17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Birliğin itici gücünü oluşturan ülkelerin çıkar politikaları birbiriyle çelişiyor… C S TRATEJİ AB’nin yolu belirsiz Erhan AKDEMİR AB uzmanı / ATAUM A B’ye üye ülkeler arasında AB’nin gideceği yol konusunda derin bir tedirginlik olduğu oldukça açık. Bu tedirginliğin en önemli nedenleri arasında ise AB ülkeleri arasında yaşanan, özellikle Avrupa bütünleşmesinin motorları arasında sayılan Fransa–Almanya kanadı ile İngiltere arasında, güç mücadeleleri ve AB’yi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme kaygıları geliyor. Bu çerçevede, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin AB’den beklentileri, AB’yi algılayış tarzları, AB’nin gelecekte alabileceği şekil ve bu geleceğe şekil vermek isteyen üç ülkenin çıkar politikalarını bu yazıda değerlendirmeye çalışacağız. Avrupa bütünleşmesinin gerekliliği konusunda, ilkesel olarak, üç ülke arasında herhangi bir ayrılık bulunmuyor. Ancak, bunun yöntemi ve tarzı konusunda Almanya–Fransa ekseni ile İngiltere ekseni arasında önemli farklılıklar bulunuyor. Takip edilecek yöntem ve tarzlar konusunda İngiltere’nin kendine özgü tercihleri ortaya çıkıyor. AB’nin motoru niteliğine sahip olan Almanya ve Fransa işlevselliğini kaybetmeyecek derecede kendini gösterecek Avrupa bütünleşmesini her zaman destekliyorlar. Bununla birlikte her iki ülkenin de bu bütünleşmeden duyduğu gereksinimler, algılamalar ve beklentiler farklılık gösterebiliyor. ALMANYA’NIN YAKLAŞIMI 17. ve 18. yüzyıllarda siyasal ve endüstriyel anlamda Almanların büyük önem verdikleri Silezya bölgesi bugün bir başka AB üyesi ülke olan Çek Cumhuriyeti’nin topraklarında bulunuyor. O dönemde Almanya, ismi geçen bölgede "istila yoluyla güvenlik" arayışındayken, bugün kendisi ve Avrupa için güvenliği AB sistemi içerisinde yakalamaya çalışıyor. Yine AB sistemi içerisinde ve onun sağladığı meşruiyetle Almanya, bu bölgede güvenlik ve istikrar çabası peşinde. Almanya kendisine yönelik kuşkulara ve önyargılara karşı koymayı ancak Avrupa entegrasyonu içinde yer alarak ulaşabileceğine inanıyor. Bu çerçevede AB, gerek kurumsal yapısı gerek denetleyici işleviyle Almanya’yı bu anlamda hem frenleyici hem de onun eylemlerine meşruluk kazandırıcı bir araç olarak görünüyor. Ayrıca Almanya, ulusal çıkarları ile bağlantılı olan sorunları da, Avrupa çıkarları ve bütünleşmesi bağlamında gündeme getirmeyi tercih ediyor. Bunda temel neden ise, diğer aktörlerle çatışan ulusal çıkarların uluslarüstü bir sistemde karşılıklı çıkarlara dönüştürülmesidir. Ekonomik gücün üstünlüğüne önem veren bir ülke olarak ise Almanya, ekonomik istikrar ve serbest ticaretin mümkün olduğu kadar geniş bir alana yayıldığı Avrupa bütünleşmesine önem atfediyor. Yukarıda bahsettiğimiz konular ışığında Almanya açısından Avrupa kavramı stratejik bir anlam ifade ediyor. Bunu da Almanya’nın AB’ye her yıl onlarca milyar Avro aktarmasından net bir şekilde anlayabiliriz. Fransa ise Almanya’nın Avrupa dengesini sarsmayacak bir yapıda kalmasını amaçlamış, onu saldırgan Küresel aktörlerin mücadelesi tüm hızıyla sürerken, AB iç tartışmalara dalmış durumda. Birliğin siyasi ve ekonomik geleceğinin nasıl olacağı konusunda Fransa ile Almanya bir tarafta, İngiltere geleneksel olarak diğer tarafta yer alıyor. Tartışmalar AB’yi oyalıyor. politikalarından uzak tutma arzusunda olmuştur. Geçtiğimiz yüzyılda büyük oranda güç yitiren ve bir dünya gücü olmaktan çıkıp bölgesel güç haline gelen Fransa, 1990 sonrası dönemde merkezi orta ve doğuya kayan bir Avrupa içinde bölgesel güç olmaktan da uzaklaşmaya başladı. Fransa yeni dünya düzeni içinde ancak daha güçlü bir AB içinde rol oynayabilecektir. Fransa ekonomik sorunlar, yükselen işsizlik ve derin sosyal problem ile başa çıkmaya çalışırken, değişen dünyaya uyum sağlamakta yavaş kaldığı da görülüyor. Almanya ile birlikte bugüne kadar birliğin belkemiğini oluşturan Fransa’nın küreselleşmenin olumsuz etkilerini daha bir hisseder hale geldiği de bir başka gerçek. Fransa’da işsizlik kronikleşerek yüzde 10'larda adeta sabitlenmiş durumda. Reformlar ülkesi Fransa kendini reforme edememeye başlamış ve buna bir de Fransa halkının öteden beri sıcak bakmadığı genişleme süreci eklenmiş durumda. Fransa karşı karşıya olduğu tüm bu sıkıntılara rağmen yine AB'nin geleceğinde temel bir rol oynamaya devam edecektir. Fransa'nın katkı sağlamadığı bir durumda AB'nin içinde bulunduğu güçlükleri aşması pek de kolay gözükmüyor. Fransa'nın AB'ye ciddi katkıda bulunabilmesi içinse önce kendi içinde bir yapılanma sürecine girmesi tekrarlanması gereken önemli bir nokta. ÇIKAR ÇATIŞMASI Almanya ve Fransa, siyasi gücü çok daha yüksek bir AB’yi savunurken, İngiltere ise bütünleşme modeli daha gevşek olan ama daha geniş alanda varlık gösterecek bir AB’ni kendi ulusal çıkarları açısından daha kabul edilebilir olarak görüyor. İngiltere, hem Avrupa bütünleşmesinin dışında kalmak istemiyor hem de her alanda egemenliğin devrini öngören bir yapıya da sıkı sıkıya bağlı kalmayı düşünmüyor. Ayrıca, AB’nin ekonomik ve sosyal sistemi açısından Fransa ve Almanya sosyal dayanışmayı öne çıkaran bir tavır sergilerken İngiltere daha Anglosakson bir yapıdan yana. Bir diğer önemli konu ise AB’nin mevcut sorunları ile ilgili. Fransa ve Almanya sorunlara mevcut sistemle çözüm bulma çabasındayken İngiltere AB’de hızlı ve radikal bir reform sürecinden yana tavır takınıyor. İngiltere ile Almanya ve Fransa’nın, Amerika’nın işgali sırasında AB’de ortak dış ve güvenlik politikasında farklı politikaların varlığını gün yüzüne çıkaracak biçimde, birbirlerine zıt tavır içinde bulundukları biliniyor. İngiltere bazı AB üyesi ülkelerle (Polonya, İtalya, İspanya, Portekiz) birlikte ABD’ye destek verirken; Almanya ve Fransa AB’nin kendine özgü bir ortak dış ve güvenlik politikası saptayıp buna bağlı kalmasını öneriyor. Bu kapsamda, Paris ile Berlin, ABD’nin Irak’ı işgaline açıkça karşı politika izliyor. Üye ülkelerin AB içerisinde bazı çıkar alanlarında farklı öncelikler takip edebildiklerinin veya çıkarları sonucunda farklı politikalar tercih edebildiklerinin bir örneğini yukarıda gördük. AB’nin içinde bulunduğu süreç, özellikle iki kurucu ülkenin Anayasaya ret oyu verdiği süreç ve zor da olsa AB bütçesinde bir uzlaşıya varıldığı süreç, yukarıda bahsettiğimiz dışsal faktörlerle birlikte değerlendirildiğinde farkına varılacaktır ki, AB’de sosyal ve ekonomik politikalarla dış politika konusunda genellikle birbirinden farklı tutumların takınılabildiği bir süreçtir. Buna ilaveten bir de üye ülkelerde siyasal Barosso
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle