07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H A F T A D A N HAFTAYA Mehmed Kemal ABC tartışmasının ardında yatanlar Türklerin İ.S. dördüncü yüzyıldan beri yazıları olduğu biliniyor. Ama bunlardan hiçbir ömek kalmamış. Çin yazısı kullanan Türkler olmuş. • # Türkleri Müslüman etmek isteyen misyonerler, kutsal kitabın Latincesini dağıtmışlar. Kırım, Dobruca bölgelerinde Karayim Türklerinin alfabesi vardır. Gagauzlar da Kiril alfabesi kullanmış. Yunan alfabesi kullananlar da olmuş. Müslümanlıktan önce Bizans etkisinde Latin alfabesi kullanılmış. Daha gerilere gidersek, Orhun ve Uygur alfabelerine raslıyoruz. Orhun alfabesi en eskisidir. Uygur alfabesi bütün Türklerin kullandığı alfabe olmuş. İ.S. dokuzuncu yüzyılda Arap alfabesi benimsenmiş. Ama Karamanlılârın Kiril alfabesi ile Türkçe yazıştıklarını biliyoruz. Karamanlı Evangellnos Misallldls'in "Seyreyle Dünyayı" adlı kitabı Türkçedir ve Yunan alfabesi ile kaleme alınmıştır. Osmanlı Türklerini başlangıç alırsak 78 yüzyıldan beri Arap alfabesi kullanılıyor. Türkçe'nin ses uyumuna yanıt vermiyor diye bu alfabeden yakınanlar olmuştur. Hatta ittihat ve Terakki döneminde Enver Paşa, alfabede bazı düzenlemelere girişmiştir. Bu düzenlemeler, konuşulur gibi yazılmasını önerir. Ülkenln savaşa girmesiyle degişlm tavsamıştır. Osmanlı Imparatorluğu yıkıldıktan, yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Atatürk, kafasında tasarladığı bazı devrimlere girişmiştir. Ta Sıvas'ta iken Mazhar Müflt Kansu'ya Cumhuriyeti kuracağını söylemiştir. Demek padişahlığı ve hilafeti kaldırmayı o günlerde düşünüyormuş. Atatürk'ün bir bütün olarak gerçekleştirdiği devrimler vardır. Bunlardan biri de harf devrimidir. 1 Kasım 1926'da Meclise sunduğu bir tasarı ile harflerin değişmesi sağlanmıştır. Arap harfleri gitmiş, yerine Latin harfleri gelmiştir. Uygulamaya da 1 Aralık 1928'de geçilmiştir. O gün yayımlanan bütün gazeteler Latin harflehyle çıkmıştır. Harf devrimi övülmüş, dilimize olan yatkınlığı anlatılmıştır. Bu devrimi o günlerde pek yadsıyan da olmamış, öteki devrimlerden biri gibi benimsenmiştir. Alfabe devrimi tek başına değildir. Ardından dil devrimi yetişmiştir. Dilimizin sadeleşmesi ile uğraşılırken, yeni alfabede Türkçe kökenli sözcüklerin Türkçeligi, yabancı kökenli (Arap ve Acem) sözcüklerin de yabancı oluşu açık ve seçik ortaya çıkmıştır. Öz ve sade dediğimiz dil devriminde, yeni sözcükler üretilirken, bunun Arap harfleri ile yazılması güçlüğü kendiliğinden anlaşılmıştır. Altmış yıldan bu yana alfabenin değişmesi iyi mi olmuştur, kötü mü olmuştur tartışmaları yapılmıyordu. Bugün yeni Atatürkçüler döneminde böyle bir tartışma açılıyor. Ataturkçü Evren Paşa'nın eski yazıyla not tuttuğunu öne sürüyorlar. Eski yazıyla not tutanlar, bu yazıyı steno gibi kullandıklarını söylerler. Demokrat Parti iktidannın son yıllarında da bir Başbakan, Atatürk devrimleri için tutanlar ve tutmayanlar ayrımı yapmıştı. Yani böyle demekle kimi devrimlere tırpan atılabilirdi. Bugün devrlm sözcüğünü söyletmeyip çocukların dilinin dönmediği inkılap sözcüğünün benimsenmesi gibi. Dil devrimine dokunuyorlar da yazı devrimine pek elleşemiyorlardı. Demek koşullar artık elveriyor. Yazı degişmeli miydi, değişmemeli miydi? Bu tartışmalar o zaman yapılacaktı, bugün çok gerilerde kaldı. Tarihi mirasın yazı değişikliğinden ötürü anlaşılamaması savına gelince, zaten bu yazıyı o zaman da bu zaman da uzmanlar okumaktadır. Devlet Osmanlıca belgeleri okutup yazdırmak için uzmanlar tutuyor. Eskiye dönüş olamaz. <Eski yazıyı bahane ederek bunu bir politika aracı olarak kullanmak da kimseye yarar sağlamaz. Batı'da türlü ülkelerden insanlar Müslüman oluyor. Kuran okumak için kendi alfabelerini değiştirmiyorlar. Bizde 60 yıldan beri Kuran okunuyor, alfabe değişsin denmiyordu. Tam yazıyı noktalamıştım ki, gözüm notlar arasında şu satırlara değdi, onu da aktarmadan edemedim. Saml Paşazade'nin bir yazısında şöyle diyordu: "... Bir adam hem Arap hem Türk hem Acem olamadığı gibi bir edeblyat da hem Arap hem Türk hem Acem olamaz." Bizim dil neden oluyordu? Osmanlıca Arap, Acem, Türk dlllerlnin karışımı değil miydi? Konuşurken başka konuşuyor, yazarken başka yazmıyor muyduk? Osmanlıca hiçbir zaman bir ortak dil olamamıştı. Sami Paşazade, bu konuda da şöyle der: '... Her dllln yazılışı II» soytenlsl arasında aynm yoktur. Fakat söylemekle yazmak arasında blzlmkl kadar ayn Iki dil kullananlan ben bllmlyorum.' D SA I Rt ER ŞİİRLER, Gülzaman soldu benl bir zamanki kaşlagöz arası bir zaman güz müydü güz dallarda rüzgârın kırıldığı bir zaman güz hışırtısı bir kara kız çam sinmiş rüzgâr saçları kaçıp önümde dağ serinleri estirdiği bir zaman Şiirin yeri Sanatlar dizgesi içinde şiirin yeri nedir? Bu sorunun yanıtım Hegel şöyle veriyor: "Şiir bir yandan müzik gibi içsel olanı içsel olarak kavrar, (ki bu ilke resimde, heykelde ve mimaride görülmez) diğer yandan da o içsel duygunun, sezginin ve tasarımın alanı içinde, resmin ve heykelin sonlu, sınırlı niteliğini ve özelliğini tamamiyle yitirmeyen nesnel bir dünyayı ortaya çıkarır; ayrıca şiir, herhangi başka bir sanattan daha yetkin bir biçimde bir olayın bütünselliğinı açığa çıkarmak, onu serimlemek, tüm olarak dile getirmek, tasarımların, tutkuların, ruhun devinimierinin art arda gelişinin ve tamamlanmış bir eylemin akıp gidişinin bütünselliğinı ortaya koymak gücüne de sahiptir... (Hegel, Estetik, Çev: Nejat Bozkurt) Üç şiir kitabı: Oktay Rifat: Koca Bir Yaz, Ted Hughes: Seçilmiş Şiirler, Ekrem Kahraman: Rıhtım ve Ihlamur. bekler üşürdü ellerim beklemekten sıcaklığını akşamlar sinsl ürkak riyânın kol gezdiği bir zaman ki gecenin yarında biyâr dalyürek bir dal adamdım içi için içimin içinl çıkardığı bir zaman bir can kırığı bir düş yorgunu nasıl oynargüloyun ellerimdi kestimdi gül oyun oynadığı bir zaman Gülzaman zaman kül o zaman bağ değil gül bozumuydu beni bana dar benden beni hasat ettiği bir zaman ki memedi müebbetiydim bu gül bağlamaz sevdanın solmaz değildi çürüdü öldüm gül çürüduğü zaman MEHMET SÜREYYA Biten bir yazın ardından Mavi Gözlü Bahar Yüzlü Güzel Deniz ve gökyüzü: Gözlerine, mavi yetiştirmeye yarışmışlar, Yanına, "Ne yakışır" deyip, Baharı, mevsimlerden yüzüne taşımışlar, Mavi gözlü, bahar yüzlü güzel Hep öyle kal; Gözlerinde sonu gelmeyen sevgi pınltılan Yüzünde; tatlı bahar... M.YAZICI Hangi Aşkın ey yağmur yağdıran ağaç karakatman öfke bulut tepeden tırnağa elektrik yağmur çatlamalan zikzak yıldırımlar dıkkat tehlike! ışık kınkları rüzgâr adları fırtına kuşları ya patlayan kasırga, hangi aşkın geride bıraktıklarıdır. RAMAZAN CEYLAN bütün eksik yazlar gibi bu yaz da yaşandı ve bitti seni düşünmek şimdi çığlık çığlığa martıların uçuşudur küçüğüm ege kıyılarında bütün eksik aşklar gibi bu aşk da yaşandı ve bitti yavaşça çıkıyorum koynundan karışıyorum kanatları dalga desenli martıların hayatına her aşk biraz tamamlamaktır kendini hey küçüğüm, anlasana nicedir yüzümüz yakışıyor aynalara ALTAY ÖKTEM Iki mısra: Tannm, »Iz şu uzun Anadolu'yu çocukluk günlorlnlzde mi yarattınız? CEMAL SÛREYA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle