28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EKİM CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA Zekâ ve Aptallığa Dair Fransa Voltaire’i Unuttu S evgili, Olay 18. yüzyılın son çeyreğinde Braunschweig’de geçiyor. İlkokul öğretmeni ilk defa girdiği sınıfta yaramazlık yapan öğrencilere kızıyor ve ceza olarak hepsinden, birden yüze kadar bütün rakamları toplamalarını istiyor. Öğrencilerden biri, cezayı çok kısa süre içinde bitiriyor. Öğretmen, çocuğun yanına gidiyor ve kâğıdına bakıyor. Kâğıtta şöyle yazıyor: 99 + 1 = 100, 98 + 2 = 100, 97 + 3 = 100... ve böyle devam edip gidiyor. Hoca şaşkınlık içinde öğrenciye soruyor : Senin adın nedir evladım? Gauss efendim. Daha sonraları, öğretmenlerinin büyük yeteneğinin farkına varıp, tahsiline destek olması için Braunschweig dükünü ikna ettikleri çocuk, matematik tarihinin en büyük dâhilerinden Carl Friedrich Gauss’tur (1777 – 1855). Aşağıdaki öykünün de Gauss’a ait olduğu söylenir: Artık dünyaca ünlü olan matematikçi kedilere çok düşkündür. Kedilerinin çalışırken, kendisini rahatsız etmeden bahçeye girip çıkması için, marangoza mutfak kapısına hayvanların ittiklerinde iki yöne doğru açılabilen kapaklar yapmasını ister. Marangoz büyük kedinin boyunu ölçer ve rahatça girip çıkabileceği bir kapak yapar. Gauss bakar bakar ve İyi olmuş da, der, küçük kedi için kapak nerede?... Bu öykü gerçek midir yakıştırma mı, bilmiyorum, Ama yakıştırmaysa bile herhalde zekâ ile aptallığın zaman zaman dâhilerde bile birbirlerine yakın durduğunu göstermek için uydurulmuştur. ??? Zekânın tam tanımını yapmak çok güç, hatta belki de imkânsızdır. Böyle olunca aynı şekilde aptallığın tanımında da aynı güçlük, hatta imkânsızlık ile karşı karşıyayız demektir. Çok hazırcevap, çok nüktedan bir dostum vardı. Uğur Mumcu bile zaman zaman, Nereden bulup çıkarıyor bu cevapları, nereden geliyor aklına bu sözler? der dururdu. Rahmetli dostum, zekâsı övüldüğünde çileden çıkar, hazırcevaplığın zekâyla ilgisi olmadığını söyler, aptallığının örneklerini sıralayarak, hiç de akıllı olmadığını kanıtlamaya çalışırdı. Başına gelenlere, kazandığı paraya bakınca kendisine pek hak vermemek de elde değildi hani. Bir gün ara yolu bulabilmek için, Hiç değilse zeki olmadığını bilecek kadar zekisin, demiştim. Eh orası doğru, yanıtını vermişti, kendini zeki sanan budalaların bol olduğu bir diyarda bu da az şey değil. Zekânın tarifi, belki de toplumdan topluma, zamandan zamana değişiyor ve biraz da egemen değer yargılarına göre belirleniyor galiba. ??? İnsanın içinde yaşadığı toplum ile değer yargılarının uyuşmaması, zekâ tanımının farklı olması son derecede rahatsız edici bir durum. Adamsendeciliği, dönekliği, her nabza göre şerbet vermeyi şiar edinenlere zeki denmesine üzülüp sinirleniyorum, yanlış olduğunu düşündüklerine yüksek sesle tepki gösterenlerin deli olarak nitelenmeleri karşısında ise çileden çıkıyorum. Biliyorum ki, zekâyı delilik olarak niteleyenler, asıl delileri de evliya sanıp mezarlarına çaput bağlamaktadırlar. Biraz düşününce, zekâ ve aptallığın tanımını yapamamamızın yanı sıra, Melih Cevdet Anday’ın da bir yazısında belirttiği gibi, iyi ile kötüyü de belirtmemiz güç, hatta olanaksız. Ama bütün bunlar bir şeyi değiştirmiyor, yaşam sürekli eylem, seçim, değerlendirme olduğuna göre, yine de bir şeylere karar veriyor, kendimize göre bir “iyi – kötü”, “zekâ – aptallık” ayırımını zorunlu olarak yapıyoruz. Herkes de bu konuda kendi ölçüsünü oluşturuyor. Zaten onun için demişler galiba “Herkes aklını tellala vermiş, sonra yine gidip kendininkini beğenip almış” diye. Her neyse, beni kendi aptallıklarım ile toplumsal ortak aptallıklarımız sinirlendiriyor. Benzer davranışları başkalarında gördüğüm zaman da aptallığın bazı kişi ve toplumların tekelinde bulunmayıp, evrensel olduğunu görerek çok seviniyorum. Bilmem, başkalarının aptallığında teselli aramak ne kadar akıllıcadır? Hay Allah Sevgili, ben de sana Fransız Parlamentosu’ndaki oylamadan söz edecektim, bak nerelere takıldık kaldık... F ATATÜRK’ÜN LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ.. Rehn’den son fırsat uyarısı ELÇİN POYRAZLAR LÜKSEMBURG Türkiye AB Troykası Toplantısı sonrası AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Finlandiya’nın Kıbrıs konusundaki girişimini hatırlatarak, ‘‘Kıbrıs konusunda önümüzdeki ayların ve yılların son fırsat penceresi önümüzde duruyor olabilir’’ uyarısında bulundu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise Finlandiya’nın girişimini yapıcı olarak desteklediklerini söyledi. ‘‘Fransa’daki hataları kendi ülkemizde görmek istemiyoruz’’ diyen Gül, 301. maddeye ilişkin değişiklik mesajı verdi. AB üyelik müzakerelerine bir yıl önce başlayan Türkiye hakkındaki ilerleme raporunun açıklanmasına kısa bir süre kala AnkaraBrüksel arasındaki son kapsamlı değerlendirme Lüksemburg’da yapıldı. Toplantıya AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana, Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja ve Almanya Dışişleri Bakanı FrankWalter Stainmeier ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül katıldı. Toplantı sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, TCY’nin 301. maddesine ilişkin değişiklik meTürkiye bu konudaki seçenekleri değerlendiriyor’’ dedi. Türk diplomatik kaynakları, Gül’ün AB tarafına 301. maddenin değişebileceği yönünde siyasi sinyal verdiğini bildirdiler. Gül, Kıbrıs konusunda AB Dönem Başkanı Finlandiya’nın önerilerini ‘‘yapıcı’’ bir biçimde değirlendirdiklerini söylerken AB Genişleme Komiseri Olli Rehn ise Finlandiya’nın önerilerine yönelik ‘‘Kıbrıs sorunuyla ilgili önümüzdeki ayların ve yılların son fırsat penceresi önümüzde duruyor olabilir’’ dedi. Finlandiya’nın girişimine Komisyon’un tam destek verdiğini söyleyen Rehn, önerileri ‘‘gerçekçi ve dengeli’’ şeklinde niteledi. Dışişleri Bakanı Gül, Kıbrıs’a ilişkin konuları ‘‘kendi mecrasında’’ ele almak istediklerini söyledi. Finlandiya’nın önerilerine yapıcı yaklaştıklarını ifade eden Gül, Kıbrıs sorunundan tüm tarafların kurtulmak istediğini dile getirdi. Finlandiya’nın önerilerinin Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm getirmediğini dile getiren Gül, çözümün adada iki toplumun kabul edebileceği biçimde sağlanması gerektiğini söyledi. Finlandiya’nın Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja ise bu konuda tüm tarafların adım atmasına yönelik ‘‘Tango için iki kişi gereklidir’’ şeklinde konuştu. sajı verdi. ‘‘Fransa’daki hataları kendi ülkemizde görmek istemiyoruz’’ diyen Gül, Türkiye’de her görüşün özgürce konuşulabilmesi gerektiğini söyledi. Fransa’da Ermeni iddialarının reddine ceza getiren yasa tasarısının kabul edilmesinin ardından Türkiye’nin 301. maddeye yönelik tutumuna yönelik bir soruyu yanıtlayan Gül, ‘‘Gereğini yapacağız’’ dedi. Fransa’nın AB’ye üye bir ülke olarak bu tür bir hataya düştüğünü söyleyen Gül, ‘‘AB’nin kurucu üyelerinden Fransa, tutumuyla Kopenhag kriterlerinin değiştiği izlenimi bıraktı’’ dedi. TCY’nin 301. maddesinin acilen değiştirilmesi gerektiğini söyleyen AB Genişleme Komiseri Olli Rehn ise ‘‘Anladığım kadarıyla Yimpaş’ta adım adım zamanaşımına AYKUT KÜÇÜKKAYA Almanya’nın ‘‘uluslararası tutuklama kararı’’ ile tüm dünyada aradığı Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar ile 10 Yimpaş yöneticisinin Türkiye’de 3’er yıl hapis cezası aldığı davada ‘‘7.5 yıllık’’ zamanaşımı süresinin dolmasına ‘‘8 ay’’ kaldı. Yimpaş mağdurlarının avukatı Yargıtay’a başvurarak dosya hakkında gelinen son aşamayı sordu. Avukat Acun Papakçı, ‘‘Yargıtay’da dosyanın beklediği her gün cezanın zamanaşımı ile kaldırılmasına bir adım daha yaklaşılmaktadır’’ derken Yimpaş yönetimi bu haberleri yargıyı etkileme çabası olarak yorumluyor. Dursun Uyar ve 10 Yimpaş yöneticisinin Yargıtay’da görülmeyi bekleyen dava dosyasının 7 yılı bulan gelişimi özetle şöyle: Suç tarihinin 31 Aralık 1999 olarak yer aldığı davayı gören Yozgat 1. Asliye Ceza Mahkemesi Uyar ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkında 22 Ekim 2002 tarihinde Sermaye Piyasası Kurulu’na kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeden yasaya aykırı olarak yurttaşlardan para toplamak suçlamasıyla 3’er yıl hapis ve 15’er milyar lira para cezası verdi. Mahkeme kararında şöyle denildi: ‘‘Yimpaş Holding AŞ’nin halka arz işlemlerinin 2499 sayılı yasada öngörülen şekil ve unsurların dışında usulsüz ve kanuna aykırı bir şekilde gerçekleştirildiği anlaşıldığından, sanıkların 4087 sayılı kanunla değişik, 22’nci maddesiyle değişik 2499 sayılı yasanın 47/A4 maddesi uyarınca suç işleme kasıtlarının yoğunluğu ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak, şahsi ve sosyal durumları, geçmişteki halleri nazara alınarak takdiren ve teşdiden 3’er yıl hapis ve 15’er milyar lira ağır para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildi.’’ Mahkeme,11 Yimpaş yöneticisine verilen cezaları ertelemedi. Ve sanıkların kaçma ihtimalleri nazara alınarak yurtdışına çıkışlarına yasak konulması da karara bağlandı. Bu karar sanıklar tarafından 26 Kasım 2002 tarihinde temyiz edildi. Dosyada ilk incelemeyi 2004 yılı başında yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesi, dosyayı tebligatlarla ilgili usul yönünden bir düzeltme için mahkemesine geri gönderdi. Bu talep mahkemece aynı tarihlerde yerine getirilerek dosya daireye iade edildi. 2002 yılının son aylarından bu yana dava, Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nde görülmeyi bekliyor. ilan renkli ransa’da ünlü tarihçileri bir araya getiren bir örgüt var, ‘‘Tarih İçin Özgürlük Derneği’’. Derneğin 600 üyesi bulunuyor... Fransa’daki ‘‘Tarih İçin Özgürlük Derneği’’ çok önemli bir bildiri yayımladı. Bildiride Ermeni soykırımı savlarını tanımayanlara hapis ve para cezası öngören yasanın Fransa Meclisi’nde kabul edilmesini ‘‘gerçek tahrik’’ olarak nitelendirdi... Bu konuyu Brüksel Temsilcimiz Elçin Poyrazlar’la konuştum sabah. Elçin, konuya ilişkin bazı ipuçları verirken şöyle dedi: ‘‘Tarih İçin Özgürlük Derneği’nde Rene Remond, Mono Ozouf, Pierre Nora ve JeanPiera Azema gibi ünlü tarihçiler bulunuyor. Ben ünlü tarihçi Pierre Nora’yla görüştüm. Görüşmem de Cumhuriyet’te yer aldı.’’ Ünlü Fransız tarihçi Pierre Nora, yasayı ‘‘felaket’’ olarak yorumlayıp hazırladıkları bildiriyi Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a da sunarak ‘‘yasanın iptalini’’ istiyor... Pierre Nora şöyle diyor: ‘‘Bir Fransız yurttaşı, entelektüel ve tarihçi olarak; demokratik bir ülkenin tarihte yaşananları resmi bir gerçeklik olarak tanımlamaya kalkmasını kabul edilmez buluyorum.’’ Fransız tarihçi Türkiye’yi çok sevdiği için mi bunları söylüyor? Hayır!.. Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olan tarihçi Pierre Nora’nın korktuğu şu: ‘‘Eğer bu yasa Cumhurbaşkanı Chirac tarafından onaylanırsa, Meclis’te bulunan kölelik ve sömürgeciliğe ilişkin yasalar da gündeme gelir ve bunlar Fransa demokrasisinin simgesi olmaktan çıkar...’’ ??? Fransız Meclisi bu tarihi yargılama girişimini, ‘‘oy hesabı’’ üzerine yaptı elbet!.. Türkiye’yi iyi tanıyan İngiltere’nin Avrupa Komisyonu Temsilcisi Denis Macshane de ilginç bir açıklamada bulundu... Denis Macshane, Türkiye’de yasaların (301. madde ve ötekiler) özgürlüğü kısıtladığını vurgulayıp şöyle diyor: ‘‘Fransa Parlamentosu Türkiye’de 301. maddenin Fransız versiyonunu hazırladı. Ben Fransız televizyonuna çıksam ve 1915’teki ölümlerin ‘soykırım’ olmadığını söylesem, polis beni gözaltına alacak, yargı da tutuklayıp cezaevine mi gönderecek?’’ Sartre’ın, Zola’nın, Hugo’nun Voltaire’in ruhlarını yok etmeye çalışıyor Fransa, Denis Macshane’nin açıklamalarına göre... Fransa, ifade özgürlüğünü rafa kaldırıyor... Peki biz Türkler bu olup bitenler karşısında ne yapıyoruz... Şişli Pazarı’ndan sahte Fransız marka gömleklerini 510 milyona alıp Beyoğlu’nda Fransız Büyükelçiliği önünde ‘‘Ya Allah Bismillah’’ deyip yakıyoruz... Olup bitenleri televizyondan izliyorum... Yakanların üzerinde ‘‘timsah’’lı Fransız gömlekleri bulunuyor... Toplum olarak aptes suyunun ‘‘sağlık sorunlarını’’ tümüyle çözümlediğini; aptes alan kadınların yüzlerinin hiç kırışmadığını tartıştığımız şu sıralarda Fransa Meclisi’nin soykırım yasasıyla irkilip kendimize geldik... Bakıyorum TÜSİAD’dan, MÜSİAD’dan ses soluk çıkmıyor. Koç’lardan, Eczacıbaşı’lardan, Sabancı’lardan da bir açıklama filan gelmiyor... Halkımız ne yapsın? Yapsa yapsa bayrak, tişört, gömlek, bayrak, kukla yakar, siyah çelenk bırakır, tekbir getirip ‘‘Kahrolsun Fransa’’ diye bağırır... Unuturuz bugünleri de hiç kuşkunuz olmasın... ??? Fransız askerlerinin Madagaskar ve Cezayir’de binlerce insanı katletmesi yirminci yüzyılın soykırımı değil miydi? Stalin’in Ukraynalıları yok etmesi, Mao’nun milyonlarca Çinliyi aç bırakıp öldürmesi sizce neydi? Balkanlar’daki vahşet; Çeçenistan’daki dram; Afrika’daki sömürge katliamları; İsrail’in Filistinlileri öldürmesi, Lübnan’ı harabeye çevirip binlerce insanı katletmesi... Geçmişte yaşanan tüm kanlı olayların hesabını ve tanımlamasını yasa çıkararak yapamazsınız... Avrupa’nın birçok ülkesinde Yahudiler profesyonelce öldürülüp yakıldı... Bu işler devletlerin parlamentolarınca çözümlenip adlandırılamaz... Zaten Avrupa’da aklı başında her insan Denis Macshane gibi noktayı koyuyor: ‘‘Bunlar, cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bakanların, milletvekillerinin, siyasi partilerin değil, tarihçilerin, derin kültürel anlayışa sahip entelektüellerin işidir...’’ hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 asirmen?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle