09 Ocak 2025 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü ürkiye Cumhuriyeti sosyal devlettir. Ancak iktidar, halkı devletin korumasından uzaklaştırmak, yalnız ve çaresiz bırakmak için elinden geleni yapıyor. Sosyal devlette eğitim, sağlık gibi sosyal hak statüsüne giren hakların rekabetçi piyasa koşullarında kendilerine yer edinerek faaliyette bulunmaları söz konusu olamaz. 1980’lerden sonra hızla yayılan liberal ama başıbozuk düşünce, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sında yer alan eğitim hakkını da rekabetçi piyasa ortamının temel unsurlarından biri olarak görmüştür. "Eğitim de tıpkı herhangi bir mal veya ticari nesne gibi alınıp satılabilmelidir" diye bir söylem tutturulmuş gidiyor. Oysa eğitim, Anayasa’da sosyal ve ekonomik hak ve ödevler kısmında, vatandaşlar için bir hak, devlet için ise bir ödev olarak düzenlenmiştir. Vatandaşlara tanınan bu hakkı yerine getirme ödevi devlete aittir. Özel eğitim kurumlarının yasal olarak kurulup, eğitim ve öğretim vermesi bu görevin devlet eliyle yerine getirilmesi gerektiği sonucunu değiştirmez. Türkiye’nin bugünkü eğitim sistemine bir bakın. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında izlenen eğitim politikası ve buna bağlı olarak da hızla gelişme gösteren, ilerleyen, çağdaş eğitim seviyesi çizgisinden hızla ve istikrarlı bir şekilde nasıl da uzaklaşılmış. T Boşa harcanan paralar durum ise üniversiteye hazırlık adı altında eğitim faaliyetinde bulunan dershanelere harcanan para, sarfedilen emektir. Yazıktır bu paralara, verilen emeklere. Yazık… İlköğretim 1. sınıftan itibaren okula başlayan, liseye gelen öğrenciye okullarda ders verilmediği için en fakir öğrenci bile dershaneye nasıl gidebilirim diye düşünmektedir. Geçmişte öğrenci çekebilmek amacıyla yüksek ücretlerle eğitim kadrosu oluşturan dershaneler, bugün asgari ücretten bile düşük ücretle öğretmen çalıştırıyorlar. Devlet okulunda da aynı dersin branş öğretmeni dershanede görev yapan meslektaşından neredeyse 2 kat fazla ücret almaktadır. Dershanelere olan rağbet de her geçen gün artmakta. Bu nasıl akıl almaz bir çelişkidir böyle? Veliler bundan şikâyetçi değil midir? Bu soruların yanıtı belli olsa da sorun, hâlâ bir çözüm bulunmak istenmemesinden kaynaklanmaktadır. Artık kim ne derse desin, eğitim de ticari bir nesne konusu yapılmış, rekabetçi piyasa ortamında herkes payına düşeni veya daha fazlasını kapmaya çalışmaktadır. 400 milyar dolar dış borcu olan, Türk KamuSen’in araştırmasına göre, açlık sınırı 853 YTL olan ülkemizde normal eğitim masrafını üstlenmek bile neredeyse imkânsızlaşırken, dershanelere para harcanması nasıl mümkün olmaktadır? Eğitim sisteminde tezat içeren bu ilişkiler yumağını çözmek, bu yanlış gidişe dur demek vakti geldi de geçiyor bile… Öncelikle sosyal bir hak olan eğitimi rant kapısı olmaktan çıkarmak gerekir. Okullardaki eğitim C S TRATEJİ seviyesi yükseltilip, öğrencilerin gerek bir takım bilgisayar programlarıyla, gerekse etüt programlarıyla okula bağlanmaları sağlanmalıdır. Okulda verilen eğitimin niteliği arttırıldığında dershanelere zaten ihtiyaç kalmayacaktır. Olması gereken de budur. MİLLİŞMEYEN EĞİTİM EĞİTİMİN BİLİNÇLİ TUZAKLARI 1980’den sonra eğitimde mantar gibi çoğalan özel eğitim kurumlarının, yalnızca piyasaya değil, bununla birlikte zamanla eğitim sistemimize de hâkim olmaya başladıkları gözden kaçacak gibi değildir. Aileler ve eğitim gören çocuk ve genç öğrencilerimiz bilinçli ve de sistemli bir şekilde rekabetçi piyasada oluşturulan bu eğitim sisteminin içine çekilmiştir. Zamanla devlet okulları adeta kan kaybetmeye başlamış, "çocuğum okusun da ben saçımı bile süpürge ederim" diyen fedakâr analar, fedakâr babalar özel eğitim kurumlarını maalesef kaliteli bir eğitimin temel koşulu olarak algılamış, pırıl pırıl gençlerimiz ise bu Türkiye’de eğitimin ‘ulusal’ niteliği tartışmalı... durumu, karşı koyamadıkları bir heves haline getirmişlerdir. Herhangi bir dersi zayıf olan, belli dersi anlama güçlüğü çeken veya belli bir ders konusunda takviyeye ihtiyaç duyan tüm öğrenciler dershanelere yönlendirilmiştir. Hafta içi okula giden öğrenciler hafta sonunu artık belli ücret karşılığında eğitim veren dershanelere ayırır olmuşlardır. Nedir bu dershanelerin bu kadar özenilir olmasının sebebi? En vahim Tüm bu sorunlar bir kenarda dururken, devletin eğitime aktardığı bütçe, velilerin çocukları için yaptıkları harcamaların yarısından bile azdır. 2003 verileri ise eğitime yapılan harcamalardaki uçurumu gözler önüne sermektedir. 2003’te velilerin eğitime harcadıkları toplam para 17,2 katrilyon iken, devletin vergi gelirlerinden eğitime ayırdığı bütçe 7,2 katrilyondur. Bütçe haricinde devletin fonları vardır. Buna göre, 1995 yılından itibaren özelleştirme faaliyetlerine aktarılan fonlar, eğitim bütçesine aktarılmış olsa 1995–2004 yılları arası eğitim bütçesine ortalama yaklaşık yüzde 10 katkı yaratacaktı. Bu sorunları hep söylüyoruz ama ulusal bir hükümet olmalı ki ülkemizin sorunların üstesinden gelsin. Eğitime kaynak aktaramayan hükümet, 9 Ağustos 2006 günü Resmi Gazete’de yayımlanan bir yasaya dayanarak ülkemizdeki tüm resmi ve özel eğitim kurumlarının tabelaları, milli eğitimin amblem ve flamaları, tüm okullarda her sınıfta yer alan demirbaş portrelerin renklerini, materyallerini değiştirmektedir. Bu nasıl bir zihniyettir? Eğitime kaynak aktarma, teferruata para harca… AB üyesi ülkelerin tamamında, eğitim hizmetleri KDV'den müstesna tutulmuş yani Avrupa’da yüzde 1 oranında dahi KDV uygulanmazken, hükümet eğitimdeki KDV oranını yüzde 18’den yüzde 8’e indirmekle övünebilmektedir. OECD’nin 2006 Yılı Eğitim Göstergeleri Raporu’nda Türkiye’nin eğitim kurumlarına en az harcama yapan ülke olduğu belirlendi. Rapora göre, Türkiye’de kamu kaynaklarından eğitime GSYH’nin yüzde 3.6’sı oranında harcama yapılmaktadır. Bu oran Danimarka’da yüzde 6.7, İsveç’te 6.5, Polonya’da ise 5.8’dir. Rapora göre, Türkiye, öğretmenlerin en fazla çalıştırıldığı ikinci ülkedir. Buna rağmen öğretmenlere en az ücret veren ülkelerin de başında gelmektedir. Türkiye’de özellikle son yıllarda OECD ülkelerine oranla, eğitime aktarılan kaynağın, öğretmenlere verilen ücretin çok az olduğu OECD raporu ile sabitken, Milli Eğitim Bakanı, OECD ülkelerinin GSMH’sine oranla eğitime ortalama yüzde 5,8 pay ayırdığını, eğitime ayrılan payın yüzde 7,3 olduğunu, son 5 yıldır Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında GSMH’ye oranla en yüksek pay ayıran 3 ülke arasında yer aldığını söyleyebilecek kadar hayal âleminde yaşamaktadır. Kendini kandırdığı kesin olsa da Türk halkını kandıramayacağı Fotoğraf: Necati SAVAŞ mutlaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle