05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 ‘HINÇAK’ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN FRANSA BAĞLANTISI VE YAPTIĞI KATLİAMLAR ORTADA C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ EKİM CUMA Genelkurmay’dan Ermeni belgeleri G enelkurmay tarafından açıklanan belgelerde, Hınçak terör örgütünün Polis merkezli olduğu ifade edilirken, Ermenilerin suikastları ve bunların planları ile yapılan suikast ve katliamların da fotoğrafları yer alıyor. güt üyeleri Hınçak’ın Paris merkezli olduğunu ve emirlerin oradan alındığını açıklıyorlar. Artin Cihan Gülyan’ın 9 Şubat 1915 tarihli sorgusunda şu açıklamaları dikkat çekiyor: ‘‘ En büyük merkeziniz neresidir?’’ Paris ‘‘ İstanbul merkezi nasıldır?’’ İkinci derecedir. Bulgaristan, Romanya, Rusya, Amerika ve İran’daki şubeler doğrudan doğruya Paris’e bağlıdır. Türkiye içindeki şubeler Türkiye merkezine bağlıdır. ‘‘ Genel kongreyi hangi merkez teklif eder?’’ Öncelikle, genel merkez, yani Paris teklif eder. Hınçak üyesi Arzruni Efendi’nin 10 Şubat 1915 tarihli ifade tutanaklarında da şunlar bulunuyor: ‘‘ O halde gerek Türkiye ve gerekse diğer devletlerdeki merkez ve şubeler tamamen Paris’e bağlıdırlar, değil mi? Onun tarafından bir kongre toplanması teklif edilirse, kabul etmeye mecbursunuz değil mi?’’ Evet, doğal olarak bağlıyız, kongre teklifini önceden söylemiştim. Teklif ettiği zaman kabul etmek zorundasınız. ‘ERMENİ ASKERLERİ VE MÜFREZELER’ Kilis Ermeni Hınçak örgütü kâtibi Vahan Tomasyan’ın ifadesinde ‘‘Kulüp defterinde adı geçen, Ermeni askerleri ve müfrezeler ne demektir’’ sorusuna verdiği, ‘‘Ermeni askerinden biz parti üyelerini anlarız. Müfreze de partidir’’ yanıtı dikkat çekiyor. Kitabın 4’üncü cildinde ise Ermeni emelleri, terör faaliyetlerine karışan Ermeni teröristlerin idam kararları ve Padişah Mehmet Reşat’ın buna ilişkin onay kararı, Hınçak örgütünün şubelerine isyan içeren bildirgesi, son Hınçak örgütünün ana tüzüğü, Hınçak örgütünün gizli amaçlarının ifade edildiği bildirge ile bomba imal edip saklayanlar ile gizlice örgüt üyelerine verenler hakkındaki mahkeme kararları yer alıyor. Hınçak örgütünün 7 numaralı genelgesindeki ‘‘Geçirmekte olduğumuz önemli günler, Türkiye Ermenilerinin kurtuluşlarını ve kendi yönetimlerini belirleyebileceğinden şu anda illerdeki Ermenilerin azimli, kararlı ve kendilerine yakışacak surette hareket etmeleri lazımdır. İşte bundan dolayı ortaya çıkan durumu ve üzüntü verici eylemleri bildirmek zorunlu oluyor’’ ifadeleri dikkat çekiyor. Anmalar ve Kutlamalar luna sokanıdır. Vecihi Timuroğlu böyle bir yazardır. Belki, öğretmen olarak hazırlanması ve hayata böyle atılmasının da etkisi var bunda: Yıllarca edebiyat öğretmenliği, lise müdürlüğü yaptı; onların yanı sıra, edebiyatımızın büyük değerleri üstüne araştırmalar yaptı. Bir eli de “aklın serüveni”ndeydi: Simavna Kadısı Şeyh Bedrettin ve Varidat (19791982) ile İslam’ın “Akl”a Bakışı Üzerine Bir Deneme (1996) bunun ürünleridir. Onlara, çağdaş tarihimizin bir gerici akımı üstüne çalışmasını, Türkİslam Sentezi’ni (1991) eklemeli. Denemelerin yanı sıra, şiir, Timuroğlu’nun büyük bir hünerle dolaştığı bir alan oldu: İki evladın acısı ve bir sürgün yaşamından kalan büyük bir şiir mirasına sahibiz. Bu sürgünün oğulları bizler Anadolu’nun büyük karnını yardık Belki Havva belki Kibele Orada hepimizin evveli encamı İstesek de ayrılığa yabancıyız Ölüme ve yaşamda Eşitliğin ve özgürlüğün Bilinen savaşım yollarında Sürgünde ve evimde Tek bir aşk Bütün acılarımızı Munzur’da yıkadık Sınıfsız bir bakışı birlikte bulacağız. Vecihi Timuroğlu’na nice yıllar dileyerek... ? Mehmet Başaran; Köy Enstitüleri çığrının bir armağanı bize. Edebiyatımızda, şiir ve öyküde ünlü ve her iki türde de toplumsal gerçekçi akımın önde gelen temsilcilerinden biri. Ahlat Ağacı, en ünlü eseri; yaşamanın güzelliğini dile getiren şu dizelerle başlar: “Görebildiğin kadar mavi Sürebildiğin kadar toprak Sarabildiğin kadar kadın Bu dünya Güvenebildiğin kadar dost Düşünebildiğin kadar güzel Yaşayabildiğin kadar dünya” Mehmet Başaran’a da uzun yıllar! S ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı’nın ‘‘Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 19141918’’ başlıklı 8 ciltlik yayın dizisinin 3 ve 4’üncü ciltlerinde, terör örgütü Hınçak’ın ‘‘Paris merkezli’’ faaliyet gösterdiği belirtilirken, Hınçak örgütü mensuplarının Türklere dönük katliam ve suikastlara ilişkin ifade tutanakları da ilk kez gün ışığına çıktı. ‘‘Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914 1918’’ başlıklı 8 ciltlik yayın dizisinin 3 ve 4’üncü ciltleri Genelkurmay ATASE ve Denetleme Başkanlığı Yayınları’nca hazırlandı. Kapaklarında Ermeni terör örgütlerince 15 Temmuz 1915’te Diyarbakır Lice’de öldürülen Türkler ile yine 23 Temmuz 1915’te Diyarbakır’ın Hızırilyas köyünde katledilen kadın ve çocukları gösteren fotoğrafların yer aldığı kitaplar Türkçe ve İngilizce yayımlanırken Osmanlıca orijinal belgelere yer verildi. ATASE ve Denetleme Daire Başkanı Korgeneral Eyüp Kaptan, kitaplara yazdığı sunuşta ‘‘Dün, bugün ve gelecek çizgisinde, toplumların tarihten öğrenecekleri bilgi sonsuzdur’’ dedi. Korgeneral Kaptan, tarihte bilginin doğruluğunun belgelerle kanıtlandığına dikkat çekerken, ‘‘Tarihe mal olmuş olayların da bilimsel ölçütlerde değerlendirilmesi, ancak belgelerle yapılabilir’’ görüşünü kaydetti. Tehcir uy gulaması öncesinde örgütsel faaliyetlerin hangi düzeylere vardığını gösteren belgelerin düşündürücü olduğunu ifade eden Korgeneral Kaptan, ‘‘Yasal olarak göründükleri halde, yasadışı eylemlere kalkışan Ermeni terör örgütlerinin nasıl bir kaos ortamı yaratmayı hedeflediklerinin’’ belgelerde görüleceğini ifade etti. Korgeneral Kaptan, sunuşunda şunları kaydetti: ‘‘Hukukun üstünlüğü prensibi, devletlerin temel prensiplerindendir. Bu belgelerde açıkça görülecektir ki devlet, her zaman ve her koşulda hukukun üstünlüğü prensibinden ödün vermediği için, hukuka aykırı işlem yapmaktan da özenle sakınmış ve keyfiliğe hiçbir şekilde fırsat tanımamıştır.’’ Kitaplardan 3’üncü ciltte Ekim 1914’te Talat Paşa ve Bakanlar Kurulu üyelerine yönelik suikast girişimi, bununla ilgili olarak yakalanan Hınçak örgütü üyelerinin ifadeleri, hazırlanan iddianame, suikast girişiminin dış bağlantısı, örgüt militanlarının kışkırtılması, yargılananlar hakkında verilen kararların dayandığı Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri yer alıyor. 3’üncü ciltte yer alan en ilginç bilgi ise Türklere yönelik katliamları ve suikastları gerçekleştiren Hınçak örgütünün karar vericilerinin ‘‘Paris merkezli’’ faaliyet göstermeleri ve oradan ‘‘emir’’ almaları. Tüm ör adece hayıflanmalar içinde geçmiyor yaşamımız; kimi anmalar ve kutlamalar da dünyamıza bir anlam veriyor. Geçmişi geleceğe taşıyan uğraklar... Birkaç gün önce, Attilâ İlhan’ı, 10 Ekim’de, aramızdan ayrılışının ilk yılında andık. Tuhaf, göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş bir yıl! Bir süre önce de, Vecihi Timuroğlu ile, Mehmet Başaran’ın 80. yaşına varmalarına bakıp kutladık. ? Attilâ İlhan’ın bahsi geçtiğinde, hep söylerim: 20. yüzyılda, şiirimiz Nâzım Hikmet’le doruğa çıkar. Ama o doruğun çevresinde, birkaç zirve de bakışlarımızı çekip tutarlar. Onlardan biri de Attilâ İlhan’dır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, “şuara bezmi”ne gelip katılırken, ne vardır heybesinde onun? Başta, Nâzım Hikmet ile 1940 toplumcu şiirinin tema ve söyleyişlerine ek olarak, halk şiirinin destansı soluğu! Onlara, Divan şiirinden ve çağdaş Fransız şiirinden aldıklarını ekler. Bütün bunlara, romantizm ve lirizmin heyecanını katar. O dev şiir bu karmadan doğar. Ve bir “şahane serseri” olarak yola çıkar. Yolumdan çekil yavrum bağlasalar duramam demir âsâ demir çarık dedim neyleyim yolculuk dedim. ... neyleyim gurbet dedim vatan dedim hürriyet dedim. Bu velveleli yolculuktan, sadece büyük bir şair değil, bir dev yazar ve sarsıcı bir fikir adamı çıkar. Yaşadığı yıllarda böyle oldu. Öldükten sonra da böyle olacak... Genç kuşaklara hatırlatmam şudur: Hayatın büyük yolculuğuna çıkarken, birkaç yazarın yanı sıra, Attilâ İlhan da olsun heybenizde! ? Yazarın hası, okurunu aklın yo ‘Ermenileri Fransızlar silahlandırdı’ MAHMUT GÜRER ANKARA Fransızlar ile Ermeniler arasında ulusal mücadele döneminde kurulan yakın ilişki, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün açıklama ve bildirilerinde de yer alıyor. Atatürk, konuya ilişkin neredeyse tüm açıklamalarında Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırıldığını ve ‘‘maşa’’ olarak kullanıldığını vurgularken, yapılanları ‘‘katliam’’ olarak tanımlıyor. Atatürk’ün ulusal mücadele sırasında Ermeni Fransız ilişkilerine bakışı, Dr. İsmet Görgülü tarafından yayına hazırlanan ‘‘Atatürk’ten Ermeni Sorunu: Belgeleriyle’’ adlı kitapta yer alıyor. Kitapta Atatürk tarafından ErmeniFransız ilişkileri konusunda dile getirilen görüşler şöyle: 20, 3, 13, 12. Kolordu komutanlıklarına Adana, Antep, Maraş ve Urfa Merkez Kurullarına, Sıvas 22 Eylül 1919 Ateşkes sonrasında hükümetimizin Adana ili ile Antep, Maraş, Urfa sancaklarını bırakma güçsüzlüğünde bulunması, bu yörede Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında Ermeni işgalini ve örgütlenmesini kesinleştirmiş ve bunlar, o il ve sancakları Ermenileştirmek amacı ile bir yıla yakın bir süre çalışma göstermiş ve çok üzücü ki, büyük çoğunluğu kendilerinde olmasına karşın, şimdiye dek örgütten yoksun bulunan Türklerin bireysel özverililikleri verimli olmamış ve her gün saldıran Ermeniler, çalışmalarını amaçları doğrultusunda yürütmüşlerdir. Şimdiye dek yapılan saldırıların türü aşağıda özetlenir: A. Fransız ve İngiliz görevlileri ile Ermeni komitalarının ve oralarda bulunan Ermeni topluluğunun açıktan açığa Müslümanların haklarına saldırmaları. B. Osmanlı topraklarının değişik yerlerinde oturan Ermenilerin buralara göçlerinin kolaylaştırılması ve burada sayılarının artırılması. C. Yabancı üniforması ile Ermeni birliklerinin buralara gönderilmesi ve buradakilerle birleştirilmesi. D. İslam halkın az zamanda ekonomik ve başka baskılarla yok edilmesi ve öldürülmesi ve göçe zorlanması. E. Aralarına aşamalı olarak sokulan bölücülükle İslam halkının yabancı koruyuculuğunu istemek zorunda bırakılması. Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretlerine, Amasya 23 Ekim 1919 Adana dahilinde, Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırıldığı ve İslamlarla boğazlaşmaya sevk edildikleri ve İslam ahali arasında büyük bir heyecan ve galeyan olduğu ve bu heyecanın Ulukışla havalisine kadar sirayet ettiği, mahallinde gizlice bildirilmektedir. Bir taraftan da, Antep, Maraş’ın, İngilizlerin çekilmesi üzerine Fransızlar tarafından işgal edilmek üzere, olduğundan üzülen ve itham olunan ahalinin, merkezi hükümetçe hal ve vaziyetlerinin müdaafası hakkında bir teşebbüs vaki olmadığı, serzeniş makamında bildirilmektedir. Ahaliye ona göre tavsiye ve nasihatlerde bulunulmak üzere, bu ahvalin cereyanı karşısında hükümeti seniyenin, İtilaf Devletleri’ne karşı almaya karar verdiği vaziyet hakkında aydınlatılmamızı ve Pozantı Telgraf Müdürü Ermeni olduğundan hemen oradan uzaklaştırılmasını arz ve istirham eyleriz. Bursa’da 56. Tümen Kumandanlığı’na, Sıvas 7 Kasım 1919 Maraş’tan alınan sağlam malumatta, Maraş’ı işgal eden Fransız kıtalarının yüzde 20’si FransızCezayirli olup, geri kalanı Osmanlı Ermenilerinden meydana gelen fedailerdir. Bunlar şehirde namuslu İslam kadınlarına taarruz etmekte ve Müslüman ahaliye zulüm ve işkence yapmaktadır. Bursa’da 56. Tümen Kumandanı Bekir Sami Beyefendi’ye, Sıvas 10 Kasım 1919 Zatıâlinize, Yunanlıları İzmir’den atın diyen Fransız, bunun evvela siyaseten, sonra bizim için şimdilik maddeten mümkün olmadığını bildiği için, dalkavukluk ederek, teveccüh kazanmak için söylemiştir. Haksız yere Adana’da oturan Ermenileri başımıza musallat eden, şimdi de Urfa, Antep, Maraş’ı işgal eden bir devlet, hiçbir vakit dostumuz değildir. Heyeti Temsiliye Kararı, 11 Kasım 1919 Adana Vilayeti sınırında Ermeni Fransız askeri tarafından yapılan zulümler dolayısıyla alınacak tedbirler hakkında 11. Tümen Kumandanı Mümtaz ve Klikya Kumandanı Binbaşı Kemal Beylerle irtibat tesis olunması, Niğde Heyeti Merkeziyesi’ne cevaben yazıldı. Adana, Maraş ve Urfa’nın işgali üzerine İngilizce Bildiri, 12 Kasım 1919 Türkiye’nin bölünmesine yol açmak düşüncesi ile Yunanlıların işgaline terk edilen Aydın vilayetinde uygulanan katliamlar, baskı ve zulümler ve imha politikaları, Ermenileri maşa olarak kullanmak suretiyle, Fransızlar tarafından işgal edilen Adana vilayeti dolayları ile Maraş ve Urfa mevkilerinde uygulananlarla aynıdır. Heyeti Temsiliye Kararı, 13 Kasım 1919 Ulukışla’nın Ömerli köyü civarında 7 Müslümanın, Çiftehan civarındaki ErmeniFransız askerleri tarafından katli dolayısıyla, bu gibi hallerin tekrarına meydan verildiği takdirde aynen karşılığına girişileceğinin Klikya Fransız Başadministratörlüğü’ne tebliği lüzumu, Harbiye Nazırı Cemal Paşa’dan istirham olundu. Protestoname, 16 Kasım 1919 Türkiye’nin taksimine yol bulmak emeliyle Yunanlılara işgal ettirilen Aydın vilayetindeki kıtal, baskı ve imha fecaatlerinin şimdi de Ermenileri alet eden Fransızların işgal ettiği Adana vilayetinde, Maraş, Urfa ve Antep’te aynen yapılması bütün bu siyasi haksızlıklara bir ek teşkil ediyor. ‘Soykırım anıtı’ çalındı Dış Haberler Servisi Fransa’nın başkenti Paris yakınlarındaki Chavilli kasabasında 2002 yılında açılan ‘‘Ermeni soykırım anıtı’’nın çalındığı bildirildi. Fransa Ulusal Meclisi’nin, Ermeni soykırım savlarının tanınmasını suç sayan yasa teklifini kabul etmesinden hemen sonra anıt ortadan kayboldu. Kasabadaki Ermeni kilisesinde çalışan bir görevli, bronz anıtın götürüldüğünün anlaşıldığını söyledi. Polisin, metal değeri yüzünden bronz anıtın çalınmış da olabileceği ihtimali üzerinde durduğu bildirildi. Fransa’nın eski kültür bakanlarından Sosyalist Parti milletvekili Jack Lang, ‘‘Türk ve Ermeni akademisyenlerin Fransa’da düzenlenecek bir seminerde bir araya gelmelerini’’ önerdi. Soykırım yasa teklifine karşı sert açıklamalarıyla gündeme gelen Lang, Türk, Fransız ve Ermeni akademisyenlerinin bir araya gelerek, ortak tarihi geçmişle ilgili bir seminer düzenlemeleri çağrısında bulundu. Teklifin Fransa anayasasına ‘‘aykırı’’ olduğu görüşünü bir kez daha yineleyen Lang, ‘‘Fransa’nın bu konuda bir yasa çıkartmak yerine, halklar arasında diyalog ve uzlaşıyı güçlendirmek amacıyla Türk ve Ermeni bilim adamları ile aydınlar arasındaki tartışmayı desteklemesi gerektiğini’’ savundu. Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen, yasa teklifini, ifade özgürlüğünün kısıtlanması olarak değerlendirdi. Rasmussen, insanların düşüncelerini yasalarla yasaklamayı doğru bulmadığını belirtti. İnsanları şiddet ve teröre yönlendirmenin, terörü teşvik etmenin yasalarla yasaklanabileceğine dikkat çeken Rasmussen, ‘‘Bunun dışında insanlar ne istediklerini, ne düşündüklerini özgürce söyleyebilmelidir. Fransa’nın girişimini doğru bulmuyorum’’ dedi. F ransız Parlamentosu, düşünce özgürlüğünü, insan haklarını çiğneyen bir kanunu kabul etti. Meclisin küçük bir azınlığı tarafından kabul edilmiş de olsa, henüz kesinleşmemiş de olsa bu kanun, Fransa gibi düşünce özgürlüğüne beşiklik etmiş bir ülke açısından ayıptır. “Ermeni soykırımı olmamıştır” demeyi suç sayan ve ceza vermeyi amaçlayan bir kanun nasıl çıkarılabilir? Bu konu tarihçilere, araştırmacılara bırakılmalı diyen onlar değil miydi? Bir Fransız tarihçinin kararı protesto eden tutumunu bizim gazetelerimiz ve televizyon kanallarımız haklı olarak “yürekli bir aydın” tanımlamasıyla haber yaptılar. Bir bilim insanı rüzgâra karşı durduğu için Türkiye’de sevgiyle karşılandı. Acaba Fransızlar Fransız tarihçinin tutumunu nasıl karşıladılar? Tahmin ediyorum ki, yalnızca küçük bir milliyetçi azınlık tepkiyle karşılamıştır. Aydın zaten biraz da genel geçer fikirlere, sıradanlığa karşı durabilen insan değil midir? Fransız tarihçi bir aydın tipidir. Kendi meclisinin yanlış kararına, ülkesindeki milli önyargılara karşı durabildiği için yürekli bir tutum almıştır. Sonuç olarak Fransa Meclisi’nden geçen kanun, Avrupa’nın demokratik değerlerine de aykırıdır. Düşünceyi, bir konuda çoğunluğa ters düşen bir gö SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Bir Karar Bir Ödül Çünkü bu ödülle Türk edebiyatı dünya birinci ligine çıkmış oluyor. Türkçeye, ülkemizin yazarlarına artık her zamankinden daha çok ilgi olacaktır. Edebiyatımız daha çok konuşulacak, okunacaktır. Bu mutluluğu paylaşmalıyız. Ödülün “siyasi olduğu” da söylenecektir. Bu ödül her şeyden önce bir edebiyat ödülüdür. Asıl olan Orhan Pamuk’un eserlerinin edebi değeridir. İşin hiç mi siyasi yanı yoktur diye sorarsanız, bence mutlaka vardır. Nitekim ödül komitesi de “Pamuk’un, ülkesinin melankolik ruhunu arayışında, kültürler çatışmasını ve kesişmesini anlatımında yeni semboller bulduğu’’nu gerekçe göstererek bu ödülü ona vermeyi uygun gördüğünü açıkladı. Orhan Pamuk, birçok önemli sanatçımız ve yazarımız gibi eleştirel tavırlarıyla da tanınıyor. Zaten bütün yazarların eserlerine, kendi içinde yaşadıkları topluma ilişkin dertleri, kaygıları, tepkileri, sevinçleri rüşü cezalandırmayı suç sayıyor. Tartışmayı önlüyor, gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne set koyuyor. Bu kanunun Voltaire’in Fransa’sına bir şey kazandırmayacağı açıktır. Bu girişim Fransa’nın özgürlükçü tarihine düşmüş kara bir lekedir. ??? Fransız Meclisi’nin düşünceyi ve tartışmayı yasaklayan kararının üzüntüsünü yaşadığımız dakikalarda, bir mutlu ödül haberi de bütün dünya ajanslarının haber bültenlerinin üst sıralarında yer alıyordu. Dünya ajansları Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığını duyuruyorlardı. Bu ödülün, ülkemizin büyük çoğunluğunda sevinç yaratırken bazı kesimlerde burukluk, bazı kesimlerde de öfke yaratacağını tahmin edebiliriz. Halbuki ben hangi görüşten olursak olalım, dünyanın en büyük edebiyat ödüllerinden birisinin bir Türk yazarı tarafından kazanılmasının bizleri mutlu etmesi gerektiğini düşünüyorum. yansır. Yaşar Kemal’de de, Nâzım Hikmet’te de, Yılmaz Güney’de de, Aziz Nesin’de de toplumsal düzene ilişkin eleştiriler, tasvirler, insan tipleri vardır. Bu nedenle de kurulu düzenin hedefi haline gelmişler, çok acılar çekmişlerdi. Tehditler almışlar, hapishanelerde yatmışlardı. Sanatçı biraz da “aykırı” kimliğiyle, “ters” kimliğiyle sanatçıdır. Orhan Pamuk’un bazı söylediklerine kızabilirsiniz, Yaşar Kemal’in eleştirel tutumundan rahatsız olabilirsiniz, Yılmaz Güney’in sivri sözlerinden hoşlanmayabilirsiniz, ama bu onların büyük sanatçılar olduğu gerçeğini değiştirmez. ??? Fransız Meclisi’nin kararı bir ayıptır. Bu ayıp Fransızların çok başını ağrıtacaktır. Türkiye, bu kararla mağdur edilmiştir, ancak haksızlığa uğradığı için önemli bir destek kazanacaktır. Nitekim, AB dahil birçok Avrupa ülkesinin önde gelen siyasetçileri bu tutuma karşı çıkıyorlar. Orhan Pamuk’un kazandığı büyük ödül, ülkemiz adına büyük bir mutluluktur. Bu ödülü bireysel olduğu kadar, Türkçemizin, edebiyatımızın bir büyük başarısı saymalıyız. Bundan Türkiye kazançlı çıkacaktır. Fransız Meclisi’ni kınıyor, Orhan Pamuk’u kutluyoruz... oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Ord Prof Sedat Alp uğurlandı Mustafa Kemal Atatürk’ün sınavla seçerek yurtdışına özellikle Hititoloji eğitimi alması amacıyla gönderdiği Türkiye’nin ilk Hititoloğu ordinaryus profesör Sedat Alp, son yolculuğuna uğurlandı. Alp için, Ankara Üniversitesi DTCF’de tören düzenlendi. Alp için düzenlenen törene ve cenaze namazına devlet erkânından kimsenin katılmamasına tepki gösteren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necdet Adabağ, ‘‘Ülkemizde bilim insanlarının yalnızlığının altı bu törende bir kez daha çizilmiş oldu’’ sözleriyle dile getirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle