17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bağlamda sadece egemen varlık olan Ebulfez Elçibey devletlerden mi, yoksa diğer devletlerin sınırları içinde yaşayan Türk topluluklarından da mı bahsediyoruz; diğer devletlerin sınırları içersinde yaşayan söz konusu Türk topluluklarını ihmal mi ediyoruz ya da şimdiki Türk devletleri temelli düşündüğümüz Türk Birliği’ni veya Turan’ın gelecek sınırlarına diğer devletlerin sınırları içinde yaşayan Türk topluluklarını dahil etme planı var mı sorularının yanıtını vermek gerekiyor. Daha açık bir ifade ile söz konusu topluluklar ya günlük politikalara kurban edilip birliğin sınırları içine dahil edilmeyecek ya da diğer devletlerin toprak bütünlüğünü bozmamak şartıyla asimile olmalarını önlemek amacıyla çeşitli politikalar izlenmeyecek mi? Burada şunu vurgulamakta yarar vardır. Bir ulusun belli bir bölümünün kendi oluşturduğu devletin sınırları dışında yaşaması olumlu ve olumsuz olmak üzere iki yönlü etkiye sahiptir. Bu konuda karşılaşılacak sonucun niteliği ise izlenecek stratejiye bağlıdır. Ne var ki, ortada bu konuda apayrı bir sorun vardır. O da her bir Türk devletinin kendini diğerlerinden "daha fazla Türk" hissetmesidir. Türklüğe sadece Türkiye, sadece Azerbaycan, sadece Kazakistan, sadece Kırgızistan, sadece Özbekistan veya sadece Türkmenistan bağlamında bakmak, "ben daha fazla Türküm" veya "ben Türklüğün önderiyim" gibi konuları gündeme getirmektedir ki, bu da Türkler arasında sonu bitmeyen sorunlara neden olarak hedefin karşısında en büyük engel haline gelir. Bu yaklaşım devlet olmayan Türk halklarını Türklük kapsamının dışına itmenin yanı sıra Türk devletleri ile topluluklar arasında ve devletlerin kendi aralarında çeşitli sorunlara ve tartışmalara neden olabilir. Böylesine bir tartışma/sorun aynı zamanda Türk topluluklarının bulunduğu devletlerin yönetimleri tarafından izlenen ve izlenecek olan asimilasyon politikalarını da sonra komünistleştirme ve ateistleştirme kolaylaştırabilir. Bunun sonucunda Yunanistan’da politikaları, SSCB çöktüğünde söz konusu yaşayan Türkler Yunan, Bulgaristan’da yaşayan politikalara maruz kalan yerlerde boşluklar oluştu. Türkler Bulgar, Moldova’da yaşayan Türkler İdeolojik bağlamda Türk devletleri (Türkiye hariç) Moldavan, Gürcistan’da yaşayan Türkler Gürcü, hala Postsovyet insanı olarak tanımlanabilir. Fakat Çin’de yaşayan Türkler Çinli veya İran’da yaşayan daha sonraki süreçte yaşanan hızlı değişimler bazı Türkler Fars veya İranlı olabilir. Bu da Türklüğün kesimlerde kültürel yozlaşmaya neden oldu. Bu sınırlarını şüphesiz ki daraltır. Bu nedenle sağlam boşlukları dolduracak bir ideoloji ise henüz bir temel için devletdevlet ilişkisinin yanı sıra Türk oluşturulamadı. Bu bağlamda, Türk Birliği için toplulukları arasında da ilişki yani siyasi literatürde ortak tarihin yazılmasına gerek olmasa da, ifade edildiği gibi toplumtoplum ve devlettoplum boşlukları dolduracak ortak bir ideolojiye gerek ilişkilerini her alanda geliştirmek gerekir. olduğu düşünülmeli. Bazı devletler siyasal sistemlerinde aşamalı ve kontrollü değişimi AR OLAN SORUNLAR benimsese de, kültürel ve dini alandaki boşluklar hızlı bir şekilde küreselleşme kültürünün baskısı ile Türk Birliği düşüncesi tarihsel bir olgu olmuş ve kültürel kimlik arayışındadır ve mutlaka devletlerin temeli birçok Türk insanının gıpta ile baktığı bu konuda sağlam bir politikası olmalıdır. Avrupa Birliği’nden daha sağlamdır. Avrupa Birliği, Şimdiki Türk devletlerinin bazılarının siyasi üye devletleri düne kadar çıkar çatışmasından iktidarları diğer devletlerin baskılarından çekinerek dolayı savaşır ve hala Avrupa içinde küçük çaplı da ya da salt kendi ulusal çıkarları nedeni ile diğer olsa bazı savaş tehlikeleri yaşanırken, Türk dünyası Türk devletlerinin yaşadığı çok taraflı sorunlarda tarihinde var olan devletler arasında en son savaşın zaman zaman karşı tarafı destekledi veya tarafsız tarihi bile hatırlanmıyor veya hatırlanmamalıdır. kaldı. Bu ise Türk devletlerini hem sıkıntıya soktu Aslında Türk Birliği konusunda temel hem de aralarında yeni bir soruna neden oldu. Birlik sorunlardan biri ideolojik yetersizliktir. Rusya’nın olması durumunda ortak veya danışıklı bir dış Orta Asya ve Kafkasya’ya girdiği günden çöküşüne politika stratejisi benimsenebilir. Dış politika kadar izlediği Ruslaştırma, Hıristiyanlaştırma daha C S TRATEJİ 15 sorunlarında ortak stratejiye Azerbaycan ve Türkiye’nin yaptığı işbirliği örnek verilebilir. Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’a yönelik ortak politikaları olmamış olsaydı taraflardan biri (Azerbaycan veya Türkiye) daha fazla kayba uğrar ve bölgesel dengeler daha farklı gelişirdi. Türk devletlerinde aşırı Türkçü grupları iktidarda göremediğimiz gibi muhaliflerin Türklüğü bir muhalefet malzemesi olarak kullandıkları da söylenebilir. Bu konuda iktidar birçok güç odağını bir arada düşünürken muhalif gruplar muhalif olmanın sağladığı kolaylıklardan yararlanıyorlar. Yani Türk devletlerinde muhalif gruplar iktidarlardan daha fazla Türkçü olarak biliniyorlar. Birçok Türk devletinde muhalif gruplara sıcak bakılamadığı veya muhalif gruplar maruz kaldıkları baskılardan dolayı popüler olamadıkları için onların geliştirildiği Türklük söylemleri iktidarın "karşı söylemleri" karşısında gölgede kalıyor. Fakat bu Türk devletlerinde Türklük bilincinin olmadığı anlamına da gelmiyor. KONJONKTÜR ENGEL Mİ? Türk devletleri iktidarlarının Türkçü düşünceden tamamen uzak olduğunu söylemek yanlış olur. Bu bağlamda Türk devletleri siyasi iktidarlarının gereği/yeteri kadar Türkçü olamamasının nedenleri arasında könjöktürel yapının da çok fazla rolü vardır. Bu iktidarlar Türk dünyası ile işbirliğini savunmanın yanı sıra Rusya, Çin, ABD, İran ve diğer bölgesel ya da küresel güçlerle işbirliğini de ihmal etmemek durumundadırlar. Bu devletlerin kendi aralarında olduğu kadar Türkiye ile olan ilişkileri de küresel ve bölgesel rekabetin pençesinde eziliyor. Bu nedenle söz konusu Türk devletleri dış politikalarındaki Türklük söylemlerini dengelemek zorunda kalıyorlar. Şimdiki aşamada bu tür bir dış politikanın yanlış olduğu da söylenemez. Fakat zaman zaman bu devletler diğer güçlerin baskısına boyun eğmeyerek Türk dünyası arasındaki ilişkileri geliştirmek için bölgesel entegrasyon girişimlerinde bulundular. BaküTiflisCeyhan Petrol Boru Hattı’nın gerçekleşmesi bunun en açık örneğidir. Kazakistan ve Türkmenistan’ın da Hazar üzerinden enerji kaynaklarını Türkiye aracılığıyla dünya piyasasına taşıyacak boru hatlarına onay vermesi yine önemli bir adım olacaktır. Burada yine akılları kurcalayan bir soru ortaya çıkıyor. Avrupa ve ABD’nin desteği olmadan Türkiye ve Türk dünyası böyle küresel bir projenin gerçekleşmesinde yeterli güce sahip midir? Değil ise ne yapmalıdır? Tabi Türk Birliği’nin olduğu kadar devletlerin de kendi başkentlerinden yönetilmeleri ve dış baskıları askeri, ekonomik ve siyasi alanlarda bertaraf etme gücünün olması gerekiyor. Görünen o ki, Türk dünyası arasında kültürel etkileşim bir birliğin temelleri açısından olumlu gelişmeler yaşansa da henüz "birlik" için yeterli olgunluğa erişilmiş değil. Olgunlaşma sürecini hızlandırmak için ise önümüzdeki dönemde izlenmesi gereken temel strateji Türk devletleri arasında siyasi, ekonomik, askeri, enerji ve bunların hepsinin toplamı olan stratejik ortaklıklar oluşturulması olmalıdır. Türk devletlerinin kendi aralarındaki sorunlar, üçüncü ülkelerle yaşanan sorunlar oluşturulacak birlik çerçevesinde ele alınabilir. Birlik, ekonomik ve güvenlik boyutlarıyla da zorunluluk taşıyor. V
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle