17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S ugün Avusturya’da 40 bini bu ülke yurttaşı olmak B üzere 240 bin Türk bulunuyor. Bu ülkede yapılan anket sonucunda Türkiye’nin tam üyeliğine yüzde 80 oranında karşı çıkılıyor, genişlemeyi destekleyenlerin oranı ise yüzde 29. Ülkenin iki ana partisi de Türkiye’nin üyeliğine sıcak değil. rini kimi zaman açıkça dile getiremeyip bunu siyasal ve ekonomik gibi alanlara yansıtmaktadırlar. Graz Belediye Başkanı ÖVP’li Siegfried Nagl ise 21 Temmuz 2005 tarihinde Avusturya televizyonu ORF’e “Türkleri oturma odamızda istemiyoruz. Biz Türkiye ile evlenmek istemiyoruz. Türkiye AB’ye girerse, herkese bu Avrupanın ortadan kalkacağını garanti ederim. Graz şehri, Avrupa’nın batısını korumak için Türklere karşı yüzyıllar önce kale görevi görmüştür. Şimdi de Türklere karşı aynı kale görevi görecektir” açıklamasında bulunmuştur. Bu tür açıklamalar özellikle, Avusturya’nın batısında, genelde kırsal kesimde yaşamakta ve geçimini kışın kayak turizminden sağlayan, çoğunlukla ülke dışına çıkmamış ve Türkiye hakkındaki bütün haberleri ülkenin önde gelen muhafazakâr gazeteleri ve devlet televizyonu vasıtası ile takip etmekte olan halk üzerinde olumsuz bir etki oluşturmaktadır. Bu etkide doğal olarak Türkiye’nin AB üyeliği konusunda çok kolay önyargıların doğmasına neden olmaktadır. Avusturya’da iktidarın son zamanlarda Türkiye’ye ilişkin açıklamalarında ise bir nebze olsun yumuşama olmuş gibi gözükmektedir. Avusturya Başbakan’ı Schüssel, AB’de bir Türkiye görüntüsünün kendilerini rahatsız etmeyeceğini, Türkiye’nin AB sürecinde gerçekleştirdiği reformların yadsınamaz olduğunu, fakat aynı zamanda AB’deki Türkiye ile yaşanacak genişlemenin getireceği mali yükü de düşünmek gerektiği yönünde bir tavır sergilemektedir. Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik ise kendi dönem başkanlıklarında özellikle tarafsızlığın, iyi niyetin ve samimiyetin ön planda olacağı bir yönetim anlayışını benimseyeceklerini açıklamış ve bu çerçevede, Türkiye–AB ilişkilerinin de dürüst bir biçimde yürütüleceğinin sözünü vermiştir. Ayrıca, Avusturya Ekonomi ve Çalışma Bakanı Martin Bartenstein Türkiye ile Avusturya arasındaki ticaret hacminin bir buçuk milyar Avro civarında olduğunu belirtmiş ve Türkiye’nin önemli bir potansiyele sahip olduğunun altını çizerek, AB ile müzakerelere başlayan Türkiye’de daha fazla yatırım yapmak istediklerini açıklamıştır. İktidardan bağımsız olarak Avusturya Cumhurbaşkanı Dr. Heinz Fischer’de, “geleceğin Avrupa’sı dil ve kültür zenginliğinin ne kadar önemli olduğunu gün geçtikçe daha iyi anlayacak” diyerek Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine destek mesajı vermiştir. Merkel’den gelen destek Bununla birlikte, Avusturya hükümeti, Almanya’da Merkel’in iktidara uzanmasıyla birlikte artık Türkiye konusundaki sınırlayıcı tutumunu destekleyecek bir ortak da kazanmış oldu. Almanya’nın yeni hükümeti ve Avusturya Türkiye’ye yönelik olarak, müzakerelerin ucunun açık oluşu gibi AB’nin yeni üyeleri hazmetme kapasitesi gibi kavramları artık daha rahat ve çokça kullanabileceklerdir. AB Dönem Başkanı sıfatıyla Avusturya’nın ilgileneceği bir diğer konu başlığı ise AB’nin Kıbrıslı Türklere yönelik mali yardım ve doğrudan ticaret tüzükleri olacaktır. Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı, Türkiye ve Kıbrıs dosyalarına en hakim parlamenterlerden olan Avusturyalı Sosyalist Hannes Swoboda’nın da belirttiği gibi AB’nin KKTC’yi izolasyonlardan kurtarmak için verdiği bir takım sözler bulunmaktadır. Bu dönem başkanlığı süresince, vaat edilen bu sözlerin Avusturya tarafından yerine getirilmesi KKTC ve Türkiye’nin beklentileri arasındadır. Sonuç olarak, önümüzdeki 6 aylık Avusturya dönem başkanlığı sürecinde Türkiye–AB ilişkileri ve AB’nin kendi sorunlarına ilişkin konular dönem başkanlığını yürütecek olan Avusturyalı yetkililerin oldukça sıkıntılı günler geçirmelerine neden olabilecek ve uykularını kaçıracak nitelikte görünmektedir. TRATEJİ 21 N azi işbirlikçiliği ve Yahudi soykırımıyla suçlanan Litvanya’nın Türkiye karşıtı kararı Anar SOMUNCUOĞLU TUSAM RusyaUkrayna Araştırmaları Masası [email protected] 5 Aralık 2005 tarihinde Litvanya Parlamentosu, asılsız Ermeni soykırım iddialarını destekleyen bir kararı kabul ederek, Türkiye’yi “bu tarihi gerçeği” kabul etmeye çağırmıştır. Türkiye’nin ilişkilerinde hiçbir sorun olmadığını düşündüğü Litvanya’nın bu kararı, Türk kamuoyunu şaşkınlığa uğratmıştır. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, söz konusu karar kınanmış, milletvekillerinin büyük bir çoğunluğunun katılmadığı oturumda, “üzerinde herhangi bir tartışma yapılmadan veya komiteye havale edilmeden” kararın bir oldubitti yöntemiyle kabul edildiği belirtilmiştir. Alınan kararda Litvanya yönetiminin bir sorumluluğunun olmadığını ima eden bakanlığın bu tutumu son derece düşündürücüdür. Halbuki kararın baş yazarı Litvanya Liberal Partisi’nin Parlamento Grup Başkanı Algis Kaseta, Radio Liberty’ye yaptığı açıklamada “Kararın Uluslararası İlişkiler Komitesi’nin üyeleri tarafından desteklendiğini ve birçok komite üyesinin Litvanya Dışişleri Bakanlığı’yla sıkı ilişkiler içerisinde” olduğunu belirtmiştir. Kaseta’ya göre bu husus, Litvanya Parlamentosu’nun ve hükümetinin bu konuda hemfikir olduğunu göstermektedir. Türkiye’de şaşkınlıkla karşılanan bu olayın birkaç nedeni bulunmaktadır. Bunlardan en önemsizi, Litvanya’daki Ermeni lobisinin ve Ermenistan’ın faaliyetleridir. Bugün üç buçuk milyonluk Litvanya’da, bin kadar Ermeni yaşamaktadır. (Bu arada Litvanya’da altı bin kadar Kırım ve Karay Türkü yaşamaktadır.) Kararın kabul edilmesi yönünde lobicilik faaliyetle 1 rini yürüten Litvanya Ermenilerinin lideri, Litvanya Paralmentosu’nun Uluslararası İlişkiler Komitesi’nin başlangıçta tasarıya karşı olduğunu belirtmiştir. Ne var ki, Ermeniler ne kadar aktif lobicilik faaliyetleri yürütmüş olursa olsun, benzer tasarıların tartışıldığı bütün ülkeler, bu konuda dış politikaları doğrultusunda karar vermektedirler. Türkiye’nin konuyla ilgili olarak halen kararlı, aktif ve tutarlı politika izleyememesinden dolayı, artık sadece Türkiye’ye baskı yapmak için her yıl Ermeni karar tasarısını kullanan ABD gibi güçlü devletler değil, Doğu Avrupa ülkeleri de kendi amaçları doğrultusunda bu konuyu istismar etmeye başlamışlardır. Konunun ciddiyetiyle bağdaşmayan Türkiye’nin pasif tavrı devam ettikçe, en küçük ve güçsüz ülkelerin bile bu konuda ahkam kesmelerine artık şaşırmamak gerekmektedir. Litvanya’daki Yahudi soykırımı oğu Bloku’nun yıkılmasından bu yana, Batı Avrupa ve Rusya arasında bulunan Doğu Avrupa ülkeleri Batılı güçler tarafından kullanılmaktadır. Büyük Avrupa güçleri özellikle Baltık halklarının Rusya karşıtı hislerinden büyük ölçüde istifade etmişlerdir. Diğer taraftan, Rusya ile ilişkiler konusunda Avrupa’ya tam olarak güvenmeyen kimi küçük ülkeler, ABD’nin Irak işgalini meşrulaştırmak ve uluslararasılaştırmak için topladığı “cüceler koalisyonuna” katılmışlardır. Maşa olmaya istekli ülkeleri kolayca etkileyen büyük güçler, işlerini görürken, sürekli olarak birbirleriyle karıştırılan söz konusu küçük devletler de büyüklerin oyunlarına katılarak uluslararası arenada kendilerini önemli hissetmektedirler. Aslında sadece bugün değil, geçmişte de büyük devletlerin elinde maşa olmak, bu halkların trajedisi ol D ? ürkiye karşıtı Ermeni propagandası Litvanya’da da T sonuçlarını verdi. İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi işbirlikçiliği ve Yahudi soykırımı yapmakla suçlanan, ‘aklanma’ peşinde olan Litvanya, sözde Ermeni soykırımı konusunda karar aldı. Türkiye’nin bu konudaki oldukça pasif tutumu, dış ilişkilerde basit karşılıklılık ilişkilerini kullanamaması dikkat çekiyor. Litvanya’nın NATO üyeliğini destekleyen Türkiye, bu ülkeyle hiçbir sorunu olmadığını en yetkili ağızlardan dile getiriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle