02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Kaan Kutlu ATAÇ ABD’nin ‘sıcak sorunlara’ çözüm arayışı… C S TRATEJİ konumuna düşmesinden sonra ise bölgeye yapılan en üst düzey ziyaretler ise yeni başkanın göreve başlamasına endekslenmiş beklentiler nedeniyle zaten ölü doğmuş çabalar olarak ilgili uzmanlarca sayısız kere dile getirilmişti. O halde, siyasetin bu denli hızla yol aldığı, gelişmelerin neredeyse saatlik bazda değerlendirildiği bir süreçte, süper güç ABD bu bölgeyi neredeyse yedi ay tek başına mı bırakacaktı? Büyük güç olmanın avantajları böylesi anlarda kendini gösteriyor. Büyük güçlerin, kendi çıkarlarını gözetmede ne kadar kıskanç olurlarsa olsunlar, genel çizginin korunması anlamında bazı işlerini "delege" edebilme yeteneklerinde de esnek oldukları muhakkaktır. Tarihin bize öğrettiği derslerden birisi de budur. ABD, bölgede etkin olmak isteyen bazı bölgesel oyuncuları işte tam da bu sırada sahaya sürmüş gözüküyor. Lübnan’daki sorunun çözümlenmesi için Katar, Suriyeİsrail barışının sağlanması sürecinde ise Türkiye’ye bazı işler delege edilmiş gözüküyor. ABD’nin Ortadoğu coğrafyasında, Afganistan ve Irak gibi "clear and present" sorunlarla uğraşırken, diğer aciliyet isteyen sorunları yeni yönetime devredinceye değin, en azından bir süreliğine acil servisin bekleme odasında "stable (zararsız)" pozisyonda tutmanın yolunu aramaktadır. Lübnan’da ir önceki yazımızı ABD’nin küresel çıkarlarında klasik ittifak yapılarından çok bölgesel çıkarlara dayalı parçalı ittifaklara doğru kaydıracağı ve önümüzdeki dönemin bu ülkenin süper güç özelliğini korumasına yardım edecek yeni müteffikler/ittifak arayışlarıyla şekilleneceği öngörüsüyle bitirmiştik. Bu süreç ABD politikalarında, sert gücün tekelini elinde tutmakla birlikte, yumuşak güç uygulamalarının artık indirekt yaklaşımla ele alındığı bir süreç olarak da görülebilir. Bu değerlendirmeyi örneğin Ortadoğu denkleminde son dönemde yaşanan iki gelişmeyle açmak konuyu anlaşılır kılacaktır. B ‘Vekaleten barış girişimi’ ABD’de Bush yönetimi ikinci döneminin sonunda bulunuyor ve ‘topal ördek’ tanımlamasına tam uyuyor. Bu süreçte acil müdahale gerektiren sorunlara ‘delege ederek’ girişim başlattığı gözleniyor. Bunlardan; Lübnan’da Cumhurbaşkanı’nın seçimi için Katar, Suriyeİsrail süreci için de Türkiye’nin öne çıkarıldığı belli oluyor. görüşmelerin Türkiye tarafından yürütülmesi. Kronikleşmiş sorunlara çözüm arayışlarına ABD’nin doğrudan müdahalesi (ister sert güç ve/veya isterse de yumuşak güç kullanarak olsun) bölgenin bu ülkeyle yaşadığı sorunlar ve kimi zaman haklı nedenlere dayalı önyargılarla bezenmiş algılar çerçevesinde) uluslararası kamuoyunda hep bir tedirginlik ve şüpheyle karşılanıyor. Başkan Bush’un "topal ördek" İKİ SORUN Ortadoğu’da Türkiye’yi de yakından ilgilendiren iki önemli gelişme yaşandı: Lübnan’da uzun süredir tıkanma noktasında kalan başkanlık sorununun Katar’ın yoğun diplomasi atağıyla çözüme kavuşması ve kadim Suriyeİsrail sorununda dolaylı ABD’nin dönüşümü, kendi yapılanmasına da yansıyor… Yeni meslek sınıfı G eçen hafta, ABD Başkanı George Bush’un, ülkesinin Ankara büyükelçiliği görevine kıdemli bir diplomat olan Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı James Jeffrey'i aday göstermesi ile ilgili haberler medyada yer aldı. Anadolu Ajansı mahreçli bu kısa haber dış politika değerlendirmelerinde neredeyse hiç yankı bulmadı. Oysa bu kısa haber bir çok bakımından çok önemliydi. ABD Soğuk Savaş’ın ardından yeni Erdoğan ve Esad... den şekillenen dış politikasında, tek süper güç olmanın getirdiği bir zorunluluk olarak, ulusal çıkarların tespit ve icrasında askeri, diplomatik, güvenlik alanlarında yoğun bir süreç yaşıyor. Bu sürecin ortaya koyduğu bir gerçek olarak, küresel çaptaki muazzam miktardaki bilginin doğru ve zamanında siyasi karar alıcılara iletilmesi başlıca sorunlardan birisi haline geldi. Uzun zamandır akademik dünyada klasik askeri, diplomatik ve güvenlik yapılanmalarının böylesi ihtiyaca cevap vermekten uzak olduğu sıklıkla dile getirilmiştir. Nitekim, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’de ve bazı ülkelerde bu alanlarda kimi yapısal anlamda kimi radikal düzenlemelere gidildi. Askeri, diplomatik ve güvenlik ile ilgili alanlar planla, icra ve rutin işlemlerde neredeyse birbirlerinin ilgi alanlarına müdahale eder hale gelmişti: Diplomatlar, barışı koruma misyonlarında askeri birliklerde şimdilik karargah düzeyinde de olsa, askerler ise doğal afetlerde insani yardim faaliyetlerinde diplomatlarla birlikte ve nihayetinde her türlü askeri ve diplomatik misyonda güvenlik ile ilgili personel yer almaya başladı. Tabi her bir görevli bir diğer örgütte görev aldığı sürede kendi bürokratik kültürünü de beraberinde götürdü ve örgütler arasında çoğu kez ortak dile sahip olamamanın getirdiği çatışma ve koordinasyon eksikliği yaşandı. 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgallerinin yanı sıra, çatışma sonrası bölgelerde, barış koruma misyonlarında ve insani yardım operasyonlarının oldukça karmaşık ve uluslararası boyuttaki görev alanlarında çalışacak yeni bir meslek memurluğuna olan ihtiyaç da ortaya çıkmış oldu. Fakat, küresel anlamda etkin olmak isteyen ülkelerde ortaya yepyeni bir sorun çıktı: ayrı ayrı askeri, diplomatik ve güvenlik alanlarında yetişmiş işgücü bulunmasına karşın hızla değişen karmaşık olaylar zincirini kavrayacak ve buna göre iş yürütecek, tüm bu alanlarda deneyim sahibi yeni bir personel tanımlaması ihtiyacı… ABD açısından böylesi bir personele ihtiyaç olduğu ilk kez, Dışişleri Bakanı Condolezza Rice tarafından dile getirilmiştir. Rice dışişleri atamalarında kıdemli personelin Berlin gibi rahat misyonları tercih etmesinin, özellikle Afrika gibi kritik kriz bölgelerinde tecrübeli personelin eksikliğini ortaya koyduğunu açıkça belirtmişti. ABD makamları bir süredir, askeri, diplomatik ve güvenlik kurumlarında yetenekli personelin bir değişim programı çerçevesinde ilgili kurumlarda "liason officer" veya "exchange officer" olarak bulundurulduğunu belirtiyorlar. Bu çerçevede örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı’nda üniformalı personelin kendi görev alanlarıyla ilgili bölümlerde çalıştıkları, Dışişleri bakanlığı personelinin de askeri eğitim kurumlarında eğitildiklerini ve askeri tatbikatlara bizzat katıldıkları ifade ediliyor. Bu tür görevlerde yer alan personel ise, özel eğitim programlarına tabi tutuluyorlar. Bundan amaçlanan, askeri, diplomatik ve güvenlik konularına ilk elden mesleki tecrübeye sahip yepyeni bir meslek sınıfının oluşturulması. Bu sınıfın adı dahi konmuş: "Ulusal Güvenlik Uzmanı". Böylesi bir akademik eğitim ve mesleki süreçten geçen personelin ise ülkenin siyasi karar alma mekanizmalarında kilit görevlere getirileceği ifade ediliyor. Bu kilit görevle ilgili kurumların başında ise Ulusal Güvenlik Konseyi geliyor. Yeni dünya şartları bu üç hayati konuya vakıf yetenekli personelin istihdamını gerekli kıldığına ise bu haliyle kuşku yok. Bu halde de, adı Türkiye Büyükelçiliği için geçen Jeffrey’in özgeçmişi yeni oluşturulan meslek grubu için ideal bir profil gibi gözüküyor. Jeffrey’in adaylık süreciyle ilgili Senato önündeki sorgulanması ise bizim için askerdiplomat kimliğinin anlaşılması bakımından hiç şüphe yok ki ilginç olacaktır. Yakın gelecekte sanırız Türkiye’de, savaş alanlarında pişmiş, insani yardım operasyonlarında uluslararası NGO’larla birlikte görev yapmış, öte yandan Eperne üzüm bağlarında hangi yıl şampanya rekoltesinin daha iyi olduğu konusunda fikir belirten, ülkesinin üst düzey siyasi karar alıcılarına yol gösteren yepyeni bir meslek grubuyla karşılaşmak olağan hale gelecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle