22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

<J ÜNLÜK Salâh Birsel Bir mambo öğretmeni 23 Tı 1990 yairlcr gakgakı çok bir kargadır. Insanların beyinlerini açın, çokluk bu ya da buna benzer incilere raslarsınız. Doğrusu, bu karabatak gibi uykuya dalıp çıkanlar yaşamlarında bir gün bile, güzel olana, değerli olana, sağlıklı olana başlarını çevirip bakmamışlardır. Bir başka deyişle, testilerini çiçek, hayvan ve insan sevgisiyle doldurmamışlardır. Goethe: Hiçbir şeye hayran olmayan insanlardan nefret ederim. Çünkü ben, bütün örrtrümce her şeye hayran kaldım. Bir de bu langalungacılar, nerde caynal cuynal bir öykücü, nerde söğüt ağacı gibi meyvesiz bir romancı, nerde vızvız türünden bir şair, nerde gönlü kara bir yazar varsa onu alıp fotografisini çekerler. Abakebeye sarmalayıp üst köşeye oturturlar. Bu, biraz da yeteneksizleri, fitne yeşertenleri, yelkafaları, culuzu düşmüşleri, cilvesi ucuzları gerçek sanatçılann yani hızh düşünüp hızh yaratanların katına yükseltebilmek düşüncesine dayanır. Hoş, bu anlayış, herkesin ürettiğini, baş» kalarının ürettiğinden uzağa düşürmemek bipbipçiliğinden de doğmuş olabilir. Diyeceğim, bu gibiler taklitçiliğe ve de vayvay çanaklarına yani kısa ömürlü yaratılara da dünden evet çekmeye alestadır. Fransız eleştirmenlerinden Remy de Gourmont, Romalılarda toplum ya da ırk içgüdüsünün özgürcü ve bireyci içgüdüyü gerçekten dışladığı görüşündedir. Bu yüzden her şey aynı şey, her hoşaf kâsesi aynı renk olmaya yönelmiştir. Yani onlarda birteviyeliğe doğru bir yarış vardır. Gourmont, bu basmakahp ürünleri Roma'da 400 yıl boyunca gerçek bir şairin yetişmemiş olmasına da bağlar. "Romalılara imparatorları ve Virgulius'leri yetiyordu" der. Buna karşılık, Fransızları bireyci saydığı için onların, hep yeni olanı, değişik olanı, özgün olanı kovaladığına inanır. 1 Ağustos 1990 £ • Burhaniyeören Festivali'nin beşinci günü. tlk gün ben de imzadaydım. Yazarhğını insan ancak bu gibi günlerde yaşıyor. Bir ara çevremi tzmirli gençler çevirdi. Dikey olarak bir sürü laf yetiştirdik. Benim de lzmirli oluşuma büyuk ilgi gösterdiler. lzmir Erkek Lisesi'nde okudum. Ama şimdilerde adı Atatürk Lisesi olmuş. Ben de orda okudum. Ben de. Ben de. Gençlerle okul numaralarımızı karşıhkh açıkladık. Liseyi 1937'de bitirdiğimin gizli haberini ortaya dökünce de topu, yerde dolaşan adımı alıp Ust kata çıkardılar. Daha sonra yanıma bir evli bayan yanaştı. Kocası yamacında. Yazar olmak istediğini belirtti. Bu işin yolunu sordu. Çok okuyacaksınız, çok yazacaksınız. Fransız eleştirmenlerinden Alain'in öğrencisi Andrd Maurois'ya salık verdiği şeyi uygulayacakstnız. Usta yazarların kimi yazılarını alıp, noktasına, virgülüne varınca kopya edeceksiniz. Ne kadar zor bir iş bu. Evet yazar olmak zordur. Çokları bu vıngıl vıngıl kaynamayı göze alamadığı için bahçenin ortasında yürüyemez. Bahçenin ortası yüzde yüz gerekli mi? Yapılacak iş bence budur. Kenarlarda balçığa batarsınız. Bugün Abbas Sayar'ın da imzası varmış. Eşi Ender öğretmenle ören'e iki saat önceden gelerek sağolsun bana (Sunar Sitesi) uğradı. Onu 1975'te Ankara'da, bir gece Devlet Tiyatrosu sanatçısı Nihat Akçan'ın evinde tanımıştım. Bir daha da hiçbir yerde karşılaşmadım. Ya/ları aralık, aralık Ayvalık'a gelirmiş. Geçen yıl da oraya Ender öğretmenle tanışıp evlenince bütuniük yerleşmiş. Etfaiyenin yanındaki bir apartımana. Abbas'a 10 gün önce adımın yanına sadece "Şair, yazar / Ayvalık" yazılarak gönderilcn kitap paketinin beni gelip Burhaniye'de bulmasından açtım. O da kimya ve simya bilimlerinde eli bulunan bir PTT'miz olduğuna irıandı. Onun başından da böyle bir öykü geçmiş. Yıl 1951. Abbas Babıâli Caddesi'nde Remzi Kitabevi'nin bitişiğinde bir basımevi kurmuş. Her akşam da Beyoğlu'nu sıkı korumaya almış. Bacı'ya (soylu meyhane) o zamanın parasıyla on bin lira yatırımda bulunmuş: Neyse bir süre bedava rakı içtik. Mambo. O yıllar mambo, bu uçarı dans herkesi çuvaldız gibi sokarmış. Abbas da onunla helak felak olmuş. Vakit gelip de basımevini kapatınca ve de memleketi Yozgat'a dönünce, bu kez orada büyük bir gazete başlatmış. tstanbul'daki arkadaşlarından bir mektup gelmiş. Üstünde "Mambo öğretmeni / Yozgat" yazılı zarfı görenler " m a m b o " üzerinde kalnıış. Bu öğretmenlik de neyin nesi? Canım Abbas. Ayağma düştüm, imdat senden. Sonunda düttürü Leyla bir yorum oluşmuş: tstanbul Üniversitesi'nde " M a m b o " adında bir kürsü açıldı. Ben orda Mambo üzerine dersler veriyorum. Yani bir Mambo öğretmeniyim. Abbas'la yazarlık haklarından da açtık. O da benim gibi yanıkmış. Bir kez kelli felli bir yayıncıdan alacağını isteyince canına ateş bırakan /.ehir zıkkım bir yanıt almış: Sen zaten uyduruk bir yazarsın. Yazılarının çoğu şurdan burdan yurutmedir. Ben sana ne parası vereceğim? Ama Abbas da zırtıl yayıncıya ağzının perhizini esirgememiş. . Asıl aşirementocunun o da bir yazarmış kendisi olduğunu, çıngırağının tınlanmn Ankara Cadde.si'ni aştığını, kafasıııın elektrik değil de lamba ışığı aldığını huzzam bir dille anlatmış. Nedir, bu ciğerdelen zılgıt, daha sonraki günlerde başka yayıncıların, başka lambacıların da kerıdisini sömürmesine engel olamamış. Yalnız ona yeni şiirler yazdırtmış. tşin güzel yani şiirlerinin tümü belleğinde. Lise Türkçe öğretmeni eşi de çoğunu ezberine çekmiş: Boşluğa iiç ışık sığdı Kapı dar dar kapı dar dar Can için çıkmadık canda Umut var var umut var var Kördüğüm ömür halkası Boş kuyunun dipsiz tası Bu mevsimin ki arkası Tipi kar kar tipi kar kar Tuğla tugla pişiyorum Çıkış çıkış düşüyorum Düşiincemde üşiiyorum Beni sar sar beni sar sar 5 Ağustos 1990 U ğ u z Tansel tüm şiirlerini bir araya getirmiş: Sarıkız Yolu. Dostumuz bir doğa vurgunudur. Dağlarda duman duman ormanlardan, karlı uçurumlarda mavi sabahlardan geçip gelir. Batı Toros'lara gitmişse Dodurga Dağı olduğunu söyler. Kuşça dağlarında yine mavilere bürünür. Mavi kuş, mavi sevi. Kızlarpınarı'na uğramışsa göknardır. Gencek'te Tazı Dağı, Akdağ'da Küpe Dağı. Oğuz bir de yergicidir. Sessiz ve gizli. Yaşamın borda kaplamasının ense köküne şallamşopların, marleyi kabaranların çömeldiğini bilir. Yalbastı itlerin leşten başka bir şey düşlemediği kanısındadır. Çakalların usu, kokmuş çarığa işler. Tilkiler ise ölü tavuk ardından koşar. Oguz, sözde aydınların, gakgakçılann, hoş başlı finoların vardan yoktan habersiz olduğuna da inanır: Koyun bakışlı çatal dilli Sözde aydın oğlu aydın Kepçe kepçe kanştınr ortalığı Sade suya tirit diişunceleri Kazanı yalan dolan kaynar Giindüzü gece eder kuş beyni tsterse ökiiz aHına buzağı kor Fil dogurtur kanncaya Aydın oglu aydın Karga oğlu karga
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle