23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 NİSAN 2006 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR OLAYLARI MESUD BARZANİ ŞEMDİNLİ ÖCALAN ÜÇGENİNDEKİ ÇIKMAZ KIŞKIRTIYOR C İsyan mı, Kimlik Sorunu mu? ABD Dışişleri Bakanı, AB Komisyon Başkanı ve çeşitli komiserleri, Türkiye’nin Başbakanı ve İçişleri Bakanı doğrudan ilgili kişiler. ??? Olayın doğrudan doğruya Filistinİsrail anlaşmazlığı, ünlü adı ile Ortadoğu Sorunu ile ilgisi var; bu siyasal ilgiyi, Amerika’nın Irak’taki varlığı, somut ilişkiye dönüştürmüş. Böylece olay, Amerika’nın doğrudan dünya liderliği rolünün de bir parçası haline gelmiş. Bu niteliği ile, bir dünya sorunu. ??? Olayın bir de tarihsel boyutu var. Osmanlı İmparatorluğu’na, Birinci Dünya Savaşı’na, Anadolu’nun paylaşılmasına, Sevr Antlaşması’na, Türkiye’nin Bağımsızlık Savaşı’na, İngiliz Emperyalizmi’nin (ve ona sonradan katılan Amerika’nın) Anadolu ve Ortadoğu üzerindeki oyunlarına, petrol bölgelerinin denetimine ilişkin bir boyut bu. ??? Şimdi, bütün bu gerçekleri bir yana bırakıp, konuyu sadece bir isyan ya da sadece bir kimlik sorununa indirgemek bence aymazlıkların en büyüğüdür. Olayın hiç kuşkusuz bir isyan boyutu vardır; çözülmelidir. Bir de kimlik boyutu vardır; o da çözülmelidir. Ama olaya, hem bir isyan hem de bir kimlik sorunu teşhisini birlikte bile koysanız yine yetersiz olacaktır. Olay, tarihsel ve uluslararası jeostratejik boyutları olan, karışık, karmaşık, karmakarışık bir sorundur. Türkiye, soruna bütün bu öğeleri dikkate alarak eğilmek ve sorun çözme kapasitesini kendi gücünde aramak zorundadır. Bugünkü iktidarın bu yeteneği var mı dersiniz? ekongar?cumhuriyet. com.tr www.kongar.org 5 Başkaldırı eyleminin şifreleri MEHMET FARAÇ bilinç ve provokasyonun ortaklık ettiği bu kaosun, Avrupa ülkelerinde 100’den fazla Kürt kuruluşunun yürüttüğü ‘‘Öcalan’a özgürlük’’ eksenindeki siyasallaşma lobisinde kullanılacağını çok iyi biliyor. Ancak Diyarbakırlı 6 yaşındaki Enes, 9 yaşındaki Abdullah ile 3 yaşındaki Batmanlı Fatih’in kanlarının hesabını kimin vereceği sorusu ortada duruyor. PKK, Diyarbakır olaylarını izleyen herkes bölgede yaşanan kaosun gerekçelerini arıyor. Olaylar bir başkaldırı mı, askeri operasyonlara bir tepki mi yoksa provokasyon mu sorusu giderek daha çok kafa kurcalıyor. Bunun için BarzaniŞemdinliÖcalan üçgenindeki kritik noktaya bakmak gerekiyor. Soruların yanıtları hem Kuzey Irak’taki devletleşme çabalarının yarattığı heyecanda, hem Şemdinli’de bölge insanının öfkesine yol açan bombalı saldırılarda, hem de PKK ve Öcalan’ın içinde bulunduğu çıkmazda gizleniyor. Kuzey Irak’ta yapılanmasının son aşamasında bulunan devletleşme çabaları, hem Türkiye, hem İran hem de Suriye’deki Kürt kesimini heyecanlandırıyor. Sınır boyundaki ülkelerin yanı sıra Güneydoğu’daki yurttaşlar da Beyaz Saray’a kadar çıkan Kürt kimliğinin tanınmasının getirdiği heyecanı artık tepkisel cesarete dönüştürebiliyor. Üstelik Mesud Barzani’nin ileride Türkiye’nin bir parçasının da bu devlete katılacağı yolundaki uçuk sözleri, bu cesareti giderek artırıyor. Diyarbakır ve çevresinde patlak veren olayların büyüyerek çevre ilçe ve illere yayılması, bu cesaretin yanı sıra Şemdinli’de kimi devlet çalışanlarının da içinde olduğu patlamalar nedeniyle kolaylıkla öfkeye dönüşüyor. 21 Mart’taki Nevruz etkinliklerinde frenlenen kitleler, 14 PKK’linin öldürülmesi bahane edilerek Şemdinli ve çevresinde yarım kalan direnişi sürdürmeye ve kinlerini kusmaya yönlendiriliyor. Üstelik Şemdinli olaylarıyla ilgili iddianame de ne yazık ki bu kitlelerin bazen pusulası, bazen de cesareti oluyor!.. ÖCALAN FISILTILARI... Diyarbakır ve çevresinde serhildana (başkaldırı) dönüşen olayların gerçek gerekçeleriyle ilgili soruların en dikkat çekici yanıtı, şüphesiz PKK ve Öcalan’ın içinde bulunduğu çıkmazda barınıyor. Güneydoğu başta olmak üzere Kürt yurttaşların yoğunlukla yaşadığı bölgelerde bir yıldır sürdürülen ‘‘Öcalan siyasi irademdir’’ kampanyasında 1 milyon imza toplandığı söyleniyor. Ancak imzalar toplanırken fısıltı gazetesi önce Öcalan’ın hasta olduğunu yayıyor. PKK lideri bunu İmralı’da yalanlayınca bu kez öldürüleceği konusunda dedikodular çıkarılıyor. Diyarbakır olayları nı tetikleyen unsurların başında, Öcalan’ın sağlığıyla ilgili bu tür söylentiler de geliyor. Öcalan’ın tam da Diyarbakır olaylarının sürdüğü ve dedikoduların arttığı dönemde, kardeşi ve üç avukatına İmralı’da söyledikleri de bu tezi doğruluyor: ‘‘Benim ölüm kararımı belki de vermişler. Ancak cesedimin yaratacağı sorunları hesaplıyorlar. Diyorlar ki ‘Öldürürsek bunun sonuçları ne olur?’ Bunu tartışıyorlar. Bana göre ölümüm, başlarına büyük bela ve sorun yaratır. Bunu da iyi bilmeleri gerekir ki bu yüzyıllarca bölgede Kürtlerle Türkler arasında telafisi mümkün olmayan bir kan davasına dönüşür. Bunun sorumluluğunu herhalde düşünüyorlardır.’’ ETA veya IRA benzeri çözümlere açık olduklarını belirten Öcalan, ‘‘Eğer bir demokratik çözüm önlemi alınmazsa tabii bunu yine söylüyorum, çok karanlık bir gelecek olur’’ diyerek tehditler savuruyor. Örgütü Kandil Dağı’ndan yöneten Murat Karayılan da Öcalan’ın sağlığı ile ilgili spekülasyonların halkı gerginleştirdiğini itiraf ediyor, ancak eylemlerin de süreceğini söylüyor. PKK’NİN AÇMAZI... Güneydoğu’daki intifada provalarında Öcalan’ın yanı sıra PKK’nin içinde bulunduğu bunalımın da ciddi katkısı bulunuyor. Aslında olayların lokomotifinde örgütün giderek gücünü yitirmesi, bölünmesi ve stratejisinin tabanında yarattığı umutsuzluk da bulunuyor. PKK’nin kentlerdeki hücreleri, legal ve illegal destekçileri bu umutsuzluğu tersine çevirmek için çabalıyor, çocuklar ve kadınlar bu yüzden sokağa çekiliyor. PKK eski günlerine, sokak eylemleri ve başkaldırı girişimleriyle yeniden kavuşmayı hesaplarken bölgedeki olaylarda Kürt kökenli yurttaşların işyerleri, otomobilleri yakılıyor, yöre insanı yaralanıyor, bölgenin suçsuz ve savunmasız bebeleri kaosu derinleştirmek isteyen sorumsuzların kurşunlarına hedef oluyor. PKK ise bilinç ve provokasyonun ortaklık ettiği bu kaosun, Avrupa ülkelerinde 100’den fazla Kürt kuruluşunun yürüttüğü ‘‘Öcalan’a özgürlük’’ eksenindeki siyasallaşma lobisinde kullanılacağını çok iyi biliyor. Ancak Diyarbakırlı 6 yaşındaki Enes, 9 yaşındaki Abdullah ile 3 yaşındaki Batmanlı Fatih’in kanlarının hesabını kimin vereceği sorusu ortada duruyor. G üneydoğu’daki olaylar gittikçe yayılıyor. Önce Diyarbakır, sonra Batman, Siirt. Büyük kentlerde kıpırdanmalar ve bomba olayları da başladı. ??? Soruları yanlış sorarsanız, doğru yanıtları alamaz, doğru teşhisleri koyamaz, sorunu çözemezsiniz. Başlıktaki soru, bu olayın bir isyan mı, bir kimlik sorunu mu olduğu sorusu, yanlıştır. ??? Olayın tarafları, bir başka deyişle aktörleri çok fazla. Devletler, kurumlar, kişiler, terör örgütleri, karışık, karmaşık, daha doğrusu karmakarışık bir oyunun içindeler. Bir tarafta bir terör var; hedef Türkiye Cumhuriyeti. Irak Devleti ve Irak’ın Kuzey Irak Özerk Bölgesi, sorunun tarafları arasında. Tabii ABD, hem Washington hem Bağdat hem de Kuzey Irak olarak devrede. Avrupa Birliği, oyunun aktörleri arasında önemli bir yere sahip. Ayrıca AB üyesi Danimarka, hem PKK’ye hem de onun yayın organı olan ve son olaylarda önemli bir rol oynayan Roj TV’ye destek veren bir ülke olarak nerdeyse başrol oyuncuları arasında. Sorunun etnik özelliği açısından Suriye ve İran, bölgeye duyduğu ilgi dolayısıyla Rusya Federasyonu, Türkiye’yle ilgisi bakımından Yunanistan da devrede. Türkiye’deki siyasal partileri ve onların genel başkanlarını saymıyorum. Oyunun bireysel aktörleri de bir hayli kalabalık. Başta Diyarbakır’ınki olmak üzere, bölgenin belediye başkanları devrede; tabii DTP’nin yöneticileri de. İmralı’yı da ihmal edemezsiniz. Bir de dağdakiler ve onların liderleri var. Irak’ın Devlet Başkanı, Irak’taki Kürt Özerk Bölgesi’nin Başkanı, ABD Başkanı, PKK’NİN ‘İNTİKAM TUGAYI’ BÜYÜK KENTLERDE BOMBALAMA VE SOKAK EYLEMLERİNİ YÖNLENDİRİYOR 1 milyon dolarlık örgüt cenazelerinin toprağa PKK terörist verilmesi sırasında başlattığı intifada provalarını, ‘‘Kürt İntikam Tugayı’’ olarak da adlandırılan (Teyrebazen Azadiya Kurdistan) ‘‘Kürdistan Özgürlük Şahinleri’’ (TAK) aracılığıyla kentlere yaymaya çalışıyor. PKK’nin 1 milyon dolarlık harcamayla yapılandırdığı örgüt, bombalı saldırıların yanı sıra kundaklama ve kışkırtma eylemlerini de organize ediyor. Örgütün sitesinde bomba yapımı tüm detaylarıyla anlatılıyor. Kuzey Irak’tan getirilen A4 patlayıcılarla başta İstanbul olmak üzere büyük kentler ve turizm merkezlerinde bombalı saldırılar gerçekleştiren TAK militanları, Güneydoğu illerindeki intifada eylemlerini İstanbul’a yaymak için birimler oluşturuyor, harekete geçiriyor. Önceki gün İstanbul’da 3 kişinin ölümüyle sonuçlanan otobüslere yönelik saldırının da TAK’ın yönlendirmesiyle yapıldığı öne sürülüyor. TAK aslında eski PKK’lilerden oluşuyor. Örgüt üyeleri TAK’ı kurmak için PKK’den 1.5 yıl önce ayrıldıklarını itiraf ediyor. Örgütün sitelerinde, eylem yöntemleri ve bomba yapımı tüm detaylarıyla anlatılıyor, eylemler üstleniliyor, hedefler sıralanıyor. DAĞDAKİ YÖNETİCİLER PKK’nin Kandil Dağı’ndaki yöneticilerinden Murat Karayılan, büyük kentlerde sivillere yönelik saldırı planlarında sorumluluğu üstlenmemek adına, TAK militanlarının örgüte bağlı bir grup olduğu konusundaki saptamaları her defasında ısrarla reddediyor. Ancak PKK’den koparak (Partiya Welatparezen Demokraten Kurdistan) Kürdistan Yurtsever Demokrat Parti’yi (PWD) kuranlar, TAK’ın nasıl ortaya çıktığı konusunda ilginç iddialar sıralıyor. PKK’nin ölüm listesinde olan ve örgüt içinde uzun süre faaliyet gösteren PWD yöneticisi Hıdır Sarıkaya, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından Kürt İntikam Tugayı olarak da adlandırılan ‘‘özel bir terörist grup kurulduğunu, başına da Nasır adlı militanın getirildiğini’’ söylüyor. Nasır’ın 2 ay sonra görevi bırakması üzerine kendisinin Kandil’e çağrıldığını belirten Sarıkaya, o günleri şöyle anlatıyor: ‘‘Kandil’de Osman Öcalan ve Cuma (Cemil Bayık) ile konuştum. Bana, tamamen bir terör dalgası yaratacak özel bir terörist güç kurduklarını söylediler. Bunun PKK’den bağımsız bir güç olacağını ve sadece Cuma ile ilişki içinde, sonsuz yetkili olacağını ifade ettiler. Bu grup için ayrılan ödenek 1 milyon dolardı. Bu gücün komutasını da bana vermek istediler. Ben üstlenmeyeceğim eylemi yapmayacağımı, eylem yapmayan ama istihbarat toplayan bir örgütün daha çok gerekli olduğunu söyledim. Bu terör grubunun başında olmayı esasta Cemal (Murat Karayılan) istemişti. Çünkü ‘vur ama üslenme’ tarzı ona uygundu. Ancak herhalde siyasal kaygılarla bu görev ona verilmemişti. Daha sonra 2003 Ağustos’u sonundaki askeri konsey toplantısında Cemal, ‘Yaptığımız öneri kabul edildi ve TAK kuruldu’ dedi.’’ KANLI EYLEMLERİN PERDE ARKASI TAK’ın PKK dışındaymış gibi gösterildiğine dikkat çeken Sarıkaya, bu birimle ilgili tutanakların KONGRA GEL arşivinde olduğunu söylüyor. Sarıkaya, TAK’ın eylemlerini ‘‘Abbas’’ (Duran Kalkan) ve Cemil Bayık’ın onayladığını, planlamasını Murat Karayılan’ın yaptığını, pratik uygulama bölümünün de ‘‘Bahoz’’ kod adlı Suriyeli Feyman Hüseyin tarafından yürütüldüğünü iddia ediyor. KandilDiyarbakırİstanbul hattında tezgâhlanan ve büyük kentler ile turizm bölgelerinde yoğunluştırılmaya çalışılan kanlı eylemlerin perde arkasını eski PKK’liler böyle deşifre ediyor. İddialara ve saptamalara yorum katmaya da gerek kalmıyor. 20 ilden İçişleri Bakanlığı’na gönderilen mektuplarda olayın aydınlatılması istendi. (Fotoğraf: ÖZLEM GÜVEMLİ) KATLEDİLENLERİN YAKINLARINDAN MEKTUP ‘Kızıldere aydınlatılsın’ STANBUL/ADANA (Cumhuriİ yet) Kızıldere katliamının 34. yıldönümü nedeniyle operasyonda hayatını kaybedenlerin yakınları, avukatları ve dostları; Bilgi Edinme Yasası kapsamında olayın aydınlatılması için 20 ilden İçişleri Bakanlığı’na mektup gönderdi. Mektupta operasyonda sağ ele geçirilen Saffet Alp’in yasadışı bir şekilde infaz edilmesiyle ilgili açıklama yapılması istendi. KARANLIKTA KALAN GİZLİ TARİH Galatasaray Meydanı’nda toplanan 78’liler Girişimi adına açıklama yapan girişimin sözcüsü Celalettin Can, Kızıldere katliamında yaşamını yitiren 10 kişinin ailelerinin yıllardır sorularına yanıt beklediğini belirterek ‘‘Türkiyeli devrimcilerin ve Türkiye’nin siyasi kaderine damgasını vuran Kızıldere katliamının karanlıkta kalan gizli tarihi açığa çıksın istiyoruz’’ dedi. ÇAYAN VE ARKADAŞLARI ANILDI Operasyonda sağ ele geçirildikten sonra öldürüldüğü ortaya çıkan Saffet Alp’in kız kardeşi Fikret Karacan da, ‘‘Operasyondan sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü’nün beyanları, 10 kişiden bazılarının sağ yakalandığı ve sonradan öldürüldüğü yönünde kuşkular yaratmıştı. Dönemin Başbakanı Nihat Erim’in anılarını yazdığı kitabında da bu olayı doğrular nitelikte açıklamalar var’’ diye konuştu. Türkiye Halk Kurtuluş PartisiCephesi (THKPC) lideri Mahir Çayan ve arkadaşları, Adana’da da çeşitli etkinliklerle anıldı. musakart@yahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle