17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] ABD baskısının sonuçları... C S TRATEJİ 17 güvende hissetmedi. Nitekim Hizbullahİsrail Savaşı sırasında başkanlık sarayı üzerinde alçak uçuş yapan İsrail savaş uçakları, en sonuncusu 6 Eylül 2007’de yaşanan hava sahası ve sınır ihlalleri ile yine 6 Eylül’de Suriye topraklarına düşen İsrail bombaları Suriye’de "halen tehdit altındayız" hissini uyandırdı. İşte bu noktada Suriye şahinleri devreye girdi ve söz konusu güvenlik tehditlerinin halen güncelliğini koruyor olmasındaki başat nedenin Suriye’nin askeri anlamda zayıf bir görüntüsü olmasının yanı sıra Beşşar Esad iktidarı ile birlikte izlenmeye başlanan "ılımlı politikalar" olduğu dillendirilmeye başlandı. Suriye şahinlerine göre ılımlı, uzlaşmacı ve uyumlu politikalar Suriye’yi "kolay lokma" haline getiriyor ve Suriye böylece caydırıcılığını yitirmeye başlıyor. Oysa vitrinde, ordusunu modernize eden, çeşitli ülkelerle yapılacak olan anlaşmalar ile yeni askeri teknolojilerle askeri anlamdaki eksiklerini gideren, daha sert, daha mağrur, daha dik başlı bir Suriye olursa Suriye, baba Esad dönemindeki caydırıcılık gücüne yeniden kavuşabilecekti. Daha açık bir ifade ile Suriye, İran’ın mevcut duruşuna yakın bir duruşa sahip olursa şayet hem kendisine doru yönelen tehdit oklarına karşı bir kalkan sahibi olmuş olurdu hem de eski caydırıcılığını yeniden elde edebilirdi. T ürkiye bir süredir "Türkiye … olur mu?" tümcesindeki boşluğu doldurmakla meşgul. Boşluk, zaman zaman Malezya, zaman zaman İran, Cezayir ve hatta Ruanda ile bile dolduruldu. Anayasal ve siyasal anlamdaki bu tartışmalar, zamansal ve dönemsel olarak kazanacağı değişkenlik dereceleri ile bir süre daha devam ederek gündem maddelerinden biri olmayı sürdürecek gibi görünüyor. Türkiye iç politik arenasında söz konusu tümceyi çözümlemeye çalışırken tamamen farklı sebepsonuç ilişkileri çerçevesinde olmakla birlikte sınır komşumuz Suriye’de de haliyle özne ve nesne farklı olarak benzer bir tümce kuruluyor: "Suriye İran olur mu?". Şimdilik son derece düşük bir ses tonuyla, hatta fısıltı halinde dudaklardan dökülen belki de henüz konuşulmamış bile olan sadece düşünülen bu tümce Suriye’deki ılımlı kanat ile şahin kanat arasındaki düşük yoğunluklu çekişmenin bir dışavurumu olabilir. Sakın yanlış anlaşılmasın buradaki "ılımlı"nın son dönemde sıkça duymaya, görmeye alıştı(rıldı)ğımız, beyinlerimize bir nakış gibi işlenmeye çalışılan "ılımlı İslam" kavramındaki "ılımlı" ile uzaktan yakından alakası yok. Aynı şekilde Arap dünyası içerisinde hızla taraftar toplamayı başaran Batı’ya dost "ılımlı Araplar" kavramındaki "ılımlı" ile de biçimsel olarak olsa da içerik olarak pek bir benzerliği yok. Suriye’de "ılımlı kanat" olarak nitelendirilen söz konusu kanat, sert ve sivri söylemler ve eylemlerden ziyade daha yumuşak, daha dengeli bir çizgide yürüyen "Suriye" profili çizmeye çalışıyor. Başka bir ifade ile Suriye’deki "ılımlılar" bir dönemin "yırtıcı, yıkıcı ve hatta kirli" Suriye’si yerine başta bölge ile olmak üzere dünya ile uyumlu, uzlaşmacı bir Suriye görüntüsü yaratmaya çalışıyorlar. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in başını çektiği ılımlı kanadın karşısında ise yine eskisi kadar sert olmamakla birlikte başta İsrail ve ABD olmak üzere eski yeni tüm düşmanlara karşı "sert bir Suriye" imajı çizilmesi gerektiğini savunan şahinler bulunuyor. Bu kanadın başını da geçen yıl yapılan kabine revizyonundan önce Dışişleri Bakanı olan, şimdiki kabinede ise Devlet Başkanı Yardımcısı görevinde bulunan Faruk El Şara çekiyor. Belirtildiği üzere şahinler eskisi kadar olmasa da daha sert, daha vakur bir duruş sergilemenin peşindeler. Hatta zaman zaman bu Ahmedinecad Suriye İran mı oluyor? bağlamda "Suriye’nin İran gibi olması" gerektiği bile düşünülüyor şahinler arasında. ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından en yakın yeni hedefler Suriye ve İran olarak görülürken, bu URİYE İRAN OLUR MU? durum Suriye ile İran’ın birbirine S Suriye’de düşünsel anlamda bunlar yaşanırken birer birer meydana gelen gelişmeler yakınlaşmasını da beraberinde birleştirildiğinde ortaya çıkan resim zaten şahinlerin istedikleri adımların atılmaya başlandığını ortaya getirdi. çıkardı. Rusya ve Kuzey Kore ile imzalanan askeri SURİYE SERTLEŞİYOR MU? Bu noktada Suriye’nin bugün gelmiş olduğu ve yakın bir vadede gelebileceği konumu daha iyi algılayabilmek için biraz geriye dönüp Suriye özneli sürece yeniden ve yakından bakmak gerekiyor. Hiç kuşku yok ki Suriye’yi buraya getiren olaylar zincirinin ilk halkası meşhur 11 Eylül olayları. Zincirin diğer halkaları da Ortadoğu gündemini takip edenler için aslında hiç de yabancı değil: ABD’nin Suriye’nin sınır komşusu Irak’ı işgali, büyük oranda Suriye’nin desteği ile büyüyen ve varlığını idame ettiren Hamas’ın Filistin’de iktidara gelmesi ve sonrasında hem İsrailFilistin hem de El FetihHamas bağlamında yaşanan gelişmeler ve tabii ki Hariri Suikasti başta olmak üzere Lübnan’da yaşanan suikastlar ve Hizbullahİsrail Savaşı ile "taçlanan" siyasi kaos… Tüm bunlar ve genel olarak bu ana başlıklara bağlı alt başlıklar Suriye’nin bölgesel ve küresel sistem içerisindeki konumunu yeniden şekillendiren halkalar olarak nitelendiriliyor. Tüm bunların yanı sıra Suriye, birçok konuda ortak paydaya sahip olduğu İran ile bu süreçte oldukça yakınlaştı. Irak’tan sonra "sıradakiler" listesinin ilk iki sırasında bulunan Şam ve Tahran’ın bu yakınlaşması kolayca tahmin edilebileceği üzere ABD ve İsrail için Suriye, İran ve iki ülkenin kontrolü ya da etkisi altında bulunan devlet dışı aktörlerden algılanılan tehdidin derecesinin yükselmesine neden oldu. Bu yakınlaşma süreci içerisinde Suriye ve İran karşılıklı olarak her fırsatta, saldırı ve savaş halleri dahil olmak üzere her durumda ve her anlamda birbirlerine destek vereceklerini ilan etmekten çekinmediler. Dahası ikili arasında yapılan gizli ve açık askeri anlaşmalar ile güvenlik mutabakatları, ŞamTahran eksenini karşı cenah açısından giderek daha tehlikeli bir pozisyona taşıdı. Ne var ki, Suriye ve İran arasındaki tüm bu "güçlü ittifak" görüntüsüne rağmen Suriye kendisini tam anlamda Esad modernizasyon anlaşmaları, Rusya’dan alınan hava savunma sistemleri, Suriyeli yetkililerin söylemlerini görece sertleştirmesi ve son olarak da İsrail’in gerçekleştirdiği gizemli Suriye "operasyonu" ve Suriye’nin verdiği karşılık ve sonrasında gelen yine görece sert açıklamalar ile birlikte görüldü ki Suriye’de gözle görülür bir üslup değişikliği var. Tam bu noktada da akıllara ister istemez "Suriye İran mı oluyor?" sorusu geliyor. Gerek Suriye ve İran arasındaki toplumsal, siyasal ve birçok anlamda var olan yapısal farklılıklar gerekse de konjonktürel zemin bu eşleşmeye tam anlamı ile izin verecek gibi görünmese de eldeki bulgular Suriye’nin İran kadar olmasa da "ılımlı" elbisesini çoktan çıkarıp şahinlerin yörüngesine girdiğini gösteriyor. Daha sert bir Suriye ise Ortadoğu ateşinin harlanacağı anlamına geliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle