22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TOBB Başkanı ‘Tarımda popülist yak A NKARA (Cumhuriyet Bürosu) TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, tarımın siyasetin ilgi alanı olmaktan çıkartılmasını isteyerek, "Tarımda popülist yaklaşım başka hiçbir alandakine benzemez. Reel bir yaklaşımla ve rasyonel çözümlerle çiftçi buluşturulmalı ve belirlenen asgari üretim skalası bozulmamalı. Oy ve gelecek kaygısı ile çiftçiyi, gerçeklerden uzaklaştırmaya son vermeliyiz" dedi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından düzenlenen "Türkiye AB Entegrasyonunda Tarım" konulu uluslararası konferansa katıldı. Toplantıda bir konuşma yapan Hisarcıklıoğlu, "AB katılım sürecinde, tarım sektöründe, bizleri zor ama gerekli bir değişim bekliyor. AB müzakerelerinde en önemli, en büyük değişimi, tarımda yaşayacağız. En büyük reform ihtiyacı da tarımdadır" görüşünü savundu. Hisarcıklıoğlu, şunları söyledi: "AB sürecinde aşamalı olarak uygulamaya sokulacak, 30 bin sayfalık tarım müktesebatı, sektörde üretim, pazarlama ve devlet desteği konusundaki işleyişi tepeden tırnağa değiştirecektir. Tarımda yeniden yapılandırmayı başarırsak, tarım sektörümüz bu süreçten, hem AB ve dünya ekonomisiyle bütünleşmiş, hem de modernleşmiş olarak çıkacaktır. Tarımdaki sorunumuzu üç başlık altına topluyoruz; istihdam fazlası, arazilerin aşırı parçalanması ve düşük verim. AB'de nüfusun yüzde 5'i tarımda istihdam ediliyor, Türkiye'de yüzde 35'i. Buna karşılık milli gelir içindeki payı bizde yüzde 12 iken, AB ortalaması yüzde 2’dir. Ekonominin modernleşmesiyle birlikte, milyonlarca insanı, tarımdan, sanayi ve hizmet sektörlerine aktarmak zorundayız. Zaten şimdiden, yılda yaklaşık 1 milyon kişi, tarımdan çıkıyor. Halen istihdam içinde tarımda çalışanların yüzde 32 olan oranının, 2014'te yüzde 25'e, Cumhuriyetin 100. yılında ise yüzde 18'e gerilemesi kaçınılmazdır. Öte yandan, AB'de dekar başına verim, ürün türüne göre değişmekle birlikte, Türkiye'nin çok üzerinde. Mesela tahıl’da, işletme başına üretim, AB'de 104 ton, Türkiye'de 15 ton. Dekar başına verim AB'de 600 kilo, Türkiye'de 250 kilo. AB'de tarım işletmelerinin sayısı 13 milyon dolayındayken, Türkiye'de 3 milyon civarında. Üstelik, 3 milyon tarım işletmesinden sadece 175 bini AB ortalaması olan 200 dekarın üstünde. Yani, tarımsal işletmelerin yalnızca yüzde 5'i AB ile rekabet edebilecek büyüklüğe sahip. Bu tablonun en önemli nedeni, miras veya intikal yoluyla, tarım arazilerinin bölünmesidir. Geçen yıl yürürlüğe giren, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, bu olumsuz gelişmeyi önleyecek, önemli bir ilk adımdır. Bu kanun, toprağın, ‘yeterli büyüklüğün’ altına inmesini önlemek için, mirasla parçalamanın durdurulmasını öngörmekte ve gönüllülük temelinde, ‘arazi toplulaştırması’nı özendirmektedir. Önümüzdeki bu değişim sürecinde, üretimini kayıt altına alan kazanacaktır. AB'nin tarımsal üretimi, ‘tarladan sofraya’ kayıt altına alma sistemi, üreticiye büyük sorumluluk yükleyecektir. Devletin ve AB'nin destek ödemelerinden, yalnız kayıt altına giren çiftçiler yararlanacaktır. Ortaklık kurmayı başaran, büyük tarım işletmelerine dönüşerek, ölçek ekonomisini gerçekleştirenler, değişim sürecinden daha az zarar görecektir. Sözleşmeli üretimin ağırlığı artacaktır. Sözleşmeli çiftçilik sistemi, üreticiyi hem ülke ekonomisi ile bütünleştirecek, hem de bağımsızlığını büyük ölçüde korumasına imkan verecektir. Öte yandan, AB üyesi ülkelerde, tarımla uğraşanların yarısı, 55 yaşının üstündedir. Genç nüfus, tarıma ilgi göstermemektedir. Bu durumda 2010 yılından sonra AB, Türkiye'den deneyimli tarım işçisi de isteyebilir." Önümüzdeki dönemde, tarımda yeni fırsatlarla karşılaşılacağına değinen TOBB Başkanı, "Bu dönemde, ‘küçük olsun benim olsun’ yaklaşımını, tarımda da terk etmemiz gerekiyor. Devletten destekleme beklemek yerine, pazarın verdiği sinyallere daha fazla önem verenler, buna göre hareket edenler kazançlı çıkacaktır. Mısır ve nar, bu konudaki iki çarpıcı örnektir" diye konuştu. Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti: "AB standartlarına ve mevzuatına uyum için erken davranan rahat edecek ve ihracatını artıracaktır. Tarımsal işletmeleri bundan böyle, bir fabrikayı yönetir gibi akılcı ve disiplinli bir şekilde yönetmek gerekecektir. Pazarlama ve markalaşma tarımda da önemli olacak. Titiz tüketiciler bir süre sonra portakal veya domates alırken bile, belirli markaları arayacaktır. Yenilikçilik ve ürün farklılaştırılması, yerel ürünleri ve tatları canlandırmak, tarımın AB piyasasına uyumunu kolaylaştıracaktır. Türkiye; AB ülkelerinin tamamını besleyebilecek bir tarımsal potansiyele sahip. Yeter ki teknoloji kullanımı artsın ve köylülükle üreticilik ayırt edilsin. Tarım siyasetin ilgi alanı olmaktan çıkartılmalıdır. Tarım da popülist yaklaşım başka hiçbir alandakine benzemez. Reel bir yaklaşımla ve rasyonel çözümlerle çiftçi buluşturulmalı ve belirlenen asgari üretim skalası bozulmamalı. Oy ve gelecek kaygısı ile çiftçiyi, gerçeklerden uzaklaştırmaya son vermeliyiz. Türkiye bazı zorlukları da göze alarak, tarımda bölgesel üretim planlarını, mutlak surette yapmalı ve uygulamalı. Hayvan ıslahını tamamlamalı ve bir keçiden bile az süt veren, inek cinslerini, artık tarihe gömmelidir. Devlet yardım edip açık kapatmak yerine, çiftçiye daha iyi imkanlara ve daha çok bilgiye kavuşma imkanı sağlamalı. TOBB olarak sponsoru olduğumuz Tarım Danışmanları projesi daha çok etkinleştirmeliyiz. 50 yıl önce köye gitmesi gereken ziraat mühendislerini artık köylere göndermeli, onların köylerde yaşamasını sağlamalı. Köylerimizde dönüşümü sağlayacak başka bir yol yok. Sayısı 40 bini bulan köy merkezleri toplulaşmalıdır. Bu kadar sayıdaki köyü taşıyamıyoruz. Bir dağın yamaçlarında kurulu, üç ayrı köy, Türkiye için büyük bir lükstür. Köy sayısı belki 10 bine düşürülmeli ve köyler daha düzgün birer, yaşam merkezi haline getirilmelidir. Bir önceki yıl para eden ürünü herkesin ekmesi, ürün planlaması ile engellenmeli. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin artık bir balıkçılık politikası da olmak zorunda. Türkiye; turizm mi olsun yoksa balık mı üretilsin, ilkokul münazaralarına konu olacak tartışmalardan kurtulmalıdır. Zira bunların hepsi gerekiyor. Diğer taraftan, elbette dünyanın her yerinde olduğu gibi tarım sübvanse edilmeli. Çünkü tarım, belki katma değeri çok düşük, ama gerekliliği çok yüksek bir üretim alanıdır. Bugün AB bütçesinin yüzde 40’ı, tarım sübvansiyonlarına gidiyor. AB genelindeki tarım desteği sonucunda, Rifat Hisarcıklıoğlu tarım ürünleri, dünya fiyatlarının yüzde 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle