07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

i Amerıka Başkanı Truman, atom bombasıyla ılgıli deneylenn ılk başarısını Postdam Konferansı'nda almıştı Dostanegeçen Yalta Konteransı'ndan sonra, Postdam'da sofluk savaş gunlerinin yaklaştığı butün aflırlıgıyla hıssedtliyordu. hem de sanayi Urünlerine pazar bulma açısından dış ticaretin Ulke ekonomisi içinde çok önemli bir yer tuttuğu bir ülkeydi. lstikrarlı bir dünya sistemi, dUzenle sürdürülen bir uluslararası ticaret lngiltere için çok önemliydi. tngiltere'nin istikrarı ve düzeni sağlama girişimleri, çok açık bir biçimde Ulkenin ekonomik çıkarlarını yansıtıyordu. Oysa ABD'nin ekonomik çıkarları bu tür girişimieri gerekli kılacak nitelikte değildi. Amerika hammadde kaynakları zengin, iç pazarı geniş, kocaman bir ülkeydi. Dvş ticaretin milli gelir içindeki payı hep önemsiz olmuş, Amerikan sanayicileri genelde içe dönük bir politika izlemişlerdi. Bir ölçüde buna bağlı olarak, siyasi ve kültürel planda da ABD'nin tavrı, yabancıları anlama çabalarına kapalı, dış dünyaya karşı ilgisiz, "yabancılar ve biz" ayrımınm içinde önemli bir ağırlık taşıdığı bir tavır olmuştu. 193O'lu yıllarda, "bize ne dünyanın işinden, yabancılar ne yaparlarsa yapsınlar, zaten onların işine akıl ermez" anlayışım sonuna kadar savunan politikacıların, ekonomik nedenlere dayanarak ikna edilebilmeleri çok güçtü. Ama Amerikan değerlerine ve yaşam biçimine yönelik bir dış tehdide karşı önlem alma gerekliliği, onları dünyanın işiyle ilgilenmeye ikna edebilirdi. İkinci Dünya Savaşı, ABD için "hür dünyanın" "totaliter güçlere" karşı giriştiği bir savaştı. Bu bağlamda bazen savaşılan düşmanın kim olduğu da karışıyor, hür dünyanın müttefıği Sovyct Rusya müttefiklerinden görmesi gereken desteğin pek azını görebiliyordu. ABD'nin on dokuzuncu yüzyılda Rusyanın Mançurya'da yayılmasını önlemek Uzere giriştiği çabalar göz önünc alınırsa, AmerikaRusya karşıthğının bolşevik iktidarın gerisine giden geleneksel bir yönü olduğu da söylenebilir. Yani Rus hakimiyeti tehlikesinin, ABD için "komünizm" tehlikesiyle birleşen, komünizm tehdidiyle ilgili korkuları besleyen bir yönü vardı. Bu siyasi ve ideolojik korkular, ABD'nin liderlik sorumluluğunu yüklenmesinde etkiU olmuşlardı.Ama ABD hegemonyasını sürdürecek siyasi güce sahip değildi. Oysa lngiltere, "üzerinde güneş batmayan" bir imparatorluk kurınuş ve bu imparatorluğu ustalıkla yönetecek kadrolar yetiştirmişti. Sterlinin dünya parası oluşu, yalnız lngiltere*nin ekonomik gücünden değil, bir siyasi birim olarak imparatorluk gerçeğinden kaynaklanıyordu. Daha doğrusu, siyasi güç ve ekonomik güç, birbirlerini besleyerek bir dünya parası yaratmışlardı. Ayrıca lngiltere, dünyanın "huzurunu" askeri değil siyasi yöntemlerle koruyabilecek bir mekanizmaya sahipti. Askeri güce başvurulması gerektiğinde de, gene siyasi gücü, masraflan sömürge bütçesinden karşılanan ordular yardımıyla, bunun lngiltere'ye maliyetini önemsiz kılıyordu. örneğin 1888 Sudan harekâtını, büyük ölçüde Mısır sömürge yönetimi üstlenmişti. ABD ise, "httr dünya sisteminin birlik ve beraberliğini" sağlamak için askeri harcamaları arttırmak zorunda kahyor, askeri harcamaların bütçe ve ödemeler denges; üzerindeki baskısını sineye çekiyordu. Az gelişmiş ülkelere yapılan siyasi amaçlı yardımlar da bu baskıya ekleniyordu. Amerikan yardımının siyasi amaçları yansıttığı çok işlenmiş bir konu. Daha az işlenmiş olan konu ise, bu yardımın yalnız az gelişmiş ülkelerin değil, ABD'nin de ekonomik çıkarlarına hizmet amacıyla verilmediği. Yani ekonomik çıkar kavramının, bu tür fon aktarımlarını da, genelde ABD'nin dış politikasını da anlamak için yararlı bir kavram olmadığı. Ama ABD dış politikasının gerektirdiği siyasi amaçh harcamaların ekonomik bir etki yaptıkları, bu etkinin de ABD açısından pek olumlu olmadığı açık. Nitekim, Amerikan hegemonyası içinde Amerikan ekonomisi göreli olarak zayıfladı. Bu zayıflamayla ve giderek azalan dış ticaret fazlasının 1970'te dış ticaret açığına dönuşmesiyle, ülke liderlik rolünü yeniden gözden geçirmek durumunda kaldı. Bu noktada ABD, oldukça sorumsuz bir biçimde davranarak, 1971 Smithsonian karanyla, uluslararası planda bir konsültasyona gerek duymaksızın, doları devalüe etti. olarak sona erebileceğı ınancının sUrmesine yol açtılar. Bu gelişmeleri belirleyen en önemli özellik, totaliter eğilimlere (ki bunlar Keynesgil mUdahaleciliği de kapsıyordu) karşı korunması gereken hür dünya ideallerine bağlılıktı. ABD içindeki ekonomik gelişmelerin de, görunuşte bu ideolojik çerçeveyi destekler gibi bir hali vardı. 1982'den itibaren Amerikan ekonomisi durgunluktan çıkıp bir genişleme dönemine girmişti. Bu genişleme 1985'te yavaşlamaya başladı. Ama ekonomik gidişatın önemli göstergelerinden biri olan borsa faaliyetleri son derece canhydı. Hisse senedi fiyatları durmadan yUkseliyor, bu yükselişle birlikte, sayısal önemleri az da olsa, yaşayış biçimleri ve çarpıcı tüketim kalıplarıyla çok fazla dikkat çeken bir kesim giderek zenginleşiyordu. Yaş ortalaması oldukça duşük bu kesimin, her zaman çok ahlaklı olmayan yollardan para kazandığı biliniyordu. Orneğin şirket içi bilgiye dayanan borsa faaliyetleri, meşru olmayan ama önemli bir zenginlik kaynağı oluşturuyordu. Ayrıca tüketim biçimlerinde, örneğin bildiğimiz lastik ayakkabılara ve blucinlere, yalnızca markalarından ötürü, harcadıklan paralarda ve harcanan paralara göre değerlendirilen markalara verdikleri önemde mustehcen sayılabilecek bir şeyler vardı. Ama bu kesimin varlığı önemli bir ideolojik işlev görüyor, yalnız hür dünyada mümkün olan bir başarı biçiminin ve bu başarının sağladığı imkânların gözler önüne serilmesine yardımcı oluyordu. Ahlaktan söz etmeye cesaret edenler veya borsada elde edilen kazançlarla sanayi sektöründe elde edilenler arasındaki inanılmaz boyutlara ulaşan farklıhğa dikkat çekenler, muhafazakârhkla suçlanıyordu. Türkiye'nin artık çok iyi tanıdığı "köşeyi dönme" ideolojisi türünden radikal bir ideoloji, radıkalizminin çekiciliğiyle, bu muhafazakâr eleştirileri bertaraf edcbiliyordu. Ama bu gelişmeler sallantılı bir zemin Üzerinde duruyordu. Borsa, "gerçek" ekonomideki gelişmelerden bağımsız olarak yükselmeyi surdüremezdi. Yükselişin sürmesi, ya da düşüşün önlenmesi için iki alanda güvenin sağlanması gerekiyordu. önce doların değerinin korunabileceğine güvenilmesi gerekliydi. Sonra da, faiz hadleriyle hisse senedi fiyatları arasındaki ters ilişki nedeniyle, faiz hadlerinin yükselmeyeceklerine ve bir noktada düşmeye başlayacaklarına inanılmalıydı. Oysa dış ticaret açığı kronikleşmiş, dış borçları durmadan artan bir Ulkenin, parasının değerini koruması çok güçtü. tç borçlanma yoluyla kapanlması gereken bütçe açığı ise, faiz hadlerinin düşmesini engellcyen bir unsurdu. Japonya ve Federal Almanya'nın ABD'nin bu güçlüklerinin dünya ekonomisine yansımasını önlemek için bir şeyler yapacakları konusunda da güven verici göstergeler yoktu. Aksine Almanya, kendisinden beklenenin tam tersine, tarihi nedenleri olduğu söylenen, ama Ulke ekonomisinin içinde bulunduğu koşullara bakıldığında ancak "marazi" olarak değerlendirilebilecek bir enflasyon korkusuyla, faiz hadlerinı yükseltme kararı aldı. Bu karar karşısında ABD'nin de faiz hadlerini yükselteceği beklentisinin, krizin ortaya çıkışında önemli bir etken olduğu öne sürülüyor. Japon yetkilileri ise, ellerinden geleni yaptıklarını, ama yenı yükseltip faiz hadlerini düşurecek politıkdların içerdıüi ödemeler dengesi sorunlannı ve enflasyonisı ba>kı lehükesini ancak bir yere kadar göze alabıleceklumi öne surdüler. Amerikan rüyasının sürüklenişi Pax Americana 1971 yılında doların devalüasyonu ile sona erdi. Ama bunu izleyen dönemde ortaya çıkıp Reagan hükümeti uygulamalarını belirleyen bazı ideolojik gelişmeler, yirminci yüzyılın bir Amerikan yüzyılı Bir son Ingiltere, nesiller boyu ülke dışındakı askeri mudahalelenn devlet bütçesi ve Ingiliz vaUndaşlan üzerinde bir yük uluşturabıleceğı fıkrıne yabancı kalmıştı ingıltere, Pax Bntannica boyunca Vietnam savaşının Amerika üzerinde yarattıflı maddı ve manevı sarsıntıya benzer bir sarsıntıyla karşılasmamıştı. Bütun bunlardan çıkan sonuç, Pax Britannica'nın bir daha tekrarlanamayacak bir deneyiın oluşturduğu ve uluslararası sistemin istikrarını tek bir ulkenin değil, uluslararası bir para birimine dayanan, gerçek anlamda uluslararası bir sistemin gerçekleştirebileceği gibi görünüyor. Ama kurulacak sistemin niteliği ne olursa olsun, dünya herhalde uluslararası ilişkileri Pax Americana mirası bazı ideolojik kavramlarla değerlendirmekten vazgeçecek. ReaganGorbaçov zirvesi, nükleer savaş tehlikesinin önlenmesi açısından kuşkusuz çok önemli. Ama sözünü ettiğimiz kavramsal yapı değişikliği gerçekleştigi takdirde, bir başlangıçtan çok, bir son olarak görünecek. örneğin ABDSSCB el sıkışmasının, dünya çapında bir olay olarak son karşımıza çıkışı olarak değerlendirilebilir. D 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle