17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Yrd. Doç. Dr. Oktay Gökdemir DEÜ, SAM Müdürü oğuk Savaş’ın bitiminden bu yana bütün dünyayı ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan hegemonyası altına alan neoliberal düzen ve içkinleştirdiği “kürselleşme” kavramı; Dünya kaynaklarının insanlık tarihinde hiçbir zaman görülmemiş bir biçimde acımasızca talanına dayanıyordu. Modern barbarlığın bu vandalist zihniyeti kendisine karşı oluşturulmaya çalışılan muhalefet olanaklarını da dünya ölçeğinde oluşturduğu medya ve yayın tekeli ile sınırlayıp, monist ve totaliter eğilimleri yüksek bir ideolojik dönüşümün öncülüğünü üstlenmişti. üreselleşme kavramı K 1980’lerde ABD’nin önde gelen üniversitelerinde üretildi. Ulusdevletlerin yapılarının çözülerek çokuluslu sermayenin kontrolüne girmesini öngören sistem, Latin Amerika’da bir ölçüde başarılı oldu. Neoliberal düzen, sadece ekonomisiyle değil, kültürü ve politik sistemleriyle de dünyanın her bölgesinde kendini hissettirdi. sanlık ilerleme çizgisinin sonuna gelmişti(1). Ontolojik olarak ulusdevletler ömürlerini tamamlamışlardı. Artık ulusal ekonomiler yerine piyasa ekonomisi ve demokrasinin de sadece siyasal katılma biçiminde algılanacağı biçimsel demokrasi anlayışı tüm dünyada egemen olacaktı. Kültür sosyologları tarafından “hamburger kültürü”, “dünyanın cocacolalaşması”, “Mc Donaldslaşma” olarak vurgulanan bu yeni dönem, Amerikan popüler kültürünün hayat tarzlarının ve sembollerinin sızarak tek tip ve homojen bir park haline geldiği bir dünya tasavvurunu içselleştirmeye yönelikti. Anlamı yapıçözüme uğratan, bütün değerleri tarihsel arkaplanından kopararak değersizleştiren, hazcı bir yaşam tarzının müstehcen boyutlarda sergilenmesine olanak sağlayarak hedonizmi insanların biricik hedefi haline getiren bu “fastfood” kültürü; tüketimi pornografik ölçütlerde içkinleştirerek kendisini yeniden üretmeye dayanıyordu. Sonuç olarak beş kıtada aynı ürünler, aynı logolar, aynı görüntüler, aynı sesler! Dünya kültürünün bu şekilde tek tipleşmesi sonucunda yöresel farklıklar ve ulusal kültürler ciddi bir tehdit altına girmiş durumda. Ekonomik ve kültürel olarak bu tek tipleştirme ye karşın politik olarak kabile savaşları, etnik savaşlarla bölünüp parçalanmış bir Dünya! Dünya yer altı ve yer üstü kaynaklarının G8’ler olarak tanımlanan zengin kuzey ülkeleri tarafından acımasızca sömürüldüğü, küresel ısınmanın, açlığın ve susuzluğun arttığı, dünya nüfusunun hiç de azımsanmayacak bir bölümünün günlük bir dolardan az bir gelirle yaşam savaşı verdiği bir ortamda elbette bu neoliberal döneme muhalefet geliştiren çevreler olacaktı. Bu bağlamda Neoliberal yaklaşımın sembolü Davos toplantılarına karşı küreselleşme karşıtlarının Brezilya’da düzenlediği PortoAllegre toplantıları aslında muhalif ve alternatif yaklaşımların hangi coğrafyada bir siyasal pro S Le Monde 26 Aralık N Latin Amerika alternatifi C S TRATEJİ ÇİZGİLİ DÜNYA Bol gülümsemeli bir yıl dileği ile... eoliberal düzen kürenin bir bölgesinde kaybediyor… inanmıyor musun? Tne Guardian 23 Aralık Küreselleşme kavramı 980’lerin başlarında temeli Harward, Yale, Stanford, Princeton, MIT gibi imtiyazlı Amerikan işletme okullarında atılan Küreselleşme kavramı; ekonomik anlamda tüm dünyada kumanda ekonomisinin küçülmesini, ulusdevletlerin sosyal ve ekonomik işlevlerinden vazgeçerek pazarın dünya ölçeğinde büyümesini ve ulusal sınırların dışına çıkılarak dünyanın tek bir pazar haline getirilmesini dayatıyordu. Bu süreçte, tüm kamu mülkiyetlerinin özelleştirilmesi savunuluyor,postfordist üretim ilişkileri ve istihdam politikaları içselleştirilerek tam istihdam politikaları yerine esnek uzmanlaşmaya dayalı yeni bir üretim ilişkileri modeli tüm dünyada yerleştirilmeye çalışıyordu. Ulusdevletlerin uluslararası mali sermaye ve çok uluslu şirketler karşısında pazarlık gücünü zayıflatan bu hegemonyacı zihniyet ulusdevletleri adete bir figüran konumuna indirgiyordu. Sermayenin uluslararası hisse senedi ve döviz borsalarının gidişatına göre ülkeden ülkeye pervasızca girip çıktığı ve adete tüm dünyayı devasa bir kumarhaneye çeviren bu yaklaşım sonucunda; iletişim sektörü ve medya gittikçe Amerikanlaşan bir global kültürün egemenliği altına girmeye başladı. Bu yaklaşıma karşı muhalefet olanaklarını zorlayan çevreler totaliter bir biçimde “dinozor”lukla , “nahif bir üçüncü dünyacılık”la suçlanıp mahkum edilmeye çalışıldılar. İdeolojilerin sonunun geldiği a priori olarak kabul edilmişti bir kere. 19. yüzyıldan bu yana Dünya’ya yön veren hakim ideolojiler; bu postmodern dünyanın sınırları içinde “büyük anlatılar” olarak resmedilmişti. Bir anlamda “ideolojisizliğin ideolojisi” yapılarak Hegel’den bu yana geliştirilen ve çeşitli düşünürlerce ortaya konulan toplumların evrimsel bir çizgide “ilerleme” içerisinde olduğu düşüncesi konjonktürel gelişmelere uygun olarak “sonlandırıldı”. Tarihin de “son”u gelmişti. Fukuyama gibi Amerikan sosyal bilimcilere göre in 1 ? Le Monde 26 Aralık Le Monde 27 Aralık
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle