Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17EYLÜL1995. SAYI495 amcı yok." "Radar olmasa, lOOkulaçtataşın altındanasılbulacak lOtanelüferi?" diye soruyor Orhan Reis. Hemen ardından cevabını da kendisi veriyor: "Gitti aldı Japon'dan radarı, oturduorayakravatla. Neoldu: Balıkçı! Hadi sen dc yahu, olur mu böy lc balıkçı!" ÇEVRE 13 Deniz küstü... Memiş. Reis'e göre, yatay ve dikey balıkçı radarları, balığın denizdeki ycrini ve miktarını belirlemede kullanılıyor. Saplanan bölge, gırgırlarla tarandığı zaman radarda görülen balıkların tümü rahatlıkla yakalanıyor. Etki alanı dört bin tnetre çaplı geniş bir bölge olan yatay radarlar, kısa vadede çok kârlı bir yöntem. Zaran zamanla çıkıyor ortaya. "Aletli avlanmaya"geçtikleri ilk günlere ilişkin şunları söylüyor Suat Reis: "Rahmetli Turgut Özal buraya gekli. Aynen söyledik o zaman ona 'Sayın Başbakanım, bu alctlcrbi/ı aç koyacak' dcdik. 'Suus' dedi 'Sen nc biçim konuşuyorsun öyle, ayıp ayıp'.'Neden ayıpkonusjalınıkı Sayın Başbakanım' dedinı. 'Heritler aya gidiyorlar' dedi be! 'Teknolojininönünegeçilirmi' dedi. 'Yoksa alacaksınız' dedi. Alalım, anıa denizlerimiz göle benzcr. Bu aletleri kaldırmaz bizim deniz. Nitekhn kaldırmadı da. Bitti, küstü, kurudu..." Arkalardan yükselen bir ses, Suat Reis'in sözlerinin altını çiziyor: "Bizi kurutan Japon'dur Suat Reis, Japon'dur. O Japon'un aletleridir. Kendi denizinde yasak ettiği aletleri geldi verdi bizc, kuruttu denizimizi. Japon'dur kurutan ocağımızı." Öyle anlaşılıyor ki, bir yandan aletlerden yakınırlarken öte yandan da teknelerini bu aletlerle donatmay ı sürdürüyor reisler. Açıktan açığa bir çekiijme var aralarında. Biri yenilediği zaman diğeri de yeniliyor gecikmeden. "O gidiyor ileriye, sen onun peşinde kaldın mı stop ediyorsun. Mecbur ona uyacaksın. Ne oluyor? O gidiyor, sen gidiyorsun; o gidiyor sen gidiyorsun. Hiç kimse kimseyi tutamıyor. Giden dövize mi yanarsın, kuruyan balığa mı, eli paragörmeyenbalıkçıyamı?"Memiş Reis, aralarındaki çekişmeyi böyle anlattıktan sonra, çözümün devlet denetimiyle sağlanabileceğini söylüyor. Teknelerin boyutlarından, donanımlarına kadar"csaslı birdenetimle". Yaşar Kemal'in "Denizler Kurudu" röportajında, 1972 yılında yaz •t battyor, deniz de! avlanma tekniklerinin denetlenmesi ve kısıtlanması da yer alıyor. Balıkçı teknelerinin gırgır ve lamba ile avlanması yasaklanmış olsa da, birçok balıkçı bu aletleri kullanıyor. Maliyetleri çok yüksek olan aletlerin, balığın kontrolsüz şekilde avlanmasına neden olduğunu söyleyen bazı balıkçılar, denizin doğal yapısını da bozduğunu bclirtiyorlar. Radar ve lamba ile avlanılmasına karşı olanların başını Nevzat Reis çekiyor. Sandalyesinde doğrularak, sinirli sinirli konuşuyor: "Dünyanın cn büyük katliamcısı, haniHitlervardıyaHitler, işteobir, radar ve lamba iki! Başkadakatli Rumelifeneri Limatıı... "Balık mertçe tutulsa" tliyor balıkçılar, "be$ senede denizyeniden balık dolur". dıklarını anımsamak, geçen 23 yılın nasıl değerlendirildiğini veya değerlendirilemediğini ortaya koyuyor: "Eeeey bürokratlar, eeeey yöneticiler ve eeeey bilim adamları. Şu küçük balıkçıların dediklerine azıcık kulak asamaz mısınız? Kurumuş denizleri yeşertmek zor. Doğanın ekolojisi, düzeni bozuldu mu, denizde olsun, karada olsun onu düzeltmek zor. Tchlike çanları kulakları sağır edercesine çalıyor, bir memleket dcnizi, toprağıyîa batıyor, ne diyorsunu/? Bu sözlenme karşı çıkan var mı?" Yıl 1995. Ya^arK.emarinsatırlarından, 23 yıl önce yükselen çığlık güncelliğini hâlâ koruyor: "...Tehlikeçanları kulaklan sağır edercesine çalıyor... Bur topraklar, denizler ayaklanmızın altından kay ıyor, yahu toptan mı dclirdik biz?" Derken ikindi ezanı okunuyor. Bardaklarındakalmışçaylarınıhızlıca içen reisler, bir bir camiyc yöneliyor. Az önce saman alevi gibi konuşmaya başlayıp, birden susan Nevzat Reis, köylünün "Park" dediği kahvehanede kalmayı tercih ediyor. Iştc y ine başlayacak konus.maya, sandalyesinde doğrulmasındanbelli: "Var mı öyle adam, gelsin bana iddia etsin. Beş sene bana yetki versin, deniz balık dolmazsa beni de Sultanahmet Meydanf nda assınlar. Var mı öyle adam?" "Hadi, diyelim ki aldın yetkiyi. Ne yapardın?" "Bir kere radarları, lambaları motorlardan çıkarırdım. Ondan sonra kendi görüşünle, gözünle, mertliğinlebalık tutacaksın. Becerinle tutacaksın balığı, mertçe. Yasak yok. Hcrkesbalığınıtutacak ve denizde de balık artacak" "Bir radarı kaldırmakla olacak mı bu isj, reis?" "Hangi reis, radar olmasa, denizin dibinde iki kasa çinekopu gö«