24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R H AZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez Boğaziçi'nin f yalıları (1) Sen hangi asırdan kaldın?' ollandalıların geçen yıl başlattıklan, bu yıl da Avrupa'da birçok ülkenin benimsediği bir "Anıt Giinü" (Monumental Daag) var. Eylül ayı içinde yer alan bu günlerde konut, işyeri v.b. çeşitli amaçlarla kullanılmakta olan tarihi binalar halkın ziyaretine açılırlar. Akla gelebilecek sakıncalar giderilip bazı tarihi binalanmızı yılda bir kez biz de böyle ziyaretlere açabilseydik eski Türk evi kültürünün yaygınlaşıp benimsenmesine katkıda bulunurduk. Istanbul'da bile, birinci sınıf eski eser niteliğindeki binaların çok azaldığını anımsarsak bu binaları korumak yanında tanıtıp sevdirmek için de neler yapabileceğimizi düşünmenin gerektiğini kavrarız. lstanbul'un en değerli konutları yalılardı. Ancak yalılar en çabuk yok olan binalartn başında yer aldılar: lstanbul'un daha doğrusu Türkiye'nin hali vakti yerinde olan kimseleri bu yalıları edinip yıktırarak yerlerine "çağdaş" ve "asri" buldukları binaları inşa ettirdiler. Boğaz'da deniz kenarında bugün yürürlükte bulunan ve korumacılığı iyi kötü teşvik eden yasalar yokken gerçekleşen bu yıkım, zamanla yolun kara tarafındaki binalara, sonra ikinciüçüncü kordon olarak tanımlanabilinecek sokaklar boyunca sıralanan eylere ulaştı, Dördüncü, beşinci sıralarda yer alan evler, hem daha mütevazı yapılar olduklarından, hem de yer aldıkları sokakların aşırı görkemli sokaklar olmamalan nedeniyle rağbet görmediier; bu yüzden bu sokaklardaki evler, daha çok doğal yaşam sürelerini bütünleyecek kadar var olabildiler, günümüze ulaşabildiler. Bu dördüncü beşinci sırada yer alan evlerin hali vakti yerinde vatandaşlar tarafından alınacak ortam oluştuğunda Boğaziçi Yasası ve eski evlerin restorasyonu ile ilgili diğer yasa ve tüzükler yürürlüğe girmişti. Bu nedenle Boğaz'da deniz kcnarındaki binaların çoğunun yok olmasına karşı bu daha mütevazı evlerin belli bir bölümü iyikötü restore edilip korunabildi. Beşinci sıra evlerinde de kuşkusuz çok ince, çok güzel yönler, detaylar, içaçıcı özellikler vardır; arna yalılar yani asıl zengin konaklarıyla hiçbir açıdan yarışmaları bahis konusu değildir. Osmanlı baskentinin en güzel konutlarından iş merkezlerine daha yakın olan Avrupa yakasında bulunanlar, Anadolu kıyısındakilere nispeten daha çabuk yok oldular; özellikle iki yakayı birleştiren köprüler yapılıncaya kadar Avrupa yakasındaki benzerleri kadar rağbet göremeyen Anadolu kıyısı yalıları, daha çok dayandılar. Kıyı boyunca uzanan yolun darlığı da bu binalara rağbeti azaltıp günümüze kalaiıların sayılarının diğer yakadakilerden fazla olmasına katkıda bulundu. Mimarimizin bu önemli eserleri sadece yıkılıp yerlerine yenisi inşa edilerek değil, çeşitli afetlerle de tarihe karıştılar. Yangın önİeyecek ve söndürecek tedbirlerin yetersizliği birçok binayı yok etti. 1972'de Anadoluhisarı'nda Teşrlfatçı Ferruh Paşa Yalısı, 1973'te Beylerbeyi'nde Hasip Paşa Yalısı, Çengelköy'de Raif Paşa Ya Emirgân'dan Şerifler Yalısı: lstanbul'un en değt. lısı, Kandilli'de Ferik Ismail Paşa Yalısı ve Koruköşkü, 1975'te Çengelköy'de Abdi Bey Köşkii, 1976'da Kanlıca'da Saffel Paşa Yalısı, 1977'de Kanlıca ve Çubuklu arasında Miirüvvet Hanım Yalısı, 1982'de Paşabahce'de Prof.A.Mansel Yalısı, 1983'te Debreli Ismail Paşa Yalısı ve Çubuklu Yolu'nda ikinci köprüye yakın Marki Necip Yalısı yanmıştı. Bunlara 1977'de gemi çarpması sonucu yıkılan Kadirpaşa Yalısı'nı da katarsak sadece 19721983 arasında ondan fazla yalının yokolduğunu kavrarız. Bizde yalıları kamu ziyaretine açma geleneği bulunmadığından, yalıları gezmek içintanıdık, aracı bulmak şarttır. lstanbul'u tanıtan hatta lstanbul'un yalılarından, Boğaziçi'nden bahseden kitaplarda bile günümüze kalmış yalılar konusunda pek az bilgi bulunmasının ana nedeni budur. 1988'de kaybettiğimiz rahmetli Kemal Elker bu yalılarda oturanların çoğunu iyi tanıyan, eski Türk evi görgü ve kültürünün yayılması için fırsat buldukca peşine ilgilenenleri takıp bu evleri gezdiren bir dostumuzdu. Kemal Elker'in mihmandarlığında gezdiğimiz Boğaziçi'nin Anadolu yakası yalılarının bir bölümü bugün mevcut değil, bir bölümü ise pek değişti... Bu yalılar konusunda Kemal Eker'le gezdiğimde edindiğim bilgileri gözden geçirince her şeyin nasıl hızla uçup gittiğini daha iyi kavradım. Bu yahların mimarisi, dekorasyonu, geçmişleri, sahne oldukları sosyal ve tarihi olayların, işi şiire boğmayan üsluplarla yazılmaları gerekir. Bu konularda bilgisi olanlar dareninde sonunda bu güzel işi başaracaklara yardımcı olmalıdırlar. yalılar, en çabuk yok olan binalann başında... Rahmetli Kemal Elker'in mihmandarlığında yaptığım gezilerin notlarını bu amaçla aktaracağım. Kemal Elker yalı gezilerine Beylerbeyi'ndeki Ayaslı Yalısı'ndan başlardı. "Bu yah eski bir bina değil, Sedaj Hakkı Eldem hocanın binalanndan... Niçin buradan başlayalım?" dediğimizde Kemal Elker, "Yalılar kadar bu yapılardaki yaşam üslubu önemlidir. Diğer yalılarda bina göreceğiz bahçe gezeceğiz ama o bahçelerde nasıl gezildiğini, o evlerde nasıl oturulup kalkıldığını, nasıl yaşandığını bilenlere rastlayamayacağız. Oysa bu yalıda bunları çok iyi bilen, bu konularda kitap yazmış bir hanımefendi yaşıyor!" derdi. Gerçekten "Dersaadet", "tşittiklerim Gördiiklerim Bildiklerim" kitaplarının yazarı Münevver Ayaşlı Hanım'la konuşup görüşmek bu konudaki eğitimimizin önemli bir bölümünü oluştururdu. Ayaşlı Yalısı'nı ilk defa bundan on dört yıl önce gezmiştik. Binayı bize Münevver Hanım gezdirmişti: önce bahçeden başlamış, o günlerde civarda oturanların bahçelerini İngiliz çimiyle yeşertmeğe çalıştıklarını, oysa eskiden daha koyu renkli Libya çiminin kullanıldığını ve bu çimin hem rengi, hem de dayanıklılığı açısından daha uygun olduğunu anlatmıştı. Münevver Hanım bir süre önce Çiçek Pazarı'na gittiğinde Libya çimi aramış, bilen çıkmamıştı. Neden sonra yaşlı bir çiçekçi, "Hanım", demişti, "Sen hangi asırdan kaldın?" Münevver Hanım, bize eski yalılarda yaşamı sürdürebilmek için hizmetçi ve yardımcılara ihtiyaç olduğunu, bunun da sadece para ile değil aym zamanda personele karşı gösterilen candan iyi muamele ile sağlanabileccğini anlatmıştı: Eski Viyana Sefiri Sadullah Paşa rahmetli, bayramlarda yanında çalışanlara canfes, brokar elbiseler diktirir, kendisi ise yalılara sandallarla gelip kumaş satan Yahudilerden aldığı basmalarla dolaşırmış. Münevver Hanım, Abdülmecid'i, Vahdeltin'i, Enver Paşa'yı, Ataliirk'ü tanımıştı. Denize bakan odasında bu kirnselcrin resimleri vardı. Televizyonun üstünde de Süleyman Demirel'in resmi dururdu. tlk kattaki oturma odasında, sağ duvarda büyükçe bir Abdülmecil portresi vardı. Münevver Hanım, "Galiba bir Ermeni ressamınındır", demişti. Bu kadar ayrıntılı bir resmin yapılabilmesi için, padişahın poz vermiş olması gerekir. Gerçekten Michael Levey'in The World of Ottoman Art (1975, Thamesi and Hudson, Londra) kitabında Sir David VVilkie'nin 1890'da Istanbul'a gidip Abdülmecid'in resmini yaptığı, hünkârın elinde beyaz eldivenlerle bir koltuğa oturup poz verdiği anlatılır. Sol duvarda Avusturyalı ressam Daffinger'in küçük bir Abdülmecid portresi vardı. Sonra Londra menşeli, Arap rakamlı, John Paskes imzalı, sarkaçlı bir duvar saati vardı: Edirnekâri işçilikle süslü tahta bir yatak içinde duruyordu. Üst kattaki salonda John Varley'e ait iki nefis lstanbul manzarası, C.Pietzner'in Sultan Reşat tablosu ve birçok hüsnü hat örneği vardı. Bu odada armut şekilli, Hollanda malı büyük bir semaver de duruyordu. 1980'lerde binanın alt katı turistik hatıra eşyası satılan bir çayevine dönüşturüldu. Münevver Hanım, ikinci katta oturmaya başlamıştı. D 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle