Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Barış DOSTER Dış politika ve geçmişten ders almak… C S TRATEJİ 9 şart" olduğuna inanan Gazi’nin, "İktisatsız istiklal olmaz" demesi boşuna değildir. Hele de "Ekonominin gelişmesinde başlıca lüzumlu olan, yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz ulaştırma vasıtaları milli mevcudiyetin maddi ve siyasi kan damarlarıdır" şeklindeki sözü, stratejik konumu da olan tüm ulaşım araçlarının yok pahasına elden çıkarıldığı bir süreçte daha da önem kazanmıştır. Mustafa Kemal’in, kamu kuruluşlarını Anadolu’ya yayması, onlara asıl işlevlerinin yanında toplumsal, kültürel hayatta da özel ve önemli görevler vermesi, örneğin kermes düzenlemek, ağaçlandırma çalışmaları yapmak, çocuk yuvası açmak, balo tertip etmek, koro kurmak, tiyatro faaliyeti yürütmek gibi bir dizi etkinliğe memur etmesi önemlidir. Çünkü bu yapılanlar uluslaşmanın ve yurttaşlaşmanın yanında, büyük kentlere nüfus yığılmasını da önleyen bir plancılık boyutuna sahiptir. Ülkemizin yıllardır yaşadığı ve bünyesinde terör boyutunu da içeren Güneydoğu sorunu, büyük kentlere dönük olağanüstü göçün yarattığı toplumsal sorunlar ve altyapı yetersizliği dikkatle incelenirse, devletçi ve kamucu modelden uzaklaşmanın ülkemize verdiği zararın boyutu daha iyi anlaşılır. ısır ve Ürdün’ün devreden çıkmasından sonra, Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasında arabuluculuğa soyunduğu, "imparatorluk bakiyesi" sözünü dilinden düşürmeyenlerin, Büyük Ortadoğu Projesi’nde ve Medeniyetler İttifakı’nda eşbaşkan olmakla övündüğü bir süreçte, yakın ve uzak tarihi bir kez daha okumakta yarar vardır. Yarar vardır çünkü yön duygusunu yitirmiş bir dış politika anlayışı söz konusudur. Yarar vardır çünkü siyasi hedef saptama ve buna uygun stratejiler geliştirme konusunda başarısızlığı müseccel bir yönetim işbaşındadır. Yarar vardır çünkü iç politika, dış politika ve ekonominin birbirinden bağımsız ele alınamayacağı bazı çevreler tarafından henüz yeterince öğrenilmiş değildir. M TARİHTEN DERS ÇIKARMAK Yön duygusu kalmadı ülkemiz üzerindeki etkinliğini yadsımak mümkün değildir. 2005 yılı Mart ayında Türk özel sektörünün dış borcu 27 milyar dolarken, 2008 yılı Ocak ayında 147.6 milyar dolara ulaşmış ise 12 milyon insan günde 1 dolardan az parayla yaşıyor, 1 milyon kişi mutlak açlık sınırında bulunuyor, 8 milyon aile erzak yardımıyla ayakta kalmaya çalışıyor, 15–29 yaş arası kadınların yüzde 70’i iş ve eğitim hayatının dışında kalıyorsa, bu tablodan sağlıklı bir toplum çıkmayacağı gibi, bağımsız ve güçlü bir dış politika da çıkmaz. Ve tarihin bize verdiği bir diğer ders, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşündeki ekonomik boyutun ne denli büyük olduğudur. Muharrem Kararnamesi’nin, Balta Limanı Anlaşması’nın getirdiği sonuçları bilmeden, Kırım Savaşı nedeniyle 1854 yılında alınan ilk dış borcun, tam yüz yıl sonra 1954 yılında kapatıldığını hesaba katmadan dış politika üzerine yorum yapmamak gerekir. Bu yüzden, Atatürk’ün devrim programının kendi içindeki bütüncüllüğü ve tamamlayıcılığı üzerinde bir kez daha uzun uzun düşünmek yararlı olacaktır. Çünkü bağımsızlık için güçlü bir ekonomi, güçlü bir ekonomi için de devletçi ve halkçı politikalar izlemek lazımdır. "Milli egemenlik için, mali egemenliğin Hem dış politikada en ABD ve AB yanlısı çizgiyi izleyip, hem de "imparatorluk bakiyesi" olmakla övünenlerin Osmanlı tarihinde sahip çıkmadıkları eylemlerden biri de İkinci Meşrutiyet’tir. Oysa Jön Türk Devrimi de denen İkinci Meşrutiyet’in ilanının 100. yılı önemli etkinliklerle kutlanırken, dış politikada iddialı, aynı oranda da gerçekçi ve tutarlı bir çizgi izlemenin yollarını etraflıca düşünmek gerekir. İslam Konferansı Teşkilatı İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin (IRCICA) Türkiye içinden ve dışından 102 bildirinin sunulduğu "100. Yılında 2. Meşrutiyet Kongresi"nden, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin geniş katılımlı "Jön Türk Devrimi’nin 100. Yılı" başlıklı uluslararası kongresine, Tarih Vakfı’nın İzmir’deki etkinliğinden Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Ekim ayı başında düzenlenecek olan sempozyumuna dek çok sayıda etkinliğe ülkemizin yanı sıra, Arap ülkelerinden, Ortadoğu’dan, İslam dünyasından, Balkanlardan katılan araştırmacıların yoğun ilgisini doğru analiz etmek şarttır. Zira bu akademik ilgi aynı zamanda geçmişte nelerin, neden yapılamadığının, Atatürk’ün nelerden ders çıkardığının ve neleri, nasıl yaptığının da bir kez daha değerlendirilmesi için önemli fırsatlar sunmaktadır. ABD’nin Irak’ı işgalinin 5. yılında, tarihten çıkardığımız dersler de, günümüzde yaşayarak öğrendiklerimiz, Araplar da dâhil olmak üzere, hem İslam Dünyası, hem mazlum milletler, hem de Batı nezdinde itibar sahibi olmanın, Batıcı bir politika izlemekten değil, Batı’ya direnmekten, onunla eşit ve onurlu bir düzeyde ilişki kurmaktan geçtiğini göstermektedir. Yüz yıl önce Jön Türk Devrimi’nin ilanının, 85 yıl önce Milli Mücadele ile kurulan Cumhuriyet’in, 5 yıl önce de TBMM’nin reddettiği 1 Mart tezkeresinin sonrasında Türkiye’nin gerek Arap halkları, gerekse Avrupa ülkelerinin kamuoyları nezdinde artan saygınlığı bunu kanıtlamaktadır. Güçsüz devletler, güçlerini yükseltmek için bir süreliğine de olsa denge politikası izleyebilirler. HEDEF KOYMAK dengelerini gözetmek demek, kendine Türkiye’nin yön duygusunu yitirmiş Dünya güvenmemek, hep çekingen davranmak demek Unutmamak gerekir ki, Sultan plansız durgunluğunda denge değildir. Abdülhamid de dünya dengelerini gözeterek İmparatorluğu’nun ömrünü uzatmaya politikasını sürdürmek zayıflıkta Osmanlı çalışmıştır. Jön Türkler ve İttihatçılar da dönemin büyük güçleri arasındaki dengeyi ısrar anlamına geliyor… kollamışlardır. Ama bu yapılanlar, devletin EKONOMİDEN DERS ÇIKARMAK Ekonominin bu denli kırılgan ve dış müdahalelere açık olduğu, iç ve dış borç toplamının 450 milyar doları geçtiği, nüfusunun dörtte birinin yoksulluk sınırında yaşadığı bir ülkede dış politikanın bağımsız olduğunu öne sürmek, IMF ve Dünya Bankası’nın ömrünü kısa bir süre için uzatsa bile, yıkılmasını engelleyememiştir. Çünkü kendi gücü olmayan bir devletin, denge politikası izleyerek sonsuza dek yaşaması mümkün değildir, tarihsel gerçeklere aykırıdır. Türkiye’nin, kendine hedef saptaması, örneğin Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılında siyasi, iktisadi, toplumsal, kültürel, askeri olarak hangi düzeye gelmek istediğini, insanlarına vereceği eğitimden, kişi başına düşen milli gelirine dek tüm boyutlarıyla, en ince ayrıntılarıyla hesaplayıp, önüne koyması gerekir. Zira hedef olmadan strateji de olmaz ve hedefsizlik, strateji yoksunluğunu beraberinde getirmektedir. Putin’in, 8 yıl içinde yeniden bir dünya gücü haline getirdiği Rusya, 2020 yılında uzayda güç sahibi olmak isteyen Çin, dünya siyasetine güçlü ve emin adımlarla ağırlığını koymakta olan Hindistan gibi örnekler ortadadır. Türkiye’nin herkesin diline pelesenk ettiği "2023 vizyonunun" içini bir an önce doldurması, eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, savunma sanayisinden dış politikaya dek her alanda, gerçekçi ve birbiriyle uyumlu hedefler koyması şarttır. Sonuç olarak şunu görmek gerekir: Soğuk Savaş döneminde ABD’ye yaslanan, günümüzde iç politik düzenlemeleri AB’ye, dış politikayı ABD’ye, ekonomiyi ise IMF Dünya Bankası ikilisine ihale ve havale eden bir anlayış, Atatürk’ün Cumhuriyeti’ne yakışmadığı gibi, bu toprakların birikimini de yansıtmaktan uzaktır. Atatürk’le aralarına mesafe koyarken, Fatih Sultan Mehmet’e sahip çıkanların, Fatih’in, çağının en ilerici hükümdarlarından biri olduğunu ve İstanbul’u fethederken, dönemin en yeni savaş teknolojilerini kullandığını anımsamalarında sonsuz yarar Türkiye’nin geleceğini planlamakla görevli olan kurum: Bakanlar Kurulu... vardır.