08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 AB’den genişlemeye fren Türkiye’nin müzakere sürecinin 8 başlıkta resmen askıya alındığı AB liderleri zirvesinde, aday ülkelerin işi iyice zorlaştırılırken liderler ‘Birliğin kapıları açık’ diye konuştu Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL AB’nin Türkiye ile müzakereleri 8 başlıkta askıya alma kararını onaylayan AB liderleri, genişleme sürecinde hazmetme kapasitesinin göz önüne alınması konusunda görüş birliğine vardılar. Brüksel’de AB doruğu çerçevesinde bir araya gelen devlet ve hükümet başkanlarının ana gündem maddesini AB’nin genişleme stratejisi oluşturdu. AB’nin bundan sonraki genişlemesinde birliğin hazmetme kapasitesinin dikkate alınması gerektiği yönünde uzlaşı sağlayan liderler, katılım sürecinin “katı koşulluluk” ilkesi çerçevesinde yürütülmesi konusunda karara vardılar. Bildirgede ayrıca AB’nin müzakereler tamamlanana kadar aday ülkenin katılımına yönelik net tarihler vermekten kaçınacağı ifade edildi. Genişleme stratejisine geniş yer verilen AB doruk sonuç bildirgesinde “Katılım sürecine yönelik son dönemde getirilmiş kurallar müzakerelerin her aşamasında katı koşulluluğu sağlayacaktır” ifadesi bulunuyor. AB’nin “sağlamlaştırma, koşulluluk ve iletişimden” oluşan genişleme stratejisine, birliğin yeni üyeleri hazmetme kapasitesinin eklenmesiyle genişleme konusunda yeni bir görüş birliğine varıldığı ifade ediliyor. Bildirgede “AB’nin genişleme hızının belirlenmesinde birliğin yeni üyeleri hazmetme kapasitesinin dikkate alınması gerektiği” belirtiliyor. AB’nin entegrasyon kapasitesine yöonaylar” ifadesi yer alıyor. Bu karara göre Türkiye’nin müzakereleri 8 başlıkta askıya alınırken diğer başlıkların kapanmaması öngörülüyor. Karara göre komisyon, Türkiye’nin ek protokole yönelik yükümlülüklerini 2007, 2008 ve 2009 yıllarında değerlendirecek. C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 22 ARALIK 2006 CUMA ‘Kartaca’yı Yıkınız!’ Güvenilir kalemlerin yazdığına göre, özellikle Güneydoğu’da örneğin Diyarbakır’da, “yoksulluk sınırını bırakınız, açlık sınırında yaşayan yüz binler var”. Onlara hastane, ilaç, gıda yardımlarını yapan da, başta Hizbullah! Düşünebiliyor musunuz? Türkiye’de bir baştan bir başa, yalan ve talan yaşanıyor. Kalkınma felsefesi adına da, “yeni liberalizm”; yani sahtekârlığı ortaya çıkmış bir liberalizm! AKP’nin heybesinde, kala kala, türban, imam hatipler ve Kuran kursları kaldı! Bütün bu olan bitenlerin bir sonucu da şu: AKP, Cumhuriyetin önde gelen kurumlarından kopmuş halde; Cumhurbaşkanı’ndan, büyük yargı merkezlerinden, Yargıtay’dan, Danıştay’dan, Anayasa Mahkemesi’nden. Bir de Ordu’dan! Böyle bir ortamda ve olan biten bu iflasta imzası olan Erdoğan, Çankaya’ya da adaylığını koymuştur. Gülmez olur musunuz? ? Eski Roma tarihinde, güneyden, Kuzey Afrika’da Kartaca’dan gelen bir tehdit Roma’nın önüne dikilir. Ünlü Annibal, bir keresinde, İspanya’dan geçip, Alpler’i aşarak Roma’nın önüne çıkar. Bir iki savaşta Roma’yı yener; ancak Roma’yı alıp yerle bir etmez, edemez. Daha da oyalanmayıp güneye iner ve deniz yoluyla Kartaca’ya geçer. Felaket savuşturulmuştur; ne var ki, büyük bir devlet adamı olan Kato, mücadelenin sürdürülmesini savunur ve mecliste verdiği söylevlerini, “Kartaca yıkılmalı!”, “Kartaca’yı yıkınız!” diye bitirmesi ünlüdür. Dediği de olur: Romalılar, gider Kartaca’yı alıp taş üstüne taş kalmamasına, yeryüzünden silerler. Kato, günümüzde Türkiye’de yaşar olsa, söylevlerini size göre nasıl bitirirdi sevgili okurlar? ‘YENİ BİR ÖLÇÜT DEĞİL’ AB doruğu sonrasında basına konuşan Finlandiya Dönem Başkanı Matti Vanhanen, genişleme stratejisi çerçevesinde ele alınan hazmetme kapasitesinin aday ülkeler için yeni bir kriter olmadığını söyledi. “Kapı açık” şeklinde konuşan Vanhanen, aday ülkelerin üyelik gerekliliklerini yerine getirmesinin yanı sıra birliğin hazmetme kapasitesinin de göz önüne alınması gerektiğini ifade etti. AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso ise AB’nin genişleme konusunda “yeni bir görüş birliğine” vardığını söyledi. AB liderlerinin kararının genişlemeye yönelik olumlu bir mesaj verdiğini savunan Barroso, bu noktada Türkiye’ye kapının açık tutulduğunu söyledi. İngiltere Başbakanı Tony Blair ise Türkiye ile müzakerelerin sürmesinin küresel çıkarlar bakımından önemine değinerek “Türkiye’ye kapıyı kapatmamalıyız” dedi. Türkiye’nin müzakerelere yönelik temposunun korunması gerektiğine dikkat çeken Blair, “Bu Türkiye, AB ve bölge için büyük önem taşıyor” dedi. Blair ayrıca Kıbrıs konusunda uzun vadeli bir çözüm hedeflediklerini de sözlerine ekledi. Brüksel’deki dorukta Merkel ve Chirac renkli görüntüler oluşturdu. nelik olarak “aday ülkelerin hazır, üyelik yükümlülüklerini yerine getirmiş ve birliğin etkin bir biçimde işlemesi ve gelişmesi gerektiğinin” ifade edildiği belgede genişleme konusunda Avrupa halkının desteğinin alınması gerektiğine işaret ediliyor. İRLİK SÖZLERİNIİ TUTACAKTIR’ Bildirgede aday ülkelerin müzakere süreçlerine “siyasi ve ekonomik diyaloglardan elde edilen sonuçların” ekleneceği söyleniyor. Fransa’nın talepleri sonucu aday ülkelerin katılım süreçlerine yönelik olarak komisyonun etki raporları hazırlayacağının belirtildiği bildirgede ayrıca “AB, genişleme sürecindeki ülkelere yönelik sözlerini tutacaktır” ifadesi yer alıyor. Bildirgede genişlemenin Avrupa için “bir başarı öyküsü” olduğuna yönelik ifadeler yer alıyor. AB doruk sonuç bildirgesinde Türkiye’ye yönelik paragrafta, “AB Konseyi 11 Aralık’ta Dışişleri Bakanları Konseyi’nin Türkiye’ye yönelik aldığı kararı ‘B Türkiye Avrupa’nın metresi Dış Haberler Servisi İngiliz basınında Türkiye’nin AB ile ilişkilerine dair haberler ve değerlendirmeler yer almaya devam ediyor. Değerlendirmeler arasında, Türkiye’nin yakın dönemde üye olamayacağı öngörüsünden son gelişmelerin yabancı yatırımları etkilemeyeceği saptamasına kadar bir dizi tahmin yer aldı. Guardian gazetesinde Türkiye için “Avrupa’nın metresi” benzetmesi yapıldı. Guardian gazetesinde Geoffrey Wheatcroft imzasıyla yayımlanan makalede Türkiye’nin görünür gelecekte AB üyesi olamayacağı ve bunun en önemli nedeninin de coğrafi koşullar olduğu görüşü dile getirildi. Wheatcroft, Türkiye’nin birliğe hiçbir zaman üye olmayacağını söylemediğini ama üyeliğin görünür ge İngiliz gazetesi Guardian’da, Türkiye’nin görünür bir gelecekte AB üyesi olamayacağı tahmininde bulunuldu. Yazıda, bir Fransız diplomatın yaptığı benzetme hatırlatılarak, “Avrupa ne metresini kaybetmeyi ne de onunla evlenmeyi istiyor” ifadesi kullanıldı. lecekte gerçekleşmeyeceğini vurguladı. “İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, ‘Türkiye’nin Avrupa’nın parçası olduğuna şüphe yok’ diyor. Ancak Fransız bir siyasetçi başka bir görüş getirdi, ‘Gerçekten Irak sınırlarına uzanan bir Avrupa’ya sahip olabi lir miyiz?’ diye sordu. Çok sayıda sıradan Avrupalı bu sorunun yanıtını, kendilerini yönetenlerden daha iyi biliyor gibi görünüyor” diye yazan Wheatcroft’a göre bunun temel nedeni kültürel, ekonomik ya da dinsel nedenlerden çok coğrafi koşullar. Wheatcroft yazısında Türkiye’nin hiçbir zaman çalmayan kilise çanlarını beklediğini belirterek bir Fransız diplomatın Türkiye için yaptığı benzetmeyi şu sözlerle anımsattı: “Avrupa ne metresini kaybetmeyi ne de onunla evlenmeyi isteyen bir adama benziyor.” Times’taki haberdeyse, yatırım bankası Morgan Stanley’in uzmanlarından Serhan Çevik’in de görüşlerine yer verilerek, AB’yle müzakerelerin sekiz başlıkta askıya alınmasının, Türkiye’ye yabancı yatırımı yavaşlatmadığı belirtiliyor. vrupa Birliği’nden (AB) çıkan son kararlar ortada. Türkiye lehine bir belirti yok, olacağı da yok. Ülkemize üstten bakan bir tavır! Bizim yanlışlarımız yok mu? Yığınla! En başta olanı da, daha baştan beri, teslimiyetçi bir tavırla, daha doğrusu bir ruhla, AB’nin yetkililerinin önünde iki büklüm beklemek. Kurtlar sofrasının karşısında niçin böyle başı eğik kalmak? Nedendir bu yazgısına razı olmak? Batı’ya karşı bir bağımsızlık savaşı vererek Cumhuriyeti kurmuştuk. Öyle olduğu için de, Lozan’da tartışma masasına başı dik oturmuştuk. Ve öyle olduğu içindir ki, o masadan zaferle kalktık. Tarihin felsefesi ve yasası budur! Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AKP) ise, bu ruhun bir örneği görülmedi. AB’nin şu son kararları, Türkiye’ye karşı gösterilen bir “istiskal” değil de nedir? Hükümette “izzeti nefis” denen duygudan bir dirhem olsa, Karadenizli Temel’in o anlamlı “Sen beni tanımaysun, ben seni hiç tanımayrum” sözü gibi, kapıyı çarpar çekip giderdi. Büyük yankıları da olurdu... Oysa ne bir ses, ne bir nefes! Üstelik, “Biz devam edeceğiz” diyor. Ama kiminle? Niçin? Gerçek odur ki, AKP, bütün sermayesini tüketmiş bir haldedir. 2002’de seçime giderken, halka “AB’ye gireceğiz” vaadini de vermişti. İşte vaadinden kalan! Kitleler “iş ve aş” da bekliyordu. İşsizler ordusu daha da kabardı. Öyle oldu, çünkü, “üretim toplumu” yerine, “tüketim toplumu” öne çıkarıldı. Dışardan sermayeye dayanan bir kalkınma. İçi boş bir “büyüme” masalı anlatıldı topluma. Dışarıya borçlar da dehşet verici bir yekundadır. A 68’liler Arınç’a dava açıyor TBMM Başkanı’nın “Onlar ideolojik kavga, para ve kadınla elde edildiler” sözlerine tepki gösteren Targan, “Sözlerini aynen iade ediyoruz” dedi. İstanbul Haber Servisi 68’liler Birliği Vakfı, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın 68 kuşağına yönelik, “Onlar ideolojik kavga, para ve kadınla elde edildiler” sözlerine karşı hakaret davası açıyor. Arınç’ın, 17. Milli Eğitim Şurası sonrası şura üyeleri ile bir araya geldiği yemekte yaptığı konuşmada 68 kuşağına ilişkin sözlerine tepki gösteren 68’liler, Sultanahmet Adliyesi önünde toplanarak konuya ilişkin basın açıklaması yaptılar. Daha sonra da Arınç hakkında hakaret davası açılması talebiyle dilekçelerini savcılığa verdiler. Adliye önünde açıklama yapan 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Targan, 68’lilerin, dava sürecinin sonuna dek izleyicisi olacağını belirterek, Arınç’ın sözlerinin, yaşamlarını emperyalizme, faşizme ve her türlü gericiliğe karşı savaşıma adamış bu kuşağa haksız ve ağır bir saldırı olduğunu söyledi. “Arınç’ın sözlerini kendisine iade ediyoruz” diyen Targan, şöyle konuştu: “Sayın Arınç, 68 kuşağını herhalde kendi toplumsal tabanıyla karıştırıyor. 68’lilerin neyle, nasıl, kime karşı ve hangi koşullarda savaşım verdiklerinin hükmünü tarih son derece açık bir biçimde vermiştir. Hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde onlar, tam bağımsız, gerçekten demokratik ve laik bir Türkiye özlemi için savaşım vermişlerdir. O kuşak ve onların mücadele azmi ile heyecanı bugün de yaşanıyor olsaydı, Sayın Arınç’ın TBMM Başkanı olması şöyle dursun, bir köy camisine imamlık yapıp yapamayacağı bile tartışılırdı.” Çalışlar beraat etti İstanbul Haber Servisi Gazeteciyazar İpek Çalışlar, “Latife Hanım” kitabının gazetede yapılan tanıtımında, Atatürk’ün manevi şahsiyetine basın yoluyla hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davadan beraat etti. Çalışlar ile Hürriyet Gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Necdet Tatlıcan’ın Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Yasa’nın 1. ve 2. maddeleri uyarınca 1.5 ile 4.5’er yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırılmaları istemiyle yargılandıkları dava karara bağlandı. Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada ifade veren İpek Çalışlar, kitabının Atatürk’ün eşinin 75 yıllık yaşamını, belgelere ve tanıklıklara dayanarak anlatan 520 sayfalık bir biyografi olduğunu belirtti. “Latife Hanım’ın yaşamını anlatan bir kitap, Atatürk’e hakaret ya da alenen sövmek kastıyla yazılmış olabilir mi? Tabii ki hayır” diyen Çalışlar, savcının Topal Osman olayı ile ilgili gün yüzüne çıkmamış bir anlatımı dava konusu yaptığını, Atatürk’e korkak dediğini ileri sürdüğünü kaydetti. Okurlarının, Latife Hanım’ın karanlıkta bırakılmış yaşamının ortaya çıkarılmasını memnuniyetle karşıladıklarını, yazarın ise hapisle yargılanmasını anlayamadıklarını kaydeden Çalışlar, Topal Osman olayı nı tarihçilerin aydınlatabileceğini, yargının ise tarihi olayları aydınlatmak, değerlendirmeleri yargılamak gibi bir görevi olduğunu düşünmediğini ifade ederek beraatını istedi. Esas hakkındaki görüşünü açıklayan cumhuriyet savcısı Mehmet Şahin de, kitapta, Atatürk’ün Latife Hanım’ın feminist davranışlarına karşı tavırlarının ifade edildiğini, eser bir bütün olarak incelendiğinde Atatürk’ün çağdaş Türk kadınına yaklaşım tarzının ön plana çıkarıldığını kaydetti. Mahkeme yargıcı Muhterem Bulut, Çalışlar’ın üzerine atılı, Atatürk’ün hatırasına basın yoluyla hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığını belirterek beraatına karar verdi. Diğer sanık Necdet Tatlıcan da beraat etti. Çalışlar’a destek olmak için adliyeye gelen gazetemiz yazarları (eşi) Oral Çalışlar ve Hikmet Çetinkaya ile gazeteci Nadire Mater, Hasan Cemal aynı mahkemede duruşması olan yazar Ahmet Altan da oturumu izledi. nsan Hakları Derneği’nin “İnsan Hakları Haftası” çerçevesinde düzenlediği bir dizi toplantıdan birisi de “Kürt Sorununa Çözüm”dü. Ben de konuşmacılarından birisiydim. Kürt Sorununa Çözüm sorusuna aklımca cevap aramaya çalıştım. Biz bu konuyu konuşurken Diyarbakır’dan DTP önderliğinde bir kitle Ankara’ya doğru yola çıkmıştı. Onlar da bu sorunun “barışçı çözümü”nü istediklerini söylüyorlardı. ??? Kürt sorunu üzerine çok konuşmuş, çok yazmış, çok dolaşmış, çok araştırmış kişilerden birisiyim. Tam 36 yıl önce Türkiye İşçi Partisi’nin İçel delegesi olarak katıldığım kurultayda “Kürt Sorununa Çözüm Önerileri” başlıklı bir bildirge kabul edilmişti. Behice Boran’ın lideri olduğu Türkiye İşçi Partisi, 12 Mart 1971 askeri müdahalesi döneminde bu bildirge nedeniyle kapatıldı, mahkum edildi. O zaman da Kürt sorununa çözüm arıyorduk, bugün de arıyoruz. Birileri böyle bir sorun olmadığını hâlâ söylüyorlar. Belki de yoktur, bizler hayal görüyoruz. Neyse işin bu yanı o kadar önemli değil benim için. Bu sorunu giderek içeride çözme gücümüzü ve olanaklarımızı yitirdiğimiz gibi bir izlenim içindeyim. ??? Kürt sorununa yöntem olarak iki tür çözüm olduğu söylenebilir. Birisi sivil çözüm, diğeri askeri çözüm. Sivil çözüm si İ SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Kürt Sorununa Çözüm Mümkün mü!!! sorunu. Türkiye’nin demokratikleşmesiyle çok yakından bağlantılı. Avrupa Birliği süreci önemli bir olanak. AB ölçüleri, Kürtlerin de demokratik haklarını kullanabilecekleri bir ortam yaratabilir. Kürt sorununu silahlı düzlemde tutmak, AB sürecini de yaralıyor ve olumsuz yönde etkiliyor. Şemdinli olayındaki “derin devlet” hangi ortamdan cesaret alarak bu eylemlere girişebildi? PKK’nin mayın ve bombalama eylemleri, şehirlerde sivil insanları hedef alan terör, devlet içindeki “şahin” eğilime elverişli bir ortam sağlamıyor mu? Karşılıklı tırmanan şiddet potansiyeli, Türkiye’nin demokratikleşmesini, AB sürecini zaafa uğratıyor. Sivil çözüm arayışlarını ise inandırıcı olmaktan uzaklaştırıyor. ??? Sorunu askeri düzlemde tutma eğilimi, başından beri söylediğim gibi sivilleri bertaraf ediyor. ABD’nin Irak’ı işgaliyle başlayan yeni dönemde ABD, Kürt sorununun daha da fazla içine girmiş oldu. villerin hâkim olduğu, şiddetten arındırılmış bir ortamda söz konusu olabilir. Şu anda böyle bir olanağa sahip olduğumuz söylenebilir mi? PKK “ateşkes” ilan ettiğini söylüyor. Bir süre sonra yeniden silahlı eylemlere başlayabileceği tehdidini de elden bırakmıyor. Bunu yaparken “sivil ve barışçı bir çözüm”den yana olduğunu da iddia ediyor. Silahların tehdidi altında sivil bir çözüm olabilir mi? Belki olabilir, ancak bunu siviller yapamaz, elinde silah olanlar yapabilir. Nitekim, siviller bu konuda devamlı silahlı olanların ne yapacağına bakıyorlar. Sivillerin çözüm konusunda bir şey yapabilmesi için silahların kesinlikle susması gerekiyor. PKK’nin “ateşkes” yaptığını söylemesi bile konunun hâlâ bir askeri mesele olduğunun kanıtı. Silahları susturuyor, sivillerin harekete geçmesini istiyor, bu arada sivilleri de silahlı eylem baskısıyla tehdit ediyor. ??? Kürt sorunu, bir haklar ve özgürlükler Çünkü Kuzey Irak’taki özerk Kürt varlığının nasıl gelişeceği, ABD’nin bölgedeki tercihleriyle çok yakından bağlantılı. Bölgenin en etkili ve kuvvetli silahlı gücü, işgalci ABD ordusu. Konu askeri düzlemde kaldıkça ABD’nin soruna daha fazla nüfuz etme koşulları da ortaya çıkıyor. Kürt sorunu Kuzey Irak’taki yeni durumla yeni boyutlar kazandı. Kuzey Irak’ta Kürtlerin meclisi, askerleri, bankaları, üniversiteleri yerleşik bir hale geldi. Irak’ın cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanı Kürtleri temsilen bu koltuklara oturdular. Bölgedeki diğer ülkelerdeki Kürtleri en çok bu süreç etkiliyor. Irak’taki Şiiler İran’la direkt, dolaylı dayanışma içindeler, Sünniler Arap dünyasıyla, Kürtlerin ise bölgede dayanabileceği en etkin devlet Türkiye. Kürtler şimdilik ABD ve İsrail’in desteğini sağladılar. Türkiye önemli. Türkiye’nin de Kuzey Irak’a yönelik yaklaşımını değiştirmesi gerekiyor. Türkmenler daha çok Şii cephesinin parçası, Türkiye’nin onlar üzerinden bir siyaset geliştirmesi akıllıca sayılmaz. Kürtlerin ve Türkiye’nin bölgede daha etkin olabilmesinin yolu işbirliğinden geçiyor. Bunu çözüm olarak değil, ama çözüme giden yolda bir perspektif olarak görmekte yarar bulunuyor. oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Şebi Arus törenleri başladı ‘Medeniyetler ittifakı Mevlana ittifakıdır’ KONYA (ANKA) Mevlana Celaleddin Rumi’nin 733’üncü vuslat gecesi olarak kutlanan Şebi Arus Törenleri başladı. Törenlerin açılışına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katıldı. Erdoğan, yaptığı konuşmada çatışmalara ve medeniyetler ittifakı girişimine değindi. Medeniyetler ittifakı çerçevesinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılacağını belirten Erdoğan, Mevlana’nın felsefesiyle medeniyetler ittifakı girişimi arasında yakın ilişki olduğunu kaydetti. Erdoğan, “Medeniyetler ittifakı aynı zamanda bir Mevlana ittifakıdır” dedi. CHP lideri Baykal, Türkiye’de Taliban’ı değil Mevlana’yı yetiştiren İslamiyet yaşandığını kaydettiği konuşmasında Mevlana’nın evrensel değerine vurgu yaptı. Baykal, Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Şeyh Edebali gibi insanların, Ortaçağ Avrupası karanlık yıllar geçirirken Anadolu’da yaşattıkları aydınlanmayı anlatarak bunu “Anadolu Rönesansı” olarak niteledi. Baykal, konuşmasını Nâzım Hikmet’in Mevlana adlı şiirinden dizeler okuyarak bitirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle