17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Dr. Nejat TARAKÇI [email protected] Yeni bir anayasanın jeopolitik sakınca ve tehlikeleri C S TRATEJİ durdurulamayan iktidara karşı askeri güç kullanılmak zorunda kalınmıştır. Zamanın koşullarını anlamak bakımından, müdahaleden yaklaşık dört yıl önce, 23 Ocak 1956 tarihinde, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübünce düzenlenen bir konferansta şu sonuca ulaşılmıştı: Demokraside Parlamento Hâkimi Mutlak Değildir. Dönemin sıkıntılarının sebebini teşkil eden bu söylem, 1961 Anayasasına "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Ulus, hakimiyetini Anayasada belirtilen kurallar çerçevesinde yetkili organlar eliyle kullanır" şeklinde yansıtılmıştı. Bu hüküm 1982 Anayasasında da aynen muhafaza edilmiştir. Böylece, parlamento çoğunluğunu, herşeyi yapma hak ve yetkisi olarak gören iktidarlara karşı kontrol ve denetim mekanizmaları oluşturulmuştur. 1961 Anayasasının kabülünden yaklaşık altı ay önce çıkartılan bir yasa ile, ülkeyi kontrolsuz bir iktidardan kurtaran Silahlı Kuvvetlerin de, gelecekte olabilecek bu kabil politik güçlere karşı koymasının hukuki yolu açılmıştır. 4 Ocak 1961 tarihli ve 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesi, "Silahlı Kuvvetlerin vazifesi, Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır" şeklinde düzenlenmiştir. Bu yasa, takip eden yıllarda 1971, 1980 ve 1995 yıllarındaki doğrudan veya dolaylı askeri müdahalelerin hukuki gerekçesi olarak ileri sürülmüş ve Türk demokrasisinin askeri vesayet altında olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır. Aslında bu yasanın hukuki açıdan 1960 müdahalesi ile doğrudan bir ilişkisi bulunmamaktadır. Sadece Türkiye Cumhuriyetini ve rejimi korumak amacıyla 10 Haziran 1935 tarihinde, yani Atatürk’ün sağlığında çıkarılan 2771 sayılı yasanın güncelleştirmesi ile hayata geçirilmiştir. Türkiye, bir çok ülkeden farklı olarak Silahlı Kuvvetler tarafından kurulmuştur. Bu nedenle yaratılan bir eserin, kendi ayakları üstünde güvenle duracağı bir zamana kadar, bu kabil yasal yetkilerin olması doğal kabul edilebilir. Kendimize şunu sormalıyız, eğitim seviyemiz, demokrasi ve vatandaşlık bilincimiz, ekonomik bağımsızlığımız, bulunduğumuz jeopolitik konum ve bölgesel belirsizlikler, kısaca, mevcut politik sistem, bizlere dış ve iç tehditlere karşı yeterli güven ve emniyeti veriyor mu? Veriyorsa ve bu kanunu hala politik güç üzerinde bir vesayet olarak algılıyorsak, bunun değiştirilmesine öncelikle Genelkurmay Başkanlığımız evet diyecektir. lkelerin yönetimsel ana rehberi olan anayasalar başlıca üç nedenle yenilenirler; ? Büyük çaplı bir savaştan sonra meydana gelen yeni bir yönetim sistemi için, ? Rejim değişikliği yaratacak ideolojik bir kalkışma veya devrimden sonra, ? İç ve dış dinamiklerden kaynaklanan büyük zorlukların yönetim sistemini tıkaması, Ülkemizde yukarıda sıralanan üç durumdan hiç biri mevcut değildir. Ancak 2007 seçimlerinde alınan % 47.6 lık oy oranının, AKP tarafından İdeolojik bir politik devrim gibi yorumlandığı değerlendirilmektedir. Diğer taraftan geçen dört buçuk yıllık icraat döneminde, mevcut anayasanın oluşturduğu kurumların, AKP’nin bir kısım uygulamalarına karşı hukuki gerekçelerle etkin bir duruş sergiledikleri bilinmektedir. Bu nedenle AKP, ilk icraat döneminde, üçüncü nedeni oluşturan mevcut anayasanın yönetim sistemini tıkadığını sürekli olarak dile getirmiştir. 2007 seçimlerinde daha fazla bir oy yüzdesi ile tekrar tek başına politik gücü ele geçiren AKP, bu defa Anayasa’yı yeniden oluşturmak istemektedir. Bu gereksinimi, genel ifade ile daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve daha hızlı ve kolay yönetim gerekçesi ile sunmaktadır. Oysa, jeopolitik perspektifden bakıldığında, hali hazır konjonktürde yapılacak yeni bir anayasa değişikliğinin, iç ve dış dinamikler açısından son derece sakıncalar taşıdığı değerlendirilmektedir. Bunlara iç ve dış dinamikler açısından bir göz atalım. Ü Yeni Anayasa gerekli mi? Ülkelerin yönetimsel ana rehberi olan anayasalar başlıca üç nedenle yenilenir. Bunlar, büyük çaplı bir savaştan sonra meydana gelen yeni bir yönetim sistemi kurma amacıyla, rejim değişikliği yaratacak ideolojik bir kalkışma veya devrimden için ve iç ve dış dinamiklerden kaynaklanan büyük zorlukların yönetim sistemini tıkaması nedeniyle olarak sıralanıyor. boyun eğme mecburiyeti, ülkemizde demokrasinin temel şartlarının oluşturulmasını engellemiştir. Her anayasanın temel amacı, devletin ve milletin bütünlüğünün korunmasıdır.Bunlar bileşik kaplar gibidir. Birinin bütünlüğünün bozulması çok kısa zamanda diğerini de bozar. Her ikisinin aynı anda bozulması doğrudan iç savaş ve kaos ortamı yaratır. Anayasaların kimin tarafından hazırlandığı fazla önemli değildir. Sosyal barışı temin etmesi, ekonomik sistemin ve kamu düzeninin sağlıklı işlemesini sağlaması önemlidir. Her anayasa, kendi yenilenmesinin sebeblerini yok etmeyi amaçlar. O nedenle yeni bir anayasanın gündeme getirildiği bugün, bundan önceki 1961 ve 1982 Anayasalarının altında yatan temel amacı gözden kaçırmamak ve bugün yapılmak istenen anayasanın da temel amacının sorgulanması gerekir. İÇ DİNAMİKLERDEN KAYNAKLANAN YÖNETİM SIKINTILARI Demokrasiye inanmış toplumlarda politika bir ananedir. Kuralları zamanla, tarihi süreç içinde oluşur ve sindirilir. Türk demokrasisi 85 yıllık zamanının büyük bir kısmını, iç ve dış saldırılara karşı var olma mücadelesi içinde geçirmiştir.Ve bu mücadele hala devam etmektedir. Ayrıca, ekonomik çalkantılar, Soğuk Savaş ortamının keskin denge çizgileri içinde küresel güçlere 1961 ANAYASASI Bu anayasa, çoğunluğu sağlayan bir iktidarın (politik gücün), muhalefeti susturmak da dahil olmak üzere her şeyi yaptığı, halkı iktidardan yana veya öteki olarak bölme tehlikesine getirdiği, ifade özgürlüğü başta olmak üzere her türlü özgürlüğü kısıtladığı bir gerçekten yola çıkarak yapılmıştır. Amacı; bu ve benzer iktidarları kontrol, denetleme ve önlemekti. Çünkü 1960 yılında, politik sistem içinde 1982 ANAYASASI Bu anayasa, sıkıyönetime rağmen ülkedeki sağsol çatışmasının önlenemediği, hemen hemen tüm kamu sisteminin işlemez hale geldiği, aylarca cumhurbaşkanın seçilemediği, ekonomik sistemin tamamen çöktüğü bir dönemde yapılan askeri müdahale sonrası hazırlanmıştır. Müdahale sürecinin son aşamasında günde ortalama 20 kişinin öldüğünü mutlaka hatırlamalıyız. Bu nedenle 1982 Anayasasında Cumhurbaşkanının yetkileri artırılmış, cumhurbaşkanının seçilememesi, seçimlerin yenilenmesi şartı ile güçlendirilmiş, din eğitimi zorunlu hale getirilmiş, sağsol çatışmasının nedeni olarak değerlendirilen sivil toplum kuruluşları büyük oranda kısıtlanmıştır. Devlet ve organları daha da güçlendirilmiştir. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) teşkil edilerek güvenlik ve savunma konularının, Cumhurbaşkanının başkanlığında tartışılması sağlanmıştır. Böylece kararları bağlayıcı olmasa da, dolaylı olarak ordunun politik ağırlığı artırılmıştır. Bunun dışında, 1961 Anayasasının diğer hükümleri genellikle muhafaza edilmiştir. YÖNETİMSEL SIKINTILARIN KAYNAĞI Prof. Özbudun Geçen dönemdeki hükümet tarafından zaman
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle