05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EKİM CUMA bilim/vaziyet Nobel Tıp Ödülü genetik bilgi akışına REYHAN OKSAY Yağmur Ekim C Sorumluluk büyük saldırısını başlattığı sırada, çarlık güdümünde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, savaşan birliklerimizin gerisindeki Ermenileri ayaklandırmıştı. üşmanın sayı ve araç üstünlüğü karşısında çekilmek zorunda kaldığımız için, kendimizi iki ateş arasında kalmış görüyorduk. İkmal ve yardım konvoylarımız acımasızca öldürülüyor, yollar bozuluyor ve Türk köylerinde terör sürdürülüyordu. Bu cinayetleri işletenler ve yanlarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri alan çeteler, silah, cephane ve yiyecek sağlanmasını, büyük devletlerin barış döneminde kendilerine kapitülasyonların kazandırdığı imtiyazlardan yararlanarak bu amaç doğrultusunda, Ermeni köylerinde oluşturdukları büyük stoklardan yaparlardı. 17 Yeni siyasal slogan: Faşistler Fransa’ya! B CRAIG C. MELLO: 1960 doğumlu ve ABD vatandaşı. 1990 yılında Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’den PhD’sini aldı. Şimdi Massachusetts Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Moleküler Tıp Profesörü ANDREW Z. FİRE: 1959 doğumlu ve ABD vatandaşı. 1983 yılında Massachusetts Institute of Technology Biyoloji Fakültesi’nden PhD’sini aldı. Şimdi Stanford Üniversitesi, Tıp Fakültesi’nde Patoloji ve Genetik profesörü u yıl Nobel Tıp Ödülü, hücre içinde genetik bilgi akışını kontrol eden temel mekanizmayı keşfeden bilim adamlarına verildi. İnsan genomu, proteinlerin üretimi için gerekli olan direktifleri, hücrenin çekirdeğindeki DNA’dan sitoplazmadaki* protein sentezleme mekanizmasına gönderir. Bu direktifler haberci RNA (messenger RNAmRNA) ile taşınır. 1998 yılında Amerikalı bilim adamları Andrew Fire ve Craig Mello, spesifik bir genden gelen mRNA’yı bozan mekanizmayı keşfettiler. RNA müdahalesi olarak bilinen bu mekanizma, RNA moleküllerinin hücrenin içinde çiftiplikli hale gelmesiyle faal duruma geçer. Çiftiplikli RNA bir biyokimyasal mekanizmayı faaliyete geçirir. Bu mekanizma, çiftiplikli RNA’nın genetik kodu ile aynı genetik kodu taşıyan mRNA moleküllerini bozar. mRNA molekülleri ortadan kalktığı zaman ilgili gen susturulmuş olur ve sonuçta kodlanan proteinin üretimi durur. RNA müdahalesi bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda görülür. Bu mekanizma gen ifadesinin düzenlenmesinde çok büyük önem taşır ve viral enfeksiyonlara karşı mücadelede etkin bir rol oynar. Ayrıca sıçrayan genleri kontrol altında tutar. RNA müdahalesi, halihazırda genlerin işlevlerini inceleme yöntemi olarak temel bilimler tarafından yaygın şekilde kullanılıyor ve gelecekte yeni tedavi yöntemlerinin oluşturulmasında da kullanılması planlanıyor. HÜCREDEKİ BİLGİ AKIŞI: DNA’dan mRNA üzerinden proteine doğru DNA’lardaki genetik kod proteinlerin nasıl yapılacağını belirler. DNA’nın içerdiği direk tifler mRNA’lara kopyalanır ve zaman içinde proteinlerin sentezinde kullanılır. DNA’dan mRNA üzerinden proteinlere doğru yol alan bu genetik bilgi akışı, Nobel ödüllü İngiliz bilim adamı Francis Crick tarafından moleküler biyolojinin temel dogması olarak değerlendiriliyordu. Proteinler yaşamın tüm süreçlerinde kendini gösterir. Sözgelimi yiyecekleri sindiren enzimler, beyinde sinyalleri alan reseptörler, bakterilere karşı bizleri koruyan antikorlar olarak karşımıza çıkar. Genomumuz yaklaşık olarak 30.000 genden oluşur. Ancak her bir hücrede bunun az bir kısmı kullanılır. Hangi genin ifade bulduğu (ifade bulmak yeni proteinlerin sentezini yönetmek anlamında kullanılır) transkripsiyon adı verilen bir süreç ile DNA’nın mRNA’ya kopya edildiği mekanizma tarafından kontrol edilir. Bu mekanizma çeşitli faktörlerin etkisi altındadır. Gen ifadesinin düzeni ile ilgili temel ilkeler bundan 40 yıl önce Nobel ödüllü Fransız bilim adamları François Jacob ve Jacques Monod tarafından tanımlandı. Bugün, benzer ilkelerin evrim boyunca, bakterilerden insanlara kadar etkili olduğunu biliyoruz. Bunlar ayrıca gen teknolojisinin temelini oluştururlar. Gen teknolojisinde DNA dizilimi yeni proteinlerin üretilmesi için hücrenin içine girer. 1990’larda moleküler biyologlar, çok sayıda beklemedikleri sonuçlar elde ettiler. Ve bu sonuçları açıklamakta epey zorlandılar. En çarpıcı etkiyi, yeni bir genden yararlanarak petunyaların renk yoğunluğunu arttırmaya çalışan bitki biyologları gözlemledi. Bu uygulama rengin yoğunluğunu artıracağına tüm renklerin yok olmasına ve taç yapraklarının beyaza dönüşmesine yol açtı. Bu etkileri uyandıran mekanizma, Fire ve Mello’nun bu yıl Nobel ödülü almalarına neden olan buluşları sayesinde ancak açıklanabildi. HASTALIK TEDAVİLERİNDE YENİ FIRSATLAR RNA müdahalesi konusundaki bu yeni keşifler gen teknolojisinde yeni gelişmelere zemin hazırlıyor. Çiftiplikli RNA molekülleri insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde spesifik genlerin susturulmasını sağlamak üzere tasarlanmıştır. Susturucu özelliğe sahip bu RNA molekülleri hücreye dışarıdan sokulduğu zaman RNA müdahale mekanizmasını faal hale getiriyor ve benzer koddaki mRNA’yı parçalıyordu. Bu yöntem şimdiden biyoloji ve biyotıpta önemli bir araştırma yöntemi olarak kullanılıyor. Gelecekte klinik tıp ve tarım gibi pek çok farklı bilim dallarında kullanılması planlanıyor. Son bilimsel yayınlarda, insan hücreleri üzerinde başarılı gen susturma deneylerine geniş yer verildiği görülüyor. Örneğin, kanda yüksek kolestrol düzeyine yol açan bir gen, hayvan deneylerinde susturucu RNA tedavi yöntemiyle etkisiz hale getirldi. Benzer yöntemle virüs enfeksiyonlarının, kalpdamar hastalıklarının, kanserin, endokrin hastalıklarının ve diğer sağlık sorunlarının tedavi edilmesi için çalışmalar yapılıyor. * Sitoplazma: Hücre zarı ile çekirdek arasında kalan hücre bölümünü kaplayan, homojen nitelikte, kolloidal ve devamlı değişim halinde bulunan bir eriyiktir. Sitoplazma inorganik maddeler (çeşitli iyonlar metal tuzları, asit ve bazlar), organik maddeler, protein, yağ, karbonhidrat, nükleik asitler, hormonlar) ve % 6095 arasında değişen sudan ibarettir. Sitoplazmanın içerisinde çeşitli canlı yapılar (organeller) ve cansız yapılar (inklüzyon cisimcikleri) bulunur. Canlı hücre maddesine protoplazma denir. Protoplazma, yapı bakımından sitoplazma ve çekirdekten oluşur. F RANSA Meclisi’nin Ermeni soykırımı iddiasını tanımayanlara ceza öngören yasa tasarısını kabul etmesi üzerine Ankara’dan Mustafa Yıldırım dostumuz, bu işin sonunda Ermeniler için ‘‘toprak talebi’’nin yattığını bir kez daha belirterek tarihten bir anımsatma yapıyor. 25 Şubat 1921. Philadelphia’da yayımlanan Public Ledger gazetesinin sorularına karşılık Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor: ‘‘İslam ve İslam olmayan Türk yurttaşları arasında hiçbir ayrım yapmıyoruz. Böylece Rumların ve Ermenilerin düşmanla birlikte yurt hainliği yapmadıkları sürece kaygılanacakları bir durum yoktur. Düşmanca iftira atanların büyük abartmaları dışında, Ermenilerin tehciri işi kesinlikle şu gerçeğe dayanmaktadır: Rus ordusu, 1915’te bize karşı İngiltere’nin barış döneminde ve savaş alanından uzak İrlanda’ya uygun gördüğü uygulamaya ilgi göstermeyen dünya kamuoyu, Ermeni halkın tehciri konusunda almak zorunda kaldığımız karar için bize karşı tutarlı bir suçlamada bulunamaz.’’ Mustafa Yıldırım: ‘‘Oysa bugün Avrupa Parlamentosu, Atatürk’ün 1921’de soykırımı kabul ettiği yalanını kanıt olarak ileri sürüyor; Fransa Meclisi de Ermeni soykırımı yalanına yanıt vermeyi cezalandırmaya gidiyor. Görülüyor ki bu tür davalar, günümüz politikacılarının yaptığı ‘kabul edilemez’ gibi yumuşak, ikircikli, baştan savma, sözde karşı çıkışlarla değil, ulusal davaların gerektirdiği sorumluluk bilinciyle savunulur! Tıpkı, Atatürk’ün yaptığı gibi!’’ Mutluluk Nami Tepe: ‘‘Orhan Pamuk’un Nobel almasından, Orhan Pamuk Türk olmaktan ne kadar mutluysa o kadar mutlu oldum.’’ milyon Mehmet Halıcıoğlu: ‘‘Orhan Pamuk’un neden 1 milyon Ermeni ve 30 bin Kürt’ü öldürdüğümüzü söylediği şimdi anlaşıldı. Kişi başına 1 dolardan hesap edin, katma değerini de koyun; 1.3 milyon dolar ediyor. Yani Nobel parası!’’ Nobel İsmet Ercan: “Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat Ödülü verilmiş. Eserleri Türkçe’ye ne zaman çevrilecek acaba!” Fransa FRANSA Ermeni soykırımı iddialarında neden emperyalizmin öncülüğüne soyundu; işbirlikçi tayfasına bile ‘‘Fransa’ya yakışmadı’’ dedirtecek bir konuma geldi? Bülent Esinoğlu’nu dinleyelim: ‘‘Soykırım yalanı projesinin başkoordinatörünün Amerika olduğunu biliyoruz. Fakat, Ermeni soykırımı yalanında neden Fransa’nın başı çektiği, açıklanması gereken bir husustur. Hele Fransa’nın Türkiye’deki doğrudan menfaatlarının diğer emperyalist ülkelerin menfaatlarıne nazaran daha fazla olduğu hesabı dikkate alınırsa, sanki ortada bir ‘delilik’ varmış gibi görünüyor. Önce çelişkiler dünyasına bakalım: Evrensel emek ile sermaye çatışması, ulus devlet ile emperyalizm çatışması ve emperyal devletlerin kendi aralarındaki çatışma. Çelişkiler manzumesini anlamaya çalışalım: Ulus devlet emperyalizm çelişkisi var demek diğer çelişkileri ortadan kaldırmaz. Emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki çelişki, bakarsınız birdenbire temel çelişki olmuştur. Orta ve Kuzey Afrika ve Pasifik’teki Fransız menfaatları çok büyük erozyona uğramıştır. Rusya’nın dağılmasından sonra Nobel Kimya Ödülü gen bilgilerinin kopyalanış şekline ücudumuzun, genlerimizde kayıtlı olan bilgiden yararlanabilmesi için öncelikle bir kopyanın çıkartılması ve bu kopyanın hücrenin dış kısımlarına gönderilmesi gerekir. Kopya, burada, protein imalatında direktif olarak kullanılır. Proteinler bu bilgilerin ışığı altında organizmayı ve işlevlerini oluştururlar. Bu kopyalama sürecine transkripsiyon adı verilir. Roger Kornberg ökaryot* adı verilen önemli bir organizma grubunda bir transkripsiyonunun moleküler düzeyde nasıl çalıştığını gösteren ilk bilim adamıdır. Transkripsiyon tüm yaşam şekilleri için gereklidir. Dolayısıyla Roger Kornberg’in bu konudaki çalışmasının "2006 yılının en önemli kimyasal keşfi" olarak değerlendirilmesi bilim çevrelerinde doğru bir karar olarak algılandı. Transkripsiyon durursa, genetik bilgi vücudun farklı bölgelerine nakledilemez. Bu durumda bilgiler yenilenmediği için organizma birkaç gün içinde ölür. Bazı zehirli mantarların zehirlemesinin nedeni de budur, çünkü zehir transkripsiyon işlemini durdurur. Transkripsiyonun nasıl çalıştığını anlamak ayrıca tıbbi açıdan da çok büyük önem taşır. Transkripsiyon sürecindeki bozukluklar, kanser, kalp hastalıkları ve çeşitli enflamasyon türleri gibi pek çok hastalıkta önemli bir rol oynar. Kök hücrelerinin, farklı organlarda çok iyi tanımlanmış işlevlere sahip spesifik hücrelere dönüşmesi, transkripsiyonunu nasıl düzenlenmiş olduğuna bağlıdır. Transkripsiyon sürecini daha iyi anlamak, kök hücre uygulamasının geliştirilmesinde de önemlidir. Kırk yıl önce, o zamanlar 12 yaşında olan Roger Kornberg Stockholm’e giderek babası Arthur Kornberg’in 1959 Nobel Tıp Ödülü’nü alışını izlemişti. Arthur Kornberg, bir DNA molekülünden diğerine genetik bilginin nasıl aktarıldığına ilişkin çalışmalarından dolayı ödüle layık görülmüştü. Şimdi oğul Roger Kornberg, genetik bilginin DNA’dan haberci RNA’ya (mRNA) nasıl kopyalandığını tanımlıyor. Haberci RNA bilgiyi hücre çekirdeğinden çekip alarak proteinlerin oluşmasını sağlar. Kornberg’in katkısı, bir ökaryotik hücrenin içindeki transkripsiyon aracı V nı tanımlayan ayrıntılı kristalografik resimlerin yaratılmasıyla tamamlandı. Bütün bu resimlerde (hepsi 2000 yılından sonra yaratıldı) yeni bir RNA iplikçiğinin ve transkripsiydn süreci için gerekli olan diğer moleküllerin yavaş yavaş nasıl geliştiği görülebiliyor. Bu resimler tek tek her atomun ayırt edilmesine olanak tanıyacak kadar ayrıntılıdır. *Ökaryotlar (Lat., Eukaryota), çekirdek zarı bulunduran organizmaları kapsayan canlılar üst âlemidir. Kalıtsal materyal, hücre içerisinde belirli bir zarla çevrilmiş çekirdeğin içinde bulunur. Kromozomları DNA'dan ve proteinden oluşmuş olup, mitozla bölünürler. Sitoplazmalarında karmaşık organeller bulundururlar. Prokaryotlara göre çok gelişmişlerdir. Hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve protistlerââ âlemlerini kapsar. Rusya’daki petrol şirketlerinden İngiliz ve Amerikan şirketleri pay almış ama Fransa çok küçük bir paya sahip olmuştur. Yani ne Ortadoğu, ne Kuzey Afrika ne de Rusya’da işler iyi gitmektedir. Bu hususlar Fransa’yı Türkiye’den daha fazla pay almaya zorlamaktadır. İçerdeki işbirlikçiler daha fazlasını verecek durumda değildir. AB’nin zaten sahte bir birliktelik olduğunu bilen Fransa kendi menfaatlarının takibine devam etmektedir. Bu sebepten AB falan umurunda değildir. Diğer AB ülkelerinin Fransa’yı kınaması bundandır. Yani ‘AB olarak Türkiye’deki menfaatlarımızı müşterek takip ediyorduk, niye oyunu bozuyorsun’ demek istiyorlar. Bunlar ulusumuz üzerinden ‘pazar kavgası’ yapıyorlar. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi Fransa gene yanlış adım atmıştır. Baskı yaparak daha fazlasını elde edeceğini sanmıştır. Hani ağa babaları Amerika baskı yaparak çok şey kazandı ya, bu da kazanırım sanıyor. Fakat Türkiye pazarlarından daha fazla pay alma Fransa’yı Amerika ile karşı karşıya getirir. Sonunda onlar uzlaşırlar ama kaybeden biz oluruz. Bu bakımdan Mustafa Kemal’in yol haritasını takip etmeli ve emperyalizmin küçüğüne de büyüğüne de direnmeliyiz.’’ Horoz Mustafa Pınar: ‘‘Bir Fransız dostum, Fransa’nın ulusal sembolünün neden horoz olduğunu şöyle açıklamıştı: Kendi ayakları bokun içindeyken şarkı söyleyen tek hayvandır da ondan!’’ Fransa Münür Ormancıoğlu: ‘‘Voltaire’in sözünün Türkçeye çevrilmesi: Düşüncelerinize katılmıyorum bunun için sizi hapse tıkıyorum!’’ Dışarı Metin Sezgin: ‘‘Orhan Pamuk Nobel almış, darısı Ahmet Altan’ın başına!’’ Oscar Tarık Karan: ‘‘Nobel yetmez; çok iyi oynadığı için en iyi erkek oyuncu Oscar’ı da verilmeli!’’ ROGER D: KORNBERG 1947 yılında doğdu; ABD vatandaşı. Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nden PhD’sini aldı. Şimdi Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp profesörü olarak görev yapıyor. İstanbul’da musiki Nobel Ekonomi Ödülü makroekonomik politikalarda zaman etkisine Y İ stikrar politikalarında temel hedef düşük işsizlik ve düşük fiyat artışlarıdır. 1950’lerde ve 1960’larda enflasyon ve işsizlik arasında istikrarlı bir değiş tokuş olduğu konusunda yaygın bir görüş hakimdi. Buna Philips eğrisi adı verilmişti. Bu görüşe göre düşük işsizliğin bedeli bir kereye mahsus olmak üzere enflasyon hızındaki artıştı. Phelps, maaş ve fiyat belirleme analizleri ve ekonomideki bilgi dağılımıyla ilgili problemleri göz önünde bulundurarak bu görüşe karşı çıktı. Bireyler, tek tek, diğer bireylerin hareketleri konusunda bilgiye sahip değildir ve kararlarını beklentiler üzerine kurmak zorundadır. Phelps, beklentileri de göz önünde bulundurarak, beklentilerlegüçlendirilmiş Philips eğrisi varsayımını formüle etti. Bu formülde enflasyon hem işsizliğe hem de enflasyon beklentilerine bağlıdır.Sonuçta, uzun vadeli işsizlik, enflasyondan etkilenmez; yalnızca işgücü piyasasının çalışmasına bağlı olarak belirlenir. Bu varsayıma göre istikrar politikası yalnızca işsizliğin kısa vadeli dalgalanmalarını azaltır. Phelps, istikrar politikasının gelecekteki olası sonuçlarının bugünkü politik kararlara bağlı olduğunu gösterdi. Başka bir deyişle, bugünkü düşük enflasyon gelecekte düşük enflasyon beklentilerine yol açar. Böylece gelecekte alınacak kararları kolaylaştırır. Zamanlararası değiş tokuşun önemli olduğu bir diğer konu da sermaye oluşumunun istenilen düzeyde seyretmesidir. Tüketimden vazgeçerek yatırıma (eğitim ve araştırma) yönelmekle bugünkü nesil gelecek nesillerin refah düzeyini artırır. Phelps nesiller arası olası dağılım çatışmalarını netleştirdi. Ayrıca her nesil, belirli koşullar altında, tasarruf hızındaki değişikliklerden kâr sağlayabilir. Phelps ayrıca işgücünün yeni teknolojilerin yayılmasındaki –başka bir deyişle büyümeninönemine de değinen ilk bilim adamlarından biridir. akın zamanlara kadar İstanbul, beynelmilel musiki cereyanlarına tamamıyla bigâne bir şehir idi.Bütün mevsim esnasında halkın bedii (sanatsal) ihtiyacını tatmin için hemen hiçbir sanatkâr buraya kadar gelip klasik konserler vermeye cesaret edemiyordu. Çünkü bütün Avrupa, Türkleri medeni seviyesi yükselmemiş bir millet olarak tanıyor, tabii artistler de rağbet bulamamak endişesiyle gelemiyorlardı. Halbuki son bir iki sene zarfında şehrimize gelen beş altı sanatkâr gördükleri fevkalade rağbetle anladılar ve bütün dünyaya anlattılar ki, İstanbul’da hakika Mozart. ten mümtaz ve musikiperver bir kitle vardır ve bu kitle hakiki sanatkârlara ne kadar hürmet ediyorsa, şarlatanları da derhal tefrik ediyor (ayırt ediyor). Bu mühim musikiperver kitlenin bedii ihtiyaçlarını nazarı dikkate alan Fransız Tiyatrosu müdüriyeti, 19261927 mevsimi için dünyanın en meşhur musiki simalarını İstanbul’da konserler vermek üzere angaje etmeye muvaffak olmuştur. Bu hususta bilhassa direktör Mösyö Arditi’nin mesaisi takdire şayandır. Mösyö Arditi bu hususta şu izahatı vermiştir; “İlk olarak ayın 21’inde şehrimize meşhur Fransız piyanisti Yoze Yturbi gelecektir. Ondan sonra 7 Kasım’da herkesin gramofonlarda kemanının sesini dinlediği büyük keman kralı Göbel, 12 Kasım’da genç Macar piyanisti matmazel Youra Guller geleceklerdir. Şimdiye kadar İstanbul birkaç üstadı bir arada dinleyememişti. Bu sene buna muvaffak olacaktır. Sevçik’in yetiştirdiği meşhur bir grup, Aralık ayında büyük konserler verecektir. Bu grubun adı SevçikLhotsky’dir. Bunlardan sonra gelecek artistler sırasıyla şunlardır; Kasım’da viyolonsist Gabriel Bi Beethoven. yon, piyanist Arthur Robinstein, Şubat’ta viyolonsist René Benedetti, geçen sene dinlediğimiz Jacques Tibeaux (yalnız bir konser verip Romanya’ya gidecektir) ve bunlardan sonra iki viyolonçellist: Kazals ve Mareşal.” Görülüyor ki, güzel İstanbul’umuzun belli başlı ihtiyaçlarından birisi temin olunmuştur.Daha sonra her sene dünyanın meşhur sanatkârlarından mühim bir kısmı mümtaz halkımıza bedii saatler yaşatacaklardır. 10 Ekim 1926 Pazar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle