eğitimi almışsa ona da bir görev verilir. Ama yola çıkan yelkenlide ‘Yemeği kim yapacak’ sorusu kimi za C 19 Patronun Gizli Ajandası Y Haftanın konuğu İbrahim Kaş İlk defa Sheriff maçında oynadın. Kendini onbirde görünce neler hissettin? Yapabilecek miyim diye bir tereddüt yaşamıştım. Hazırlık kampında yaptığımız maçlarda çok iyi oynuyordum; acaba kamptaki gibi devam eder miyim diye düşünüyordum. Hafif bir takımla oynadık ama riskli bir maçtı sonuçta. Ne olursa olsun bir eleme maçıydı. Hata yapmak gibi bir şansın yok. Bir hata yapsam herkes suçlayan gözlerle bana bakacak diye düşünüyordum. Zaten o maçlarda oynadın oynadın, yoksa bir daha hayatta olmaz. Fakat ben o gün iyi oynadığımı düşünüyorum. İlk defa 11’de oynamama rağmen sırıtmadım bence. Sonra Fenerbahçe maçı vardı. Maça çıkmadan önce nasıldın? Gayet sakindim ama tam maça çıkarken beni de derbi heyecanı sardı. Maça da iyi başladım zaten; biraz süre geçince heyecan da kalmıyor, tamamen maçı kazanmaya konsantre oluyorsunuz o maçlarda. Şampiyonlar Ligi’nde grubu nasıl değerlendiriyorsun? Biz çok güçlü bir takımız. Marsilya maçında rakibin bize gol atmak gibi bir niyeti yoktu. Topu alıyoruz tekrar rakibe veriyoruz, çok top kaybettik. Bizden daha iyi olsalar gam yemeyeceğim. Şans meselesi bu iş; aynı korneri biz kullansak, top yine direkten dönse orada bizden birinin önüne düşmezdi. Açıkçası gücümüzü ortaya koyarsak ben bizi grupta yenebilecek takım olduğunu düşünmüyorum. Biz yeter ki gücümüzün gereklerini yerine getirelim, kendine güvenen bir takım olarak oynayalım bu gruptan çıkarız. Şampiyonlar Ligi’yle birlikte Gerard, Carragher, Cisse gibi futbolcularla mücadele etme şansın var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun? Değişik bir duygu tabii. Sonuçta hepimiz dünyanın ayrı bir yerinden kalkıp gelmişiz. Karabük’ten geliyorsun ve dünya yıldızlarıyla mücadele ediyorsun. Gerard’a karşı mücadele etmek beni heyecanlandırıyor. Ama bu maç anında, maçtan sonra bitiyor bütün bunlar. İlgi odağı olmak rahatsız ediyor mu seni? Şöhret aslında insanı yok edebilir; bunun farkındayım ama şimdilik güzel geliyor. Geçen sene “Ne iş yapıyorsun?” diye sorduklarında “Futbolcuyum” diyordum. “Hangi takımda oynuyorsun?” diye soruyorlardı. “Beşiktaş’ta oynuyorum” deyince “Altyapı da mı oynuyorsun?” dedikleri zaman kötü oluyordum. Çünkü ben burada deli gibi idman yapıyorum, antrenmanlarda çimi yiyorum; “Altyapı mı?” diye sorduklarında kötü oluyordu. Ertuğrul Sağlam nasıl bir teknik adam? Ertuğrul hoca bizim için bir avantaj. Sheriff maçında Serdar ve beni oynatmıştı. Bu her teknik adamın cesaret edemeyeceği bir karar. Hocamızın bizim için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. İyi oynadığın zaman arkasının geleceğini biliyorsun. “İdmanda oynadığını oyna, ben senden ekstra birşey istemiyorum” diyerek güven veriyor. Genç bir oyuncunun yanına hocasının gelip başını okşaması inanılmaz birşey; dünyayı versen o kadar sevindiremezsin. man patronda toplanır. Patron herkes görev yaparken mutfağa girer, yemek yapar hatta yemekten sonra bulaşık da yıkar. Bu teknenin kuralıdır.’’ Aklım karışmadı desem yeridir. Tuırgay hoca devam etti: “Bu görevi yapan patronmuş, başkasıymış değişmez. İnanır mısın, bu görüntü yelken sporunun sosyal yanıdır. Teknedeki en kıdemsiz çalışanın patronla olan diyaloğunu bir düşünün. Uçsuz bucaksız denizde şef, müdür ve patron ilişkisine bakın.’’ “Yelken sporunun bu yanı fena değil” diye düşünürken o anlatmaya devam etti. Meğer yelken sporunun daha nice özellikleri varmış. Yelken seminerine katılan patronun gizli bir ajandası olurmuş. Bu ajandasına her gece bir şeyler karalarmış. “Ne karalarmış, anılarını mı?” dedim, güldü... ‘’Günlük notlarını yazar. Ekipte kim cesaretli kim işine daha bağlı kim özverili kim anında karar veriyor kim kararsız notlarını alır. Yelken limana döndükten sonra ajandasını açar, notlarına bakar, ekipte kimin ya da kimlerin lider olabileceğine karar verir.’’ “Sonra ne olur” diye sormadım Turgay hocaya. Yelken sporu bir sınavdır. Bu uygulamalar son birkaç yıldır yapılıyor. Bugün üniversiteyi bitiren gençler sağa sola CV göndermek yerine zorlu yelken sınavına girmeyi tercih ederler sanırım. En azından rizikosu akrabalardan, arkadaşlardan, hamili kartlardan daha az rizikoludur. Yelken ve benzeri performans arttırıcı seminerleri yapanlar çok. Bunlardan birisi de Doruk Performans Enstitüsü. Onların yöntemleri daha değişik. Vurgulu çalgılardan oluşan bir orkestra nasıl bir ahenk içinde sanatını icra ediyorsa iş dünyası da bugünün koşulları içinde çağın en gelişmiş yöntemlerini uygulamak zorunda. Bu enstitü bir orkestra birlikteliğini gözönüne alarak ekip çalışmasını sağlıyor. Takım olmayı ve ekip çalışmasının önemini vurgulayan bir başka metod da kürek sporu. Örneğin 8 tek, 4 tek, 2 çifte çalışmalarıyla sporcuların aynı anda aynı tempoda ve aynı amaç için uğraş vermeleri de yine iş dünyamızın yavaş yavaş dikkatini çekmeye başlamış. Bu çalışmalardan galiba en az etkilenen de futbol kulüplerimiz. Onlar futbolu yan gelip yatma sanıyorlar. Ah şu futbol sevgimiz olmasa daha neler yazılır kimbilir... ayucelman?yahoo.com Yeni kuşak yıldızlar Deniz ÜLKÜTEKİN D ünya Profesyonel Futbolcular Birliği (FIFpro), her yıl, bir önceki sezonun en iyi futbolcusunu ve onbirini belirliyor. Bu sezon yapılan seçim sonrası Milan’ın Brezilyalısı Kaka, yılın futbolcusu seçildi. Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finalden sonra gösterdiği performans ve Milan’ın Avrupa şampiyonu olması sebebiyle Kaka bu ödülü fazlasıyla hak etti. İşin ilginç olan kısmı Brezilyalı oyuncunun son yıllardaki çıkışı ve buna paralel olarak Ronaldinho’nun aniden gözden düşmesiydi. Oysa Ronaldinho 2002 Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya ulusal takımının en önemli oyuncularından biriyken Kaka ise kadroya son anda çağrılmış ve pek fazla forma şansı bulamamıştı. Ronaldinho’nun geçen sezonki performansı acınacak halde değildi. Fakat her zaman eleştirilmesine sebep olan istikrarsızlığı, Barcelona’nın şampiyonluğu kaybetmesinde önemli bir etken olarak gösteriliyordu. Bu tip seçimlerde en az performans kadar önemli rol oynayan imaj yönünden de Ronaldinho eskisi kadar popüler değil. Takım arkadaşı Lionel Messi’nin her geçen gün yükselen performansı bu yılki seçimde oyların Arjantinli futbolcuya gitmesine sebep oldu. Kaka’nın bir başka rakibi ise Cristiano Ronaldo’ydu. Portekizli, belki Manchester United’ı Avrupa’da yarı finalden öteye taşıyamadı. Fakat Premier Lig şampiyonluğuna önemli katkıda bulunarak hocası Alex Ferguson’un sözünü dinlediğinde ne kadar önemli bir futbolcu olduğunu gösterdi. Kaka ve Cristiano Ronaldo arasında öne çıkan ismi belirleyen en önemli faktör ise Manchester United ve Milan arasındaki kadro farkıydı. İnzaghi ve Gilardino’lu forvetiyle Şampiyonlar Ligi kupasını kaldıran İtalyan ekibinde övgülerin çoğunun Kaka’ya gitmesi kaçınılmazdı. ONBİRDE DEĞİŞİK İSİMLER Geçen yılın en iyi onbirinde, Kaka dışında bir önceki sezondan sadece Gianluigi Buffon, Fabio Cannavaro ve John Terry var. Buffon ve Cannavaro, büyük ölçüde 2006 Dünya Kupası’nda gösterdikleri performans sayesinde kendilerine onbirde yer buldu. Geçen sezon Buffon Juventus’la Serie B’de mücadele ederken Cannavaro, Real Madrid savunmasında hakemlerden kart görmesiyle dikkat çekti. John Terry, FA Cup dışında birşey kazanamayan Chelsea’de her maç ayakta kalmayı başardı ve sert futbolunu müthiş savunma bilgisiyle birleştirerek rakip forvetlere yıkılması çok zor bir duvar ördü. Sezon içindeki sakatlığı sırasında Chelsea, çok büyük sıkıntılar yaşadı. Carlos Puyol’un en iyi on birde yer almasını yadırgıyanlar çok. Çünkü Barcelona, sahaya genelde savunmayla pek işi olmayan hücum oyuncularıyla çıkıyor. Ancak Puyol’un mahareti de burada ortaya çıkıyor. Savunmada oynamasına rağmen neredeyse bütün maç orta saha yuvarlağının yakınında rakiplerini karşılayan Barcelona kaptanı yaptığı ustaca müdahalelerle karşısında oynayan forvetlerin arkasındaki geniş araziye sızmalarını önlüyor. Milanlı Alessandro Nesta her zamanki istikrarlı futboluyla Milan’ın Avrupa’nın en büyüğü olmasında baş roldeydi. Kaka ve Cristiano Ronaldo dışında orta sahada en iyi on bire layık görülen diğer oyuncu Liverpool’un kaptanı Steven Gerrard. Geçen yıl rakiplerine göre son derece mütevazi bir kadrosu olmasına rağmen Şampiyonlar Ligi’nde final oynamayı başaran Liverpool’a en zor zamanlarda önderlik eden, tekmeye kafa uzatacak bir yüreğe birbirine kademe yapan üç savunma oyuncusunun arasından pas yapabilecek yeteneğe sahip Gerrard da bu ödülü sonuna kadar hakediyordu. Forvet hattında Ronaldinho ve Messi’yle birlikte on biri tamamlayan isim Didier Drogba. Geçen sezona kadar Chelsea’de zaman zaman yedek kalan Fildişili oyuncu için 2007 patlama yılıydı. Shevchenko’ya rağmen takımın en önemli gol silahı olan Drogba, Ukraynalı oyuncuyu da yedek kulübesine gönderdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle