Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilardoda ustalık, hesap işi ... İİyi bir bilardocu, beyni ile vücudu arasında en mükemmel uyumu sağlamış kişidir diyebiliriz... İşte bu yüzden, bilardo, biraz spor, biraz oyun ve biraz da bir yaşam biçimidir... Ben bilardo öğrendiğimde 13 yaşımdaydım. BugUn 22 yaşımdayım. Bu 9 yılın ilk beşinde, oldukça düzenli bir bilardo hayatım oldu. Son dört yıldır ise onu epeyce ihmal ediyorum. Çok iyi bir bilardo oyuncusu sayılmam. "Rekonım", yani tek bir ıstakada bir kerede "çektlglm" en yüksek sayı, sadece 25. Bilardoyu, Bcyazıt'taki "Marmara Kıraathanesi"nde görüp tanıdım. Evimizin yakınındaki bir bilardo salonunda talimlere başladım. Talimlerimi, sabah saatlerinde, yani salonun açıldığı saatten 12.00'ye kadar yapmak zorundaydım. Nedeni çok basitti, saat 12'den itibaren "usta" denilen, ama benden yaşça büyük olmalannın dışında bir "uslalık'Marı olmayan oyuncular geliyordu ve salonun işleticisi, masayı artık terk etmem gercktiğini söylüyordu... İlk zamanlarda, bütün harçlıklarım ve ayrıca aldığım öteki bütün paralar masa kirasına gidiyordu. Sonradan salonun işleticisi beni sevdi herhaldc, taJimlerim için para almamaya başladı. Ama ben tek başıma oynamaktan sıkıl 'Bilardoda ustalaşmak, yıllar boyu bilardo oynamayı ve masa tşieticilerine yuzbinlerce lira saymayı gerektirir. (Foıoğraf. CÜNEYT KIZ/LELMA) de, toplar nasıl durursa dursun, sayıyı kuçuk ya da büyük bir "çektirme" ile almaya çalışıyordum. DUşündüm, ben sayıları dört ya da beş oyun biçimini kullanarak (en çok da köşelerin değerlendirildiği turnikelerle) alıyordum. Ama, benim kulJandıgımdan kat kat çok sayı alma şekli olmalıydı. örneğin pike? lnsan, herhangi bir bilardo salonuna girdi mi, en gözle görünür yerde asılı olan yazıyı okumadan edemiyordu: "Pike çekmek yasakur!" Neydi bu pike? ögrenmeli ve uygulamalıydım. Sonunda pike çeken birini gördüm. Adam pike çekecekti ve bütün salon susmus, onun başına toplanmış bakıyordu. Etrafındakilere hiç aldırmayan bir edayla ıstakayı kaldırdı, dikti, masaya dik durumdaki parmaklarının arasına yerleştirdi, topa tam Ustünden vurdu. Top önce ileriye gitti, ama sadece 510 santim, sonra sola ve geriye döndü, yan yana durmakta olan öteki toplara aynı anda çarptı. Bir alkış koptu, pike çeken adama imrenilerek bakıldı. Gerçekten de, pike çekmeden o sayıyı almak imkânsızdı. Hemen denemeye karar verdim. Benimle aynı anda bu kararı veren o kadar çok insan vardı ki... Herkes, uygun pozisyonu kolluyor ve ilk fırsatta ıstakasını havaya dikiyordu. O gün, bizim bilardo salonunun iki masasının örtüsü de yırtıldı. Birini ben yırtmıştım ve o yasağın gerekçesini en iyi biçimde öğrenmiştim. Bilardoya başlayalı 3 ya da 4 yıl olmuştu ki, yavaş yavaş anlamaya başladım: Bilardoda en önemli şey, rakibin seçimi. Eğer rakibiniz, sizinle hemen hemen eşit düzeydeyse ve "iyi oyuncu" sayılabilecek biriyse, o maçın tadına doyum olmaz. Çünkü bilardo, sonuç olarak çok basit bir kuraJa dayanan bir oyundur: Kendi topunuz, öteki iki topa da değmeli ki sayı alasınız; mümkün olduğu kadar çok sayı alın ki, rakibi yenebilesiniz. Bilardo ve Uzerinde biraz olsun kafa yoran herkes şu sonuca ulaşır: Teorik olarak alınamayacak sayı yoktur, yani ıstakayı elinize aldınız mı, sonsuza dek sayı alarak oynamayı İSMET BERKAN • "Tıkkk..." Ne tatlıdır o ses, nc kibardır. Aynı tatlılık ve kibarlıkla ıstakanızı geri çeker, sesin ardından gelecek ötcki sesleri beklersiniz. Onlar daha kalın ve toktur. "Tokkk" eder topunuz. önce kırmızı topa çarpar, ardından tam da istediğiniz şekilde davranarak uzun banta gider, falsosunun etkisiyle hızlanarak kısa banta da vurur, geri döner ve öteki beyaz topa çarpar: Tokkk... Sayı... Bilardo nedir? Spor mu, sadece bir "oyun" mu? Bilardo neyi gerektirir? Keskin bir zekâ ve tecrübeyi mi, kolun hangi süratle hareket edeceğini çok iyi bilmeyi mi, yoksa ikisini birden mi? tyi bir bilardocu olmak için ne gerekir? Yıllar ve yıllar boyu bilardo oynamak ve masa işleticilerine yüz binlerce lira para saymak mı, çok yetenekli olmak mı, yoksa ikisinden de birazcık mı? mıştım ve bu "usta'Marı akşama kadar oturup seyretmek de pek hoş oluyordu. Çünkü onlar öyle çok "usta" değildi. Kendime rakipler bulmakta güçlük çekmedim. Masa kirasını ödemesine oynuyorduk. Ben, gene bütün harçlıklarımı ve aldığım öteki paraları bilardoya yatırıyordum, ama bir rakiple oynamanın tadı çok başka oluyordu. Yavaş yavaş benden Ustün olan rakiplerime yetişmeye ve bazen de masa kirasını ödemekten kurtulmaya başladını. tlk rakiplerimi yenmeye başladığımda, bilardoyu artık "çok iyi oynadıgımı" ve "ögrcnilmesl gereken her şeyi ögrendigimi" düşünmeye başlamıştım. Sonra birden fark ettim ki, benden daha "aceml" olan bir rakibim, toplar ne durumda olursa olsun, sayı almak için "çift turnike" denen bir oyun biçimini tercih ediyordu. "Niye böyle yapıyor? diye soruyordum kendi kendime, "Şöyle oynasa sayıyı daba kolay alır. Niye kendlni zora sokuyor?" Ve ikinci kez fark ettim ki, ben 16