17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 tüketim malları ithalatının arttığını, ihracatının ise azaldığını görürüz. Gümrük Birliği’nden sonra, Türkiye’nin AB ülkelerine yaptığı ihracatta tüketim mallarının ihracatının azalmış, yatırım mallarının payı ise artmış olmakla birlikte, bu gün gelinen noktada, Türkiye’nin AB ülkelerine ihracatta halen tüketim mallarının çok büyük bir ağırlığı olduğunu görürüz. Türkiye, AB ülkelerine en fazla tüketim malı ihraç ediyor, bu ülkelerden ise en çok ara malı ithal ediyor. Bu durumda en olumlu gibi görünen gelişme, yatırım mallarının AB’ye yaptığımız ihracatta payının artmış olmasıdır. Bunun kur etkisi gibi birçok sebebi olabilir. Burada önemli olan nokta, bu gelişmenin sebebinin, bilgi sahibi şirketlerin, devletlerin ya da insanların gücü elinde bulunduracağı bilgi çağında, Türkiye’nin teknoloji alanında bir atılım yapmış olması mıdır? TÜRKİYE’NİN HEDEF SEKTÖRLERİNİN BAĞIMLILIĞI Yükselme trendine giren sektörler arasında makine ve ulaştırma araçları, televizyon ve radyo alıcıları, motorlu kara taşıtları, kimya gibi Türkiye’nin geleneksel ihraç yapısından farklı sektörler vardır. Ancak Türkiye'nin hedef sektörleri arasında olan motorlu kara taşıtları ve kimya sektörleri, üretiminde aramalı ithalatına en fazla bağımlı sektörlerdendir. Türkiye’de ihracatın artmasıyla birlikte artan ara malı ithalatları ise dış ticaret açığımızda önemli bir yer teşkil ediyor. Bu durumsa, sanayileşmiş ülkelerin "son ürün" üretiminden vazgeçmeye başlamış olmalarının bir sonucudur. Sanayileşmiş ülkeler, üretim için teknoloji ve aramalı satıp yerine işlenmiş son ürün alıyor, böylece ticaret yaptıkları ülkenin bir taraftan ihracatı artarken, diğer taraftan ithalatı artıyor. Türkiye'de aramalı ithalatına en fazla bağımlı sektörler arasında "televizyon ve radyo alıcıları", "tütün ürünleri", "elektronik valf ve elektronik parçalar", "kimyasal gübreler", "elektrikli teçhizat", "kürk mamulleri" ve "motorlu kara taşıtları ve bunların aksam ve parçaları" gibi sektörler vardır. Dolayısıyla, ihracatında yüksek oranlı artışlar göstermiş ve hedef sektör olarak gösterilen birçok sektörün ithal ara malı kullanım oranları da yüksektir. Gümrük Birliği’nden sonra Türkiye’de hizmet sektörü, endüstrilerin ihracatında uzmanlaşmıştı. Bu durum Türkiye’nin daha çok katma değeri düşük olan imalat sanayi ürünlerinde karşılaştırmalı üstünlüğü olduğu gösterdi. Dünyada ise durum tam tersi gelişti. Örneğin, istihdama çok fayda sağlayacağı ve önemli ölçüde katma değer yaratacağı düşünülen makine imalat sektörünün ithalatı içinde yatırım malları en büyük paylardan birini oluşturmaktadır. Demirçelik sektöründe de durum buna benzerdir çünkü bu sektör esasen hammadde olarak kullandığı demirçelik hurdada büyük ölçüde ithalata bağımlıdır. Ayrıca üretim için gerekli olan kok kömürü ithalatına önemli miktarlarda kaynak ayırmaktadır. Gururumuz olarak nitelendirdiğimiz, katma değeri nispeten düşük olan ve 1970’li yıllardan itibaren gelişmiş ülkelerin bilgi çağına geçmesiyle bırakmaya başlamış olduğu tekstil sektörü ise, dış talepteki değişimlere çok duyarlıdır. En vahim olanı ise, en güçlü olduğumuz sektörlerden biri olan inşaat sektöründe bile ithal inşaat makinelerine bağımlı olmamız ki daha fazla teknolojik birikim gerektiren otomobil ve bilgisayar gibi sektörlerde bu bağımlılık çok daha fazla gözlenmektedir. Bunun sonucu olarak, Türkiye’de yatırım ve ara malı ithalatının durması sonucunda Türkiye’de yatırım yapılmadığı kanısına varılması yanlış olmaz ki bu da içinde bulunduğumuz çıkmazı sergiliyor. Daha önce de değinildiği gibi, üretimin küreselleşmesi ile birlikte, özellikle mikroelektronik ve motorlu taşıt üretimi gibi alanlarda, bir malın üretiminin değişik safhalarını oluşturan araştırmageliştirme, parçaların hazırlanması, montajı, tamamlanması ve kalite kontrol gibi safhalar tek bir üretim hattı içinde birden çok ülkede yapılmaktadır. Bu süreçte araştırma geliştirme faaliyetleri teknoloji açısından yeterli birikime sahip gelişmiş ülkelerde yapılırken, gelişmekte olan ülkelerde ucuz emekten dolayı üretimin montaj kısmının gerçekleştirilmesi eğilimi vardır. Gümrük Birliği’nden sonra Türkiye en fazla emek yoğun endüstrilerin ihracatında uzmanlaşmıştır ve Türkiye’nin daha çok katma değeri düşük olan imalat sanayi ürünlerinde karşılaştırmalı üstünlüğü olduğu görülmüştür. Daha başka bir deyişle, Türkiye üretim ve ihracat yapısı, genel olarak teknolojik derinliği az olan ve geleneksel sektörlerde, kısmen de sermaye yoğun sektörlerde yoğunlaşmıştır. Dünya geneline bakıldığında ise, tam tersine teknolojik derinliği az olan malların payı gerilemektedir ve katma değeri ileri teknoloji ürünlerine olan talep büyümekte ve bu ürünleri üreten ülkelerin dünya ticaretinden aldıkları pay hızla artmaktadır. Bununla birlikte, kimya sektörünün işçi başına yarattığı katma değer yüksektir. Ancak bunun gibi katma değer yaratması beklenen otomotiv sektöründe durum C S TRATEJİ farklıdır. Bunun sebebi ise üretimin belirli bir aşamadan sonra Türkiye’de gerçekleşiyor olmasıdır. Türkiye, tekstil ihracatının çok önemli bir kısmını AB ülkeleri’ne yapmaktadır ve tekstil sektörü, Türkiye’nin net ihracatçı olduğu bir sektördür. Ancak Çin’in, Aralık 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması sonucunda Tekstil ve Giyim Anlaşması’na taraf olmuş ve bu tarihten itibaren kotalar da yavaş yavaş kalkmaya başlamıştır. Aynı tarihte Çin’in AB’nin tekstil ve hazır giyim ithalatı içindeki payı artmış ve diğer ülkelerin AB’nin ithalatı içindeki payı ise buna orantılı olarak azalmıştır. Türkiye’nin söz konusu dönemde çoğu hazır giyim alt sektörlerinde rekabet üstünlüğü devam etse de, 2005’te kotaların tamamen kalkmasıyla, Türkiye’nin bu ürünlerde ihracatının artış oranında bir düşüş gerçekleştiği saptanmıştır. Bu bağlamda Türkiye’ de uygulanacak devlet desteği ve kur politikasının önemi artmıştır. Fakat AB pazarında Türkiye’ye rakip ülkelerin kurumlar vergisi oranları Türkiye’nin altındadır, Türkiye’de enerji fiyatları çok pahalıdır ve reel faiz oranları çok istikrarsızdır. Türkiye’nin gelişmiş Avrupa Ülkeleri ile ticaretinde kalkınmada önemli yer tutacak sektörlerde Türkiye net ithalatçıdır. Daha da önemlisi üretimin montaj aşamasının yapıldığı otomotiv sektörünün katma değeri Türkiye’de çok düşüktür. Dolayısıyla arge yatırımlarıyla desteklenmediği sürece ihracatının artış trendi içine girdiği sermaye yoğun sektörlerin refaha ne derece katkısı olacağı belirsiz olacaktır. AB pazarına yeni giren ve Türkiye ile benzer sektörlerde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ülkeler de göz önüne alınırsa, arge yatırımlarının önemi daha belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Ancak Türk Şirketleri’nde bu tür yatırımların payı çok azdır. Doğru politikalar üretilmezse, Çin’in AB piyasasına girmesi ile Türkiye’nin net ihracatçı olduğu tekstil sektörünün dahi ne derece gelişim kat edeceği belirsiz olacaktır. Bu tablo, bilgi çağında, birçok ülkenin hedefi teknoloji alanında yol kat etmekken, Türkiye’nin teknoloji içeriği düşük sektörlerde bile hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağının şüpheli olduğunu gösteriyor. Gümrük Birliği’ne Çiller’in Başbakanlığı ve Karayalçın’ın Dışişleri Bakanlığı döneminde girilmişti. Fotoğraf: Necati SAVAŞ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle