Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 BAŞKENT GUNLERI Yeşilin solmazlığı, ; solduranlann acımasızhğı MÜŞERREF HEKİMOĞLU Bi I ilkent tepesinde, Doğramacı evinin . konser salonunda Mozart'ı dinlıyor ' konuklar. Veda yemeğinden önce güzel bir armağan Avusturya Büyükelçisine. Johann Plattner, yeni yılda emekliye ayrılıyor. Ülkemlzde geçen yılları özlemle düşüneceğini söylüyor sofra konuşmasında. Avrupa Birlıği'ne uye olmamızı dilemeyi de unutmuyor! Ayser Doğramacı'nın sofraları renkli tablolara benzer, çiçekler, kuşlar, balıklarla önce gözler, sonra damak okşanır. Bir de konuklar, söyleşıler var. Meclis Başkanı Hlkmet Çetin, Dışişlerı Komisyonu Başkanı Murat Karayalçın, emekli Büyükelçi Haluk Bayülken, Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Korkmaz Haktanır da konuklar arasında. Hepsi dış politikamızda llginç dönemlere tanık olan kişiler, bakanlık koltuğunda neler yaşadılar, şimdl neler yaşıyorlar! ANAP Muğla Milletvekılı Lale Aytaman da konuklar arasında, çok mutlu görünmüyor. Yaşadığımız olaylar doğrultusunda kim mutlu olabilir acaba? Herkesin kafasında belli sorular var ama seslenmiyorl Ya da çok sınırlı biçlmde. Utanç veren çağnşımlarla ammsanıyor. örneğin Murat Karayalçın Demlrel'in davranışını onayladığını söylüyor. Korkmaz Haktanır bellı soruları sade kişiliğine, mesleksel biriklmine yaraşır bıçimde yanıtlıyor, olumlu gözlemlerini de belirtiyor. Klmi Islam ülkelerınin çağdaşlığa yönelme arayışını belirtmesıne olumlu yorumlar yapıyor. Umut etmek, olumsuz koşulları degiştirmeye çaba göstermek her meslek dalının değışmez kuralı değil mi? Sevindirıci bir olay, Korkmaz Haktanır'ın çevresinde sevgiyle, güvenle bütünleşiyor Dışişlerı ailesi. Tartışmalar, toplantılar, geleceğe dönük araştırmalarla kısa bir geçmişte yaşanan duraganlık, tekseslilık dönemi gerıde kalıyor. Elbet çelişkiler de var ama nerden kaynaklanıyor acaba? Kimi zaman arkeologlara benziyorum, belleğimdeki kalıntılarda yakalıyorum soruların yanıtlarını. Rahmetlı Ihsan Sabri Çağlayangil'i anımsıyorum, AP'li Dışişleri Bakanı, üstelik 12 Eylül döneminde Islam Konferansı'na katılmamızı yadırgıyorl O dönemin Dışişleri Müsteşarı Kamuran Gürün'ü anımsıyorum sonra, llter Türkmen ıle belli tartışmalar çınlıyor kulağımda. Evren Paşa'nın dua törenine katılmamak için konferansa ikinci gün gittiğinı anımsıyorum. Hiç gitmeyebilirdi değil mi? Sayın Demırel de hiç gitmeyebilirdi, ama gidlyorlar! Duaya da katılıyor, başlarını da örtüyorlar! Kimi dostlanm çok şaşırmışlar. Tahran Konferansı öncesinde Içişlerı Bakanının Sofya'da bir açıklamayla Kuzey Irak'a yirmi bin kişilik bir çıkarma yapıldığını bildlrmesıni güç yorumluyorlar. Kimileri de Israil Savunma Bakanı'nın ülkemize gelış tarihine akıl erdiremiyor. Blrkaç gün önceye ya da sonraya alınamaz mıydı, diyorlar. Biliyorsunuz, başkent günlerinde her olaya özel nedenler aranır, yorumlar kurcalanır. Lüksemburg Konferansı'nın başladığı gün Okyanus'un ötesınden gelen bir haber de yeni yorumlara yol açmış bulunuyor. ABD, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden kopmasından rahatsız olur mu, diye soranlar da var, daha rahatlar diyenler de. Bakalım göreceğiz. Bılkent tepesındekı yemekte Profesör Metln Heper de vardı, ismet Inönü'yü anma nedeniyle düzenlenen konferansta çizdiğı portreyle uzun bir uğraşı kanıtladı izleyenlere. övgüyle kutlandı. Tören sırasında da Paşanın yeni bir dünya kurulur, Türkiye de yerini alır, sözünü anımsadı kimi izleyenler. Aradan kaç yıl geçtı. 2000'lere doğru küreselleşen dünyada yerımız nerde, diye soranlar var. Doğru, Kurtuluş Savaşı'yla yerini, yöntemini kanıtlayan, ülkede barış, dünyada barış ilkesiyle laik cumhuriyetinin yolunu çizen Türkiye nerde şımdı! Sorular bastırınca galerilerde alıyorum soluğu, güzel sergiler geziyorum. Helikon Galerısi'nde Bedri Rahmi'nin ögrencisi Nevln Çokay'ın tablolarını gördüm, atlara takıldım birden. Acı ama gerçek, resimseverlerin satın alma gücü azalıyor giderek. Gücü olanlar da galeriye gitmiyor galiba. Oysa bankalara, büyük kuruluşlara ya da müzelere yaraşır türde yapıtlar var. Srtkı Olçar'ın son sergisinden sonra kaç telefon aldım dostlanmdan, Bizans mozayiklerinden esinlenen çinılere müzeler sahip olmalı, evlere, yabancı ellere gitmemeli, diyorlar. Kütahyalı usta da gülüyor, bunlar bir kezlık ürünler, diyor. Ureten ellere saygı duyarak seyrettim o mozayikleri, Atika Galerisi'ni de kutlamak istiyorum. Güzel sergılerle sona erdiriyor 1997 yılını. Eski hantalar sergisi de büyük ilgı gordü, özellikle yabancılardan. Melih Gökçek döneminde çok tehlikeli boyutlara vardı çevre kirlenmesi, kirlı, dumanlı günlerde yeşil duvarlara bakarak soluk alıyor insanlar. Toprakbank Galerisi'nde Gencay Kasapçı'nın ağaçları var, inadına yeşil, inadına pembe, tepeden tırnağa çiçek açmışlar, yeşilin solmazlığını yansıtıyoriar, solduran ellerin acımasızlığını. Armoni Galerısi'nde de Yalçın Gökçebağ'ın ürettiği bahçeler. Fındık ağaçları, ayçıçekleri, tütün tarlalarıyla başkentten uzaklara gidiyor izleyenler. Karadeniz kıyılanna, Giresun'a, Rize'ye, Başbakan Mesut Yılmaz'ı galerilerde hiç görmedim ama bu sergiyi görmesıni dilerım. Çağrı kartında, taşın izi, elin gözü var, diyor Mehmet Aksoy. Çarpıcı bir sergi gerçekten. Galeri Nev'de mekanı da, zamanı da aşarak izledim. Heykel çok mutlandınr beni, ellerimle görürüm gerçekten, izini yüreğimde hissederim. Aksoy'un sergisini ızlerken utanç da duyuyorum doğrusu. 2000'lere doğru başkent Ankara'da bir parkta kınlan bir yontuyu düşünüyorum. Bir sanat yapıtını kırıyor, uyduruk havuzlar, ördekler, çaydanlıklar konduruyorlar alanlara! Onları görmemek ıçin yolumu değiştirlyorum ama bireysel bir tepki bu. Asıl tepkı Cumhuriyetimizi kuranların öngördüğü başkente yönelik çabalarla gösterilir değil mi? Aksoy'un sergisini mimarlara, kent plancılarına, çevrecilere, hepımize bir çağn, diye yorumluyorum ben. ^ Beethoven'in ölümsüz aşkı REYHAN OKSAY Bi i eethoven öldükten sonra mirascıları, kilitli bir çekmecede "Ölümsüz Sevgili"ye yazılmış, ancak bilinmeyen bir nedenle gönderilmemiş bazı mektuplar buldular. Mektupların içeriğinden, bunlann hayali bir sevgiliden çok.birömürboyututkuylasevilmişbirsevgiliye yazıldığı anlaşıhyordu. Mektuplarda ay ve gün belirtilmesine karşın, yıl (belki de maksatlı olarak) belirtilmemişti. Beethoven' ın yaşamını inceleyen müzik tarihçileri ve müzikologlar bu mektuplarda adı geçen "Ölümsüz Sevgili"nin kimliği konusunda bir göriiş birliğine varamadılar. Bestecidcn uzun süre müzik dersi alan Ferdinant Ries adındaki bir müzik tarihçisi, Beethoven'in sürekli âşık olduğunu, ancak bu aşkın aynı kişiye yedi aydan daha uzun sürmediğini ileri sürerek "Ölümsüz Sevgili"nin bu yedi aylık ilişkilerden biri olduğunu öne sürüyordu. Diğer taraftan aralarında Beethoven'in sekreteri ve sağkoluolan Anton Schindler'in de bulunduğu bazı biyografi yazarları bu iddiayı şidetle reddederek, Beethoven'in aşklarının uzun süreli ve platonik olduğunu, dolay ısıyla mektuplardaki sevgi l inin gerçekte var olmay an, ideal bir aşkın ürünü olduğunu söylüyorlardı. Ne var ki, bestecinin günümüze ulaşan diğer mektuplannın ve bazı tıbbi belgelerin ışığı altında bu iddianın tümüyle yanlış olduğu anlaşılıyor; zira Beethoven'in yaşamı boyuncayalnızca işitme zorluğu ile değil, frengi hastalığı ilc de boğuştuğu herkesin bildiği bir gerçek. "Ölümsüz Sevgili"nin kim olduğu sorusuna en inandıncı yanıt Macar müzik tarihçilerinden gel iyor. Budapeşte yakınlannda Martonvasar'dabulunan Beethoven Müzesi'ndesergilenenmektup ve belgeler, bu "ölümsüz Sevgili"nin büyük bir olasılıkla Kont Brunswick' in ortanca kızı Josephine olduğunu gösteriyor. Kontun büyük kızı Therese Brunswick' in anıları da bu olasılığıgüçlendiriyor. Beethoven ile Josephine (Maria Josepha Nepomucena Aloysia)arasındaki ilişki Viyana'da 1799 yılında, besteci 29, Josephin 20 yaşında iken başladı. O yıllarda Viyanalılar Beethoven' ın müziğiyle yatıp, onun müziği ile kalkıyordu. Gerek piyano çalmaktaki yeteneği ve ustalığı, gereksc olağanüstü güzelliktekı besteleri Viyanalılan büyülüyordu. Sanatçı, yaşayan bir efsane haline gelmişti. Soy lular beste ısmarlamak ve çocuklanna dcrs aldırtmak için Beethoven'in peşindeydiler. Kont Brunswick 'in kızlarına piyano dersi vermekte önceleriisteksizdavranan besteci, kısa zaman