08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 ARALIK 2006 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Apronda kurban kesilmesi olayıyla ilgili olarak genel müdür Kotil’den sözlü izin alındığı iddia edildi Devenin faturası THY’ye Bakan Yıldırım: Densizlik Özcan YAŞAR AB Komisyonu’nun müzakereleri dondurma kararını sert bir şekilde eleştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın işbaşına getirdiği THY yöneticileri uygulamaya koydukları işlerle Türkiye’yi çağdışı bir görüntüye sürüklüyor. THY’yi yönetenlerin, Türkiye’nin dışa açılan en önemli kapısı olan Atatürk Havalimanı Apronu’nda adak uğruna bir deveyi kurban etmeleri, bu uygulamalara en çarpıcı örnek olarak Atatürk Havalimanı’nın kayıtlarına geçti. Süsledikleri deveyi apronda kesen THY, bu işin sorumlusu olarak gördüğü Uçak Bakım Başkanı Şükrü Can’ı, basında yer alan haberlerden hemen sonra görevden aldı ve geçici görevle genel müdürlük bünyesine çekti. Ancak, deve kesilmesi olayından hemen tüm üst düzey yöneticilerinin haberi olduğu, Şükrü Can’ın Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin ve Genel Müdür Temel Kotil’i konuyla ilgili bilgilendirdiği ve deve kesilmesi konusunda sözlü izin aldığı ortaya çıktı. Sıkı korunmaya çalışılan Atatürk Havalimanı’na böyle bir izin alınmadan aprona deve sokulması ve kesilmesi gibi bu tip organizasyonun gerçekleştirilemeyeceği de emniyet yetkililerince vurgulandı. Avrupa Birliği standartlarına göre açık alanlarda canlı hayvan kesilmesinin Kurban Bayramlarında, köylerde ve kırsal alanlarda bile yasaklandığı bir süreçte, uluslararası bir terminalde deve kesilmesine izin veren THY’nin üst düzey yöneticilerinin tutumu şaşkınlık yarattı. Oysa bu olaydan 2 gün önce de THY’nin, Star Alliance Grubu’na katılmasıyla ilgili bir toplantıda çoğunluğu Avrupalı havayolu kuruluşlarının en üst düzey yöneticilerinin önünde sergiledikleri tutum, davranışları ve sözleri deve kesilmesi olayıyla tam bir tezat oluşturdu. Devenin adak olarak belirlenmesinde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Atatürk Havaalanı’nda Türk Hava Yolları (THY) görevlileri tarafından deve kesilmesini “densizlik” olarak nitelendirdi. Yıldırım, THY’nin 75 yıllık, tarihi ve milli bayrak taşıyıcı bir kurum olduğunu anımsatarak, olayın onaylanacak bir yanı olmadığını vurguladı.Yıldırım, şöyle konuştu: “Orada aklıevvel bir arkadaşın yaptığı hatayı koca bir kuruma, camiaya mal etmek yanlıştır. Gerekli talimatlar verildi ve bu arkadaş açığa alındı. Soruşturma devam ediyor. Türk Hava Yolları’nda bazıları, herhalde Kurban Bayramı’na erken girdi. Öyle anlaşılıyor. Deve kesmek marifet değil. Şirketin görevini en iyi şekilde yapması ve vatandaşın şikâyetini kesmesi ondan daha önemlidir. Onun için, bir tane yapılan densizlikle, iki tane yapılan densizlikle koca bir asırlık kurumu aynı görmek, çok insaflı bir şey değildir. Kaldı ki gereği de yapılmıştır.’’ Yıldırım, başka bir soru üzerine, söz konusu olayın teknik kısımda meydana geldiğini, inceleme sonucunda olayın ortaya çıkacağını ve sorumlunun belirleneceğini ifade etti. Cemaatleşme Süreci ve Cumhurbaşkanlığı gelledi. Dolayısıyla ortam, geriye gidişe uygun niteliğini sürdürdü. ??? 2) 1950 yılından sonra ivme kazanan, kırsal alanlardan kentlere göç, gecekondulaşma olgusunu yarattı. Kentlerde yaşayan, feodal kültürden tam anlamıyla kopamamış ama kentlileşmeyi de gerçekleştirememiş, endüstri kültürüne eklemlenememiş büyük bir nüfus ortaya çıktı. ??? 3) Kentle, endüstri kültürüyle bütünleşememiş gecekondu nüfusunun sorunlarını çözecek olan, bu nüfusu ulusal bütünlük içinde ele alarak onlara sosyal güvenlik, eğitim, sağlık, konut gibi hizmetleri sağlaması gereken ve fırsat eşitliğini gerçekleştirmesi beklenen Sosyal Refah Devleti, Küreselleşme aşamasında tüm dünyada terk edilirken, Türkiye’de de zayıflatıldı. İnsanlar “gayri resmi örgütlerin” (günümüzde cemaatlerin ve tarikatların) eline bırakıldı. ??? 4) Çok partili düzende, demokrasinin altını oyan dinci akımlar, laiklik karşıtı oluşumlar, (kısacası tarikatlar ve cemaatler) demagojik nitelikli, popülizme dayalı, halk dalkavukluğu yapan bir oy avcılığı anlayışı içinde desteklendi, güçlendirildi. Günümüzde iktidara da getirildi. ??? 5) ABD, Büyük Ortadoğu Projesi bağlamındaki “Ilımlı İslam Devleti” modeli ile, AB, kendisine ve çıkarlarına karşı oluşan ulusal direnişi kırmak için, din eksenindeki bu cemaatleşmeyi destekledi. ??? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu sürecin bir temsilcisi ve bugünkü siyasal lideri olduğu için, kendisi veya işaret edeceği bir kişi Cumhurbaşkanı olmamalıdır; yoksa bu süreç Cumhuriyetin, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti özelliklerini çökertecektir. C 5 THY’DE AKP’Lİ YILLAR ? Kadrolaşma olaylarının yaşandığı dönemde 2006 yaz başında rötar ve iptaller doruk noktaya ulaştı. İşi bilmeyen personelden kaynaklanan uygulamalar rötara neden oldu. ? Erkek kabin memurlarının sayıları görülmemiş bir şekilde artış gösterdi. Bazı kabin memurları içki servisi yapmadığı için yolcularla tartışmalar yaşandı. Fethullah Gülen’in okulu olan noktalara yolcu oranı düşük bile olsa Yemen’de Sana ve Müslüman Afrika ülkeleri gibi yeni güzergâhlar oluşturuldu. Bu noktaya uçan uçaklar çoğu zaman 1015 yolcuyla uçtu. ? Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu’ndan mezunlar varken, imam hatip kökenli lise mezunu çok kişiye harekâtçı olarak görev verildi. ? Kombassan’ı iflas ettiren üst düzey bir kişi atandı. ? Atatürk rozeti takan kabin memurlarına sözlü uyarılar yapıldı. ? Bazı THY temsilciliklerinde cuma namazı saatleri telsiz anonslarıyla duyurularak manevi baskı yolu izlendi. ? Ermeni asıllı Türk Vatandaşı S.A’yı yazılı ve sözlü sınavları kazandığı halde 8 ay oyaladıktan sonra kabul etti. ? THY yine benzer bir uygulamada hosteslik sınavlarını kazanan 2 hostes adayını uçuş eğitimlerine çağırmadı. Bu kişilerin Türk vatandaşı olmalarına karşın, kimlik bilgilerindeki din bölümünde “Musevi” yazmasının etkili olduğu görüşü basına yansıdı. ? Atatürk Havalimanı’nda adeta bir sarayı çağrıştıran CIP Salonu’nu hizmete açan THY, Osmanlı dönemine ait figürlerle süslediği ana salonda Atatürk’ün resmine yer vermedi. Gelen tepkiler üzerine, Atatürk’ün posteri, sık kullanılmayan bir odaya asıldı. THY’nin kestiği deve için THY Yönetim Kurulu Başkanı Karlıtekin ve Genel Müdür Kotil’den izin alınmış. Karlıtekın ve Kotil’in “olumlu görüş” belirtmelerine karşın bu olayda adlarının yer almaması da işin “planlı ve programlı” yürütüldüğünü akıllara getirdi. Deve kesilmesi olayına sıcak bakan ve işin resmiyete dökülmesinden çekinen ve adlarının bu işte yer almasını istemeyen Yönetim Kurulu Başkanı Karlıtekin ve Genel Müdür Kotil, Uçak Bakım Başkanı Şükrü Can’ı bu işle adeta dolaylı olarak görevlendirdiler. Adak devenin kesilmesi sürecini başlatan ve işlemi tamamlayan kişi olarak gözüken Şükrü Can ise THY’nin ivedi bir kararıyla görevinden alındı. THY tarafından basına geçilen görevden alınma yazısında olayla ilgili olarak yapılan kısa açıklamada şöyle denildi: “Son RJ 100 uçağının geri tesliminin belirlenen süreden önce tamamlanması sebebiyle THY Teknik AŞ çalışanları kendi inisiyatifleriyle, kendi aralarında para toplayarak adak kurbanı kesmişlerdir. Konuyla ilgili ayrıntılı inceleme başlatılmış olup, inceleme sonuçlanıncaya kadar Uçak Bakım Başkanı Şükrü Can görevden alınarak genel müdür emrine çekilmiştir.” THY’den yapılan yazılı açıklamada kesilen devenin parasının çalışanlar arasında toplanarak ödendiği bildirilirken, bu paranın THY yönetiminin bilgisi dahilinde Şükrü Can tarafından ödendiği öne sürüldü. Olaydan çok kısa bir süre sonra THY’nin açıklamasını yalanlayan bir fatura ortaya çıktı. Alıcı olarak THY’nin adının yer aldığı deve satış faturasının düzenleyicisi bölümünde ise “Küçükoğlu İnşaat Petrol Ürünleri Tekstil Tic. Limited Şirketi’ne ait bilgiler yer aldı. THY’ye düzenlenen faturada 735 kilogram ağırlığındaki deve için ödenen paranın 5 bin 10 YTL olduğu bilgisine ulaşıldı. ürkiye toplumdan topluluğa, cemiyetten cemaate, ulusaldan yerele, vatandaşlıktan müritliğe doğru, tarihin akışına, insanoğlunun uygarlaşmasına ve özgürleşmesine ters bir süreç yaşıyor. ??? Bu garip oluşumun ardındaki belirleyici öğeleri soğukkanlı bir biçimde çözümlemezsek, olayı anlamamız ve tabii sorunu çözmemiz olanaklı olmaz. Tarihsel ve evrensel planda baktığımızda bu sürecin ardındaki öğeleri beş ana grupta toplamamız olanaklı görünüyor: 1) Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminden gelen, Atatürk Devrimlerinin yeterince özümlenmemiş olmasından kaynaklanan özel öğeler. 2) Çok partili dönemin plansız değişme ve gelişmelerinin yol açtığı düzensiz kentleşme. (kentlileşme değil.) 3) Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra başlayan Küreselleşme döneminde Batı Dünyası’nın Sosyal Refah Devleti anlayışını terk etmesi ve Türkiye’nin de bu akımdan etkilenmesi. 4) Çok partili düzenin, sahte bir demokrasi şemsiyesi altında dinci akımların güçlenmesine ortam hazırlaması. 5) ABD ve AB ’nin Türkiye’deki bu oluşumu desteklemesi. ??? 1) Türkiye Cumhuriyeti, endüstrileşmeyi kaçıran Osmanlı İmparatorluğu’nun işgal edilmesi üzerine verilen bir Kurtuluş Savaşı ile kurulduğu için, bireyi özgürleştiren, toplumu çağdaşlaştıran süreçleri doğal biçimde yaşamadı; Atatürk Devrimleri ile bu süreçleri hızlı bir biçimde özümlemeye çalıştı. Toplum, endüstrileşmenin meyvelerini toplayamadan, Atatürk Devrimleri tam anlamıyla özümlenemeden geçilen çok partili rejim, bu kültürel, hukuksal ve siyasal atılımın toplumsal ve ekonomik sonuçlarının feodal toplumu tam anlamıyla tasfiye etmesini en T ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org . İMAMLIK TESTİYLE PERSONEL SEÇİMİ HY’nin, kokpit ve kabin ekibi seçimlerinde kullandığı Minnesota T Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI) testinin, VIP ve CIP Salonları’nda görev yapacak personelin seçimi için çalışanlara uygulanması büyük tepkiye yol açtı. Testte, “kıyamet gününe inanıyorum’’, “ahirete inanırım’’, “birçok kimseden daha çok dindarımdır’’, “namazımı hemen hemen muntazaman kılarım’’, “kendi cinsinden olanları oldukça çekici bulurum’’, “mastürbasyonda kendi cinsimle ilgili hayal beni tahrik eder’’ şeklinde dini ağırlıklı ve özel hayatı kapsayan sorular dikkat çekiyor. Çalışanlar, uygulamayı “fişleme’’ olarak değerlendirdi. THY yönetimi ise soruların tepki görmesi üzerine, ikinci bir grup için uygulanacak testi iptal etti. THY çalışanlarına 566 soru yöneltilerek karşılık olarak “doğru (D)’’ veya “yanlış (Y)’’ yazılması, sorunun kişinin durumuna uymaması halinde yanıt bölümünün boş bırakılması istendi. THY Basın Müşavirliği yetkilileri ise testin uluslararası standartlarda bir kişilik envanteri olduğunu söyledi. Sorulardan birkaç örnek şöyle: “Gençliğimde bir devre ufak tefek şeyler çaldım. Hocaların dua okuyup üflemesi hastalığı iyileştirir. Cinsel konularda sıkıntım var.” . . AMAÇLARI THY’DE KADROLAŞMAK Ali Genç, kadrolaşma iddialarını şöyle yanıtladı: “THY verimliliğin arttırılması, fiyat rekabetinin sürdürülebilmesi, işletmenin yaşatılabilmesi için personel değişikliğine gidiyor. Zorunluluk yok. Ayrıca emekliliğe ayrılacak bayan personel sayısı sadece 43.’’ Havaİş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin, zorunlu emekliliğin yasal olmadığını ve bunun AKP kadrolaşmasının sonucu olduğunu söyledi. Emekli edileceklerin yaş ortalamasının 43 olduğunu ifade eden Ayçin, “Uçuş görevlilerinin emeklilik yaş sınırının 50 olmasına rağmen emekli edilenler arasında 40’lı yaşlarda olanlar bile var’’ diye konuştu. HY yönetimi “verimliliğin artırılması ve fiyat rekabeti’’ gerekçeleriyle 355 çalışanı emekliye sevk etti. Zorunlu emeklilikle karşı karşıya kalan çalışanlardan henüz 40’lı yaşlarda olanlar da bulunuyor. Emeklilik listesinde teknik personel, yolcu hizmetleri çalışanları ile uçak teknisyenlerinin yanı sıra 44 “kabin amiri’’ ve 11 uçuş hareket uzmanı da bulunuyor. Kabin amirlerinin çoğu deneyimli görevlilerden oluşuyor. Kurumun basın danışmanlığı, görevde 25 yılını dolduran personelin emekli edilmesinin şirket politikası olduğunu söyledi. Zorunlu emekliliğin olmadığını ileri süren kurumun basın danışmanı T TRT’den Avar’a inceleme İsveç Büyükelçiliği’nin “Sınırlar Arasında” isimli programda yapılan eleştirilerle ilgili olarak rahatsızlığını iletmesinin adından TRT programı incelemeye aldı. Eski genel müdür Yener, “TRT artık yaptığı programın arkasında bile duramıyor” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT’de yayımlanan, Banu Avar’ın hazırlayıp sunduğu “Sınırlar Arasında” adlı programın Nobel Edebiyat Ödülü ve İsveç’le ilgili bölümü krize neden oldu. İsveç’in Ankara Büyükelçiliği’nin Dışişleri’ni arayarak üzüntüsünü iletmesinin ardından TRT programı incelemeye aldı. İnceleme sonucunda iddiaların doğruluğu kanıtlanırsa soruşturma açılabileceği ve programın yayından kaldırılabileceği öğrenildi. Programda, Orhan Pamuk’un kendi kimliğini reddettiği için bu ödülü aldığı ifadesine yer verildiği belirtilmişti. Ayrıca, programda, Nobel ödülünün Amerika’nın kültür emperyalizmine hizmet amacıyla verildiği, İsveç’in Laponlar ve Çingenelere soykırım uyguladığı, bu ülkede basın özgürlüğü bulunmadığı, ırkçılığın had safhada olduğu gibi ifadelere de yer verildiği belirtilmişti. Eski TRT Genel Müdürü Yücel Yener, TRT’yi hiçbir kurumun yönlendiremeyeceğini belirterek Dışişleri Bakanlığı’nın müdahalesini eleştirdi. Yener, “Biz geçmişte şeriat, tarikat, Kıbrıs gibi, gündemde olan konuları yorumlardık ve TRT’nin resmi sesi olarak duyururduk. Ama bugünkü TRT yaptığı programın arkasında bile duramıyor. TRT özerk bir kurumdur, Dışişleri de dahil olmak üzere hiçbir kurum yayınlarına karışamaz” dedi. AKP’nin TRT’yi “kişiliksiz bir yayın kurumu haline getirmeye çalıştığını” belirten Yener, “Gerçekten rezalet. TRT geçmişe özlem televizyonu oldu. Osmanlı ve Arap kültürü yansıtılıyor. En son havaalanında deve kesen adam da Arap kültürüyle yetişmiş. Sonuç olarak AKP’nin zihniyeti, TRT’ye de THY’ye de yansıyor” diye konuştu. ir emekli asker, “Eşi başını açsın, Köşk’te güle güle otursun” diye buyurunca, AKP lideri Erdoğan, siyasi söyleminde “haremimize kadar girdiler” noktasına geldi. Başbakan sabrının sonuna gelindiğini de ima etti. Sabır? Ne için? Ne yapacak? Yani ne demek istiyor? Ben söyleyeyim: Başbakan bu faizci, devlet düzenine dini monte etmeye direnen bu düzene sabrediyor. İslami söylemi politikanın başına tam oturtunca, o zaman erecek, başı göğe değecek, bu laik düzeni yöneterek işlediği günahları affettirecek. O zamana kadar sabır! Hem de acil dört bölümlük bir sabır. Birinci Ayak, ilköğretim öncesi, ilköğretim ve lise eğitimöğretimi. Kuran kurslarına tam serbestiyet ile orta ve lise öğretimini dinselleştirme faaliyeti. Burada tam gaz gidiyorlar. Biyoloji öğretmenleri bile evrime inanmıyor, önemli bir çoğunluğu. Milli Eğitim Bakanı’nın dört yıldır ana meselelerinden biri, imam hatip meslek liselerine üniversitelerin doğrudan yolunu açmak... Milli Eğitim Şurası’nı alet etme yüksek becerisini gösterdi! Bakan, şuradaki tavrını, bilimsel raporları dışlamasını vb. görünce, nasıl bir bilim adamı olarak üniversitede barınmış, diye düşünebilirsiniz, ama üniversitede böyleleri epey. Son olarak, karısıyla kendini şeyh ilan eden “akademisyenleri” görmedik mi? Üniversitele B CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Dört Bölümlük Sabır yatta kurma, kuruluşunu engelle, bekle politikasını yürürlüğe koy... Neden? Çünkü kurucu rektörleri AKP atamadı! Üçüncü Ayak, yargı. Adalet. Bunu nasıl halledecekler, henüz tam bilemiyorlar. Ama zaman içinde alıştıra alıştıra, ataya ataya, kendilerine bağlı bir uşak yargı ekibi yarata yarata, bütün eylemlerini aklayacak, soruşturmayacak bir yargı yaratabileceklerini düşünüyorlar. Şüphesiz burada Erdoğan, Hazreti Eyüp sabrına güveniyordur! Dördüncü Ayak, Cumhurbaşkanlığı. Şimdi seçimler nedeniyle birinci ayak oldu! Erdoğan Köşk’e oturunca tam bir (dinsel) siyaset birliği sağlayacak. Hükümetin başında Gül, Meclis’te Arınç, ohhh kekâ! Gelsin, trink trink yasalar, paralar, kadrolar; yağmaların, Ali Dibo olaylarının en büyükleri... Cumhurbaşkanlığı çok önemli! İstedikleri her noktaya istedikleri atamaları yapabilecekler, itirazlar kesilecek. YÖK, yüksek yargı.. Üçlü kararname gerektiren hemen her yer! AKP’le rimizde daha ne çok son peygamberler, şeyhler vardır, hele akademik kuralları bir kenara bırakın ve görün! ??? İkinci Ayak üniversitelerin kendisi. Bilimsel akademik sistemi ele geçiremediler, yıkamadılar. AKP’leşen liberalsolcu kılıklı bazıları, YÖK’ün varlığını bahane ederek, üniversitelerde bilimsel özgürlük olmadığı kanaatinde ve AKP’ye, “bu faşist YÖK düzenini yıkacağı ve demokrasi getireceği” düşüncesiyle destek veriyor! YÖK ve üniversitelerin büyük yönetim sorunları var. Ama üniversiteler bir kez AKP’leşince, bilimin tam cenaze törenini kılarız artık. AKP, başından beri üniversiteleri ele geçirmeyi hedef olarak koydu. Çünkü Erdoğan, dinsel kadrolarını buradan yetiştirecek ve ülke çapında yayacak. Bu zamana kadar, Erdoğan sabır çekiyor! Yeni kurulan üniversitelere, rektörlerini YÖK atadığı için, ancak cep harçlığı sayılabilecek kadar bütçe verdi! Üniversiteleri kâğıt üzerinde kur. Ama fiili şecek, dinselleşecek... Takıntısız, istedikleri bütün yasaları geçirme şansı bulacaklar. Cumhurbaşkanlığı, planlanan, düşünülen, sabredilen, Büyük Dönüşüm’ün tahrik noktası! Bu nedenle Erdoğan’ın Hz. Eyüp’ten bile yüksek bir sabır göstereceğini; ağzını, dilini, elini kolunu, hatta gözünü kulağını bile bağlayacağını düşünmek gerek! Erdoğan’ın “haremimize kadar girdiler” diyecek kadar “sabır göstermek zorunda kaldığı” söyleminin arkasındaki saklı şifreler, bunlar. ??? Gelelim, hesaba almadığımız Beşinci Ayak’a... Eh, AKP’leşen liberalsolcu takımı da yazılarıyla, dışarıdaki destekleriyle sopalayarak, Ordu’yu adam ederler artık! Zaten Başbakan, “Orduyu ehlileştirme” işini, bu kutsal ittifaktaki müttefiklerine havale etmiş durumda! Şüphesiz, Ordu’dan büyük bir Altıncı Ayak var: Ülkeyi ayakta tutan Laik Çevre, yani seçmen, işverenden tutun meslek odalarına kadar uzanan, bu ülkenin altına elini ayağını koymuş en geniş kesim! Ordu bile aşılabilir de, bu kitle nasıl aşılacak? AKP’leşen liberalsolcu takımın, bu kesimi de adam edecek bazı düşünceleri vardır herhalde! Pamir’in büyük başarısı İstanbul Haber Servisi Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı ve Acıbadem Sağlık Grubu Beyin Cerrahisi Departman sorumlusu Prof. Dr. Necmettin Pamir, ABD’de 68 yıl önce kurulan ve yalnızca 100 aktif üyesi bulunan “Amerikan Beyin Cerrahisi Akademisi (The American Academy Of Neurological Surgery)’’ üyeliğine seçildi. Pamir, Prof. Dr. Gazi Yaşargil’den sonra Akademi üyeliğine seçilen 2’nci Türk oldu. Acıbadem Sağlık Grubu’ndan yapılan açıklamada, bu topluluğa uluslararası üyelerin nadir olarak alındığı vurgulandı. Açıklamada, Pamir’in de üyeliğe kabulüyle ilgili “Amerikan Beyin Cerrahisi Akademisi’nde üyelerin 12’si farklı uluslardan seçilen üyelerden oluşuyordu. Ben 13. uluslararası üye olarak Türkiye’den seçildim. Ülkem adına çok gururluyum ve mutluyum’’ dediği belirtildi. obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle