28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EYLÜL CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA ‘Ilımlı İslam’ Komprador İslamıdır ABD Emperyali K I lımlı İslam deyiminin bizim buluşumuz olduğunu sanmayın. Fethullah Gülen hareketi ve AKP gibi, denizaşırı diyarda dizayn edilmiş olan kurumlar için bu hareketlerin dış desteklerinin buldukları, sonra yandaşları aracılığıyla bize de, üzerinde fazla düşünmeden kabul ettirdikleri bir kavram. Fransa’da TV5’in Kiosque programında, AKP’yi ılımlı İslamist olarak tanımladıklarında, kendilerine ‘‘bunun bir Batı icadı olduğunu’’ anımsatmış, dinci rejimin, özünde ılımlısı ile serti arasında bir fark olmadığını belirtmiştim. Gerçekten de öyledir. Dinci rejimlerin ılımlı gibi görüneninin de, sert görünümlü olanının da amacı din kurallarını devletin ve kamu yaşamının rehberi haline getirmektir. Nihai hedef açısından baktığınız zaman, Recep Tayyip Erdoğan ile Ahmedinejad arasında, din kurallarının egemenliği konusunda pek büyük ayrılık yoktur. Biri kendisini daha güçlü hissettiği için amacına hoyrat bir biçimde yürürken öbürü şimdilik koşullar elverişli olmadığından, hoyratlaşacağı koşulları sağlayıncaya kadar amacını biraz olsun gizleyerek yürütmeye çalışır. Ilımlı İslamcı rejimi doğru okuduğunuz zaman, ortaya çıkan tanım da, ‘‘Koşullar daha hoyratına elverinceye kadar şimdilik ılımlı görünen rejim’’ olur. ??? ABD’nin, neden Recep Tayyip Bey’in ‘‘ılımlı İslamı’’na sevecenlikle yaklaştığı, Ahmedinejad’ın hoyrat İslamına ise karşı olduğunu, ikisinin arasındaki amaca yürüme farklılıklarında aramak, yanıltıcı olur. İki dinci rejim arasındaki asıl fark kullanılan yöntemlerden çok, emperyalizme karşı tavırlarında yatar. Recep Tayyip Bey’in ılımlı İslamı, İsrail’in yanında yer alır, ülkenin bütün kaynaklarını hangi tür, ırk, din ve dilden olursa olsun yabancılara açmaya hazırdır. Recep Tayyip Bey’in ılımlı İslamı, ulusal değer, ulusal sermaye, ulusal kurum diye bir kavram tanımaz, yabancılaştırmayı özelleştirme diye sunar ve Unakıtan’ın da dediği gibi, ‘‘ne varsa hepsini babalar gibi satar’’. Ahmedinejad’ın hoyrat, bağnaz mollarşi İslamı ise bu konuda başka bir yol tutmuştur. Ülkenin değerlerini emperyalizme peşkeş çekmez, tam tersine onu titizlikle korur. Ahmedinejad da, Tayyip Bey gibi demokrasinin kurallarını, insan onurunu çiğnemekten çekinmez, hatta gayet rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yukarıda anlattığımız güç dengeleri dolayısıyla, bu konuda çok daha acımasızdır. Ama Ahmedinejad, emperyalizme karşı durur, ona direnir, onunla satış ilişkisine girmez, onun hesabına hareket etmez. ??? Ahmedinejad’ın bağnaz mollarşik İslamcı rejimi antiemperyalisttir. Bize kabul ettirilmek istenen, simgesini Recep Tayyip Bey’in oluşturduğu ılımlı İslam ise, komprador İslamıdır. Dilerseniz, Britannica ansiklopedisinden kompradorun tanımına bakalım. ‘‘Komprador: 18. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında Çin ile ticaret yapan Batılılara aracılık eden Çinli tacirlere verilen ad. Batılı tüccarın sözleşmeyle tuttukları kompradorlar, döviz kurları konusunda uzman kişilerden, çevirmenlerden, hamallardan ve muhafızlardan oluşan bir grup Çinli ile birlikte çalışırlardı. Bu kompradorların çoğu büyük servetler biriktirerek kendi işlerini kurdular. Zamanla işbirlikçi anlamını kazanarak, Çin’e benzer ülkelerde de ülkenin yabancılarca sömürülmesine katılan kişiler kullanılmaya başlandı.’’ Sanıyorum bu ansiklopedik tanım, anlatmak istediğimin açıklanmasına yardımcı olmuştur. Şu AKP iktidarına bir bakınız; hangi alanda emperyalizme değil karşı çıkmak, biraz mırıldanmak cesaretini bulmuştur kendinde? Hangi alanda ekonomik, kültürel, ulusal değerlerin savunucusu olmuş, onları peşkeş çekerek değil, koruyarak evrensel değerlerle bütünleştirmeyi amaçlamıştır? Bush, İsrail, kısacası emperyalizm Ahmedinejad’ı Müslüman ya da bağnaz dinci olduğu için değil, antiemperyalist olduğu için sevmez. Bush, AKP’yi ise sever. Ilımlı İslam olduğu için sever. Çünkü ılımlı İslam, komprador İslamıdır. LİBOŞ İRTİCA MI?. Uyuşturulan gençlik ANKARA (ANKA) Gençler arasında yapılan bir anket, korkularını ortaya çıkardı. Gençler sevdiklerini kaybetmekten ve ÖSS’den korkarken, Allah korkusu altıncı sırada yer aldı. Gençlerin yüzde 65’i hayatında bir kere uyuşturucu kullandığını, yüzde 26’sı uyuşturucu kullanıcısı olduğunu itiraf etti. Gençlerin idolü hâlâ Polat Alemdar olurken en sevdikleri sanatçı Sezen Aksu, ardından da İsmail YK oldu. Ankete katılan gençlerin yüzde 46’sı en son ne zaman kitap okuduğunu hatırlamazken yüzde 33’ü ise uzun zaman önce demekle yetindi. Uluslararası Politik ve Strateji Araştırmalar Merkezi (UPSAM), 17 ilde 1850 lise 1, 2 ve 3. sınıf öğrencilerine ucu açık 38 soru yöneltti. Haziran ayında yüz yüze yapılan ‘‘Gençler Hayatı Nasıl Algılıyor?’’ başlıklı anket sonuçları, UPSAM tarafından ‘‘çığlık’’ nitelendirmesiyle açıklandı. ‘‘Hayatta en çok korktuğunuz şey’’ sorusuna gençler sırasıyla, ‘‘Sevdiklerimi kaybetmekten, ÖSS’den, yalnızlıktan, açlıktan, hayattan, Allah’tan, yükseklikten, kalabalıktan, karanlıktan, ölmekten, başarısızlıktan, cin ve periden, böcekten, sınıfta kalmaktan...’’ yanıtını verdiler. Bu durum, anketi düzenleyenler tarafından ‘‘Gençlerin hayatta en çok korktukları şey olarak ÖSS’yi ifade etmesi, eğitim kurumunu, gerek öğretmenler gerekse öğrenciler açısından üniversiteye hazırlık kurumu olarak gördüklerini düşündürmektedir’’ diye yorumlandı. Gençlerin yüzde 72’si sigara kullandığını söylerken yüzde 24’ü kendini tiryaki olarak niteledi. Yüzde 22’lik bir kesim ise günde bir paket sigara içtiğini söyledi. ‘‘Hiç alkol kullandınız mı?’’ sorusuna yüzde 66’sı ‘‘evet’’ dedi. HER GÜN ALKOL Yüzde 17’lik kesimin her gün alkol aldığını belirtmesi ise dikkat çekti. ‘‘Hiç uyuşturucu kullandınız mı’’ sorusuna gençlerin yüzde 26’sı evet derken, yüzde 65’i ise bir kere denediğini söyledi. ‘‘Kendinize yetişkin olarak kimi örnek alırsınız’’ sorusuna yanıt veren gençler idolleri şöyle sıraladı: ‘‘Polat Alemdar, anne, baba, öğretmen, teyze, dayı, ağabey, Atatürk, Hülya Avşar, Recep Tayyip Erdoğan, ALPpacino, Hz. Muhammed, kuzen, Seray Sever, Aziz Yıldırım...’’ Gençlerin yüzde 74’ü şiddet gördüklerini dile getirirken, şiddeti en çok baba, abi, öğretmen, anne ve arkadaşlarının uyguladığını ifade etti. Yine gençlerin yüzde 46’sı ise kendisine zarar verdiğini söyledi. ‘‘Kendinize nasıl zarar verdiniz?’’ sorusuna ‘‘Psikolojik olarak (yüzde 27), duvara kafamı vurdum ya da yumruğumu vurdum (yüzde 26), jiletle kendime EN BÜYÜK KORKU ÖSS Öğrenciler en çok, sevdiğini kaybetmekten ve ÖSS’den korkuyor. zarar verdim (yüzde 14), intihar ettim (yüzde 11), cevap vermek istemiyor (yüzde 21)’’ karşılığı verildi. ‘‘Okulda herhangi bir çetenin içinde misiniz?’’ sorusuna yüzde 26’lık bir kesim evet derken, yüzde 12’si ise yanıt vermek istemediğini söyledi. BİN CESETTEN ÇALINAN KEMİKLER İHRAÇ EDİLDİ Organ kaçakçılığı kemiklere sıçradı Çeviri Servisi Organ nakli ameliyatlarının yaygınlaşması mafya ve hırsızların suç çetelesini tutanlar için yeni bir dönem başlattı. Çünkü adam kaçırarak veya cesetlere izinsiz müdahale ederek böbrek, karaciğer gibi organları çalan, bunları fahiş fiyatlara pazarlayanlar ‘‘organ mafyası’’ tanımlamasını literatüre soktu. Yetkililer, dünyanın dört bir yanında operasyonlar düzenlendiğini, organ kaçakçılığının önünü alacaklarını söylüyor. Ama nafile! BBC’nin sitesinde yayımlanan bir haber, organ mafyasının işi bir adım daha ilerleterek ‘‘kemik ticareti’’ne başladığına işaret ediyor. Habere göre İngiltere’de ve Galler’deki 25 hastanede yapılan kalça ve çene nakli ameliyatlarında kullanılan kemik nakli dokuları çalıntı. İngiliz yetkililer, New York’ta faaliyet gösteren bir çetenin bin cesetten yakınlarının izni olmadan kemik aldığını, bunları satın alan ‘‘Biyomedikal Doku Hizmetleri’’ adlı firmanın ise dokuları çeşitli ülkelere ihraç ettiğini açıkladı. ÜLKELER AÇIKLANMADI Bunların 77’si İngiltere ve Galler’e ihraç edildi, diğerlerinin hangi ülkelerde olduğu konusunda açıklama yapılmadı. İngiltere ve Galler’de 40’ı aşkın kişiye yapılan kalça veya çene nakli ameliyatlarında bu çalıntı dokular kullanıldı. İngiliz Tıbbi Ürünleri Denetleme Kurulu sözcüsü, çalıntı kemik dokularını satın alan hastanelerin isimlerini açıkladı. Hastaneler ise ağırlıklı olarak 20032005 yıllarında kullanıldığını düşündükleri bu dokuların nakledildiği hastaları aramaya koyuldu. Uzmanlar ülkeye dışarıdan gelen dokular üzerinde çok sıkı denetim yapıldığı için herhangi bir virüsün bulaşma riski olmadığını savunuyor. Ancak çalıntı kemik dokularının nakledildiği hastalarla yüz yüze görüşme sonucunda isteğe bağlı olarak nakil ameliyatının yenilenebileceği konuşuluyor. ilan renkli uzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) son günlerde yaşanan siyasi gelişmeler nedense pek önemsenmedi... Brüksel, Washington, Atina üçgeninde hazırlanan senaryolar KKTC’de uygulandı, Mehmet Ali Talat, AKP hükümetinin de desteğiyle ‘‘son operasyonu’’ gerçekleştirdi... Prof. Dr. Erol Manisalı’nın deyişiyle şimdi KKTC’de AKP destekli yeni bir ‘‘sanal’’ parti var... Yol haritasını Brüksel ve Washington’un Atina desteğiyle çizdiği artık su yüzüne çıktı... Yol haritasına destek verenlerin arasında yer alan ‘‘Nakşi’’ Nazım Kıbrısi ile Washington’da yaşayan damadı Şeyh Hişam Muhammed Kabbani’nin bu operasyonda payı büyük... Bu arada Cüneyd Zapsu ile Kıbrıslı işadamı Asil Nadir’i de unutmamak gerekiyor... Deneyimli gazeteci Zeynep Atikkan’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘‘Amerikan Cinneti’’, 11 Eylül 2001 sonrası ABD’nin nasıl değiştiğini anlatan bir başucu kitabı... Gazeteci Atikkan, ABD’nin emperyalist yapısını, gücünü, soğuk savaş sonrası kapıldığı ‘‘imparatorluk’’ özlemini, Irak savaşını, AB başkentlerine bakış açısını anlatırken ‘‘emperyal’’ kavramını kullanıyor: ‘‘Amerika’nın emperyal rolü...’’ Zeynep Atikkan’ın kitabını okuduktan sonra, özellikle Kıbrıs’taki son siyasal gelişmelerin ABD’nin ‘‘emperyal gücü’’yle örtüştüğünü, Brüksel ve Atina’nın da aynı güçle birlikte hareket ettiğine inandım... Amerikan Silahlı Kuvvetler dergisinde (AFJ) emekli albay Ralph Peters’in yazısı ve Türkiye’yi de kapsayan Ortadoğu’yu parçalayan haritayı Cumhuriyet iki kez yayımlamıştı... Şimdi bu olayın Brüksel’den sonraki üçüncü ayağı Atina’ya bakalım: Kosmos Tou Ependiti gazetesinin sorularını yanıtlayan Yunan Genelkurmay yetkilileri bakın ne diyor: ‘‘Bağımsız Kürdistan Devleti aşamalı olarak kurulacak ve önemli yeraltı kaynaklarına sahip olacaktır...’’ ??? Kuzey Irak’ta ‘‘Kürt yönetimi’’nin hazırladığı anayasa taslağı bölgesel parlamentoya sunuldu... Anayasa taslağında Kerkük bölgesi ‘‘Kürdistan sınırları’’ içinde gösteriliyor, ayrıca terörist PKK militanlarının Türkiye’ye gönderilmesini engelleyecek maddeler yer alıyor... Erbil’deki bölgesel ‘‘Kürt Parlamentosu’’na sunulan taslakta, Kerkük’te çoğunluğu Türkmen olan Tel Afer, Musul, Vasıt ve Diyala gibi ilçeler ‘‘Kürdistan sınırları’’ kapsamına alınıyor... Yunan Genelkurmay çevrelerinin söylediği ‘‘aşamalı Kürdistan devleti ve yeraltı kaynakları’’ tezi bu noktada geçerlilik kazanmıyor mu? Kürt parlamentosu 60 maddeden oluşan anayasa taslağına ‘‘evet’’ dedi... Böylece PKK’ye de Kuzey Irak’ın sınırları içinde sığınma hakkı tanıyacak... Güney Rum kesimi bugün terörist PKK militanlarının ‘‘cirit attığı’’ bir bölge değil midir? Prof. Dr. Erol Manisalı’nın ‘‘Hayatım AvrupaAskeri Darbeden Sivil Darbeye’’ (Truva Yayınları) adlı kitabı WashingtonBrüksel ilişkilerinin dününü, bugününü anlatır... Türkiye’de geçmişte siyasal erk, kimi iş çevreleri, kimi aydınlar ve hatta kimi generallerin gözlerinde Washington ve Brüksel gözlükleri takılıydı... Türkiye böyle bir süreç yaşadı ve bugünlere geldi... KKTC’de Serdar Denktaş’ı koalisyondan istifa ettiren neden, senaryosu Washington’da yazılan Brüksel ve Atina tarafından uygulanan bir planın ayağıdır... KKTC’deki ‘‘siyasal eylemin’’ aracıları da basında adını duyduğumuz kişilerdi... Baş oyuncular ise Mehmet Ali Talat ile Recep Tayyip Erdoğan ikilisidir... ??? BBC’nin Newsnight programında video görüntüleri eşliğinde konuşan emekli bir İsrail askeri ne diyordu: ‘‘2004 yılında Kürt askerlerini eğitmek için İsrail Özel Kuvvetler askerleri Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a geçtiler...’’ İsrail Özel Kuvvetler askerleri Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nden izin almadan Kuzey Irak’a geçebilirler mi? ABD emperyaline teslim olmuş bir Türkiye var bugün... Bir ABD’li ‘‘altın avcısı’’ firma Erzincan’da muhtarı, köylüyü, kaymakamı, belediye başkanını, ABD’ye götürüp 200 bin dolar harcıyor... O firmanın danışmanı kim? Almanya’nın eski sosyal demokrat başbakanı Gerhard Schröder... Schröder, bir süre önce Türkiye’ye geliyor, kulis yapıyor... Bizim kimi gardırop Atatürkçüleri de Bergama’da, Eşme’de, Havran’da, Tunceli’de ‘‘siyanürlü altın avcıları’’na karşı çıkan yurtsever çevrecilere de tıpkı zorbalar gibi ‘‘Alman vakıflarının casusları’’ diyebiliyor!.. Çelişkiler ülkesinde yaşıyoruz!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 asirmen?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle