27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1900^aon Y I U A R I ARASINOA DUNYA NUFUSUNUN Betondaki yeşillik New York kentindeki işyerlerinin çoğunda giriş katları bahçelerle donatılmış; yöneticiler, bu bitkilendirmeye ayrılan büyük paraların insan unsuru için yapılmış çok küçük bir yatırım olduğu inancında. 194Ü 19M 2000 lerinde yaşayan nüfusun yüzde 7O'i de sabit bir işe sahip değil. Kalküta'da işsiz oranı tam da bu sayıya uygun ve bu insanların yıllık geliri, kişi başına 8 dolar civarında. Evlerinin yansında tuvalet bulunmayan Kalküta'da, ancak her 25 aileden birinin konutunda akar su var. Bu şartlar, zincirleme bir biçimde, suçluluk oranından çevre kirliliğine, yüzlerce yeni sorun yaratıyor. Loyla Tavşanoğlu/NEW YORK emyeşil bitkilerin girift bir görüntü içmde yayıldığı bahçe, daha karşı kaldırımdan gözlerimi almıştı. Neler yoktu neler!.. Drasenyalar, asplenyumlar, yukkalar, bizim kauçuk dediğimiz ficuslar, tsveç sarmaşığı diye anılan plecthrantus australisler... Yer yer de çiçekler göze çarpıyor. Bol nem isteyen anthurium ve tıpkı kalaya benzeyen spatiphyllumlar, öbek öbek toprağa dikilmiş. Mutlaka içeri girmeli, bu bitkilere yakından bakmalı, bahçenin kendineözgü toprakla kanşık nem kokusunu koklamalıydım. Aklıma koyduğumu yaptım da... Vitrin camlı kapıyı açıp içeri girdim. Bilmem kaç basamaklı bir merdiven birinci kata çıkıyor. Onun altında, binanın muazzam girişinde, sağlı sollu bir bahçe. Merdivenin iki yanı da bitkilerle kaplı. Neredeyse zemin görünmüyor. Girişin sağmdaki bahçenin orta yerinde bir de havuz var. Bahçedeki bitkilerin çoğu egzotik... Eh, "Ford Foundation" gibi dünyaca ünlü bir kuruluşa da böyle pahalı, egzotik çiçekler yaraşır. tçeride dolanıp bitkilerle ilgilendiğim sürece, hiç kimse de yanıma gelip, "Hemşerim, ne yapıyorsun? Bu bitkilere neden böyle bakıyorsun?" diye sormadı. Şirket binaları içindeki bu tür bahçelere New York'ta sık sık rastlamak olası. Sadece Ford Foundation değil, Manhattan semtindeki birçok büyük binanın girişi, katları bahçelerle donatılmış. Kapalı mekânda bitkilerin böylesine sağlıklı, böylesine güzel olmaları çok ilgimi çekmişti. Bunun gelmişini geçmişini, nedenlerini nasıllarını bir araştırayım derken, çok ilginç şeyler öğrendim. New York'un kapı komşusu New Jersey eyaletinde kurulmuş "Greenhouse Land" adlı bitki bakım ve seracılık şirketinin yetkililerinden Mr. Butchko ile konuşuyoruz. öncelikle kendisine, New York gibi dev bir kentte dünya çapında ya da küçük bunca şirket olduğuna ve hemen hemen hepsinde kuçük ya da büyük bu tür bahçeler bulunduğuna göre, bunların bakımlannın nasıl yapıldığını soruyorum. Aldığım yanıt şöyle: "Bu iş, büyük bir sanayi haline geldi. Sadece New York il sınırları içinde büyük şirketlerin binalanna bahçe yapan ve bu bahçelerin bakımını üstlenen 2000 şirket var. lşin önemli yanı, binanın aldığı ışığa ve konumuna göre bahçeyi düzenleyebilmek. Bu iş uzun araştırma ve çalışmalan gerekliriyor. örneğin bu tür binalara uyum sağlayacak, bunların içinde yetişebilecek bitkileri saptamak önemli. Gerekli ortamı da yarattıktan sonra, gerisi kendiliğinden geliyor. Tabii sonra dikkatli bakımı sürdürmek şart." Meğer bu işin ne incelikleri varmış; bahçeler için sadece pencereden giren ışık yetmiyormuş. Bunlara özel lambalar gerekliymiş. Mr. Butchko, sözlerini sürdürüyordu: "öncelikle binalara suni ışık yerleştirmek şart. Bitkileri inceliyoruz. Hangi bitkiler hangi tür lambaları istiyor diye... Orneğin bazıları standart tip floresan, bazıları cıvalı, bazıları da soydum lambaları istiyor. Yani çeşitli renkte ışıklan olan lambalar bunlar. Bazıları direkt, bazıları indirekt aydınlatmadan hoşlanıyor. Bu durumda yapılan şey, belli bir mekânda huyları birbirine benzeyen bitkileri bir araya toplamak. Başka mekânlarda da yineaynı yöntemi uyguluyoruz: Bitkilerin is Y Nüfus, Üçüncü Dünya'nın Acaba bu gidişi durdurmanın ya da dizginleyip akılcı bir mecraya sokmanın yolları, dünya çapında gerçekleştirilebilecek mi? Columbia Üniversitesi'nden Allan Rosenfleld bu konuda çok kötümser: "Biz zengin iilkeler, biiyük kentlerimizin sorunlanyla zor başa çıkıyoruz ya da çıkamıyoruz. Şanssız ve yoksul Üçüncü Dünya Ülkeleri ne yapabilirler ki?" diyor. Batı ülkelerinde, metropollerden kaçış gözle görülür bir düzeyde. Ayrıca Avrupa'nın nüfusu da zaten giderek azalmakta. Avrupa'da her kadına 1.6 çocuk düşerken bu rakam ABD'de 1.8 civarında. Hindistan'da ise 4.7'yi bulan oran Sovyetler Birliği'nde 2.4 dolaylarında. Bangladeş'te 6.3'e yükselen çocuk oranı, Kenya'da kadın başına 8.1'i buluyor. Bu oranlar göz önünde bulundurulduğunda, 2022 yıhnda dünya nufusunun yüzde 85'ini "gelişmekte olan Ulkeler"in oluşturacağını belirlemek milmkün. New York'ta, giriş katlarını birer bahçe gibi duzenleyen şirkeöerin "bahçe ekibi'nde ışık mühendisi, bir bahçe miman ve bir muteahhit yer alıyor. tedikleri nem oranını da sağladınız mı mesele kalmıyor." Peki, öncelikle düzenleme nasıl yapılıyordu acaba?.. "Bu tür şirketlerin her birinde bahçe için yerleşik bir ekip çalışır. Bu ekipte ışık mühendisi, bir bahçe miman, şirketin sahibi, ışık danışmanı ve bahçe müteahhidi bulunur. Bunlar, bahçenin nasıl düzenleneceğine karar verirler. Sonra da muteahhit şirket işi götürür." Her şey iyi, güzel de bahçeyi yapmak kaç paraya çıkıyordu?.. "Bahçenin büyüklüğü ve bitkilerin cinslerine göre, fiyat da değişiyor. 250 dolardan başlar 100 bin doların uzerine kadar çıkabilir. Aylık bakım parası da cabası. Ford Foundation gibi bir binadaki bahçenin bakım parası ayda 1000 doların üstüne çıkar. Ama içinde beş tane saksı olan bürolar vardır, bunların bakımı da aylık sadece 50 dolardır. Yine bunların bakım parası da bitkinin türüne göre değişir. Bakımı zor bitki vardır, bakımı kolay bitki vardır. örneğin bir gardenya, bir azaleanm bakımı diğerlerinden çok farklıdır. Bu saydıklanm bol nem, belli bir sıcaklık ister. O sıcaklığın Ustüne çıkıldı mı da yaşayamazlar. Çiçeklenmezler." Bakım nasıl yapılıyordu? Ne kadar da bir yapıyorlardı acaba? "Yapraklı bitkiler çok da fazla bakım istemezler. Haftada bir kez sulayıp gerekirse yanından yöresinden fazlaüklanru almak, kuruyan yapraklarını temizlemek yeterlidir. Ama çiçekli bitkiler öyle değil. Bunlar en az haftada üç kez bakım isterler. Yapraklarına su püskürtmek, tercihen de toprağına sıvı gübre vermek gerekir. Işık ve nem oranı bunlar için çok önemlidir. Biz kesinlikle hayvansal gübre kullanmayız. Toprakta çeşitli böcekler oluşmasına yol acar. Toprağın kendi kendine oluşturduğu böceklere karşı da belli arahklarla ilaçlama yaparız." Son bir soru daha takılmıştı kafamıza: özellikle büyük kentlerdeki şirket binalarını böylesine bitkilendirmek, bahçeler yapmak fikri nereden kaynaklandı? Baş vurduğumuz bazı Amerikalı şirketlerin yöneticileri şunları anlattılar: "Bu iş '60'h yıllarda başladı. O dönemlerde Brezilya, özellikle de Rio de Janeiro'daki büyük binaların bitkilendirilmesi Amerikalıları çok etkiledi. Sonra sonra da insanların göz zevklerine hitap ettiği için bu iş gelişti." Greenhouse Land'den Mr. Butchko ise daha ayrıntılı bilgi veriyor: "Bunun iki nedeni var. New York Belediyesi bir karar aldı. Kent sınırları içindeki bütün büyük şirket binalarının içleri ve önlerindeki kaldırımların bitkilendirilmesi, ağaçlandırılmasını şart koştu. Bunun amacı da kenti beton bloklar şehri görünümünden kurtarmak. Aynı zamanda da insanın yeşil görme ihtiyacını tatmin etmek. Ikinci nedeni, insanların ruh sağlığına daha yararlı olması ve özellikle bürolarda çalışanların daha verimli çalışabilmesi. BütUn bu sonuçlara uzun araştırmalardan sonra varıldı. BUrolarda bitkiler sanatla özdeşleştiriliyor. Açık büro planlamasından sonra, yani büyük ve geniş bir mekânda, çeşitli bölmeler bulunan bürolarda, bitkiler ve bahçeler yaygınlaştı. Amacı, bu tür bölmelerle ayrılmış geniş mekânları depo görünümünden kurtarmak. Bol bitkili, yeşillikli ortamlarda çalışanlar da daha verimli oluyor. Şimdi diyeceksiniz ki, binaların bitkilendirilmesine dünyanın parası harcanıyor... Ama şirket yöneticileri böyle düşünmüyor. Onlar, bu bitkilendirmeye harcanan büyük paranın, insan unsuru için yapılan çok küçük bir yatırım olduğu inancındalar." D Dünyanın en kalabalık kentleri arasında, Brezilya'nın San Paolo'su 3. sırada. Kentlerden kırlara dönüşün teşvik edildiği ülkelerde, oranlar geçmiş yılların tersine ilerlemekte. örneğin Havana'da, kent ile kır arasındaki nüfus farkı oranı, 1943 yılındakine eşit duruma geldi. Cezayir, Kamerun ve Tayland gibi Ülkelerde de, kırsal kesimdeki yaşam koşullarının daha iyiye gittiği ve insanların kırsal alanlan yeğledikleri gözlemleniyor. Bu gelişme insana, eski Yunanlı filozof Aristo'nun şu sözlerini anımsatıyor: "Her kentin nüfusu 10 binin altında tutulmalı ki, halk bir alanda toplanabilmeli, birbirini tanıyıp konuşabilmeli, tartışabilmeli..." Ama artık bugünün şartlarında, şehircilik uzmanları, birkaç kenti kucaklayan megalopolleri gündeme getirirken Aristo'nun sözleri, bir gökdelenin sakinleri için bile geçerli değil herhalde. D Derleyen: Eron Soley ii
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle