24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON EKONOMIK KRİZDEN SONRA ARAYIŞLAR HIZLANDI Dünya sistemi içinde bir liderlik boşluğu ve koordinasyon eksikliği yaşandığını ve Sovyet açılımının bu boşluk ve eksikliği giderme çabaları içinde değerlendirilmesi gerektiğini görebiliyoruz. Bu bağlamda, Sovyet açılımının ne sonuç vereceği konusu, Pax Americana'nın yerini nasıl bir dünya sistemine bırakacağı konusuna bağlanıyor. Dünyaya yeni lider Dr. Ayşe Buğra G eçcn yaz, ReaganGorbaçov zirvesine doğru kesin adımlar atılırken, pek çok kişi, olayı "bir şeylerin başlangıcı" olarak görme eğilimindeydi. Ama bugün, ekim ayında ya$anan borsa krizinden sonra, zirveyle birlikte baslayabilecek bir şeylcrden değil de, zirvenin biten, kapanan bir şeylerle birlikte yer aldığından söz etmek daha anlamlı görünüyor. Biten ve kapanan, en gcnel biçimde, tkinci Dünya Savaşı'nın sonundan beri dünya sisteminin işleyişini belirlemiş olan Pax Americana diyebiliriz. Borsa krizi, zaten 1970'li yılların başından beri işlerliğini yitirmiş ,olan Amerikan hegemonyasının sona erişini tartışılmaz bir biçimde gözler önüne sererken, ortaya zirvenin içinde yer aldığı çerçeveyle ilgili, bir bakıma zirvenin tarihi önemini aşan, bazı tarihi sorunlar çıkıyor. Her şeyden önce, dünya sistemi içinde bir liderlik boşluğu ve koordinasyon eksikliği yaşandığını ve Sovyet açılımının yıllardır benimsediğimiz DoğuBatı çatışması veya yakınlaşması gibi kavramlarla değil, söz konusu boşluk ve eksikliği giderme çabaları içinde değerlendirilmesi gerektiğini görebiliyoruz. Bu bağlamda, Sovyet açılımının ne sonuç vereceği konusu, Pax Americana'nın yerini nasıl bir dünya sistemine bırakacağı konusuna bağlanıyor. Bununla ilgili olarak iki çözümden söz ediliyor. Bunlardan biri, yeni bir lider bulunması. llk akla gelen aday da, gelişmiş teknoloji düzeyi, sağlam ekonomisi ve ödemeler dengesi fazlalıklarıyla Japonya. Ikinci çözüm ise, uluslararası koordinasyon mekanizmalannın, sosyalist bloku, az gelişmiş ülkeleri ve OECD ülkelerini içeren bütün tarafların aktif katılımıyla, yeniden gözden geçirilip bu mekanizmalara meşruiyet ve işlerlik kazandınlması. lkinci Dünya Savaşı sonrasında da benzer iki seçenekle karşılaşılmıştı. O zaman, birinci seçenek tercih edildi ve dünya ekonomisinin koordinasyonunu sağlamaktaki temel sorumluluk ABD'ye yüklendi. Birinci Dünya Savaşı'na kadar lngiltere, ulke ekonomisinin daralma dönemlerinde, ekonomiyi canlandırmak için, ithalatı kısıp ihracatı arttırma yoluna gitmiş. Ama bunu yaparken, Ulke içinde azalan yatınm olanaklarını dış yatırımJarı destekleyerek dengelemiş ve böylece Ingiltere'deki daralmanın dünya çapında bir krize yol açmasını engellemiş. Ulusal ekonominin fazla ısındığı, enflasyonist baskıların fazlalaştığı dönemlerde ise, ithalatını arttırıp ihracatını kısmış ve dış ticaret açığı tehlikesini sermaye çıkışlarını kısıtlayarak engellemiş. Sermaye çıkışlarının kısıtlanması da, ihracatçı ülkelere tngiltere'nin artan ithalatı yoluyla enflasyonist baskıların transfer edilmesini önlemiş. Pax Brttannica'dan Pax Americana'ya Dünya ekonomisinin bir lidere ihtiyacı olduğu fikri, on dokuzuncu yüzyılda, uluslararası Uişkilerin daha önce görülmemiş bir biçimde yoğunlaştığı, dünyanın bir ucundaki bir parasal bunalımın dünyanın öbür ucundaki çiftçilerin günlük yaşantısını etkilemeye başladığı bir dönemde, Ingiltere'nin, girift bağımlılık ilişkilerinin koordinasyonunu büyük bir ustalıkla sağlayabilmiş olmasından kaynaklanıyor. "lngiltere Yüzyılı" olarak adlandırılabilecek bu yüzyılda, dünya ticareti içindeki büyük bir ağırlık taşıyan lngilterenin, dış ticaret ve dış yatınm politikasını, uluslararası ilişkilerin istikrarını sağlamak üzere bilinçli bir biçimde kullanmış olduğunu görüyoruz. On dokuzuncu yüzyıiın ortalarındanl 10 1967'nin uluslararası ekonomık sistemi 1929'dan çok farklı ama 1987 borsa krizi de 1929 krizi glbl bir JönemınkapanmışoUiiflunuaçıkça oözfer önüne seriyor. İki dünya savaşı arasında ise, lngiltere ekonomisinin giderek zayıfladığını ve sterlinin uluslararası para işlevini yürütmede güçlük çekmeye başladığını görüyoruz. 1929 borsa krizini izleyen ekonomik kriz sırasında, 1931'de, tngiltere'nin altın standardını terk etmesiyle liderlik boşluğu iyice ortaya çıkıyor. Batı ulusları, ekonomisinin gücü itibariyle bu boşluğu doldurabilecek tek ülke olan ABDye dünya ticareti içinde daha aktif bir rol oynayarak liderlik sorumluluğunu yüklenmesi için baskı yapmaya başlıyorlar. Oysa o dönemde, ABD'de dışarıya kapalı bir politika izlemekten yana, "herkes kendi başının çaresine baksın" yaklaşımını benimsemiş güçlerin etkisi, uluslararası bir sorumluluk yüklenmekten yana güçlerin etkisinden çok daha fazla. Bunun en önemli göstergesi de ABD'nin 193O'da kabui ettiği SmootHavvley gümrük tarifeleri yasası. SmootHawley yasası, iktisat politikalarıyla uğraşan çoğu kimsenin kafasında neredeyse cürum nitelıği taşıyan bir sorumsuzluk örneği olarak yer etmiş bir tarihi olay. Bu yasayla ABD, kriz ortamında korumacı bır gümrük rejimi uygulamaya başlıyor. Buna tepki olarak, dünya ticareti içinde önem taşıyan 26 başka ülkede de dünya ticaretini daraltan korumacı uygulamalar başlayarak krizin bildiğimiz boyutlarına ulaşmasında etkili oluyorlar. Ama aynı dönemde ABD'de, Senatör Cordel Hull gibi, ABD'nin geleneksel içe dönük, taşralı tavnnı terk etmesi gerektiğini savunanlar da var. ABD'nin yavaş yavaş liderlik görevini üstlenmeye razı oluşunda, Hull'ın Roosvelt'in Devlet Bakanı olmasının belirli bir rol oynadığı söylenebilir. Bu gelişme içinde, ABD'nin 1934'te kabul ettiği Karşılıklı Ticaret Anlaşmaları yasasının ülkenin dış ticaret politikasında bir dönüm noktası oluşturduğunu görebiliyoruz. Savaş yıllarında, ödün Verme / Kiralama (Lend Leaese) anlaşmalarıyla ABD, Avrupa'ya önemli bir hammadde ve parasal kaynak aktarımını sağlıyor. Savaştan sonra da, dUnya sisteminin yapısını oluşturan bir dizi kuruluşun biçimlenmesinde oynadığı rolle, ABD bir lider olarak ortaya çıkıyor. ABD liderliğindeki dünya sistemi ni, Pax Americana'yı belirleyen, her şeyden önce, doların altın karşılığı sabit bir uluslararası para olarak kabul edilmesi ve uluslararası para sisteminin dolara bağlı olarak kurulması. Aynı zamanda, daha genel düzeyde, ABD'nin dünyanın kıt kaynaklarla ilgili sorunlarına, ticaret ve para sıstemindeki düzensizliklere çare bulmakla, askeri güvenliği sağlamakla yükümlü, bunun için de gerektiğinde ülke dışına kaynak aktarımını kabullenmiş bir güç olarak ortaya çıkışı. Yani savaş sonrası dünya sisteminin, eşit güçlerin sorunlara ortak çözümler aradığı bir sistem değil de, çözümlerin büyük ölçüde tek bir ülkeden kaynaklandığı bir sistem olarak kurulması. Doğal olarak, aynı eşitsizlik Pax Britannica için de, Büyük Britanya hakimiyetındeki on dokuzuncu yüzyıl sistemi için de geçerliydi. Ama lkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dunya sisteminin yapısı yeniden gözden geçirilirken, gerçekten uluslararası bir sistem yerine, bu örnekten yola çıkarak tngiltere'nin oynamış olduğu rolü ABD'ye yüklemenin çok sakat bir tarafı vardı. ABD liderliğinin niteliğiyle lngiltere liderliğinin niteliği arasındaki bazı önemli farklar göz önune alındığmda bu sakatlığı görmek hiç güç değil. Slyasal kaygılar ve siyasal iktldarsızlık Bu farkları en açık biçimde şöyle özetleyebiliriz: lngiltere hegemonyası, lngiltere açısından ekonomik nedenlere dayanan, ama sürdürülmesini önemli ölçüde siyasal unsurların belirlediği bir hegemonyaydı. Amerikan hegemonyası ise, ekonomik bir nedenden yoksundu, ideolojik ve siyasi kaygıları yansıtan, ama ekonomik yöntemlerle sürdürülmesi gereken bir hegemonyaydı. tngiltere hamnıadde kaynaklarından yoksun küçük bir ada, hem hammadde kaynaklanna ulaşım sr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle