06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 N ereden nereye?.. Türkiye’nin bugün geldiği yerde ekonominin yönetimi dış odakların eline geçti; iktidarların rolü, konu mankeni gibi ortada salınmak... Ülkedeki yoksullukzenginlik ikileminin uçurumu baş döndürücü... Daha da kötüsü, etnikçilik siyaseti ülkeyi bölmeye, dincilik politikası laik Cumhuriyeti gömmeye yönelik çabalarında dış desteklerle alenen işbirliği yaparak mesafe alıyorlar... Başımızdaki iktidar artık iyice belli oldu ki takıyyeci... Peki, bu tablonun ressamı kim?.. ? Sorumluyu tek kişiye indirgemek elbette gerçek arayışına ters düşer; ama, bugün ulaşılan olumsuz sonuçta 12 Eylül yönetiminin ve Kenan Evren’in büyük payı olduğu da yad C dizi 7 NİSAN 2006 CUMA Resim?.. sınamaz... 12 Eylül, dincilik yolundaki gerici politikaya anayasaya dek tırmanabilen katkılarda bulunmuş, etnikçiliği Güneydoğu’da yaptığı zulümlerle tohumlamıştır... Bu resimde resme pek meraklı Evren’in günahı çok büyüktür... Ama işlediği günahların farkında mıdır Kenan Paşa?.. O bilinçte ve çapta olduğunu sanmıyorum... ? Türkiye’nin bugün içine düştüğü durumda eski defterleri karıştırmanın hiçbir yararı olmayacağını çok iyi bilmeliyiz. Halk dilinde ‘‘Geçmişe mazi, yenmişe kuzu denir’’. Bugün ulusal bütünlükte bir oluşumun tohumları büyüyor; geçmişin hesaplaşmaları, kan davaları, öç duyguları ve mazideki sağsol kavgalarını öne çıkarmak çabaları dincilik ve etnikçilikle tehdit edilen geleceğimizi tehlikeye atar... Ancak ulusal bütünlükte bir siyasal birlikle Türkiye içine düştüğü çukurdan çıkabilecektir... ? Ama Kenan Evren bu yaşında bile susmayı bilmiyor, eski defterleri karıştırıyor, astığı kişilerin idam kararlarını bugün bile rahatça imzalayacağını söyleyebiliyor, gerçekleri tahrif eden açıklamalarda bulunuyor... Miyase İlknur’un dizisi gerçekleri savunma yolunda anıları ve belgeleri gündeme getiriyor... Buna Ev ren’in televizyon ve gazetelerdeki konuşma ve tartışma gündemine karşı zorunlu bir açıklama da diyebiliriz. 12 Eylül’ü başlangıçta halkımız alkışlarla karşılamıştı... 12 Eylül’ü yapanlar ne yazık ki çapsızlıkları yüzünden bu tarihsel fırsatı çok kötü değerlendirip bugünlere yatırım yaptılar... Kenan Paşa artık susup köşesinde otursa ve yalnız resim yapsa ülkemize daha yararlı bir sürece girer...Yaptığı resimlerin, sanatsal açıdan değerleri kuşkulu da olsa, ressamın ruhsal dengesini sağlamak gibi bir işlevi yok mudur?.. SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ Yapbozun Parçaları... askeri yöntemlerden başka bir boyut göremediğimiz sorunlarımız; yükseltilen Türk ve Kürt şovenizmi. Yapbozdaki başka “renklere” de göz atabiliriz. Akdeniz, İskenderun, Karadeniz, Trabzon ve diğer bazı ilgi çekici kentler. Peki, Karadeniz’i yapbozda bir yere bağlayabilmek için iki sözcüğe daha ihtiyaç yok mu? Montrö ve Boğazlar. Ah! Unuttuk; Fırat ve Dicle. Yani GAP… ??? Adı Genişletilmiş Ortadoğu Projesi olan bu yapbozun parçaları, olanı biteni eşyanın tabiatına uygunmuş gibi seyrediyorlar. Oysa eşyanın tabiatına uygun değildir. Eşyanın tabiatına uygun olan, parçaların oyuncularla kavgaya tutuşması, kendine biçilen rolleri reddetmesidir. Iraklı Kürtler, kendilerine bu yeniden paylaşım resminde ayrılan yere ve konuma, gelişmeleri tarihsel bir bakışla görememenin aymazlığı içinde büyük bir sevinçle sarılıyorlar. Türkiye’nin şimdiki yönetimi, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ne, benzer bir kör umutla, “bölgede büyük görevler alma” saflığıyla hayran oluyor. Yapbozun bütün parçaları ile ilgili söz söylemeye bu yazıya ayrılan yer yetmez, ama kazandıklarını bir çırpıda yitiren ve şimdi şaşkınlık içinde Soros palyaçolarıyla renkli devrim oyunu oynayanları, sahte bir özgürlüğü iş ve ekmek zannedenleri de saymadan geçmeyelim. ??? Pek basit ama gerçekleşmesi zor bir rüyadan söz etmek ayıp olmayacaksa, yapbozun parçalarını oyunculara karşı çıkmaya, mümkünse birleşmeye çağırmanın bir faydası var mıdır sizce? Öncelikle kendi sınıflarına dönmeye ve benzer olanların çıkarlarının da benzer olduğunu anlamaya, anlatmaya çağırmanın yararı olabilir mi? [email protected] 12 EYLÜL MİMARI EVREN, GÖREVİ SÜRESİNCE MUZIR SANATÇILARA GÖZ AÇTIRMADI Müstehcenliğin uzmanı ziz Nesin’in kulakları çınlasın. Yazdıklarıyla dünyayı güldüren rahmetli, kendisini en çok neyin güldürdüğü sorulduğunda, ‘‘Beni en çok Kenan Evren’in konuşmaları güldürüyor. Evren mizahta benden daha usta. Konuşmalarının tiryakisiyim’’ yanıtını vermişti. Sağ olsaydı da görseydi; Kenan Evren geçen yıllara karşın performansından bir şey yitirmiş değil. Hâlâ güldürmeye devam ediyor. Üstelik Aziz Nesin öldüğü için Kenan Paşa’yı bu alanda kendini zorlayacak rakibi de kalmadı. Son haftalarda gündemi oluşturan can sıkıcı konular nedeniyle toplum olarak gerilmiş, bu gerilimi boşaltacak keyifli bir habere epeydir hasret kalmıştık. Kemal Unakıtan ve mahdumlarının son marifetleriyle oyalanıp giderken, aniden Kemal Derviş çıkıp geldi. Bir televizyon programında kendi eseri olan dalgalı kur hakkında atıp tuttu ve zaten zor yatıştırdığımız mali piyasaların moralini bozup gitti. ‘‘Eyvah yine hükümet değişikliği mi?’’ diye yüreğimiz ağzımıza geldi. Ama Allah’tan sadece borsa, döviz, faiz piyasası bir iki gün dalgalandı ve duruldu. Gözler yeniden Unakıtan’a çevrilmişti ki, bu kez Van’dan gelen bir haber, Ankara’da bomba etkisi yarattı. Van Cumhuriyet Savcısı’nın hazırladığı Şemdinli İddianamesinin siyaset dilindeki meali, 30 Ağustos öncesi bir sivil darbe ile müstakbel Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın önünün kesilmesiydi. Siyasallaşmış yargı eliyle kotarılmak istenen bu sivil darbe, bir anlamda 28 Şubat’ın da rövanşı olacaktı. Ancak tepkiler karşısında bu girişim, nakıs teşebbüs olarak kaldı. Bu sinir bozucu gelişmeler yetmezmiş gibi bir de Merkez Bankası Başkanlığına kimin getirileceği sorunu çıktı başımıza. Piyasalar, ekonomide istikrarı bozmayacak bir isim beklerken, hükümet de kadrolaşmada bugüne kadar sergilediği istikrarı koruma peşindeydi. İşte bu sıkıntılı ortamda Kenan Paşa imdada yetişti. Kenan Paşa’nın zamanlaması yine müthişti. Geçen haftalarda Kanal D’de Abbas Güçlü’nün ‘‘Genç Bakış’’ adlı programına konuk olan 12 Eylül darbesinin renkli cunta lideri Kenan Evren, bir konuştu pir konuştu. İnsanda ne sinir kaldı ne stres. Sen çok Yaşa Kenan Paşa! A lmanca ve İngilizcedeki “puzzle” sözcüğü Türkçede “yapboz” sözcüğü ile karşılanıyor. Türk Dil Kurumu “yapboz”u, “kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek asıl biçimi yeniden oluşturmaya dayanan bir tür çocuk oyunu” olarak tanımlıyor. Bölgemizde, Ortadoğu ve Kafkasya’da son yıllarda olup bitenleri de bir tür yapboza benzetenler var. Bir iki önemli düzeltme yapmak koşuluyla gerçekten de bir yapbozla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Düzeltme şöyle: Bu oyunu oynayan kesinlikle biz değiliz. İkincisi, bu yapbozda ya da bozyapta resim eski haline gelmiyor. Üçüncüsü, bu oyun çocuk oyunu değil, kanlı. Bizim de resmin parçalarından birisi olduğumuz bu yapbozu, istedikleri gibi biçimlendirenler, zaman zaman kapışsalar da, birlikte oynamayı büyük bir zevk sayan ABD ve Avrupa’dır. ??? Şimdi yapbozun parçalarından söz edebiliriz. Öncelik Irak’ta; Iraklı Kürtler, direnişlerini ulus değil, din ekseninde yürüttükleri için bir türlü anlaşamayan Şiiler ve Sünniler; sonra hedefteki ülke İran; nerede olduğu bilinmeyen ve bulunamayan, yerleştirildiği her yerde ses veren, kan rengiyle resmi süsleyen Boston’lu Bin Ladin; dağları şeriatçı Taliban’a, Kâbil ve diğer köyleri NATO kuvvetlerine ait Afganistan; İsrail ve Filistin ve Suriye ve Lübnan; Suudi Krallığı ve bilcümle Arap emirlikleri; eski Sovyet cumhuriyetleri. Hükümetlerle sıkı iletişim içinde serpilip gelişen NGO’lar; Balkanlar’ı da unutmamalı, kucağını ABD’ye açan, yakında AB üyesi olmaya hazırlanan Bulgaristan ve Romanya. Sonra biz geliyoruz. Bir türlü çözemediğimiz ve çözmek için A Evren: Bunlar sanat değil ki? T ürkiye ilk kez 1986 yılı Mayıs’ında bir sanat bienali düzenledi: AsyaAvrupa Bienali. Dönemin Kültür Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu, ‘‘Türkiye’de ilk kez böyle bir girişimde bulunuldu’’ diyerek övünüyordu. Açılış töreni ve kokteyli muhteşem oldu. Bienale başka uluslardan katılım oldukça yüksekti. Ancak Polonyalı ressam Jan Dubkowski’nin muzır resmi, bu görkemli sanat olayını gölgeledi. Münasebetsiz Dubkowski, cinsel ilişkinin resmini çizerek, Cumhurbaşkanımız Kenan Evren’i fena halde sinirlendirdi. Her ne kadar Anadolu topraklarında ilk çağlardan beri cinsel ilişki duvar resimlerine ve heykele konu edilmiş olsa da, Kenan Paşa’dan önceki dönemler onu bağlamazdı. 12 Eylül’den sonra Muzır Yasası NÜKLEER SANTRAL EN PAHALI YATIRIM boşuna mı çıkarılmıştı. Bienalin şartnamesine göre, her eser kabul edilmek zorundaydı. Ancak resmi beğenmeyen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olunca iş değişirdi. Evren, sergiyi gezerken ‘‘Bunlar sanat değil ki’’ deyince Polonyalı ressamın müstehcen resmi apar topar kaldırıldı. Kültür Bakanlığı Müsteşarı Oluş Arık, ‘‘Polonyalıların durumu anlayışla karşılayacaklarını’’ belirtirken, Bakan Taşçıoğlu, sanat çevrelerinin tepkisi üzerine resmin bizzat Polonya Elçiliği tarafından kaldırıldığını söylüyordu. Ancak sergide Evren’in çok beğendiği resimler de vardı. Evren, Adanalı resim öğretmeni Hikmet Öz’ün, çakıl taşlarından yaptığı kendi resmini çok beğendi. Uluslararası sergide Kenan Evren’in çakıl taşlı portresi ünlü ressamların resimleriyle birlikte sergilendi. Hatta bu resim, müzenin girişine asıldı. Müstehcen bir resmi kaldırttığı için Evren’i sanat düşmanı ilan etmek haksızlık. Netekim, bir eseren sanat olup olmadığını bir görüşte anlayacak kadar sanatı bilen Cumhurbaşkanı Evren, kendi resminin pekâlâ sanat olduğuna karar vererek resim öğretmenini ödüllendirdi. Sayıştay’dan ‘nükleer’ uyarısı EMİNE KAPLAN ANKARA AKP hükümeti, nükleer santral kurmak için hazırlıklarını sürdürürken Sayıştay, Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunduğu raporda, enerji üretiminde hidroelektrik santrallarının tercih edilmesi gerektiğini bildirdi. Sayıştay raporunda, marjinal maliyetler açısından nükleer santralların en pahalı enerji yatırımı olduğuna dikkat çekildi. tansiyelinin yüzde 35’ini kullanmaktadır. Hidroelektrik enerji, ilk yatırım tutarı nispeten yüksek olmasına karşın sonraki yıllarda girdi için para ödenmemesi, işletme ve bakım giderlerinin düşüklüğü, uzun süreli kullanımı ve çok kısa sürede devreden çıkarılabilmesi ve ihtiyaç anında yine çok kısa sürede devreye alınabilmesi gibi üstünlükleri nedeniyle tercih edilmesi gereken bir enerji türü olarak görünmektedir. 'MALİYET TESPİTLERİ YANLIŞ' Hidroelektrik santrallarından (HES) doğalgaz santrallarına geçişin önemli bir nedeni olarak gösterilen HES’lerin yatırım maliyetinin yüksekliğine karşın doğalgaz santrallarının yatırım maliyetinin düşük olduğu hususu, ülkemizdeki örneklere bakıldığında doğru bir tespit olarak karşımıza çıkmamaktadır. Uygulamada doğalgazların birim kapasite maliyetleri, yani bir kilovatsaat enerji üretmek için yapılan yatırım tutarı HES’lere yaklaşmaktadır. Elektrik enerjisinde kuruluş maliyetlerinin yanı sıra marjinal maliyet olarak nitelendirilen bir birim elektrik enerjisi üretimi için gerekli girdi miktarının maliyeti de önemlidir. Sadece kuruluş aşamasındaki maliyetlere bakılarak değerlendirme yapılması doğru değildir. Marjinal maliyetler açısından en ucuz elektrik üretenler sırasıyla HES’ler, ulusal kaynaklara dayalı linyit santralları, doğalgaz santralları, rüzgâr santralları, petrole dayalı santrallar ve nükleer santrallardır. Kömürün ülkemizdeki elektrik üretimindeki payı ise 2002 yılı itibarıyla yüzde 30’lar civarındadır. Türkiye’deki kömür rezervi, mevcut kullanım miktarı ile yaklaşık 100 yıl yetecek kapasitededir. Bugünkü durumda Türkiye, linyit rezervinin üçte ikisini kullanmamaktadır. MÜSTEHCENLİĞE GELİNCE DÖKTÜRDÜ ‘‘Genç Bakış’’ programında öğrencilerin sorularını yanıtlayan Kenan Evren, konu sanatta müstehcenliğe gelince yine döktürdü ve yoğun gündem arasında manşetlere çıkmayı başardı. Malumunuz; Türkiye’de sanatta müstehcenlik konusunda sadece iki mütehassıs var: Kenan Evren ve Melih Gökçek. Ancak kabul etmek gerekir ki, bu alanın üstadı âzamı Kenan Evren’dir. Melih Gökçek bu konuda Evren’in eline su dökemez. Hem o sadece heykelcilik konusunda uzman sayılır. Kenan Evren ise resimden heykele, Kenan Evren görevi bosinemadan fotoğyunca resimden heykerafçılığa kadar le, sinemadan fotoğrafsanatın her çılığa kadar sanatın her dalında müstehdalında müstehcenliği cenliği tespitte tespitte yetkin biriydi. yetkin biridir. ‘Çağırın şu İlhan Selçuk’u bana dedim, kalkıp geldi’ K enan Evren, ‘‘Genç Bakış’’ programında gençlerle sohbet ederken sanatta müstehcenlik konusundaki mücadelesine örnek olarak, Ankara’da 1985 yılında açılan AvrupaAsya Bienali’nde sergilenen Polonyalı ressamın müstehcen resmini nasıl kaldırdığını göstermiş. Olayın üzerinden yıllar geçmesine karşın her gittiği yerde ve her söyleşisinde Paşa’ya temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp aynı konu soruluyor. O da bıkıp usanmadan anlatıyor. Biz izleyenlerin daha doğrusu Ahmet Hakan’ın yalancısıyız. Paşa programda, yıllar önce resim sergisinden kaldırttığı müstehcen resim nedeniyle kendisini eleştiren İlhan Selçuk’u huzuruna çağırarak nasıl haşladığını şöyle anlatmış: ‘‘Çağırın şu İlhan Selçuk’u bana, dedim. Çağırdılar geldi, resimleri gösterdim, ‘Hele bak şunlara bir, haksız mıyım’ dedim, hak verdi ve ‘Ben böyle olduklarını bilmiyordum Paşam!’ dedi.’’ Helal sana Paşam! Ziverbey’de Faik Türün’ün işkence timinin bütün çabalarını ‘‘ötmeyerek’’ boşa çıkaran bu İlhan Selçuk değil miydi? İlhan Selçuk gibilere böyle muamele yapacaksın. Evren yıllar önce Aktüel dergisinde kendisiyle söyleşi yapan Esra Doğru’ya olayı şöyle anlatmıştı: “ÇOK ÇİRKİN BİR RESİMDİ” ‘‘O çıplak resim uluslararası bir sergideydi ve çok çirkin bir resimdi. Çirkin de ne demek, biz eskiler ‘müstekreh’ deriz, yani insanda kusma hissi uyandıracak kadar kötüydü. Üç erkek birbirinin arkasına girmiş, seks yapıyorlar. Ama aslında o kadar çirkindi ki, seksle de ilgisi yoktu. Üç erkek seks yapıyorlar ve bu çizgiyle yapılıyor. Polonyalı bir ressamın resmi, o sergiyi öğrenciler geziyor, çocuklar geziyor. Ben de dedim ki; yahu ben buraya savcıyı getirsem müstehcenlikten dava açılır hakkınızda. Ve zaten o resmi Polonya Büyükelçiliği kendisi kaldırttı sergiden. Sonra da o resmin İstanbul’da bir fotoğrafını çektirdim ve haberi yazan muhabiri çağırdım, gösterdim. ‘Efendim ben böyle olduğunu bilmiyordum’ dedi.’’ S Ü R E C E K Sayıştay’ın Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunduğu enerji raporunda, enerji üretimi için seçilecek santral türü konusunda uyarılara yer verildi. Raporda, şu görüş ve öneriler dikkat çekti: Türkiye halihazırda hidrolik po
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle