17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yöntem çiz(e)mediğini açık bir şekilde gösterdi. Seçim zaferinin üzerinden 4 aya yakın bir süre geçmesine rağmen iç ya da dış herhangi bir politika belirleyememiş olan Hamas’ın politikasızlığı büyük oranda acemilikten kaynaklansa da bu politikasızlığı strateji olarak değerlendirenler de var. Ancak, denge siyaseti izlemek büyük maharet isteyen köklü bir diplomasi anlayışı ister. İkili oynamak, çelişkilerle dolu, biri bir diğerini çürüten açıklamalar yapmak denge siyaseti izlemek değildir. Bilakis, böylesine bir tutum dengesizlik ve politikasızlık anlamına gelir. ÇİFT BAŞLI YÖNETİM Filistin’de yapılan Ocak 2006 seçimlerine Hamas zaferi damgasını vursa da sandıklardan çıkan sonuç Hamas’ın zaferinden çok El Fetih’in yenilgisiydi. Başka bir deyişle Filistin halkı uzun yıllardır Filistin Mücadelesi’nin simgesi olan El Fetih’i iktidar koltuğundan indirerek bağımsızlık adına "bir arpa boyu yol gidemediklerini" ileri sürdükleri El Fetih’i cezalandırmış oldu. Sonuç olarak ise halkın içerisinden gelen Hamas tek alternatif olarak iktidara geldi. Ancak, Filistin’de oluşan siyasi kompozisyon bu kadar basit bir sebepsonuç ilişkisi ile açıklanacak kadar yalın değil. Aksine Filistin Hamas ile birlikte son derece karmaşık bir siyasi sisteme sahip oldu. Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın aynı zamanda El Fetih lideri olarak birçok konuda Hamas ile derin görüş ayrılıkları var. Söz konusu görüş ayrılıklarının en derini şüphesiz sistem konusunda yaşanıyor. El Fetih kurulduğu günden bu yana İslami referanslara başvurmamaya ve Filistin Davası’nı "bağımsızlık mücadelesi" boyutunda tutmaya özen gösterdi. Ancak Hamas’ın hedefi sadece bağımsız bir Filistin Devleti değil, bağımsız ve aynı zamanda İslami kurallarla yönetilen bir Filistin Devleti. Temeldeki bu sistem farklılığının yanı sıra kullanılan yöntemler açısından da iki taraf arasında ayrı anlayışlar mevcut. Hamas şiddetten yana bir duruş benimserken, El Fetih barış masasına daha yakın görünüyor. Hal böyle olunca Filistin’de zaten olgunlaşmamış olan devlet mekanizmasında farklı sesler yükseliyor. Başka bir deyişle yetki ve etki alanlarındaki farklılıklar da göz önüne alındığında Filistin’de çift başlı bir yönetim olduğu ortaya çıkıyor. Bu durumu Mahmut Abbas da saklama gereği duymuyor. Abbas, bunun Filistin mücadelesine zarar vermemesi için elinden geleni yapacağını da ekliyor. Ancak, bu noktada Hamas’ın da El Fetih ile ortak bir amacı olduğunu aklından çıkarmaması ve buna göre hareket etmesi gerekiyor. Aksi takdirde iç savaş ve kesin bir bölünme olmasa da Filistin’de silahların içeriye doğrulması kaçınılmaz olacaktır. Batı, Filistin’e yaptığı yardımları "insani" olmaktan çıkararak kuru sıkı bir silah haline getirip Filistin halkını "terbiye ettiğini" düşüne dursun Filistinliler kesilen yardımlarla açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bu durum Filistinlileri "yola getirmek" bir yana radikalizm uçurumuna büyükçe bir adım daha yakınlaştırdı. Gelinen bu noktada Filistin’e ilişkin tartışmalar olanca hızıyla sürerken El Kaide’nin İsrailFilistin Sorunu’na da "el attığı" iddiaları giderek güçlenmeye başladı. Filistin Özerk Yönetimi Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Türkiye ziyareti sırasında "Filistin’de baş edemediğimiz, kontrol edemediğimiz gruplar var" demesi ve bunun üzerine son intihar saldırısının dışardan yönlendirildiğini dile getirmesi, El Kaide ismini C S TRATEJİ 19 intikam almak için El Kaide ile işbirliği yapacağı ileri sürülmüştü. Hamas liderleri ise El Kaide ile farklı amaçları olduğunu dile getirerek İsrail çıkışlı bu iddiaları reddetmişlerdi. Nitekim Hamas El Kaide'nin New York, Madrid ve Londra saldırılarını da kınamıştı. Bugüne bakıldığında da değişen çok fazla bir şey yok. Hamas halen El Kaide ile aynı cümle içerisinde yer almaktan rahatsızlık duyuyor ancak gözlerden kaçırılmaması gereken bir nokta var. Giderek yalnızlaştırılan ve böyle giderse iyice radikalleşecek olan Hamas, gerektiğinde yani kendi bakış açıları ile "başka çareleri kalmadığında" El Kaide şemsiyesi altına girmekten çekinmeyecektir. Mahmut Abbas Türkiye ziyaretine Sezer görüşmesiyle başladı. İÇ SAVAŞ SENARYOLARI Söz konusu Filistin olunca mutlak doğrulardan ya da mutlak yanlışlardan bahsetmek, kesin ve keskin yargılarda bulunmak çok zor, hatta imkansız oluyor. Son dönemde artan "Filistin iç savaşa doğru sürükleniyor" söylemlerine de bu bağlamda, şüphe ile yaklaşmak gerekiyor. Aslına bakılırsa Filistin’de iç savaş senaryoları hiç de yeni değil. 2004 yılında yaşamını yitiren Yaser Arafat, namı diğer Ebu Ammar hayatta iken de bölünme, iç çatışma hatta bugün olduğu gibi iç savaş sözcükleri telaffuz ediliyordu. Ancak zaman zaman şiddeti artsa da birkaç çatışma dışında iddia edilen kanlı iç savaş yaşanmadı. Şimdi durum biraz daha farklı, iç ve dış şartlar daha müsait olmasına rağmen yine de Lübnan benzeri bir iç savaş yaşanması bu aşamada mümkün görünmüyor. Çünkü henüz devletleşme aşamasında olan Filistin’in iç savaş girdabına girmesi Bağımsız Filistin Devleti’nin daha doğmada ölüm fermanı olacaktır. Bu nedenle ne olursa olsun, kol kırılıp yen içinde kalacak ve hesaplar bir sonraki aşamada yani devletleştikten sonra kurumsallaşma aşamasında görülmek üzere ertelenecektir. Çünkü ulusal birlik ve bu birliğin en önemli harcı olan "Filistin Davası" Filistin’in elindeki tek silahtır. Olaya teorik açıdan yaklaşırsak ulusal birlik, üniter yapının ve adı üzerinde ulusal bütünlüğün ilk koşuludur. Bu bağlamda, tam anlamı ile bir devlet statüsüne sahip olmasa da bağımsız bir devlet kurma hedefinde olan Filistin için bu konu çok daha büyük bir önem arz ediyor. İşte bu nedenle Filistin halkı aralarında ideolojik farklılıklar, derin görüş ayrılıkları olsa da "Bağımsız Filistin Devleti" kurulana dek bu ortak amaç olacak, arada çatlaklar oluşsa da keskin bir kırılmaya uğramayacaktır. Eğer ki, Bağımsız Filistin Devleti teoriden pratiğe geçer ve tüm dünya tarafından tanınan bir devlet statüsüne kavuşursa sözü edilen bu görüş ayrılıkları su yüzüne çıkabilecektir. En açık ifade ile Filistin, devletleşme ve uluslararası tanınma sürecini tamamladıktan sonra sonu iç savaşa kadar uzanabilecek bir "sistem mücadelesi" içerisine düşebilecektir. Tekrar vurgulamak gerekirse, şu aşamada Filistin halkının ortaya atılan "iç savaş" senaryolarına itibar etmesi çok düşük bir ihtimaldir. Çünkü ortada kullanılan araçlar farklı olsa da ortak bir amaç, işgal altından kurtarılması gereken topraklar ve bir bağımsızlık mücadelesi var. Hamas’ın El Kaide ile aynı noktaya gelmesi uzak olasılık olarak değerlendiriliyor. Abbas ile Hamas yetkililerinin oluşturduğu ikili yapı yönetimi daha da zorlaştırıyor. İç çatışma ve bölünmenin ise Filistin Devleti’nin kurulmasından sonra gündeme gelebileceği değerlendiriliyor. telaffuz etmese de söz konusu açıklamaları ile neyi ve kimi ima ettiğini açıkça gözler önüne serdi. Konuya Hamas tarafından bakarsak hafif çaplı da olsa yine bir çelişki ile karşılaşıyoruz. Son 3 yıldır Hamas’tan gelen açıklamalara bakıldığında genel anlamda Hamas’ın El Kaide ile organik bir bağının olmadığı hatta örgütün El Kaide’ye çok da sıcak bakmadığı görülüyor. 22 Mart 2004’te dünyada büyük yankı bulan Hamas’ın kurucu lideri ve Filistin halkının ruhani lideri olarak bilinen Şeyh Ahmet Yasin’in İsrailli keskin nişancılar tarafından öldürülmesinin ardından Hamas’ın İsrail’den ve suikasttan haberi olduğu öne sürülen ABD’den
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle