Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D OĞADA YAŞAM Haldun Aydıngün RASGELE Raif Ertem Gece dostları ece döndü. Umutlar sabaha. Ateş geçti. KütüğUn közleri parlıyor. Arkadaşlar köyün yolunu tuttular. Karanlığın içinde kayboldular. Sessizlik çöktü. Tam zamanı. Feneri söndürdüm. Közün üstüne kuru dal attım. Kapının eşiğine oturdum. Ateş parladı. Alevler uzakları daha da kararttı. Bekliyorum. Salhane Burnu'nun Ustünden... tlk ses oradan. lşte! Pavvv! Pavvvvu! Şimdi yanıt gelecek. Yukandan, ormandan. Pavvv! Pavvvu! Karşılıklı söyleşiyorlar. Gece onların. Gezinecekler, doyunacaklar. Benimki gecikti. Barakamın arkasındaki. Ateşin sönmesini bekliyor. Kül attım. tçinden közler ışıldıyor. Terk edilmişlik... Sönmüş ocaklar, kör parıltılar... Fazla bekletmedi. Katıldı. Pavvv! Pavvvvu! Ormanda yankılanıyor. Göle vuruyor. Sesler çoğalıyor. Pavvv! Pavvvv! Pavvvvu! Yaklaşıyorlar, birleşiyorlar. Biliyorum! Yalnız değiller. Yalnız olan benim. Yalnızlık beni bağlıyor. Sıvatka Burnu'nda, barakamda. Sekiz gündür buradayım. Hep bu saatleri bekliyorum. Bu çakal seslerini. Yıllar öncesine götürüyor. Çocukluğum... Aşağı Şakran Köyiı! Evimiz köyün ucundaydı. Poyraz yakasında. Mezarlığa bakardı. Aşağı Şakran olduğuna bakmayın. Tepelerin ustündeydi. Tepeler orman. Kırtık çalılar, meşe, pırnal. Bilmem Aliağa ile Çandarlı arasını bilir misiniz? Poyrazın taksim olduğu yerdir. önce buralarda toplanır, çeşitİi yörelere dağılır. Eser, ha babam eser! Her ağaç ayrı ayrı ses verir. Çatılar sesler birbirine karışır. Uğultuya dönüşür. Çakal sesleri hemen seçilir. Poyrazın önünde koşuşur. Odama dolar. Ev sallanır. Şimdi ev uçacak. Ben çakalların arasına düşeceğim. Yalruzım. Uyuyamıyorum. Geceler uzayıp gidiyor. Uzayıp giderdi... Aşağı Şakran da çocukluğumda... Pavvv! Pavvvv! Pavvvuuu! iyice yaklaştılar. Ayak seslerini duyuyorum. Çalılar açılıyor. lnce dallar kırılıyor. Biraz sonra seslerini kesecekler. Uzun süre dinleyecekler. Gündüzden, insanoğlundan kalanları yiyecekler. Kıpırdamamalıyım. Ürkütmemeliyim. Içeriye girsem. Kapıyı kapasam. Korkusuz dolanacaklar. Ama ben onlar için kalıyorum. Geceyi paylaşıyorum. Karanlık, çakallar, ben! Birlikte olamaz mıyız? Ya ben, ya onlar mı? Oysa çocukluğumdan tanımıyorum. Dostum! Ortak amlarımız çok. Uykusuz gecelerim çakal sesleriyle dolu. Bir de poyrazın sesi. Geçmişi ve anı birlikte yaşıyorum. Uykusuz sabahlar!.. Tanyeri atıyor. Birazdan bir uçak geçecek. Sesler korkuya dönüşecek. Canhıraş bağrışacaklar. Kaçacaklar. lşte uçak göründü. Pav! pav! pav! Kapat kapını artık. Yatma zamanı. Seni bekliyorum, dinliyorum, istiyorum. Poyrazın sesi! Rasgele!.. • G Uludağ'da yeni rota: Nowil arşımızda Kuşaklı'nın guneybatı yüzünü dimdik görünce, dördümüzün de tepkileri değişik oldu. O anda rotanın dikliğinden çok, havanın güzeiliğine sevinip resim çekmekle meşguldum, sonradan anlattığına göre Iskender ise bu kadar heyIjetli görünce dudakları uçuklamıştı. Halbuki 1988 yılı haziranında bütün rotayı tırmanmıştık. Hem de 1950'li yılların başında bu çıkışı ilk kez bulan Sidney Nowil'in peşinden. Ancak o zaman kar yoktu ve kopkoyu bir sis, bazen görüş mesafesini 20 metreye kadar düşilrUyordu. llerideki formdaki dağcıya yetişebilmek için zaten gözümuz pek bir şey görmemişti. Bundan beş altı yıl öncesine kadar dağcılık camiasında "Uludagcı" sıfatı, yüksek ve zorlu dağlara gidemeyenleri küçümsemek için kullanıhrdı... "Nowil Ro(ası"nın ilk Granit boğazına gelince ipe bağlandık, kazmamı çıkarıp küçük bir bölümü 90 derece dikliği bulan kar kulvarını rahat geçmeyi Umit ederek tırmanmaya başladım. Kar daha yeni yağmıştı ve toz gibi dağılıyordu. Karın altında ise bizim "çarşaf" dediğimiz, döküntü taşlar çıkıyordu. On metre kadar ilerledim. Aşağıda bekleyen Gökhan'la aramızdaki ip geriliverdi. Artık bakanın ruh haline göre güleceği ya da ağlayacağı bir emniyet aldım. Karın altındaki toprağa sapladığım kazmadan geçirdiğim iple, eğer düşerse onu durduracaktım, o sırada yukarda belirttiğim "Uludağa" sözüne lanetler ediyordum. "Uludagcı olmak bile artık iyice zorlaşmıştı. Bir kırk metre böyle süründükten sonra karı terk edip nispeten daha sağlam olan kayalann üzerinden ilerlemeye başladık ve bir eşiğe geldik... Uludağ, tstanbul'dan başlanarak hemen gidiliverilecek dağlar arasında ilk sırayı almağa devam ediyor ve arka arkaya ortaya çı Uludağ'da, Kuşaklı'nın guneybatı yüzunden tırmanılan Nowıl rotası 195O'lı yılların başında, Sıdney Nowıl tarafından belırlenmıştı K kan yeni rotalarla da artık oldukça ciddi dağcılık olanakları sağlıyor... Tırmanış sırasında çevremizde gözümüzü ayıramadığımız dimdik yükselen granit duvarlar, Türkiye dağcıları için çok ender bulunan bir olanak. ÇünkU yurdumuzun çok az yerinde sağlam nitelikli granit duvarlara rastlamak mümkün. Çoğunlukla rastlanan kireçtaşı ya da az olarak Kaçkarlar'da bulunan granitler ise çok çürük, 100150 metreIik nefis kaya rotalarını gözümüzle izlemeye çalışıyoruz. Bir gün hiç olmazsa bir kısmını çıkabilmeyi hayal ediyoruz. Bu arada çıktığımız yüzün karşısına düşen yamaçtaki, daha yatay, daha kolay granit yüzeyler gözümüze takılıyor. BugUnkü bilgimiz ve formumuzla rahatlıkla cıkabileceğimiz zorlukta duruyorlar. Güzel bir yaz gününü orada çok zevkli geçirebiliriz. Eşikten sonra tırmanı$:mız, devamlı sola doğru yükselen bir köşegen üzerinde devam ediyor. Kışa yaklaşılan günlerin hemen kararıveren gecesiyle yarışa başlıyoruz. Dördümüz bütün yolu ipe bağlanmış olarak gidiyoruz. Ancak bu ipin sağladığı gerçek bir güvenlikten çok biraz moraJle ilgili bir konu oluyor. Sonlara doğru, burnumuzun dibindeki Uludağ'da son yıllarımın en zorlu tırmanışını yaptığımızı hissediyorum. Bunda, sırtımızda taşıdığımız 20 kg'lik büyük cantaların da payı var. Tırmanmaya başladıktan dört saat sonra Uludağ'ın herkesçe bilinen oteller çanağına ulaşıyoruz. tşin bütün sıkıntısı ve stres bıtıverıyor; ama gene de anlamsız bile olsa bir dağcıük geleneğini sürdürmek lazım, kolay bir eğimde yirmi metre daha çıkıp Kuşaklı'nın zirvesine ulaşıyoruz. Daha mağdur zirvelerde olduğu gibi burada defter yok, zaten Uludağ'ın sırt hattında sadece bir yükselti, gerçek bir zirve bile sayıl maz. Kayalara çöküp kıpkırmızı batan güneşi seyrediyoruz. tnsanın kendi bedenini böylesine hissedebilmesi ve koymuş olduğu hedefi gerçekleştirmesi çok güzel... Gezi notu: Yürüyüşe otellerden başladık. Saat 10.00'du, Zirve Tepe'ye bağlanan sırtın Uzerindeki yoldan ilerledik. Kuşaklı'ya gelmeden de Nowil Rotası'nı karşımızda görüp güneydeki ormanın içine, hep sola doğru yan keserek indik. Sonunda, rotanın tam karşısında, batıda kalan kaya blokunun altındaki patikadan yüz metre kadar ilerleyip birinci sel yatağını geçip ikincisine girip tırmanışa 12.00'de başladık. D Doğa Sporları ve Kamp Malzemeleri Yola<^Pasajı, Kızıltoprak, 346 74 15 27