Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 TEMMUZ 1995. SAY1 484 Bir dönemin dev üçlüsü: Yılmaz Güney, Yaşar Kemal, Atıf Yılmaz ğk tıf Yılmaz anılarında, Yılmaz Güney ve MM Yaşar Kemal 'den çok söz ediyor. *%> Çukurova'nın bereketli topraklarından gelen bu üç önemli Insan, bir dönem beraber çalışmışlardı. Bu Vatanın Çocukları, Murad'ın Turküsü, Karacaoğlan'ın Karasevdası, Alageyik, Atıf Yılmaz, Yaşar Kemal ve Yılmaz Güney'ın ımzasını taşıyan filmler. "Ancak bir kısmı kayboldu bu fılmlerin" diyor Atıf Yılmaz. Bu Vatanın Çocukları 'nın da yakıldığını tahmın ediyor. Birlikte oldukları ilk günlerl şöyle anlatıyor: "Yılmaz'la da Yaşar'la da Istanbul'da tanıştık. Nüfusum Adana ama ben aslında Mersinliyim. Yaşar'la nasıl tanıştığımızı doğrusu anımsamıyorum. Herhalde ılk röpörtajları yayımlandıktan sonraydı. Yaşar'ın Bu Vatanın Çocukları için birfilm hıkâyesi düşünuyorduk. Yılmaz'la o vesileyle tanıştık. Yıl 1959. Dar fılmde ufak tefek ayak hızmetlerıne bakıyordu. Daha önce aynı firrnanın Adana'dakı şubesınde çalışıyormuş. Üniversiteye girınce merkeze almışlardı. Yılmaz her karşılaşmamızda en sevımli en ınatçı haliyle yanımda çalışmak istedığini söylüyordu. Yaşar, ben, Yılmaz Çukurovalıyız ya, serde hemşerılık de var. Yılmaz senaryo yardımcılığından başladı, önce ikıncı asıstanlığa, sonra bu iki iş yetmezmiş gıbı fılmdekı rollerden bırıne el attı. Oyuncu olarak ılk sahnelerını çekmeye başladığımız gün, Yılmaz'ın iyi oyunculuğu aşırı derecede hızlı davranmakla eş değer tuttuğunu fark ettim. Yıldırım hızıyla koşuyor, atın üstüne zıplıyor, dört nala sürüyor, dizginlere asılıp yere atlıyor, gideceğı yere doğru adeta uçuyordu. Yılmaz'ı bir kenara çekıp yarı şaka yarı ciddı, bu hızla oynamaya devam ederse, seyırcının onu görüp tanımasına pek ımkan olmayacağını söylemiştım . Gene de fılm boyunca hızına yeteri kadar engel olamadığımı söylemeliyim." Atıf Yılmaz, Yılmaz Guney sağ olsaydı üçü birlikte yenıden bir araya gelıp neler yaratabılırlerdı sorusuna şu yanıtı verıyor: "Yılmaz sağ olsaydı ve Türkıye'den kaçmamış olsaydı üçumüz ne yapardık bilemıyorum. Çünku şöhret bıraz ınsanları DERGIDEN Merhaba, Adı Franz dı. 30 'lu yaşlannı sürüyordu. Avusturyalıydı. Uluslararası AfÖrgütü üyesiydi. Bursa Hapishanesi 'nden bir siyasi mahkuma melctup yazıyordu. Yalnız ona değil, mektup arkadasının tstanbul'daki kansma da düzenli yazıyordu. 1988 yılının yazında Franz 'ın arkadaşı cezasını bitirip tahliye oldu. Karısı, oğlu, avukatı ve iki dostu onu karşılamaya gittiler. Gece yarısı eve döndüklerinde posta kutularında sımsıcak bir telgraf buldular. Franz onlara "Gözünüz aydın " diyor; bir ay sonra, tamşmak ve tatilini geçirmek için Istanbul 'a geleceğini müjdeliyordu. Çok duygulandılar. Franz 'ı gezdirmek için planlar yaptılar. Ama bir iki hafta üst üste haber alamadılar ondan. Sonra bir gün posta kutularında Avusturya dan gelmis bir mektup buldular. Garip bir mektuptu bu. Üçdört satırdı ve çepeçevre siyahtı kâğıdın kenarları. Franz Ingilizce yazardı hep, bu mektup nedense Almancaydı. Mektuptaki ölüm kokusunu almıslar, ama inanmak istememislerdi. Telefonda okudular bir yakınlarına. Gerçeği öğrendiler. Franz maalesefölmüstü. Ailesi yakın arkadaslanna ölüm haberini ulaştırıyordu. Edip Emil Öymen 'in Uluslararası Af Örgütü 'nü anlatan yazısım yayımlarken bu gerçek öyküyü de size aktarmak istedik. Düşünce suçunun , işkencenin veyargısız infazların son bulması için dünya çapında faaliyet yürüten bu örgütün üyeleri büyük bir sevgiyle mektuplar gönderirler dünyanın dört bir yanında yaşayan insanlara. Hem de Franz gibi son nefeslerini verene dek. Hatta darbelerden sonra hapse atılan devlet yetkililehne de gelir bu mektuplardan. AfÖrgütü 'nün Türkiye sorumlusunu ülkemize sokmasak da, eski sorumlusunu sınırdışı etsek de bu mektuplar hep gelir. Çünkü Türkiye'de nedense her zaman sahip çıkılması gereken insanlar vardır AfÖrgütü 'nün üyeleri için. Haftaya buluşmak üzere... tpek Çalışlar CUMHURİYET DERGİİMTİYAZ SAHİBİ BERİN NADİ • BASANVEYAYAN YENİ GÜN HABER AJANSIBASINVEYAYINCILIKAŞ.1GENELYAYINYÖNETMENl ORHAN ERİNÇ • GENEL YAYIN KOORDİNATÖRU HİKMETÇETİNKAYABYAZIİŞLERİMUDURLERl DİNÇTAYANÇ(SORUMIU),İBRAHİMYILDIZ • YAYIN YÖNETMENİ İPEK ÇALIŞLAR • GÖRSEL YÖNETMEN AYNUR ÇOLAK • REKLAM: MEDYA C Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney ve Deniz Türkali, Küçük Yılmaz'ın sünnet düğününde. değiştiriyor. Yaşar'dan mesela bir ömek vereyim. Yaşar'la beş tane fılm yaptık. Romanlarından değıl ama, hıkâyelerınden senaryo çalıştık. Çok yakın dosttuk. Böyle olmasına rağmen, bir ara bir romanını ıstedım. "Ingiltere'deki ajansımdan alacaksın" dedi. 250 bın dolara mı ne.. Parasız zamanda arkadaşlıklar iyi sürüyor da, taraflardan birısi zengın olunca değişebiliyor durum. Yılmaz'ın da durumu çok zordu. Ölümünden bir yıl once Parıs'te beraber olduk. "Goreceksın abı, burada da 1 numara olacağım" dıyordu. Sinema diğer sanatlar gibı değıl. Bir ülkenın kültürel kaynaklarıyla çok bağtmlı. Resım . Re; apmak yapmak gibi değil yani. Kendi kültürür kültüründen yaraıianarak yapabiliyorsun sinemayı. Yılmaz'ın da butun kultür birikimi bu ülkeye ve kendi yöresıne aıt. Şımdı düşünüyorum; mesela Yılmaz Fransa'da nasıl fılm yapardı dıye Yurtdışında yaptığı ılk filmde, "Duvar"da bıldığım kadarıyla Almanya'dan 100 kadar aile getırtmış. Kameramanı Türk, bir tek set ışçıleriyle, ışıkçılar filan Fransızdı. Fransız filmi yapamazdı hıçbir zaman. Sinema zaten, ona müsait bir sanat değil Onun için işi zordu. Portekiz'e, hatta Tunus'a gitmeyi düşünüyordu. 4 Asistanlarına. Yılmaz Güney, Halit Refiğ, Zeki ökten, Ali özgentürk, Şerif Gören. Ertem Göreç, Nejat Saydam, hcp Atıf Yılmaz'ın yanındaasistanlık yapmış. isımler. Halıt Refiğ sinemayaonunlabaşlamış. Yılmaz Güney öyle. Bütünbunlarbirrastlantıolabilirmi? "Değil tabıi..." diyor. "Bizim arkadaşlar hepgelişigüzelinsanlarseçtiler. Hâlâdaaynı şeyi yapıyorlar. Herfilmdebaşkaasistanlarla çalışıyorlar. Aslında asistanlık işinin çok önemli olduğunu kavramadı bizim sinemamız. Herişiyönetmenyapmayasıvanıyordu. Bununla başetmeye imkan yok. Ben birazda tembcl olduğum için herhalde, insanlara sorumluluk ve iş vermey i seviyorum. O zaman dasorumluluğutaşıyacakinsanıseçmekzorundasınız." Atıf Yılmaz her zaman çok titizdavranmış,, birlikte çalışacağı insanları seçerken. Düşünürmüş, "lleride Türk sinemasına katkısı olur mu" diye. İyi bir yönetmen, iyi bir senarist« O.Kutlar, A. Dorsay, K. Inanır, A. Yılmaz, Ş. Gören, O. Aksoy, F. Tuna, U. Bugay, Y. Özkan.