02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

önemli merkezi PKK’li teröristler... Van’dır. Benim nazarımda Zagros (HakurkKandil hattındaki sıra dağlar) önemlidir. Burada ticaret (kaçakçılık) belirleyicidir. Üçgendedir (TürkiyeİranIrak üçlü sınırı). Başta kardeşim (Osman Öcalan) olmak üzere bazı kadroların İranZagrosRomanya üzerinden Avrupa’ya uyuşturucu sevk ettiğini öğrendim" sözleriyle su yüzüne çıkmıştır. 90’lı yıllarda "kaçaktan haraç almak" şeklinde geliştirilen bu yöntemle Doğu illerimizdeki tüm kaçak sınır patikaları örgütün denetimi altına girmiştir. Devlete vermediği vergiyi haraç olarak teröriste veren kaçakçılar silahın gölgesinde ortaya çıkan bu fiili duruma karşı koymamış aksine işbirliği yaparak terörden destek ummuştur. O yıllardan günümüze süregelen "Kaçakla uğraşanın karakolu basılır" söylemi, terör ile kaçak arasındaki bağı ifade etmek için ortaya çıkarılmış ve sınırı namus bilip görev yapan askeri personel üzerinde psikolojik baskı kurulması amaçlanmıştır. PKK terör örgütünce 80’li yılların sonlarına doğru kurulan bu sözde gümrük teşkilatı zamanla kurumsal bir yapı kazanmış ve terörden ziyade bir mafya özelliği gösteren bu örgüte haraç vermeden bölgede kaçakçılık yapılabilmesi nerdeyse olanaksız hale gelmiştir. 27 Mayıs 2008’te PKK'nın İran’daki kolu PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) kamplarından kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan ve "Etkin Pişmanlıktan" yararlandırılarak serbest bırakılan R.A. isimli teröristin, "örgütün İran sınırında Halepçe ve Pişdere adlı 2 gümrük noktası var. Örgüt burada gelen kaçakçılardan her katır yükü için 2 bin dinar alıyor. Gümrük noktalarında örgütün aylık geliri 30 bin dolardır" şeklindeki itirafları son yirmi yıldır göz ardı edilen terörkaçakçılıkgümrük ilişkisini gözler önüne seren sayısız itiraflardan yalnızca bir tanesidir. 92 sonrası ummadığı bir güce kavuşan örgüt bir yandan haraç toplarken bir yandan da uyuşturucu madde kaçakçılığını doğrudan yapmaya başlamıştır. Afganistan ve Pakistan’dan gelen baz morfin teröristlerin güvenli bölgelerinde asit anhidritle buluşarak eroine dönüştürülmüş ve Avrupa ülkelerinde satışa sunularak örgüt gelirleri önemli ölçüde artırılmıştır. 2000’li yıllarda uluslararası uyuşturucu kartelleriyle da tanışan PKK mafyası bugün ahlak dışı bu ticaretin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu çerçeveden bakıldığında, örgütün kaçakla ilişkisinin bir bilinmeyeni olmamasına ve terörün finans kaynaklarının dondurulmasına ilişkin BM kararı da bulunmasına karşın ABD’nin şimdi ortaya çıkarak terörle mücadele söylemi altında "malumu ilan" etmekle PKK’nın sözde lider kadrosunu köşeye sıkıştırmaya çalıştığını düşündürmektedir. C S TRATEJİ 21 bulunduğunu söylemek de mümkündür. Bu haliyle PKK terör örgütünün otuz yıla yakın bir süreç içerisinde kök saldığı Avrupa’daki finansal yapısının bir anda yok edilebileceğini varsaymak olası değildir. Hal böyle iken AB’nin desteği olmadan ABD’nin PKK’yı uyuşturucu kaçakçıları listesine dahil ederek örgütün para kasalarına ulaşabilmesi ve AB hukukunu kullanarak bu kaynakları dondurması da pek olası görülmemektedir. ÇIKIŞ YOLU ABD’nin ayrılıkçı Kürt hareketini Barzani liderliğinde toparlamak ve yönetmek hamlesine karşı AB, Öcalan çizgisindeki harekete verdiği destekle bu hareketin inisiyatifini elinde tutmaktadır. Bu inisiyatifi örgütün siyasi ve finansal hareketlerinin kontrolünü elde bulundurmakla sağlamaktadır. ABD’nin bu yeni hamlesine karşı AB, PKK’nın finansal hareketlerine bir takım kısıtlamalar getirirken öte yanda örgüte verdiği siyasi desteğin dozunu yükselterek Türkiye’ye baskısını artıracaktır. Bizans oyunlarının tarihsel mirasçısı AB bununla da yetinmeyip DTP üzerinden sürdürülen siyasi hareketi de yönetmeye kalkışacaktır. ABD’nin PKK’yı uyuşturucu kaçakçısı sayan kararına bu analizlerin ışığında bakıldığında bu hamlenin, PKK dağ kadrosunun Barzani’ye gidişini hızlandırmak ve AB’nin siyasi manevralarına güç kazandırmak amacıyla yapıldığı görülmektedir. Anlaşılan odur ki Türkiye, bir yanda ABDİsrailBarzani, öte yanda ABDTPÖcalan üçlü guruplarıyla sarmala alınmış durumdadır. Barzani ile geliştirilen ilişkiler siyasi zihniyetin tavrını ABDİsrail’den yana koymuş olduğunu göstermektedir. Her ne kadar AB baskılarına boyun eğmez bir görünüm ve Öcalan’a karşı sözde de olsa bir direniş sergilense de izlenen siyasetin ABD yörüngesine oturmuş olduğunu söylemek bu tablo içerisinde mümkündür. Bilinen polis taktiğinde zanlıyı yumuşatmak, konuşturmak, suçu itiraf ettirmek yani polisin istediği davranış biçimine zanlıyı getirebilmek için uygulanan "iyi polis kötü polis" rolü her zaman işe yaramıştır. Şimdi zanlı durumunda olan Türkiye masaya oturtulmuş, kelimenin tam anlamıyla bir sarmala alınarak dört bir yanı iyi polis görünümündeki emperyalist güçler tarafından kuşatılmıştır; ABDİsrail ikilisi," Barzani’yi tanı, işine gelir, kurtulursun" derken, ABDTP ikilisi ise "Öcalan’ı tanı senin için kurtuluş yolu budur", demektedir. Her iki seçeneğin de hedefi Türkiye’nin üniter yapısını bozmak, parçalamak ve bölmektir. Bu iki seçeneğin çizdiği tablo Anadolu’dan Türk kimliği ve varlığının silinmesine kadar gidecek olan bir karanlık yolu işaret etmektedir. Bu durumda ABD’nin PKK terör örgütünü uyuşturucu kaçakçıları listesine almış olması ya da AB’nin PKK’ya terör örgütü demesinin Türkiye açısından artık hiç bir anlamı yoktur. Türkiye için çıkış yolu bu emperyalist seçeneklere karşı "ulusal harekatını başlatmak" ve bu yolda bir adım ileri atmaktan geçmektedir. AB’nin Kürt konusundaki kartı ise PKK üzerinde yoğunlaşıyor. Bölücü örgütün Avrupa’daki yapılanması ve sağlanan destek göz önüne alındığında Türkiye’nin bölücülük konusunda sıkıştığı kıskaç ortaya çıkar… KAYNAKLAR KESİLEBİLİR Mİ? PKK terör örgütünün finans ilişkileri çok boyutlu ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Öcalan’ın yakalandığı 1998’e kadar geçen yirmi yıllık süreçte örgüt, Ortadoğu, Kafkaslar ve Avrupa ülkelerinde Türkiye karşıtlığı temelinde şekillenen siyasi, askeri ve ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Söz konusu ilişkilerin kapsamının satır başlarıyla ifadesi dahi, örgütün finans kaynaklarının ortaya çıkarılması ve kesilmesinin ne denli güç olduğu yolunda bir fikir verebilecektir. 1979 yılında Öcalan’ın Suriye’ye geçişiyle başlayan PKK’nın uluslararası ilişkileri bölge ülkelerinin istihbarat örgütleriyle sağlanan temas sonucu derinlik kazanmış, ardından Hizbullah, Filistin Kurtuluş Örgütü, ASALA gibi terör örgütleriyle sağlanan işbirliği sonucu geliştirilmiştir. Başlangıçta halktan zorla toplanan bağışlarla şekillenen PKK sermayesi, İran ve Irak sınırlarındaki kaçakçılığın kontrol altına alınmasıyla güçlenmiştir. Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Saygun’un ifadeleriyle PKK’nın finans gücü 500 milyon Avro’ya ulaşmıştır. Bu kara para Suriye’den İran’a, Rusya’dan Almanya’ya kadar çok geniş bir ülke yelpazesinde gezinmektedir. Şimdi ki adı Roj olan Med Tv’nin yayın aşamasında şirketler ve vakıflar kurulmuş, bir yandan kara para aklanırken öte yandan yabancı ortaklıklarla para trafiği uluslararası bir boyut kazanmıştır. Ayrıca Öcalan’ın ifadesinde yer alan "son dönemde evimde bulunan kasada 20 milyon dolarım vardı" şeklindeki açıklaması örgütün milyon dolarlarla ifade edilen bir nakit parayı da el altında bulundurduğunu göstermektedir. Örgütün finansal ilişkilerinin boyutu, Avrupa ERNK siyasi cephe teşkilatının bilinen gelir kaynakları ve para transferleri dışında, İran, Suriye, Irak ve Avrupa’da değişik isim ve unvan altında birçok kişi ve kuruluşun şahsi ve şirket hesaplarına kadar uzanmaktadır. Barzani ve Talabani aracılığıyla PKK’nın kara para akladığını ve yine bu kişiler aracılığıyla ticari yatırımlarda
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle