09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 ARALIK 2006 CUMA dizi SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU C ‘Kurgu Bilim’ Adaylık ORKULARLA YÜZLEŞME ANI 11 ürkiye’nin “AB perspektifi”, “kurgu bilim” senaryolarını andıran bir “kurgusiyaset” öyküsüne dönüştü. AB başkentlerini, bu konuda sergiledikleri emsalsiz “yaratıcılık” ve başka hiçbir alanda göstermedikleri örnek “uyum” adına kutlamak lazım. “25’ler... Türkiye’yi (Kıbrıs nedeniyle) cezalandırmak konusunda şayanı hayret biçimde birleştiler!” BBC’nin internet sitesinde birkaç gün önce yer alan bir haber analiz, böyle başlıyor. Son AB zirvesi arifesinde, Batı basınında çıkan yorumlarda yer alan ifadeler üç aşağı, beş yukarı hep aynı: “Ceza”, “tokat”, “çıkmaz”, “araf”... “AB’den Türkiye’ye Kıbrıs Tokadı!” (“International Herald Tribune” 12 Aralık), “Avrupa Türkiye’yi Cezalandırmaya Karar Verdi” (“Le Figaro” 12 Aralık) vs... T mak yerine ‘eşşeklikten kurtulmaya’ karar vermişler!” Durum ne yazık ki bu sevgili okurlar. Türk basınında tabloyu bu açıklıkla yansıtan yazılar, sayılı. Daral getiren basmakalıp “bardağın yarısı boş, yarısı dolu” tesellilerinden geçilmiyor... Neymiş? “Yalnız 8 başlık askıya alınmış!”, “Türkiye gözden çıkarılamamış da, kapı açık kalmış!” “Türkiye akşam yastığa başını koyduğunda... kendi kendine (hatta) hafifçe gülümsemeli, (Brüksel için böylesine ‘vazgeçilmez’ olduğu için) memnun (dahi) olmalıymış!” K ÜRKİYE’Yİ AŞAĞILIYORUZ!’ Daha ileri gidenler de var. İtalyan basınında örneğin, “Türkiye’ye biz apaçık çifte standart uyguluyor ve aşağılıyoruz!” diyordu. “Avrupa’nın tavrı, Türkiye’nin ‘Kopenhag ölçütlerini’ karşılamaktaki eksikliklerine dayandırılsa; bu hadi anlaşılabilir... Ama Kıbrıs! Ortadoğu’daki büyük badire ortadayken, Kıbrıs bahanesiyle Ankara’ya rest çekmenin makul görülebilecek hiçbir siyasi gerekçesi olamaz...” Dışarıdan görünen tablo o kadar açık ve net ki, “Newsweek”, “Türkiye’yi Kim Kaybetti?” sorusunu kapak yaptı. Büyük bir felaket haberi gibi siyah fon üzerine hazırlanan kapakta şöyle bir de alt başlık vardı: “Büyük (Türkiye) stratejisini ağzına gözüne bulaştıran Avrupa, bunun bedelini ödeyecek!” İnsanı hırs basıyor... AB üyeliği falan bir yana, göz göre göre böyle “eşek yerine konmak” ağır bir şey... Mehmet Ali Kışlalı, “Radikal”deki köşesinde “Eşeklikten Kurtulmak ve AB’nin Sonu” yazısında bunu gayet veciz ifade etmişti. Okumayanlara özetliyorum: “Eşekler köyün semercisinden şikâyetçiymiş. Semerler yara açtığı için toplanıp, habire köye daha iyi bir semerci gelmesi için dua ederlermiş. Bu dualar kabul edilir ama o semerci senin, bu semerci benim; durum değişmezmiş. Bakmış olmuyor.. sonunda uyanıp, semerciden medet um ‘T ABD işgalinin ardından ülkedeki arkeolojik alan ve müzeler ciddi tahribata uğradı, çok sayıda eser çalındı Irak’ta yağmalanan insanlık tarihi Dünyadaki müzecilere göre Irak’taki müzelerin yağmalanması, bu alanda II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük hırsızlık. oğolların 1258’de Bağdat’ı yakıp yıkması, İskenderiye Kütüphanesi’nin 5. yüzyılda yakılması gibi, Irak’ın ABD tarafından 2003 yılında işgalinden sonra müzelerin ve arkeolojik alanların yağmalanması insanlık tarihine kara bir sayfa olarak açıldı. Ayaklar altına alınan sadece bir ülkenin kültürü değil, dünya mirasıydı. Mezopotamya’nın kalbini taşıyan bugünkü Irak, binlerce arkeolojik bölgeye sahip bir ülke. Ne yazık ki bunlardan bazılarının üzerine ABD ve İngiliz uçakları bombalar yağdırdı. 2003’te başta Irak Ulusal Müzesi’nde (Bağdat Müzesi) olmak üzere yağmalama sırasında yaşananlar, saldırıları gerçekleştiren insanların profesyonel olmadığını gösteriyordu. M minindeki eserler yağmadan kurtulabilmişti ancak. Bu arada, insan bir yandan soruyor kendisine, Irak’a birkaç kuruş para biriktirmek için ya da “ramboluk” yapmaya giden ABD’li genç askerler Sumer kültüründen, Mezopotamya’nın medeniyetin beşiği olduğundan haberdar mıydı? Geçmişi ancak birkaç yüzyıla dayanan ABD’nin askeri, geçmişi 5 bin yıl öncesine giden insanlık tarihini korumayı kendiliğinden akıl edebilir miydi? SAKLANAN ESERLER ABD’de bile bazı sanat çevreleri de hükümete Irak’taki hastane, okul ve kültürel öğeleri içeren binaların vurulmaması, korunması çağrısında bulunmuştu, ancak seslerini yeterince duyuramadılar. Bush yönetimine kültürel konularda danışmanlık veren iki kişi istifa etti. Baltimore’daki Walters Art Gallery’nin Müdürü Gary Vikan “Benzin nasıl arabalarımız için gerekliyse, Sumerlerden kalan tabletlerin de geçmişimiz için o kadar önemli olduğunu bir anlamış olsaydık, bunlar olmazdı” diyerek is ABD’DE TEPKİ Ellerine ne geçiyorsa alıyorlar ya da kırıyorlardı. Yağmacılar arasında kadınlar, çocuklar ve yaşlı insanlar vardı. Eğitimsiz insanlardı. Bu insanların çoğu yoksul Şii bölgesinden geliyordu. Uzak bir köşede bulunan İslami el yazmaları, İbranice yazılar ve binanın ze yan ediyordu. Neyse ki çalınan 15 bin parça eserden yaklaşık yarısı daha sonra geri geldi. Bazı eserler de saklı olduğu için kurtulmuştu. Müzenin çevresindeki saklı beş güvenlik odasında, merkez bankasının altındaki mahzenlerde ve Bağdat’ın çevresinde yeraltı sığınaklarında binlerce parça saklıydı. ABD işgalinin ardından Bağdat’ta her köşede gerçek ya da sahte tarihi eserler pazarlanıyordu. Ancak sahtecilik öylesine gelişmişti ki bu eserler üzerinde bile Irak Ulusal Müzesi mührü vardı. Dünyadaki müzecilere göre Irak’taki müzelerin yağmalanması, bu alanda II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük hırsızlıktı. Bu arada, ABD işgali başlamadan da bazı tarihi eserlerin çalındığı iddia edildi. Hatta Saddam’ın oğlu Uday’ın uluslararası pazarlarda sattığı tarihi eserlerden milyonlar kazandığı ileri sürülüyordu. Irak Ulusal Müzesi, 1921’de Irak’ın sınırlarını çizen İngiliz arkeolog ve casus Gertrude Bell tarafından kuruldu. Müze, 1991 yılında Körfez Savaşı yüzünden kapattığı kapılarını 10 yıl sonra yeniden açmıştı. Bu yazıların arkasında öyle kolayına öne sürüldüğü gibi “mütareke basını” falan değil, gerçekte büyük bir “çaresizlik” yatıyor. En trajik olan da bu. “Yarı dolu bardak” mülahazaları, Türkiye’nin her an saplanabileceği “ağır milliyetçilik” , “İslamcılık”, “darbecilik” alternatiflerinden duyulan korkulardan besleniyor. Bu “korkuyu” ben de paylaşıyorum... Türkiye’nin çağdaşlaşması ve demokratikleşmesini isteyen herkesi son tahlilde bu korku tutsak alıyor. Yönetici elit ve siyasi liderlerin “AB projesini”, “Türkiye’nin uygarlık projesiyle” özdeşleştirmesinin nedeni de bu. Açık ya da zımmi, bize sürekli: “AB olmaksızın, Batı ölçütlerinde bir demokrasi konsensüsünü asla yakalayamayacağımız” söyleniyor... AB de bu “kırılgan tabloyu”, Türkiye’ye karşı bir “şantaj” unsuru olarak kullanıyor. Güney Avrupa’nın sağ, Doğu Avrupa’nın sol diktatörlüklerden çıkan ülkelere “AB modelini”, “demokratikleşme” aracı olarak sunan Brüksel, Ankara’ya: “Keyfin bilir!” diyor: “Benden başka alternatifin var mı?” Türkiye’ye dayatılan “kurgu bilim adaylık” ve açık artırmaya dönüştürülen “keyfi şartlar”, çaresizlik olarak algılanan bu “alternatifsizliğin” sonucu. Komisyon yetkilileri, Avrupa parlamenterleri ya da siyasetçileri, bu “keyfilikle” yüzleştirildiklerinde, hep bu zaafı vurguluyorlar: “Başka alternatifiniz var mı?” Ama artık “Korkunun ecele faydası yok!” noktasına gelindi. Türkiye “korkuları” ve bu “alternatifsizlikle” yüzleşmek durumunda. Aksi halde “semerci duası yapan eşek” pozisyonundan çıkamayacağız. ‘Arkeoloji bilmeyenler kültür bakanlığında’ I rak Ulusal Müzesi’nde, MÖ 3200 yılına ait eserler bulunuyordu. Yağmalama sadece ABD’nin 2003 yılındaki işgalinde gerçekleşmemiş, daha önce 1991 yılındaki Körfez Savaşı sırasında yaşanan karışıklık sırasında da benzeri yaşanmış. Körfez Savaşı’ndan sonra da Irak’ta Saddam’a karşı geniş çaplı ayaklanmalar olduğunda yaşanan karışıklıkta birçok önemli müze ve arkeolojik alan yağmalanmış. Yaklaşık 4 bin parça tarihi eser kaybolmuş veya tahrip edilmiş. Irak’a uygulanan yaptırımlar yüzünden artan yoksulluk sonucunda arkeolojik alanlardan ve müzelerden tarihi eserler çalınmış. Kolay taşınsınlar diye kimisi parçalanan çalıntı eserlerin İsrail ve İsviçre üzerinden Londra’ya uzanan yolculukları, açık artırmalarda ya da antikacıların arka odalarında son bulmuş. İsveç’ten küstah tavır ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Banu Avar’ın “Sınırlar Arasında” adlı programının Nobel Edebiyat Ödülü ve İsveç’le ilgili bölümünün ardından TRT’ye tepki gösteren İsveç, bugüne kadar radyo ve televizyonlarında Türkiye aleyhtarı birçok programa imza attı. Yayın organlarında Türkçeyi kaldıran İsveç, buna karşın Kürtçe radyo ve televizyonlara izin vermişti. TRT’de yayımlanan Sınırlar Arasında adlı programda, İsveç’in soykırım yaptığı yönündeki ifadeler üzerine tepkisini Dışişleri Bakanlığı’na ileten İsveç hükümeti, bir süre önce radyo ve TV’lerde Türkçeyi yasaklamıştı. İsveç’te en büyük göçmen dilleri arasında yer alan Türkçe yayınının kaldırılması kararıyla ilgili olarak İsveç radyosundan yapılan açıklamada, “Türkçe, İsveç’teki Süryani ve Kürt grupları için çok hassas bir siyasi dil. Bu dilde yayın, bu kişiler üzerinde olumsuz etki yapıyor. Bu nedenle kaldırılacaktır” denilmişti. Bakanlığı’nın uyarısı ile programın TRT INT’te yayımlanacak tekrarını iptal eden TRT yönetimine daha önce de İsrail ve Yunanistan aynı program nedeniyle baskı yapmıştı. Tüm bunlara karşın Türkiye, başta İsveç ve Danimarka olmak üzere, yabancı ülkelerdeki Türkiye aleyhtarı programlarda sonuç alıcı bir politika izleyememişti. Konuyla ilgili tartışmalar sürerken, programın TRT 2’de yayımlanması gereken tekrarının yayımlanıp yayımlanmayacağı da merak konusu oldu. Programın yapımcısı Banu Avar’ın da tavrını buna göre şekillendireceği belirtiliyor. TRT Genel Müdür Vekili Ali Güney ise tartışmalarla ilgili ilk kez konuştu. Programla ilgili kendilerine İsveç Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı’ndan tepkiler geldiği yönündeki haberleri yalanlayan Güney, “Burası özerk bir kurum. Bir baskı söz konusu olamaz” dedi. Güney, programla ilgili bir soruşturma başlatılmadığını, sadece inceleme yapıldığını belirtti. SADDAM’IN TARİH MERAKI Birçok diktatör gibi Saddam Hüseyin de tarihi kişiliklere özeniyordu. Ulusal uyanış ve geçmişteki zaferlerin benzerlerini başaracağına söz veren Saddam, Babil’deki ünlü Asma Bahçeleri’ni kurduran Nebuchadnezzar ile kıyaslıyordu kendisini. Hatta kentin duvarlarının restorasyonu sırasında üzerinde Nebuchadnezzar ile kendi adının yazılı olduğu tuğlalar kullandırtmıştı. Arkeoloji alanında Saddam’ın kendisi için yaptırdığı bir saray bile vardı. Dr. Donny George, Irak’ta Tarihi Eser ve Mirası Kurulu Başkanı’ydı. 2003’te Irak Ulusal Müzesi’ni korumak ve yağmalanan eserleri kurtarmak için verdiği uğraşlarla tanınıyordu. Hatta elemanlarına silah dağıtıp işgalcilere ve yağmacılara karşı direnmelerini istemişti. George yıllarca verdiği uğraşa rağmen Ağustos 2006’da istifa etti. Ailesiyle birlikte Suriye’nin başkenti Şam’a kaçmak zorunda kaldı. George, KAYNAKÇA: 1. Art&Thought (Fikrun wa Fann) Goethe Enstitüsü Yayını, Sayı 81. 2. Bilim ve Gelecek, Eylül 2006, Sayı 36. 3. Bottéro, Jean / Stève, MarieJoseph, “Evvel Zaman İçinde Mezopotamya”, çeviren:Anita Tatlıer, Yapı Kredi Yayınları, 1.basım, İstanbul, 2002. 4. Bottéro, Jean, “Kültürümüzün Şafağı Babil”, çeviren: Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları Genel Kültür Dizisi21, 2. basım, İstanbul, 2006. 5. Çığ, Muazzez İlmiye, “Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni”, Kaynak Yayınları, 2. basım, İstanbul, 1996. 6. Çığ, Muazzez İlmiye, “Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği”, Kaynak Yayınları, Ekim 2005, İstanbul 7. Ekinci, Oktay, Uygarlıkların İzinde, Cumhuriyet Gazetesi, 13 Ekim, 2005 8. Holt, P.M., “Haçlılar Çağı, 11.Yüzyıldan 1571’ye Yakındoğu / (The Age of the Crusades The Near East from the Eleventh Century to 1517)” Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul, 1999 9. Kramer, Samuel Noah, “Mythologies of Ancient World” (America, 1961, s.358360) 10. Maalouf, Amin, “Arapların Gözünden Haçlı Seferleri”, çeviren: Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006. 11. Nomiku, H.A., “Haçlı Seferleri”, Yunancadan çeviren Kriton Dinçmen, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997 12. Rahnema, Ali., “ALİ ŞERİATİ, Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi”, çeviren: Zehra Savan, Kapı Yayınları, İstanbul, Haziran 2006. 13. The Guardian G2, 6 Ekim, 2006. “Eylülden itibaren maaşları ödeyecek para yok” demişti. Ona göre özel statüdeki tarihi eserleri korumakla görevli 1400 kişinin maaşsız kalması, olası yağmalamaların önlenmesi için çok az çaba harcanacağı anlamına geliyor. Asuri Hıristiyan olan Dr. George, tarihi eserlerle ilgili çalışmaların Irak’taki mezhep farklılıklarından ve bunların yönetime yansımasından olumsuz etkilendiğini belirtiyor. Aylık Art Newspaper’ın ağustos sayısına konuşan George, Irak Kültür Bakanlığı kadrolarının Şii Mukteda el Sadr yandaşları ile doldurulduğunu söyledi. El Sadr’ın, Tarihi Eser ve Mirası Kurulu üzerindeki etkisinin giderek arttığını söyleyen George, “Yeni bakanlığa gelen bu kişilerle çalışamam. Arkeoloji ya da tarihi eser nedir bilmiyorlar...” diyor... George’a göre radikal İslamcılar sadece İslam eserleriyle ilgileniyorlar, Irak’ın İslam öncesi tarihini ise önemsemiyorlar. B İ T T İ TRT ŞAMAR OĞLANI OLDU İsveç’in tepkisi ve Dışişleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle