13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

lerini onlardan ayıramaz. Yetişkin düşmanlarının çektigi numaraları gece gündüz izler, onları hafızasinda depolar, kendi yüzünü, sesini, vücudıınu bizim sayısız davranış türümüze göre değiştirir, biçimlendirir; aynı zamanda dıırup dinlenmek bilmeden kendi doğasiiıın imkânlarını araştırır. Böyle daha mı çok hoşunuza gidiyorum? Ya şöyle? Yoksa böyle mi daha iy i? Sonsuz bir uğraş. Bir role çalışırken en yakın çevresindekileri bile hiç çekinmeden taklit eder. Ingiliz Haberalma Servisi'nin emekli şefi Sir Maurice Oldfıeld ile bir öğle yemeği yemiştik. Oldfıeld aslında George Smiley'ye değil, Alec Guinness'e daha çok benziyordu. Alec yemektcn sonra sokağa fırlayıp Oldfield'in nasıl yanımızdan ayrıldığını seyretli. Oldfield'in kavuniçi süet eldivenleri, o tııhaf paytak yürüyüşü, iri kol düğmeleri ve insana hüzün veren siyah şemsiyesi o andan itibaren Smiley'nin repertuvarını oluşturdu. rın yanında kendisini adeta sıcak bir şöminebaşındaymışgibirahathissettiğini görebilirsiniz. Yeni olan hiçbir şey onu şaşırtamaz. Genç yetenekleri keşfetmeyi, onlara kendisinin de bir zamanlar arşınladığı yolda rehberlik yapmayı sever. Veokur. Bazı oyuncular önlerine bir senaryo gcldiğinde, rollerinin önemini tespit etmek için ilk önce kaç tanediyalogları olduğunu sayarlar. Alec ise bunun mutlak tersklir. Tanıdığım hiçbir yönetmende, hiçbir yupımcıda, hiçbir senaryoda yazarındaondaki gözyoktur. Senaryonun yapısını ve diyalogları hiç yorulmadan o çok özel nüansı yakalamak üzere tarar. O çok özel nüans, bir kitabı bütün digerlerinden ayırt eden o sihirli an. Kararlarıvekarısı... Alec'in kariyerininşahaneveşaşırtıcı rollerle dolu olması birtesadüf değil. Bu rolleri seçen yetenek, onları canlandıran yetenek kadar dahiyancdir. Öte yandan ki bu da Alec'in itinayla gizlediği sırlardan biri mi acaba? karısı Merula'nın kararlarında büyük pay sahibi olduğu söyleniyor. Buna hiç şaşmam. Karısı akıllı, mütevazı bir kadın ve aynı zamanda büyük içgüdüsel yeteneğe sahip canayakınbirsanatçı. Alec'e uzun hayatının şu ya da bu kesitinde eşlik etme şansına sahip olan bizleri birbirimize bağlayan nedir acaba? Korkarım ki bizi birbirimize bağlayan, onun bize atfettiği önem karşısında düştüğümüz şaşkınlıktır. Bir yandan onu ne kadar sevdiğinizi ispat ctmek istiyorsunuz, öte yandan besbelli ihtiyacı olan mesafeyi de korumaya çalışıyorsunuz. Yeteneği öylesine aşikâr ki, onu günlük hayatın karmaşasından ve hezeyanlarından korumak geliyor içinizden. Oysa o kendisine gayet iyi mukayyet olabiliyorTeşekkürederim, istemem. Bizim, onun büyük seyirci kitlesinden hiçbir farkımız yok: Sürekli verdiğimiz halde yine de içimizde bir burukluk hissediyor, ona ne kadar müteşekkir olduğumuz bir türlü anlatamıyoruz. Alec'in asla kabul etmek istemediği dehasından yararlandığımıziçinherşeyerağmenşanslıyız. Türkçesi: DİLEK ZAPTÇIOĞLU Düşman ülkesine gider gibi Yabancı bir kimliğe bürüneceği zaman, düşman ülkesine giden bir adam gibidir. Bu kıyafet ona uydu mu? (O, yeni rolündeki adamdır). Gözlük ona yakıştı mı? Hayır, belki şu daha iyi. Peki ya ayakkabıları, çok mu pahalı, çok mu yeni, ona uygıın mu? Ya yürüyüşü? Dizini kıvırış biçimi, bakışı, duruşu, gerçekten de mi abartısız? Peki o buranın yerlisi gibi görünse bile, yörenin argosuna da A ) e e vakıfmı? Ve şov sona erdiğinde, o günkü çekimler bitip de o tekrar Alec olduğunda makyajdanparlayanyüzüsararmış, küçük puroyu tutan geniş eli hafifçe titremektedir bütün maceralardan sonra geri döndüğü dış dünya ona birden çok sıkıcı ve boş görünür. Yalnızlığı seven biridir. Ama bu eski donanma subayı ekip çalışmasından da hoşlanır. Bütün istediği, profesyonel biri tarafından yönlendirilmektir. Yönetmenin emirleri anlamlı, kamera becerikli olmalıdır. Ortaksahnelerdediğeroyuncularındiyaloglarınakendisininkilerkadar vakıftır. Kendi rolüne her ne kadar aşık olsa da, onun sevdiği, şov denilcn o kolektif hayal dünyasıdır. Hayatın bir anlama, biçime, kararlılığa kavuştuğu, her şeyin kurallara göre geliştiğiopahabiçilmezöteki dünya. Onunla senaryo üzerinde çalışmak, Amerikalıların "öğrenme tecrübesi" dediği şey i kazandırır insana. Bir tek sahne, onun gözünde olurana kadar belki on iki kere yeniden yazılır. Başka bir sahneyi sadece kafasını sallayarak onaylamakla yetinir. Onun neye nasıl karar verdiğini çok sonra anlarsınız. Kendisini çok sıkı bir disiplin altına alır ve aynı disiplini başkalarından da bekler. Bir keresinde,şimdi içkiye tövbe etmiş bir oyuncu film setine körkütük sarhoş gelmişti.(Guinness'leoynamaktançokkorktuğu için içmişti sanırım.) Bu, Alec'in göC U M H U R İ Y E T D E R G İ 1 7 N İ S A N Gulnnas, Kalpler v* Taçlar (1949) fllmlnde blri kadın çok «ayıda soyluyu canlandırdı. zünde korkunç birslıçtu; adam nöbetteyken uyuyakalsa daha kölay affedecekti. Ama Alec'in öfkesi on dakika içindc kaybolmuş, yerine nezaket göstermek için adeta çırpınan biri geçmişti. Ertesi günkü çalışmalar rüya gibi geçti. Alec'i yemeğe davet ettiğinizde, Londra'yı seller götürse dahi o tam buluşma saatinde iki dirhem bir çekirdek karşınızdadır. Misafırağırlamayabayıldığıiçinsizin ona davetli olmanız büyük olasılıktır. Telefonda kararlaştırdığınız randevuyu hatırlatan bir kartpostalı bir gün önce posta kutunuzdabulursunuz. Oözenli,harikuladeelyazısıhafifgüneydoguyaeğimlidir. Dakik olmak, karşısındakine gösterdiği bir nezakettir. Oakikliğini övmek önemlidir. Jestler onun gözünde fevkalade büyük anlam taşır. Onlar hayatın senaryosundaki vazgeçilmez öğelerdir, bugünü onun mutsuz gençliğinin utancından ve kargaşasından ay ırt eden şeydir. Ama sakın onu kupkuru biri sanmayın! Alec'in coşkulu kahkahaları, sohbeti, başlangıçtaki soğuk havadan sonra insanın iyice içini ısıtır. Yazarken hepsi gözlerimin önüne geliyor: Birden patlak veren neşesi, rüyada gibi ezbere anlattığı öyküler, vücuduyla vc sesiyle yaptığı taklitler, yüzünde belirip kayboluveren o muzip gülücük. Onu heryaştan vebranştan meslektaşlarıyla birlikteyken gözlerseniz, onla Alec Guinness tiyatro oyunculuğuna 1930'larda Londra'daki Old Vic sahnesinde başladı. Tiyatrodaki büyük başarılarına rağmen dünya çapındaki ününü asıl olarak sınemaya borçlu. Guinnes 193945 yılları arasında Ingiliz Kraliyet Donanması'nda subaylık yaptı, savaşa girdi. Sinema dünyası onu Ikinci Dünya Savaşı'nden sonra keşfetti. Kraliçe onu 1959'da "Sir" unvanı vererek soylular sınıfına yükseltti. 1914 yılında gayrimeşru bir çocuk olarak dünyaya gelen Guinness için bu olağanüslü bir olaydı. "Ben karmakarışık ilişkiler içinde doğdum ve yıllarca o koşullara saplanıp kaldım" diye anlatır. "Ondört yaşına gelene kadar so yadım tam üç kez değişmişti, yaklaşık otuz değişik otelde, pansiyonda ve evde kalmıştım. Bütün bu mekânlara 'evimiz' denirdi." Alec Guinness'in belki de bu yüzden sonraları çok istikrarlı bir hayatı tercih ettiği söylenir. 1938 yılından beri Merula ismindeki eşiyle birlikte yaşıyor ve Ingiltere'nin güneyindeki Hampshire'daki küçük malikanesinde oturuyor. Insan içine çıkroaktan pek hazetmeyen Alec Guinness'i birden herkesin ilgi odağı haline getiren olay, Katolikliğe geçme karanydı. Protestan dininin kutsal sayıldığı Ingiltere'de 1950'lerde kendi isteğiyle Katolik dinini kabul ederek bütün şimşekleri üzerine çekmiş, olay "skandal" ola rak nitelenmişti. Alec Guinness artık bir süredir tiyatrolarda oynamıyor. "Çünkü" diyor, "koltuklarında oturup bomboş gijzlerle sahneye bakan turistlerden fena halde sıkılmıştım." Ama beyazperdeyi ve kamera karşısına geçmeyi hala çok sevdiğini inkâr etmiyor. En ünlü filmleri arasında şunlar var: "Esrarengiz Beklentiler" (1946). "Oliver Twist" (1947), "Kalpler ve Taçlar" (1949), "Zehirli Hayat" (1953), "Kadın Katilleri" (1955), "Işin Ash" (1958), "Kwai Köprüsü" (1959), "Köstebek" (1979), "Küçük Lord" (1980) ve "Star Wars/Yıldız Savaşlan" üçlemesi (19771982). 1 9 9 4S A Y I 4 2 1 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle