17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C S TRATEJİ Orta Asya’da ‘ABD’nin taşeronu’ imajı, Türkiye kapsamlı Anar SOMUNCUOĞLU TUSAM RusyaUkrayna Araştırmaları Masası [email protected] on yapılan Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi ile bağlantılı olarak, bir diplomatın Türkiye ve Türk Dünyası arasında romantizmle başlayan ilişkilerin somut işbirliğine dönüştüğü şeklindeki değerlendirmesi Türk basınında yer aldı. Zaten "Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar" sloganvari bir ifadenin damgasını vurduğu 1990’ların Türkiye’nin Türk Dünyası politikası birçok yerli ve yabancı uzman tarafından "romantik" olarak tanımlanmıştı. Ne var ki, Türkiye’nin 1990’lı yılların başındaki Türk Dünyası politikasının romantizmden ne kadar uzak olduğunu en çok diplomatlarımız biliyor. Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsız oluvermesi, dış politikasında açılıma ihtiyaç duyan ve ABD nezdindeki önemini artırmaya çalışan bir Türkiye’ye önemli bir fırsat sunmuştu. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri arasındaki benzerlik zemini, yani Türk Dünyası’nın halkları arasındaki tarih, din, dil ve kültür yakınlığı, yukarıda bahsedilen açılımın gerçekleştirilmesi için uygun bir araç olarak görülmüştü. Yani o dönemin Türk Dünyası politikasına etki eden şeyin romantik duyguların değil, devlet çıkarlarının olduğu açıkça ortadadır. 1990’ların başında samimi olarak benzerlik zemininde dış politikasını kurgulayan bir devlet varsa, o da Azerbaycan’dı. Orta Asya’ya gelince, buradaki Türk Cumhuriyetleri’nin yöneticileri kendi ülkelerini uluslararası arenada tanıtmak ve Batı ülkeleriyle yakın ilişkiler kurmak niyetindeydi. Dolaysıyla akrabalık zemininde el uzatan Türkiye’nin girişimi başlangıçta heyecanla kabul gördü. Ancak bu heyecanın arkasında da akrabalık duygularından çok çıkarlar yatıyordu. Sonuç olarak bazen lanse edildiğinin aksine somut çıkarlara dayanan bu ilk girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Başarısızlığın nedeni Türkiye’nin Türk Dünyası politikasının romantizme ve benzerlik zeminine dayanması değildir. Bu politikanın gerçeği yansıtmayan varsayımlara dayandığı doğrudur, ancak bu politika hiçbir şekilde "duygusal" değildi. Duygusal olması için, evvelden beri Türk siyasetçileri arasında Türkçülükten kaynaklanan yakınlık duygusunun bulunması gerekliydi. Halbuki Türk yöneticileri ve bürokrasisine bakıldığı zaman, hiçbir zaman bu duygular dış politikada hakim olacak kadar yaygın olmadı. Duygusal olarak adlandırılan bu politika, Türkiye’nin kendi gözünde abarttığı doğal potansiyelini kullanmaya çalışmaktan başka bir şey değildi. Başarısızlığın iç sebepleri olarak ise şunlar sayılabilir: Türkiye’nin bölgeyle ilgili bağımsız bir vizyonun bulunmaması, Bölgedeki uzun vadeli çıkarların belirlenememesi, Dış politika araçlarının ve S Sovyetlerin ardından bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik gerçekçi ve bağımsız bir strateji geliştirilemedi. Türkiye, bölgeye yönelik avantajlarını kullanamadı. Oluşturulan aşırı beklentiler, Türkiye’nin olanaklarını aştı. üretilen projelerin iyi tasarlanmamış olması, Türkiye’nin elindeki olanakların abartılması ve Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri’ni etkileme kapasitesinin yanlış değerlendirilmesi sonucunda aşırı beklentilerin oluşması. Sonuç olarak özellikle Orta Asya ile ilgili tutarlı ve bilimsel temele dayanan bir politika hiçbir zaman oluşturulmamıştı. ABD’nin Büyük Orta Asya projesi çerçevesinde yapılan faaliyetlerdir. AB, bahsedilen işbirliği çerçevelerinin hiç birisinde yer almasa da, geliştirdiği ve geliştirmeye devam ettiği ikili ilişkiler Türkiye’ninkinden oldukça ileridedir. Türkiye ise Soğuk Savaş kalıntısı olan ve pek varlık gösteremeyen Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO), bir de NATO’nun Orta Asya ile ilgili projeleri çerçevesine bölgesel işbirliği sürecine dahil olmaktadır. Yabancı ülkelerin Orta Asya ile ilgili olarak ASIL BİR ORTA ASYA? söylemleri genel olarak değerlendirildiğinde hepsinin Aslında ilginç olan, Orta Asya ile ilgili olan çoğu öncelikli olarak bölgenin güvenliği, istikrarı ve Türk araştırmacının, yapılan hataların ne olduğu ve ne bütünleşmesini öne çıkardıkları gözlemleniyor. Resmi şekilde aşılması gerektiği konusunda hemen hemen söylemlerine bakılırsa, bu ülkelerin sadece demokrasi aynı fikirde olmalarına rağmen, bu bilimsel temelli ve insan haklarının desteklenmesi gerektiği konusunda çalışmaların bir türlü devlet faaliyetlerine yansımamış fikir ayrılıkları yaşadıkları zannedilebilir. Ne var ki, olmasıdır. Buna ek olarak Türkiye ve Türk sadece demokrasi ve insan haklarından değil, güvenlik, Cumhuriyetleri arasında genel olarak çıkar uyumunun istikrar ve bölgesel bütünleşmeden de herkesin anladığı bulunmasına, karşılıklı bağımlılık yaratıcı somut farklıdır. Söz konusu söylemler es geçilecek basma projelerin gerçekleşmeye devam etmesine ve bu kalıp diplomatik söylemler değildir. Bu konudaki işbirliği niyetlerinin en üst düzeyden ifade anlamlandırmalarda yabancı ülkelerin bölgenin edilmesine karşın, Türkiye’nin bölgeyle ilgili olarak geleceğiyle ilgili vizyonları saklıdır. KGAT kapsamlı ve uzun vadeli bir stratejiye halen sahip çerçevesindeki bölgesel güvenlik ve NATO ile ABD olmadığı göze çarpıyor. Bölgede faaliyet gösteren üslerinin faaliyetleri çerçevesindeki güvenlik oldukça diğer ülkelere baktığımız zaman ise hepsinin bu tip farklı olduğu gibi; KGAT ve ŞİÖ arasındaki işbirliğine stratejilere, hatta çoğunun bu konuda tasarlanmış yazılı rağmen, ikisi çerçevesindeki bölgesel güvenliğin ele belgelere sahip oldukları, hepsinin bölgesel kurumlar alınış biçimi de birbirinden farklıdır. Bunun gibi, AET veya geliştirdikleri diyalog çerçeveleri sayesinde ve Büyük Orta Asya çerçevesindeki bölgesel ekonomik bölgesel işbirliği sürecine katıldıkları gözlemleniyor. bütünleşme projeleri birbirinin tam tersidir ve bu Bunlar Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Kolektif projelerin çerçevesinde ortaya çıkarılması planlanan Güvenlik Anlaşması Teşkilatı (KGAT), Avrasya "Orta Asya"lar çok farklıdır. Bahsedilen ülkeler Ekonomik Topluluğu (AET), Orta Asya İşbirliği içerisinde bölgesel istikrar, güvenlik ve bütünleşmeye Örgütü, Ortak Ekonomik Alan (OEA), Şangay İşbirliği verilen anlam konusunda kafası en karışık olan ülke Örgütü (ŞİÖ), Orta Asya Artı Japonya Diyalogu ve şüphesiz Türkiye’dir. Halbuki bu konularda kafası en az karışık olması gereken de Türkiye’dir. Çünkü bahsedilen hiçbir dış oyuncuda, Orta Asya (OA) ülkelerinin sadece kendi çıkarları doğrultusunda bölgesel güvenliğin, istikrarın, bütünleşmenin ve demokratikleşmenin sağlanması konusundaki niyetler Türkiye’dekinden daha içten olamaz. Son kertede bütün bu kavramlar dış ülkelerin siyasi çıkarlarına bağlı olarak biçimleniyor. Şüphesiz bu durum Türkiye için de böyledir. Ancak bu öykünün Zirveye katılan tamamı değildir. Türkiye liderler... toplumunun önemli bir kısmı için hiçbir beklenti olmadan OA’nın gelişmesi, istikrara kavuşması ve bütünleşmesi arzulanır bir gelişmedir. N
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle