Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Estetik bir Yüksekkaldırım direnişi Istanbul'un Yüksekkaldınmı'nda, "Yörük Çıkmazı" sokağının sakinleri, daha güzel bir çevre için kolları sıvamtş. Berber, pürüzlerini giderip duvarı boyanmaya hazır hale getirmiş. Ressam resimleri yapmış. Sıra doğramacıda. O da resimleri yağmurdan koruyacak siperliği yapacak. in, ya da ırk ayrımı yapanları anlamıynrum. Bayrakları biz yaratlık. Dinleri de... Hudutlan çizenler bizleriz. 'Burası Türkiye, şurası Yunanistan, şurası da israil', diyoruz. Beş yüz yıl sonra başkaları başka hudutlar çiziyor. Zaten her şey surekli bir degişim içerisinde degil ıni? Doga bile degışiyor. Denizler kara, karalar den'u uluyur. Yalnızca, insanı insan yapan değerler degişmiyor." Yukarıdaki sözler, çok yönlübir sanatçı olan Habib Gerez'e ait. Şiirleri birkaç dile çevrilen, resimleri Avrupa'daki bazı müzeler taralından alınan, kırktan fazla ödüle sahip olan Gereı, Tüık Musevi toplumunun sanatımıza armağan ettiği değerlerden biri. Ancak, onu "Türk", "Yahudi", ya da "Türk Yahudisi" diye tanımlamak yatılış olur. O bir "lstanbullu"dur. Tuvallerinde renk renk, dizelerinde ses ses tstanbul'u işleyen Gerez, iflah olmaz biçimde sevdalanmış bu kente. "Bizim alalanmı/ İspanya'dan gelıtıe..." diyor. "Isledigim /aman gidip İspaııya'ya yerİeşebilirim. İspanya'daki yasalar bize bu hakkı tanıyor. tsrail'de yaşama şansım da var. Ama hiçbir zumnıı İstanbul'dan başka bir yerde yaşamayı duşunmedim. Birkaç yıl önce bir İtalyan hanımla yakınlık kurmuştum. Evlenmeye karar verdik. Ona İstanbul'da yaşamayı önerdim. Kabul etmedi, 'Ben İtalya'dan ayrılamam!' dedi. 'Ben de İstanbul'dan ayrılamam!' dedim ve evliligimiz suya diiştii!" "Yörük Çıkmazrnda, tükenmeyen bir İstanbul için u DiI Muzaffer Abayhan İflah olmaz bir İstanbullu Habib Gerez'le atölyesinde konuşuyoruz. Zevkle döşenmiş, son kerte düzenli ve tertemiz bu apartman darresi, görmeye alışkın olduğumuz ressam atölyelerine hiç benzemiyor. Ne ust üste yığılı luvaller var görünürde, ne de boyalarla benek benek olmuş döşemeler! Oysa, alölyenın bulunduğu semt hiç de öyle düzenli, pırıl pırıl bir yer değil. Karaköy'den Tünel'e tırmanan "Yiiksekkaldırım"ın yukarılarında bir yerde Gerez'in atölyesi. Atölyenin iki kat ustündeki daire de Gerez'e ait. Orayı konul olarak kullanıyor. "Bir zamanlar burası bir gettoydu" diyor Gcrcz. "Şimdi işyerlerine donuşmuş olan bu apartmanlarda varsıl Yahudi ailelcri otururdu. Sonra Nişantaşı'na, Maçka'ya dogru bir göç başladı. Gidenlerin yerine, onlar kadar varsıl olnıayan aileler geldi. Belki bir süre sonra buralar tumiiyle isyeri olacak. Ama ben, batmakta olan gemisini terk etmeyen kaptan örnegi, burada yaşamayı surdüreceğim." Gerez, mahalle sakinleriyle ve esnafla çok sıcak ilişkiler kurmuş. Bir gün, duvarlarında orijinal yağhboya tablolar asıh bir berber dükkânına yolunuz düşerse, bilin ki, Habib Gerez'in oturduğu mahalleye gelmişsinizdir. "A/ gelisnıiş iilkelerdeki sanalçılar, halklarına sanat sevgisi aşılamakla da gorevlidirler" diyor Gerez ve unutamadığı bir anibinı anlatıyor; "1961, ya da 62'deydi. İlk kez sergi açmak için İtalya'da bulunuyordum. Sergiden bir iki gün önce, evinde kalmakta oldugum ressam arkadaşla çarşıya çıkmıştık. O sırada benim için çok şaşırtıcı bir şey oldu. Arkadaşım, "Yörük Çıkmazı'nda Habib Gerez, duvar resimlerini gerçekleştirirken, en büyuk yardımı berber komşusu Osman Guvercın'den almış. öniine çıkan bakkala, manava, balıkçıya davetiye dagıtmaya başladı. Biz Tiirkiye'de bakkala, manava sergi davetiyesi vermeyiz. Ama beni asıl şaşırtan şey, serginin açılışına gelen balıkçının iki tablomu satın alması oldu." Gerez'in mahalle sakinlerine sanatı sevdirme çabaları boşa gitmemiş olmalı ki, tablolarını armağan ettiği Berber Osman Gıiverdn, geçenlerde mahalleli adına bir ricada bulunmuş kendisinden. "Habib Bey", demiş, "Sokagın başındaki duvar çok çirkin duruyor. Oraya bir resim yapamaz mısınız?" "İlk resmi yapmadan önce bir hafla diişündiim" diyor Gerez. "Modern bir şey yapamazdım. Halkımız modern resme pek yatkın degildir. Bir çingene kadın resmi yapayım dedim, sonra ondan da vazgeçtim. Gelen geçen bıyık yapar, gözlerini oyar diye çekindim. Sonunda, şöyle hafif ortunmuş koylu kadınları resmettim duvara. Mahalleli pek sevdi, 'Bir tane de karşı duvara isteriz!' diye tutlurdular. Oraya da bir tarla resmi yaptım. Fena olmadı! Mahalle giizelleşti biraz..." tstanbul'u yaşanmaz hale getirebümek için hemen herkes elinden geleni yaparken, Habib Gerez gibiler boşa mı kürek çekiyorlar yoksa? Bu kuşkuyu uygun bir anlatımla dile getirdiğimizde, Gerez, "Ben İstanbul'dan umudumu kesmiş degilim" dedi. "İstanbulun hâlâ kendine özgü güzellikleri var. Evet, Markiz'de, Le Bon'da şık hanımlar görmek güzeldi... Ama, Çiçek Pasajı'ııda içenlerin, Şarap tskelesi'nde elleriyle balık yiyen işçilerin de bir güzelligi var benim gozumde. Hem bek'iliyc de boş durmuyor. Bakın, Beyoglunu ışıklandırdılar. Hiç fena olmadı. Tepebaşı'ndaki park da çok güzel oldu. Sonra, Haliç'teki çevre düzenlemesi..." Berber dükkânında orijinal yağlıboyalar Habib Gerez'i atölyesinde umutları ve resimleriyle baş başa bırakıp ayrılıyoruz. Sokağa çıkar çıkmaz bir berber tabelası çarpıyor gözümüze. Sanatsever berbere uğramadan edeıniyoruz. Birkaç kısa tümceyle tanışıp esenleştikten sonra, Berber Osman Güvercin'e, sokaktan geçenlerin duvardaki resimlere nasıl tepki gösterdiklerini soruyoruz. "Turistler durup fotograf filan çekiyorlar" diyor. "Bizimkiler donup bakmıyorlar bile! Zaten zenginlerin umurunda degil böyle şeyler. Yirmi otuz yıl Galata Kulesi'nin dibinde dükkân çahştırmış, ama bir kez olsun merak edip dc Kule'ye çıkmamış adamlar tanırım ben. Fakirleri ise hiç sormayın! Onların zaten etrafa bakacak halleri kalmamış!" 1J