Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
zaman öne sürülen veya şikayet konusu yapılan icraat kısıtlamalarının çoğunluğu, Anayasal kaynaklı değildir. Bunlar, prosedür veya yasal sürecin işletilmesi nedeniyle icraatları dolaylı olarak geciktiren sıkıntılardır. Bu sıkıntılar, yargı kararlarının değiştirilerek uygulanması, vekalet sisteminin devreye sokulması gibi, yasallığı tartışılan uygulamalarla çözülmüştür. Bu süreçte, icranın başını temsil eden Cumhurbaşkanı ile bağımsız yargı, Anayasa ve diğer yasalar temelindeki hak ve yetkilerini kullanarak hükümet karşısındaki kontrol ve denetim mekanizmalarını oluşturmuşlardır. Bu çerçevede, endişe veren husus, yeni anayasada, yüksek yargı organlarının oluşturulmasındaki mevcut sistemin değiştirilmesi olasılığının gündeme gelmesidir. Bir gün herkese lazım olacak Yargı üzerinde, politik baskı veya etki yaratabilecek bu kabil değişikliklerden mutlak kaçınmak gerekmektedir. Buna ilave olarak kontrol mekanizması dışında kalmakla beraber Ordu (Genelkurmay), yasalardaki görev ve yetkileri nedeniyle doğrudan olmasa bile kamuoyu oluşturmak suretiyle bir baskı grubu gibi şeklinde zaman zaman hükümetin icraatlarını etkilemiştir. Bugün gelinen noktada, Cumhurbaşkanının da AKP kökenli olması, Cumhurbaşkanlığından kaynaklanan yönetimsel sıkıntıların büyük oranda azalacağı anlamına gelmektedir. O zaman, iç dinamikler açısından yeni bir anayasa yapılmasının gerekçesi olarak geriye başlıca iki unsur kalıyor. Birincisi, AKP tabanının beklentilerinin karşılanması. Bu kapsamda en acil gereksinim olarak üniversitelerde türbanın serbest bırakılması ve ikinci olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin politik etki alanının daraltılması gelmektedir. Türbanın, hem Laik sistemin delinmesi, hem de bir kıyafet şekli nedeniyle milletin inanç ve yaşam şekli bakımından bölünme olasılığını gündeme getirme tehlikesi, AKP ve tabanı dışındaki tüm kamu oyunca paylaşılmaktadır. Bu konuda daha fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Diğer taraftan, türban yasağının kaldırılması olasılığı, başta AB olmak üzere tüm dünyada dikkat çekmiştir. Bu karar, Avrupa’da Müslüman korkusu ve karşıtlığının giderek arttığı bir dönemde, Türkiye’nin AB sürecini tersine çevirecek kadar önemlidir. İkinci gerekçe olarak TSK’nın politik etki alanının daraltılmasının gündemde olduğu değerlendirilmektedir.Kamuoyuna yansıdığı şekliyle MGK’nın yapısının değiştirilmesi, Kuvvet Komutanlarının Yüce Divan’da yargılanması, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarına yargı yolunun açılması, Jandarma Genel Komutanına MGK’da yer verilmemesi, MGK kararlarının hükümeti bağlayıcı olmaktan çıkarılması gibi değişiklik öngörüler bunu doğrulamaktadır. Bu arada, geçen icraat döneminde MGK Genel Sekreterliği ile MİT Müşteşarlığı kadrolarının askerden alınarak, TSK üzerinde önemli bir etki alanı daraltılması yapıldığını da unutmayalım. Ülkemiz 2003 sonrası ABD’nin Irak’ı işgali ile son derece radikal jeopolitik değişikliklerin meydana geldiği bir bölgede bulunmaktadır. Öte yandan PKK ile mücadele hala devam etmektedir. Güvenlik ve savunma konularının aciliyet ve öncelik kazandığı bir dönemde, Türk Silahlı Kuvvetlerini de içine alan Anayasal düzenlemelerin yapılması son derece sakıncalı olacaktır. Başta ABD olmak üzere, Avrupa’nın tüm ülkelerinde güvenlik ve savunma çerçevesinde tüm silahlı kuvvetlerin belirli derecelerde ağırlığı vardır. İngiliz komutanların Irak harekatı konusunda siyasilere yönelik eleştirileri çok ciddi seviyededir. Alman askeri birliklerinin, Alman Genelkurmayının onayı olmadan Afganistan’a gitmesi mümkün mü? Bugün Amerikan İmparatorluğu, Kongrede temsil edilen iki siyasi parti (Cumhuriyetçi ve Demokratlar) ve Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere federal yönetimin her türlü dayanağı tarafından denetlenen bir varlıktır. Bu açıdan Türkiye üzerinde hala devam eden oyunları unutmadan,TSK’lerini yıpratmamaya, aksine onu güçlendirmeye gayret edilmelidir. Özellikle YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun açılması, TSK’nin tüm disiplin ve terfi sistemini altüst edebilir. Uluslararası alanda pazarlanacak tek değerli varlığımız olan TSK’nin zayıflaması kimlerin işine yarar? Bu konuyu çok iyi düşünmek zorundayız. C S TRATEJİ 21 olarak algılama kabiliyetine sahip değildir. Ülkemiz açısından Kemalist ideolojinin ne anlama geldiğini bir kere daha vurgulayalım. Hiç bir devlet ideolojisiz yaşayamaz. Bağımsızlık, Bağlantısızlık ve Milli İdeolojiler, Küresel Sistemin en büyük düşmanıdır. Bugün AB hangi ideolojiye dayanmaktadır, ABD’nin bir ideolojisi varmıdır? Küresel Sistemi yönetenler (G7) için ideolojiye gerek yoktur. Çünkü, yerleşmiş demokratik prensip ve ananeler ile sağlıklı politik sistemleri, onları yeterince korumaktadır. Buna rağmen, her üye ülkenin anayasalarında onların tarihi geçmişlerine ait prensipler mutlaka yer almaktadır. Fransa Anayasasında hala 1789 Fransa Devrimine atıf yapan kurallar bulunmaktadır. Ama Türkiye gibi, ekonomileri ve siyasal sistemleri henüz oturmamış, dışa bağımlı, nüfusunun ancak % 13’ü yüksek eğitim almış ülkelerde, mutlaka yaşayan ve uygulanan bir ideolojiye gereksinim vardır. Ne kadar şanslıyız ki, Mustafa Kemal gibi bir dahinin eseri olan bir ideolojiye sahibiz. Bu ideolojinin, çağımızda Küresel Sisteme alternatif olabilecek kadar evrensel özellikler taşıdığı herkes tarafından itiraf edilmektedir. Bize, bunun anayasamızdan çıkarılmasını önerenler, lütfen dünya ülkelerini ve politik sistemlerini yeniden incelesinler. SİVİL ANAYASANIN ANLAMI AKP tarafından hazırlanmakta olan yeni anayasaya "sivil anayasa" adı verilmektedir. Çünkü her iki anayasa da askeri müdahalerden sonra hazırlanmış ve onların politik direktifleriyle yönlendirilmiştir. Şimdi "sivil anayasa" AKP’nin politik direktifleri ile yönlendirmektedir. Anayasayı yapmakla görevlendirilen akademisyenlerin kimlikleri dikkate alındığında AKP’nin yukarıda sıralanan olası değişiklikleri amaçladığı kolayca anlaşılabilmektedir. Bir kaç örnek; ? Prof. Dr. Levent Köker (Gazi Üniversitesi) : Bir yazısında şu görüşlerini kaleme aldı: Kemalizm'e artık aşılması gereken bir tarihi fikirler bütünü olarak bakmalıyız. Kemalizm olduğu sürece Türkiye’nin Avrupa ile entegrasyonu gerçekleşemez. Kemalist Türkiye’nin vesayet rejimi olarak adlandırılmış olduğunu da hatırlatmak lazım. ? Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem (Dicle Üni.): Anayasanın Atatürkçülük unsuruyla tekçi bir resmi ideolojiye sahip olduğunu savunduğu bir yazısında : Türklüğün etnik bir çağrışım yapmadığı ve yalnızca vatandaşlığı ifade eden bir terim olduğuna ilişkin söylem, özellikle Kürtler ve gayrimüslim azınlıklar açısından inandırıcılıktan uzaktır dedi. Erdem, Genelkurmay'ın 27 Nisan bildirisi ve yargıdan gelen açıklamalar konusunda da:Yerleşik demokrasilerde benzerine rastlanılması mümkün olmayan bütün bu beyanat, bildiri ve kararlar alt alta konulup okunduğunda, bir cephe harekátıyla karşı karşıya olunduğu; seçilmişler eliyle yürütülen demokratik siyasetin atanmışlarca kıskaç altına alınmaya çalışıldığı görülür demişti. ? Doç. Dr. Zühtü Arslan (Polis Akademisi): Bir yazısında: Böylesine geniş bir çerçevede tanımlanan milli güvenlik kavramı, silahlı güçlerin aynı zamanda ideolojik devlet aygıtı olarak işlev görmesini ve aslında milli güvenlikle doğrudan ilgisi olmayan konularda söz sahibi olmasını beraberinde getirmektedir dedi. Hakkında TSK ile polisi karşı karşıya getirdiği gerekçesiyle soruşturma açıldı.. Türkiye’de anayasanın değiştirilmesi için gereken üç neden de bulunmuyor. Bunun yanı sıra, yapılacak değişiklik Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik konumu nedeniyle bir çok sıkıntıyı da beraberinde getirebilir. DIŞ DİNAMİKLERDEN KAYNAKLANAN YÖNETİM SIKINTILARI 1990 yılında resmen başlayan Küresel Sistem’e entegrasyonun yanı sıra, adaylık aşamasına gelen AB süreci, hükümetleri anayasal açıdan en çok zorlayan gelişmeler olmuştur. Bu süreçte anayasal açıdan kaynaklanan yönetimsel sıkıntılar ; ? Egemenliğin kısmi olarak AB kurumlarına devri ? Nitelikli çoğunluk aranması nedeniyle ABD’ye topraklarımızı kullanma izni veren tezkerenin geçirilememesi, ? AB’nin Kemalist ideolojiyi tasviye talebi, ? Merkezi yetkilerin devri konusundaki kısıtlamalar olarak açıklanabilir. Türkiye, Anayasal (hukuki) ve Jeopolitik (gerçeklik) açısından hiç bir kurum ve kuruluşa egemenlik devri yapamayacak/ yapmaması gereken bir coğrafi konuma sahiptir. Zaten, Kemalist İdeolojiden ve mevcut rejimden vazgeçmeden bunun yapılması da mümkün değildir. TBMM’den doğrudan geçirilemeyeceği açık olan ve bahse konu değişiklikleri içeren yeni bir anayasanın, AKP tabanının ideolojik desteği ile halka onaylatılması ise kanaatimce adil olmayacaktır. Çünkü, eğitim seviyesi ve politik bireysel yetkinliği düşük olan halkımızın büyük çoğunluğu, bu değişikliklerin Türkiye açısından fayda ve zararlarını tam Erdoğan