17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] Türkiye’nin Orta Asya’daki politikasızlığı bir kere daha ortaya çıktı… C S TRATEJİ büyük kısmı insan hakları ile ilgili konularda ağızlarını açamayacak denli suçlu olan bu ülkeler, adil bir uluslararası yargılama düzeni oluşturulabildiği takdirde en başta yargılanması gereken ülkeler olacaklardır. Hepsinin tarihinde şu veya bu şekilde cinayetler var ve bunlar çoğu yerde halen hüküm sürüyor. Cinayetlerin bir kısmı: Danimarka,1945’lerde 250.000 Alman mülteciyi ölüme terk etmiştir. Avustralya, 18491938’de Avustralya’nın yerli halkı olan Aborjinleri sistematik şekilde yok etmiştir. (719.000 kadar) ABD, geçmişte yüz binlerce yerliyi yok etmiştir. Vietnam, Afganistan, Orta ve Güney Amerika, Ortadoğu ve bugün halen Irak’ta çoğu çocuk ve kadın on binlerce insanı öldürttü, ölümlerine neden oldu. ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombalarının izleri hala sürüyor. İnsan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan Norveç’in, 19201930’lu yıllarda Tater’lere, bu ırkı yok etme amacıyla zorla kısırlaştırma ve elektroşok uyguladığı iddia atı Dünyası’nın her geçen gün su yüzüne çıkan ikiyüzlülüğü ve çifte standartlı uygulamaları özellikle Türkiye üzerinde oynanan oyunlarda kendini belli ediyordu. Sözde müttefiklerimizin özellikle AB giriş süreciyle ilgili ve Kıbrıs konusunda yaptıkları haksızlıklarla geçmişten bu yana her vesileyle karşılaşıyoruz. LondraZürih anlaşmalarını hiçe sayan Rum Cuntası’nın Türkleri katlederek giriştiği Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama macerası, anlaşmalardan doğan haklarımıza dayanarak gerçekleştirdiğimiz "Barış Harekâtı" ile ters tepmişti. Ancak, Batılı ülkeler maalesef bu noktada anlaşmaları yokmuş gibi farz ederek bizi cezalandırmaya kalkıştılar, ambargolar uyguladılar. Ne var ki, aynı Batı ülkeleri Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının hemen ardından Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgalini görmezden geldi, binlerce Azerbaycan Türkü’nün öldürülmesine, sakat bırakılmasına, sürülmesine seyirci kaldı. Üstüne üstlük bir de Ermenistan’ı daha çok himayelerine alarak ödül gibi mali ve askeri yardımlarını arttırıp buna ek olarak da sözde soykırım konusunu icat ettiler. Bugün bu işgalin hala süregelmesi ve çifte standartlı Batılıların Ermenistan’a özellikle Türkiye’ye karşı artan biçimde destek vermesi ise işin trajikomik yanı. Çekoslovakya’yı, Yugoslavya’yı bölebilen çifte standartlı Batı, kültürel ve dini gerekçelerle bağımsızlık isteyen Keşmir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkına referandum yoluyla özgürlük verme konusunu düşünmek bile istemiyor; kendilerine eziyet edenlerle beraber yaşamaya mecbur kılıyor. Ne var ki çifte standart ve ikiyüzlülük konusunda bundan böyle Türkiye’nin yalnız kalmayacağı hususunu da belirtmek gerekir. Kurtuluş Savaşımızı askeri alanda kazandıktan sonra, siyasal ve ekonomik alanlarda da güçlü bir B Özbekistan’a Batı baskısı Özbekistan’ın kınanmasını içeren BM kararı Batılı ülkelerin desteğiyle alınmak isteniyor. Türkiye’nin bu kararı destekleyeceğini açıklaması ise yine bir tarihi hatayı oluşturuyor. Kararın Türk Zirvesi öncesinde açıklanmasının da ayrı bir anlamı bulunuyor. devlet olmayı hak ettiğini kanıtlayan Atatürk Türkiyesi, yabancı unsurları içinden temizlemenin gereğini fark etmiş ve bu yolda siyasal ve ekonomik alanlarda bizi zafiyete uğratabilecek çoğu Batı kökenli yabancı unsurları sistemden dışarı atmıştı. ÖZBEKİSTAN’A YAPILAN HAKSIZLIK Ülkesinin bağımsızlığının Batı kökenli güçler ve bunların temsilcileri olan Batılı Sivil Toplum Kuruluşları’nın ülkeden çıkarılması yolundan geçtiğini anlayan, Orta Asya’nın en büyük Türk nüfuslu ülkesi Özbekistan’ın lideri İslam Kerimov da aynı mantaliteyle cesur ve kararlı adımlar attı. Özellikle Andican olaylarında ve terörün kışkırtılmasında rolü olduğu bilinen bütün yabancı unsurları ülkesinden çıkarmakla kalmayıp ABD üslerini de kapattı. Bunun üzerinde Batılı ülkeler Özbekistan’ın bu meşru ve yasal uygulamayı içlerine sindiremediler. Özbekistan’ın doğal kaynaklarını sömüremeyeceklerini anlamaları da gün geçtikçe ortaya çıkan tepkilerin bir nedeni gibi gözüküyor. Türkiye aleyhine de yoğun ve haksız medya kampanyaları sürdüren Batının, son aylarda Özbekistan aleyhine yürüttüğü sistematik karalama kampanyasının altında bu neden yatıyor. Ancak Özbekistan’dan kovulmalarını hazmedemeyen Batılılar şimdi çok daha başka bir düzeyde eyleme geçtiler. Bu eylemin geçmişte BM Genel Kurulu toplantılarında Türkiye aleyhine çıkartılan ve çıkartılmak istenen karar tasarılarıyla bu yönden bir benzerliği seziliyor. Geçtiğimiz ay içinde BM Genel Kurulu’nun 61. oturumunda (ref.: GA res. 60/174gündem maddesi: 67 (c) ile) özel raportör raporlarını ele alan bir gündem maddesiyle Özbekistan’ın kınanması konusunda bir karar tasarısı 20 ülkenin imzasıyla Kurul’a getirildi. Bu konuda imza atan ülkeler yabancımız değil. Avusturya, Avustralya, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Macaristan, İrlanda, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İsveç, İngiltere, Kuzey İrlanda ve ABD’den oluşan bu ülkelerin insan hakları konusundaki sicillerini ve rezilliklerini de biliyoruz. Sömürgeci Batı toplumunun temsilcileri Kerimov olan ve edilmektedir. Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Hollanda, Norveç, Polonya, Slovakya, Slovenya gibi ülkelerin vatandaşlarının bir bölümü 2. Dünya Savaşı’nda Alman Gestapo ve SS müfrezelerinde yer alarak Yahudilere uygulanan soykırımın bir parçası olmuştur. Amerikalıların ve İngilizlerin, Almanların savaşı kaybetmelerinin ardından Dresden kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süre ile intikam amacıyla attıkları 200 bin napalm bombası ve 3900 ton bomba da hatırlardadır. Bu katliamın sonucunda da çoğu çocuk 200.000 kişi öldürüldü. İşte insanlık tarihinde sicilleri kan ve katliamla dolu bu ülkelerin çoğu yine 1990’lı yılların ortalarında kendi ülkelerinden 500800 kilometre uzaklıkta Bosna’da on binlerce Müslüman’ın öldürülmesine göz yumdular, kıllarını bile kıpırdatmadılar. Geçen Ekim ayının ortalarında adli tıp uzmanlarının BosnaHersek’in, doğusunda Srebrenica katliamında öldürülen 150'de fazla kişinin cesetlerinin bulunduğu mezarların ortaya çıkarıldığını açıklamaları bu trajedinin süregelen, bitmeyen bölümlerinin bir yenisi. Sırbistan sınırındaki Krcevine kasabasında bulunan bu yeni toplu mezarda yaklaşık 96 tam ve 64 kısmi ceset çıkarıldı. Bu, bölgede bulunan altıncı mezar oldu. Uzmanlar, bütün kurbanların öldürülmeden önce gözlerinin bağlandığını söylüyorlar. Cesetler önce Srebrenica bölgesine gömülmüş, ancak ihtilaf sona erdikten sonra yapılan zulmün kanıtlarını gizlemek amacıyla bu bölgeye taşınmışlardı. Bu ve sayısız benzeri katliamların müsebbipleri Sırp lider Radovan Karaciç ve Sırp General Ratko Mladiç'in halen yakalanamıyor olması da ayrı bir hikâye. Ayrıca Srebrenitsa katliamına seyirci kalan Hollandalı askerlerin, Hollanda Savunma Bakanlığınca, ''görevlerini zor şartlar altında yerine getirdikleri'' için Aralık ayında törenle madalya alacak olmaları da bütün dünyada tepkiyle karşılandı. Sağduyulu Hollandalılar da, bu vicdani değerlere ters düşecek törenden vazgeçilmesini istedi. İnsanların bilerek, askerlerin gözleri önünde katliama sürüklendiğini belirten bir Hollandalı bayan, tepkisini, "Madalya da nereden çıktı? Bu insanlardan özür dileyeceğimiz yerde, bu sözde delikanlılara (askerlere) madalya vermeye kalkıyoruz" şeklinde tepkisini dile getirdi. İnternetteki mesajlarda yine bir başka kişi ise "Bu altın rozetler niçin verilecek? Onlar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle