06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 NİSAN 2006 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 İsmail Cem’i Dinlerken G eçen hafta pazartesi günü, Bilgi Üniversitesi’nde İsmail Cem’i dinledim, konu ‘‘Türkiye ve Ortadoğu’’ idi. Son zamanlarda sağlık sorunları nedeniyle aktif siyasetten bir süreliğine uzak kalmış olan gazeteci dostum, herkesin bildiği gibi çok kendine özgü bir politikacıdır. Daha delikanlılık çağlarında yazdığı kitapta Türkiye’nin azgelişmişliğini ve nedenlerini irdeleyen, 1977 yılında ‘‘Tarih Açısından 12 Mart, Tarihteki Yeri ve Sonuçları’’ adlı bir yapıt yayımlayarak, bu darbeye çok özgün bir biçimde eğilen İsmail Cem, kitap sahibi ender politikacılarımızdan biridir. Kuşku yok ki, İsmail Cem, yabancı dillere vukufu, kültürü, yaşam gustosu, sanatla içli dışlılığı ile bir elittir. TRT Genel Müdürlüğü sırasında, değerini sonraki uygulamaları gördüğümüzde daha iyi anladığımız başarısı da bu niteliklerinden kaynaklanmıştır. Bu elit tavrı Cem’in siyasal yaşamında, hep halktan yana tavır koymasını engellemediği gibi, bu gibi vasıfların hiç de muteber sayılmadığı sandık savaşlarında altta kalmasına da neden olmamıştır. Uzun süren Dışişleri Bakanlığı sırasında, TürkYunan yakınlaşmasına, tabii ki koşulların da yardımıyla, büyük katkıda bulunan Cem salt bu hizmeti dolayısıyla tarihe geçecek bir kişidir. Kısacası, seçkin bir gazeteci, ülkemizde ne yazık ki örneğine az rastlanan aydın bir politikacı ve devlet adamı olan İsmail Cem’in dış politika konularındaki görüşlerini dinlemek, kaçırılmaması gereken bir fırsattı. ??? Cem, konuşmasının ilk bölümünde, 1. Dünya Savaşı sırasında Araplar ile aramızın açılmasına yol açan olaylardaki yanlış algılamaları, yanlış bilgilenmeleri yüzünden ülkemizin Ortadoğu’ya yabancılaşma süreci içine girdiğimizi vurguladıktan sonra ‘‘12 Mart’’a değindi. İsmail Cem’e göre 12 Mart’ta Süleyman Demirel’in devrilmesinin ardında Amerikan parmağı bulunuyordu ve bunun nedenleri de Süleyman Bey’in Ortadoğu’da proİsrail tavır yerine daha Arap yanlısı bir tutumu benimsemesiyle birlikte, salt ekonomik kalkınma kaygısıyla, dış ilişkiler yelpazesini çeşitlendirerek SSCB ile ekonomi alanındaki yakınlaşma idi. 12 Eylül döneminde Demirel’in Dışişleri Bakanı Çağlayangil ile yaptığım, pek az bir bölümü Cumhuriyet’te yayımlanan çok uzun özel görüşmelerin ışığında, buna Amerikan casus uçağı U2 olayı ile Karadeniz’deki bazı dinleme tesislerinin kapatılmasını da ekleyebiliriz. Tarihçi ve araştırmacı yazar, Prof. Dr. Çetin Yetkin, ‘‘Türkiye’de Askeri Darbeler ve Amerika’’ adlı yapıtında da bu gözlemi doğrularken bir gerçeği de vurguluyor: İç politikada ve Türkiye’de laik, demokratik cumhuriyet rejiminin baltalanması konusunda, Demirel ile ABD arasında bir zıtlık olmaması, dış politikadaki çelişkiyi önlememiştir. Garip bir gaye birliği ve zıtlığın kucak kucağa yaşadığı oluşumdur söz konusu olan. ??? Kısacası, kimi zaman, Cumhuriyet’in temel nitelikleri ve Türkiye’nin iç yapısı konusunda ABD ile görüş birliği içinde olan iktidarlar ile Washington arasında dış politika konusundaki ayrılıklar büyük uçurumlar doğurabiliyor. Bu sütunda 25 Mart 2006 tarihinde yayımlanan ‘‘Büyük İttifak Sonunda Bozuluyor mu?’’ başlıklı yazıda da, bu olguya değiniliyor ve AKP’nin baş destekçisi olan (bence bu destek içerdekinden de daha önemli) Washington’u gittikçe tedirgin etmekte olduğu, ittifakın zedelendiği belirtiliyordu. İsmail Cem de geçen haftaki konuşmasında aynı tanıyı dile getirdi. Deneyimli Dışişleri Bakanı’na göre bunun nedeni, 1 Mart tezkeresinden çok, Tayyip Bey’in Dışişleri’ni kale almadan, kendi danışmanlarıyla yürüttüğü dış politikadır ve Türkiye şu anda Ortadoğu politikasında dışlanmış, sözüne kulak asılmaz bir ülke haline gelmiştir. İsmail Cem özellikle üç olay üzerinde duruyor. 1 Felluce olayları için Hükümet yetkililerinin ‘‘soykırım’’ demeleri. 2 Irak seçimlerini alaycı, küçümseyici ifadelerle nitelemeleri. 3 Hamas’ın ABD, İsrail ve Yahudi lobisini çıldırtan ziyareti. Bütün bunlar, Tayyip Erdoğan’ın ABD politikasına karşı ideolojik tutumundan değil, ‘‘büyük ittifakın’’ gereklerini yerine getirmekteki beceriksizliğinden kaynaklanmaktadır. Washington’un nabzını tutan Yasemin Çongar da, ABD’nin Erdoğan’a kuşkucu bakışını Milliyet’teki köşesinde dün açıklıyordu. Burada çok üzerinde durduğumuz, Erdoğan ile simgeleşen ılımlı İslam modelinin sınırları ve neden gerçekleşemeyeceği ayrı bir yazı konusu. Ama Erdoğan’ın kendi tavrıyla, eninde sonunda, dış odaklı ılımlı İslam modelinin sorgulanmasını gündeme getireceğini hep vurguladık. Nitekim getirdi de... Aferin ona! Tehlikenin Farkında mısınız? O AVRUPA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEKLERİ FEDERASYONU’NDAN UYARI ‘Türkiye’de ayaklanma provaları yaptırılıyor FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Atatürkçü Dernekleri Federasyonu, yayımladığı bir bildiriyle, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde son günlerde yaşanan olayların ağır sonuçları olacağına dikkat çekti. AvrupaADD Başkanlar kurulu adına açıklama yapan Genel Başkan Dursun Atılgan, Türkiye’nin dış destekli bir komployla karşı karşıya bırakıldığını belirtti. AvrupaADD bildirisinde şöyle denildi: ‘‘Son zamanlarda, başta Diyarbakır olmak üzere, ülkemizin bazı kent ve kasabalarında, emperyalist güçler ve işbirlikçilerince, devletimize karşı ayaklanma provaları yaptırılmaktadır. Kısa bir süre önce kurulmuş olan ve Türkiye’nin partisi olması gerekirken, çalışma yön ve yöntemleriyle dıştan buyruklu olduğunu ortaya koyan bir siyasal partinin, çeşitli vesilelerle, Kürt kökenli yurttaşlarımızı devletimize karşı kışkırtma ve hatta daha da ileriye götürebilecek son derece tehlikeli bir hareketin içine çekme girişimleri açık ve kesindir. Bu korkunç amaç için dış kaynaklı, güdümlü ve bölücü yayınlarıyla bilinen bir TV kanalının da etkin olarak aynı güçlerce kullanıldığı bilinmektedir. Bölgedeki bazı yerel yöneticilerin de, söz konusu parti yöneticileri gibi, emperyalist güçlerce yönlendirilmesi ve kullanılmasına gittikçe artan bir yoğunlukta tanık olunmaktadır. Tüm bu olumsuz gelişmeler, halkımızın tahammül sınırını aşacak boyutlara ulaşmıştır. Kaygı ve endişeyle tanık olmaktayız ki, iktidar partisi, bu cidd? tehlike karşısında bile duyarsız ve kayıtsız görünmekte; yeterli ve etkin önlemler almada gerekeni yapmamaktadır. AvrupaADD Başkanlar Kurulu, başta ana muhalefet partisi olmak üzere, TBMM’de grubu bulunan siyasal partilerin ve aklı selim sahibi diğer milletvekillerinin, ülkemizde sahnelettirilmekte olan bu ayaklanma provaları karşısında, Anayasamızın kendilerine vermiş olduğu hakları kullanarak, acilen ve ivedilikle etkin olmalarını talep etmektedir. Devletimizin tekliği, ulusumuzun ve ülkemizin bütünlüğü konusunda olağanüstü duyarlı olan Türk halkı ve onun sahip olduğu dinamik ve sağlıklı güçler Mill? Mücadele yıllarında olduğu gibi gerekli duyarlılığı mutlaka gösterecek ve etkin olmanın yol ve yöntemlerini, Atatürk devrim ve ilkelerinin güçlü bilinci içinde her zaman her alanda herkese hissettirecektir.’’ Çelik’ten Gülen okullarına ziyaret Okullarda yaşanan şiddet olaylarının tırmanışa geçerek kamuoyunun gündemine oturduğu bir dönemde yurtdışı gezisine çıktığı için eleştirilen Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Melbourne’de Fethullah Gülen’in okullarını ziyaret etti. AsyaPasifik ülkeleri eğitim bakanları toplantısına katılmak üzere Avustralya’da bulunan Çelik, İlim Koleji ve Işık Koleji’nde öğretmen ve öğrencilerle sohbet etti. Avustralya’da, dünyanın ilk beş üniversitesi arasında yer alan üniversiteler bulunduğunu ifade eden Çelik, ancak yabancı öğrencilerden alınan eğitim ücretinin yüksek olduğunu kaydetti. Çelik, ‘‘Biz istiyoruz ki bize özel bir fiyat uygulasınlar. Bu yıl 1000 öğrenciyi master için yurtdışına göndermeyi planlıyoruz. Eğer anlaşırsak bunların bir miktarını buraya göndereceğiz’’ diye konuştu. Çelik bugün de iki okulu ziyaret edecek. kurlar, dostlar, arkadaşlar soruyor: ‘‘Birkaç gündür Cumhuriyet’in manşetinde duyurduğunuz eski yazıya benzeyen yazı ne anlama geliyor?..’’ Yanıtım şu oluyor: ‘‘Tersten okuyun!’’ İki reklam spotu da ilgi çekiyor... Ergun Babahan da dün yazısına şu başlığı atmış Sabah’taki köşesinde: ‘‘Cumhuriyet tehlikede ya demokrasi?..’’ Elbet laik demokratik cumhuriyet tehlikedeyse, demokrasi de tehlikededir... Laiklik olmadan demokrasi olmaz... Peki demokrasi olmadan laiklik olur mu? Bal gibi olur!.. Dünyada pek çok örneği var!.. Nedense kimi aymaz aydınlar ve bilim insanları ‘‘laiklik tanımını’’ değerlendirmekten kaçarlar, özellikle tarikatçı ve dinci çevrelere yaranmak için, kadını aşağılayan giyimkuşam biçimini savunup bunun özgürlük olduğunu öne sürerler. Onlar için tarikat şeyhinin okulları ‘‘çağdaş eğitim yuvaları’’; sıkmabaş ise ‘‘demokrasinin simgesi’’dir... Paris’te Fethullahçıların düzenlediği ‘‘Abant Toplantısı’’nda yaşananları izleyebildiniz mi bilmiyorum... Bazı gazeteler haber olarak verdi... Burada atlanan önemli bir konuşmayı ise kimse yazmadı... Fransa’nın dünyaca saygın tarih yazarlarından Alexandre Adler, tarikat şeyhinin müritlerine, ikinci cumhuriyetçilere ve din pazarlamacılarına şöyle seslendi: ‘‘Sizde, yani Türklerde Avrupalı isteğini oluşturan padişah veya halife değil Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun idealleriyle Osmanlı sonrası yeniden bir devlet kurdunuz. Size Atatürk’ün resmi önünde diz çökün demiyorum. Türkiye’yi bugünlere getiren Mustafa Kemal’dir. Avrupa Birliği’ne Müslüman olduğunuz için değil, Türk olduğunuz için, Atatürk’ün yolunda gittiğiniz için girebileceksiniz...’’ ??? Otuz yıldır Paris’te yaşayan bir arkadaşım, Adler’in konuşmasının salondaki Türkleri hayrete düşürdüğünü ve üzerlerinde ‘‘soğuk duş’’ etkisi yaptığını anlattı dün bana... Haklıydı!.. Toplantıya katılan Cengiz Çandar da köşesinde şöyle yazıyordu: ‘‘...En önemli ve çarpıcı söylem, Alexandre Adler’den Türkler üzerinde bir ‘soğuk duş’ niteliğinde geldi. Adler, Türkiye’nin ‘İslam dünyasının temsilcisi’ kimliğiyle AB’ye girmesinin ‘imkânsızlığını’ açık bir dille vurguladı. Müslüman olduğunuz için değil, Türk olduğunuz için, Mustafa Kemal’in yolunda gittiğiniz için girebileceksiniz.’’ Burada önemli olan nokta şu: ‘‘Alexandre Adler neden böyle konuşmuştu?’’ O gün ‘‘Laiklik, Cumhuriyet ve İslam’’ konusu tartışılıyordu Fethullahçıların toplantısında. Bazı Türk konuşmacılar ‘‘Kemalizm’’i ve ‘‘Aydınlanma Devrimi’’ni yerden yere vuruyorlardı. Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, Avrupalı aydınlara serzenişte bulunuyor ve şöyle diyordu: ‘‘Bizi Avrupa süzgecinden geçiriyorsunuz. O yüzden de aşağılıyorsunuz. Neden din adına yaşadığımız acıları hiç sormuyorsunuz? Bizim için biçtiğiniz tek model Kemalist modernleşme. Bu tavrınız beni hayal kırıklığına uğrattı.’’ İşte bunun üzerine kürsüye geldi tanınmış Fransız tarihçi Alexandre Adler... Laiklik ve demokrasi üzerine iyi bir ders verdi bizimkilere... Bizimkiler öylece kaldı!.. ??? Türkiye’yi din pazarlamacıları, tarikat şeyhleri ve şıhlarına teslim etmek isteyen bir düşünce dalga dalga yayılıyor... Burnumuzun dibinde Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kuruluyor; Türkiye’deki laik demokratik yapının altı oyuluyor... Kimi aymaz aydınlar, bilim insanları Fethullahçıların koltuğunun altında Paris’teki Abant toplantısında nutuk atıyor: ‘‘Ulus devlet çökmüştür. Kemalizm mevsimi çoktan geçmiştir. Hepimiz dünya vatandaşıyız.’’ Bu bir fotoğraf... Cumhuriyet’in yeni tanıtım reklamları gibi... İster tersten okuyun ister yüzden... Yorumlamak size kalmış!.. Etnik kışkırtıcılık, ılımlı İslamla iç içe değil mi! PKK ve Hizbullah Diyarbakır’da, Batman’da aynı yolda, aynı sloganları atmıyor mu? O zaman bir kez daha soruyorum: ‘‘Tehlikenin farkında mısınız?’’ Laiklik olmadan demokrasi olur mu? hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle